• Sonuç bulunamadı

3.1 24 OCAK 1980 KARARLARI VE EKONOMİK İSTİKRAR 1979 yılında Türk ekonomisi pahalılık, yokluk ve karaborsa ile kilitlenmiştir.

3.3.5. Yapısal Reformlar

Yapısal reformlar alanında, tarımsal desteklemede doğrudan gelir desteği sistemine geçilmesi, 2000 yılı için destekleme alım fiyatlarının dünya fiyatları ve hedeflenen enflasyona göre belirlenmesi, girdi ve kredi desteklerinin azaltılması hedeflenmiştir. Sosyal güvenlik reformunun yapılması, fonların kaldırılması, kamunun mali yönetiminde şeffaflık, vergi reformu, özelleştirme, kamu bankalarının

yeniden yapılandırılması gibi yapısal reformların yapılacağı belirtilmiştir (TEMEL, 2001: 560).

3.4. 2000’li Yıllara Girerken Ekonomik Gelişmeler

1994’deki ciddi ekonomik bunalımda GSMH %6 gibi rekor bir düşme gösterdi, fakat 1995’ten itibaren tekrar toparlandı ve 1995-1997 döneminde yılda ortalama %7’nin üstünde büyüdü. Buna karşılık tüm öteki makro göstergeler bunalım alarmı vermeye devam etti. Türkiye ekonomisi 1998 yılının ikinci yarısından itibaren içeride biriken sorunların taşınamaz hale gelmesi ve dışarıdaki gelişmeler üzerine yeniden ağır bir krize sürüklendi. Güney Asya ve Rusya’da yaşanan ekonomik kriz Türkiye’yi yeni bir stagflasyona sürükledi. Sözü edilen bölgelerde yaşanan ekonomik kriz üzerine başta ABD olmak üzere G-7 ülkelerinin krizdeki ülkelere sermaye aktarmaları, uluslar arası kısa vadeli sermaye akımını etkiledi. Türkiye’den birkaç ay içinde 7 milyar dolar gibi bir sermaye çıkışı oldu.

Bu arada Güney Asya ülkelerinin ihtiyaçlarını arttırmak için devalüasyona gitmeleri ve damping uygulamaları Türkiye’nin ihracatını etkiledi. Tüm dünyada talep daralması yaşanmaya başladı, ülkeler arası rekabet yoğunlaştı. Başta tekstil ürünleri olmak üzere Güney Asya ülkeleri ile rekabet ettiğimiz ürünlerin dış satımında ciddi güçlükler yaşandı. Türkiye’de öncelikle tekstil sektörü 1998 yılının ikinci yarısından itibaren etkilendi, sonra kriz, otomotiv sanayiini ve öteki sektörleri etkisine aldı. Bu gelişme tekstil sektöründeki hesapsız yatırımlar sonucu ortaya çıkan kapasite fazlasının rolünü unutmamak gerekir. 1998 yılında ihracatımız sadece %2,7 oranında büyüdü, ithalat %5,6 oranında küçüldü. Buna rağmen 1998 yılında GSMH ikinci yarıda küçülmesine rağmen, yılın ilk yarısındaki veriler göre, 1999 yılında hem dış ticarette, hem turizmde hem de iç sektörlerdeki, kötü gidiş dolayısıyla GSMH’da ciddi daralma olduğu anlaşılıyor. GSMH’nın 1999 yılının ilk çeyreğinde %8,4 ve ilk dokuz ayında %6,1 oranında küçüldüğü tespit edilmiştir. 1995-1999 döneminde enflasyon ile döviz kuru değişmeleri farkı açıldı. KKBG’nin yükselmesi ve bankaların denetim altına alınması faizlerin yükselmesine, reel faiz oranının %20’lere çıkmasına neden oldu.

Sorun tek başına ekonomik değildir. Sorun ekonomik olduğu kadar siyasal ve hukuksaldır. Türkiye’nin 1999 yılının ilk yarısını TBMM’nin çalışmaması nedeniyle bütçesiz geçirdiğini unutmayalım.

Devlet ödemelerini yapabilmek için %150 faiz ile borçlanıyor. Türkiye’de ortalama faiz oranı %60’ların üstünde seyreden enflasyonun 20-25 puan üzerinde bulunuyor. Bu kadar yüksek reel faiz oranıyla yatırım yapılması beklenemez. Bu durumda büyümenin durması, işsizliğin artması, sosyal dengelerin biraz daha bozulması kaçınılmaz gelişmelerdir. Türkiye 2000’li yıllara girerken gecikmelide olsa kamu kesimindeki dağınıklığa çeki düzen vermek için bazı yasal düzenlemeleri gerçekleştirdi. Vergi gelirlerini arttırmak için bazı gelir yasalarında düzenlemeler yapıldı. Sosyal güvenlik kurumları ve Yeni Emeklilik kanunun sayesinde Haziran 2000’den itibaren SSK zarardan kurtuluş, Hazineden yardım ihtiyacı ortadan kalkmıştır. SSK’nın yıllık zararı 2 milyar dolar idi. Böylece yılın 2. yarısında 1 milyar dolarlık tasarruf (zarardan kar) sağlanmıştır.

