ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3 ESERLERİ
10. Meçhul Asker
Meçhul Asker 372 adlı eserde, Millî Mücadele’de Türk milletinin, asker, kadın,
ihtiyar, çocuk cephede ve cephe gerisinde nasıl bir iman ve gönül seferberliği savaştığını anlatan hikâyelere yer verilir.
Kitap, “Meçhul Asker” “Öküzden Teyyare”,” Cephane Treni”, “Sarı Doktor”,
“Tehlikeye Hücum”, “Su Ekmek Muharebesi”, “Tarihin sırrı”, “Armut”, “Gizli Kuvvet”, “A. E. G. Behçet”, “Ordunun Gözü”, “Askerin Çantası”, “İsyan”, “İlk Teyyare”, “Ana Sözü”, “İstanbul Hanımı”, “Salim İnebolu”, “Pirinç Kama”, “Ahmet Ata”, “Topal Ayşe” adlı hikâyeleri içerir.
Meçhul Asker’de cephede olan bir binbaşıdan ailesine bir mektupla bir paket
gelir. Heyecanla açılan paketten bir insan kafatası çıkar. Binbaşı, mektubunda bu kafatasının meçhul bir Türk askerine ait olduğunu ve bu nedenle çok dikkatli muhafaza edilmesini yazar.
Öküzden Teyyare adlı hikâyede cephelerde iki oğlunu, güveyini ve torununu
şehit veren Emine Bacı, ahırda duran dört öküzünden iki tanesini şehirdeki kumandanlığına götürür. Komutandan bu öküzlerin satmasını ve diğer yardım paralarına ekleyerek bir teyyare almasını rica eder.
Cephane Treni’nde Sakarya Savaşı’na otuz vagonluk cephane taşıyan tren
düşman teyyarelerinin saldırısına uğrar. Kömür olmadığı için odun yakılarak hareket ettirilen trenin yakıtı da tükenir. Ne yapacaklarını şaşıran makinistler en yakın köyden yardım isterler. Köylüler evlerinin kapılarını, pencerelerini söküp makinistlere verirler. Böylece yoluna devam eden makinistler cephaneyi tren sağ salim yerine ulaştırırlar.
Sarı Doktor adlı hikâyede yirmi yaşındaki genç, mektebini bitirdikten sonra
cepheye koşar. Kısa sürede bütün askerlerin takdiri toplar. Sarı Doktor olarak ün yapar. Bir gün yaralı bir askeri tedavi ederken, yanlışlıkla eli çizilir. Birkaç sonra bu çizikten giren mikrop bütün vücudunu sarar. Kurtulma ümidi olmayan Sarı Doktor, tozlu topraklı yaraların ölümcül olabileceğinin askerlere anlatır ve onlara dikkatli olmalarını tavsiye eder.
Tehlikeye Hücum’da Sakarya Savaşı sırasında hâkim bir tepeden mevzilenen
düşman askerlerinin ateşine üç gün dayanabilen komutan, başkumandana bu tehlikeyi atlatmak için ne yapmalarını emrettiğini sorar. Başkumandanın “Türk tehlikeyi, o tehlikeye hücum ile bertaraf eder.” emri üzerine taarruza geçen Türk kuvvetleri tepeyi ele geçirirler.
Su Ekmek Muharebesi’nde Sakarya Savaşı’nda suyu ve ekmeği tükenen
askerlere Ankara ve havalisinin gece, gündüz çalışarak su ve ekmek ulaştırması hikâye edilir.
Tarihin Sırrı’da İstanbul’dan gemilerler kaçılırıp İnebolu sahiline getirilen top
namlularının, top toparlaklarının ve obüslerin indirilmesi şiddetli fırtına yüzünden sorun olur. Ama İnebolu halkı canı pahasına bütün cephaneyi kısa sürede kıyıya taşımayı başarır.
Armut’ta oğlu şehit olan yaşlı bir kadın cephane taşıyan kafilenin mola
vermesini fırsat bilip yanlarına sokulur. Cephedeki askerlere götürmesini için aksakallı bir ihtiyara içi armut dolu bir sepet verir. Oğlunun armudu çok sevdiğini, cephedeki diğer askerlerinde kendi evladı olduğunu söyler.