Gümrük kanunu, Bakanlar kanunu ve Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Üst Kurulunun faaliyete geçmesine ilaveten, hükümetin kararlı tutumu sonucu, yolsuzlukların üzerine ilk defa en ciddi bir şekilde gidilmekte,

• Sermaye Piyasası kanunu,

• Uluslar arası Tahkim Yasası çıkartılmıştır, • Vergi kanunlarında ve

• Anayasamızda yapılmış olan değişikliklerle de özelleştirmenin ve Doğrudan Yabancı sermaye yatırımlarının önü açılmıştır,

• İlaveten Telekomünikasyon Kurulu ve Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu faaliyete geçirilmiştir,

• Türkiye’de mevcut bütçe dışı fonlar keyfi harcamalara ve israfa yol açıyordu. Mevcut 74 fondan 52’si kapatılmış, 16’sıda Haziran 2001 sonuna kadar kapatılmış olacak, böylece DETİF dahil sadece 6 fon kalacaktır,

• Elektrik piyasasını düzenleyen kanun da Şubat 2001’de çıkartılmıştır. Tabloda görüldüğü gibi Kasım 2000’ne kadar, İstikrar Programının başarılı bir uygulaması sonucu 1999’da 2000’e

• Yıllık enflasyon; TÜFE’ye göre %68,8’dan %39’a, TEFE’ye göre %62,9’dan %32,7’ye inmiş,

• Yıllık büyüme hızı %-6,4’den %6 dolayına,

• İmalat sanayiindeki üretim artışı %-5’den %6,6’ya çıkartılmış,

• Kapasite kullanım oranının %72,1’den Kasım ayında %78,2’ye çıkmış, • Faiz dışı bütçe fazlası 2 katrilyondan 7,6 katrilyon liraya (11,3 milyar

dolara) fırlamış,

• Faiz dışı bütçe fazlası (GSMH oranı %2’den %5,6’ya, • Vergi geliri / GSMH oranı %18,9’dan %19,2’ye çıkmış, • Bütçe açığı / GSMH oranı %11,6’dan %9,3’e inmiş,

• Yıllık faiz ve Anapara geri ödemelerinden oluşan borç servisinin / bütçe gelirine oranı %145’ten %115’e gerilemiş,

• 2000 yılı için 14,1 katrilyon lira olarak hedeflenen bütçe açığı yıl sonunda 12,8 katrilyon liraya,

• 2000 yılı için faiz ödemeleri / vergi gelirleri oranı da %88 olarak hedeflenmiş iken bu oran %77’ye inmiştir.

İstikrar Programının Ana Hatları

• Sıkı maliye politikası uygulanarak faiz dışı fazlanın artırılması, • Yapısal reformların gerçekleştirilmesi

• Özelleştirmenin hızlandırılması

• Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası

• Ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakış açısı kazandıracak kur ve para politikası

Bu unsurları ekonomide işlerlik kazandırmak için programa yüklenen temel hedefleri ise şunlardır;

TÜFE’de 2000 yılı artış oranı %20 2001 yılı artış oranı %12 ve 2002 yılı artış oranı %7 olarak hedeflenmiştir. Yıllık devalüasyon oranı %20 olarak tespit edilmiştir. Nakit içi borcun GSMH’ya oranının %27 ve toplam borç stokunun GSMH’ya oranı %61 olması hedeflenmiştir. Programda bu hedeflere ulaşmak için para kurulu sistemi dayanak alınmıştır. Para kurulu sistemi merkez bankasının (TCMB) işlevi farklılaştırılmakta ve ülkenin para arzı mekanizmasını sabit kurdan, bankanın döviz karlılıklarına dolayısıyla para azdı da ülkenin döviz rezervine bağlanmıştır.

Sistemin işleyişinde sabit kur bir başka ülkenin para birimine bağlanmıştır. Para kurulu sisteminde kamu açıkları TCMB tarafından karşılanmamaktadır. Dolayısıyla bütçe açıklarının para arzı yoluyla kapatılması mümkün değildir. Para kurulu sisteminde para razı para kurulunca yapılırken, diğer işlemler merkez bankasınca yürütülmektedir. Ancak ülkemizde böyle bir ayrıma gidilmemiştir. Uygulanan para programında enflasyona kaynaklık eden kamu harcamalarını disipline etmeye yönelik kararlar alınmış ve böylece bütçede faiz dışı fazla arttırılmak istenmiştir. Programın işlemesinde sorun yaratacak olan kesimin kırılgan bir yapıya sahip olan Bankacılık sektörünün olacağı daha başından biliniyordu.