Gizli Kuvvet’te Türk askerlerin Büyük Taaruz’un başlamasından on dört gün
sonra otomobil kolları, topçu kolları, süvarileri, piyadeleri, deve kolları ile hep birlikte aynı zamanda İzmir’e girmeleri Amerikalı bir subayın dikkatini çeker. Bunun sırrını genç bir Türk subayına sorar. Cevap olarak “Türk milletinin gönlündeki imanın hep bir ve aynı kuvvette atmasından” karşılığını alır.
A. E. G. Behçet’te düşmanla mücadele etmek için teyyareye ihitiyaç duyulur.
Konya ambarında Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma kırık dökük bir teyyare bulunup kısıtlı imkânlarla tamir edilir. Teyyareyi ilk önce A. E. G. Behçet diye anılan pilot dener. Büyük hizmetlerde bulunur. Sakarya Savaşı’nda düşman saflarını bombalayıp üssüne dönerken teyyare alev alıp yanar. Behçet, yanındaki arkadaşıyla birlikte şehit olur.
Ordunun Gözü’nde teyyare rasıtı olan Sırrı, düşman mevzilerininin keşfini
yapıp fotoğraflarını çektikten sonra komuta merkeine ulaştırmaktadır. Birgün yine tehlikeli bir uçuş yaparken vurulur. Teyyaresi yere düşeceği sırada bile iki satırlık bir rapor yazıp aşağıya atmayı başarır.
Askerin Çantası’da askerî satın alma komisyonu reisi, yakın dostu hukuk
müşavirinin evine uğrar. Sohbet sırasında cephedeki birçok askerin çantasının olmadığını söyler. Bunu duyan hukuk müşavirinin sekiz, on yaşındaki oğlu okul çantasını getirip reisten bunu cepheye göndermesini ister.
İsyan’da düşmanla işbirliği yapıp isyan çıkaran çetelerin elebaşlarından biri
yakalanır. Kumandan elebaşıyı alıp civardaki bir köye götürür. Bu köyde düşman askerleri tarafından işkence yapılarak öldürülen kadınları ve çocukları gösterir. Bu feci manzarayı göre elebaşı vatanına, milletine yaptığı ihanetten dolayı pişmanlık duyar.
İlk Teyyare’de Millî Mücadele yıllarında imkânsızlık yüzünden teyyarelerin
gevşeyen kanatları onarılamaz. Bir Türk subayı patates lapasıyla kanatların gerginleştirmesi fikrini ileri sürer. Çok riskli olmasına rağmen bu fikir uygulanır ve üstün başarılar kazanılır.
Ana Sözü’de Atatürk yaşlı bir köylü kadının evine misafir olur. Kadının tek bir
oğlu olduğunu ve onun da cephede olduğunu öğrenir. Tek çocuğunu niçin cepheye gönderdiğini sorar. Kadın, cevap olarak “Bir tane vardı onu gönderdirim. Üç, beş tane olsaydı onları da gönderirdim.” karşılığını verir.
İstanbul Hanımı’da İstanbul’un işgal edilmesi üzerine cephede teğmen olan
kardeşinin yanına gitmek için cepheye cephane taşıyan kağnılara İstanbul’lu bir bayan biner. Bu bayan her türlü zorluğa katlanarak Millî Mücadele’ye destek verir.
Salim İnebolu’da vatanlarının işgal edilmesini içine sindiremeyen Türk milleti
Anadolu’nun her bölgesinde ayaklanır. Ne var ki bu ayaklanmalar belli bir disiplin çerçevesinde değildi. Bunu bilen Atatürk, halkı teşkilandırmak için Salim İnebolu adlı yüzbaşıyı Adana ve Maraş bölgesine gönderir. Halkla ele ele veren Salim İnebolu büyük mücadelelerden sonra burasını düşmanlardan temizler ama kendisi de savaş meydanında şehit olur.
Pirinç Kama’da düşman mücadele etmek için cephede topa ihtiyaç duyulur. Ne
var ki eldeki topların kamaları ve mekanizmaları düşman askerleri tarafından sökülmüştür. Türk ustaları imkânsızlıklar içinde kısa sürede pirinçten de olsa kama yapmayı başarırlar. Bu kamanın imalatı başarıya ulaşılacağının ilk habercisi olur.
Ahmet Ata’da yetmiş yaşındaki Ahmet Ata’ya Türk askerine iletmesi için bir
sır verilir. Ne var ki Ahmet Ata yolda düşman askerlerine yakalanır. Feci bir şekilde dövülür. Dayak yedikçe daha çok vurmalarını ister. Bu sırada o bölgede pusuda olan Türk askeri tarafından kurtarılır. Düşman askerlerinden kendisine neden daha çok vurmalarını istediği sorulur. Ahmet Ata, sırrı vermemek için dayaktan ölmek istediğini söyler
Topal Ayşe’de bir kış günü kumandan dağdaki askeri teftişe çıkar. Yolda
eşeğiyle cepheye odun taşıyan Topal Ayşe’ye rastlar. Ona soğuktan donabileceğini hatırlatması üzerine Ayşe, içindeki ateşin ona yeteceğini söyler.
Hikâyelerde 3. tekil şahıs anlatıcı kullanılmıştır. Vakalar Millî Mücadele yıllarında Sakarya, İnebolu, İzmir, Adana, Maraş, Afyon gibi şehirlerinde ve çeşitli cephelerde geçer.
3. 4. Romanları
Gündüz’ün roman vadisindeki ilk ürünü 1915 yılından kaleme alıp 1919 yılnda yayınladığı Kurbağacık’tır. Yazarın son romanı ise 1954’te yayınlanan Bir Kızın
Masalı’dır. Yaklaşık olarak kırk yıl bu alanda eser veren Gündüz’ün romancı kimliği
şairliğinin, tiyatroculuğunun ve hikâyeciliğinin önüne geçmiştir.
Dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel yapısından önemli izler taşıyan bu romanlar yayınlanış tarihleri bakımdan sırasıyla şunlardır:
Kurbağacık, Dikmen Yıldızı, Odun Kokusu, Tank-Tango, İki Süngü Arasında, Çapkın Kız, Yaldız, Ben Öldürmedim-Kokain, Onların Romanı, Üç Kızın Hikâyesi (Nemide Ali’yle Beraber), Üvey Ana, Aşkın Temizi, Çapraz Delikanlı, Zekeriyya Sofrası, Giderayak, Mezar Kazıcıları, Yayla Kızı, Bebek, Bir Şoförün Gizli Defteri, Sansaros, Eğer Aşk, Bir Kızın Masalı.
Çalışmamızda önemli bir yere sahip olan bu romanlar “Dördüncü Bölüm”de ayrıntılı olarak ele alıcaktır.
3. 5. Antoloji Şeklinde Hazırladığı Eserleri 1. Asker İçin Seçilmiş Yazılar373
Balkan Savaşları sırasında dönemin siyasi atmosferine uygun olarak şiir ve nesir yazılarından oluşturulan bir antoloji özelliği taşımaktadır.
Eserde yer alan şiirler şunlardır:
Ziya Gökalp’dan “Altun Destan”, “Askerin Duası”, “Şehid Hür mü?”, “Yeni
Atilla”, Mehmet Emin’den “Kur’a Neferi”, Ahmet Nedim’den “Ah Rumeli”,
Muallim Hicri’den “Edirne’ye mi?”, Aka Gündüz’den “Ninni”, “Çoban Türküsü”, “Öç Türküsü”, Muhacir Türküsü”, “Bozgun”, “Ah!” Doğan’dan “Bayrak Türküsü”, Celal Sahir’den “Öç”, Bir Muhacir’den “Sultan Selim”, Uyanık’dan “Öç”, Abdülbaki Kuzu’dan “Gazi’nin Öğüdü” ve imzasız “İsraf Destanı”.
Nesir yazıları ise şu başlıkları taşımaktadır:
İsmet Hikmet’ten “Altun Ordu”, Köprülüzade Mehmet Fuad’tan “Süngü
Altında…” Ali Suad’tan “Pek Muhterem Bir Adam”, Galip Bahtiyar’dan “Bağlama”, Ali Suad’tan “Hacı Ahmet”, Aka Gündüz’den “Orduya Açık Mektup”, “Piç”, “Bu Mektubun Cevabı”.