• Sonuç bulunamadı

3.1 24 OCAK 1980 KARARLARI VE EKONOMİK İSTİKRAR 1979 yılında Türk ekonomisi pahalılık, yokluk ve karaborsa ile kilitlenmiştir.

3.2.2.3. Yapısal Dönüşüm Politikaları

Ekonomide sağlanan iyileşmelerin,istikrarın kalıcı olması ve ekonominin kısa ve uzun vadede sağlıklı büyümesi yapısal değişimin ve düzenlemelerin gerçekleştirilmesi ile mümkündür. Bu kapsamda öncelikle, özelleştirmeye hız kazandırılması, sosyal güvenlik kurumları ve kamu kurumlarının iyileştirilmesi ve vergi reformu düzenlemeleri programa alınmıştır. 1985 yılından 1994 yılına kadar özelleştirme sağlıklı bir şekilde yapılamadığı için, yapısal ve kurumsal faktörler bu başarısızlığın nedenleri olarak ortaya konmuştur. Bu nedenle, bir an önce bu konuda gerekli düzenlemelerin yapılması kararlaştırılmıştır.

KİT’lerin zararları nedeniyle, bir taraftan bütçe üzerinde yük oluşturmaları ve diğer taraftan da satış gelirleriyle kamu açıklarının finanse edilebileceği düşüncesiyle, istikrar programında özelleştirmeye ayrı bir önem verilmiştir. Sosyal güvenlik kuruluşlarının gelirleri ve giderleri arasındaki dengesizliğin giderilmesi için bir dizi önlemlerin alınması, 5 Nisan Kararları içinde yapısal önlemlerin önemli bir bölümünü teşkil etmiştir.

Bu amaç doğrultusunda, kadın erkek ayrımı yapılmaksızın emeklilik için gerekli olan 5000 iş günü pirim sayısı, SSK’nın gelir gider dengelerini düzeltmek ve sosyal güvenlik kuramları arasında standart birliğini sağlamak amacıyla, kadınlar için 7200 ve erkekler için 9000 iş gününe çıkarılması kararlaştırılmıştır (ŞAHİN,

2002:172). Kurumların gelirlerinin arttırılması doğrultusunda, denetimlerin yoğunlaştırılması, prime esas olan ücretlerin yükseltilmesi ve kurumun gayri menkullerinin kira bedellerinin piyasa şartlarına yükseltilmesi ayrıca, kira getirmeyenlerin ise, satılması programa alınmıştır (DOĞAN, 1997:228).

Bunlardan ayrı olarak, özel sağlık ve emeklilik sigortalarının teşvik edilmesi ve SSK ile Bag-Kur’un birikmiş prim alacaklarının tahsilinin hızlandırılması da öngörülmüştür. Yukarıda bahsedilen yapısal tedbirlere ilave olarak, bazı KİT’ler ile kamudaki istihdamın ve mahalli idarelerle ilgili bir takım düzenlemelerinin yapılması da alınan kararlar arasında bulunmaktadır (DPT, 1994:12-14).

Özellikle aşırı istihdamı önlemek için, emekliliği teşvik edici bir takım yasal düzenlemeler yapılmıştır (PARASIZ, 1996:184). Ayrıca, belediyelerin idari yapılarını yeniden düzenlemeyi amaçlayan yasal mevzuatın bir an önce hazırlanıp yürürlüğe konması da programa alınmıştır.

3.2.3. 5 Nisan 1994 İstikrar Kararlarında Uluslararası Kuruluşların Etkisi 1994 yılının başlarında yaşanan iktisadi kriz çok hızlı bir şekilde ortaya çıkmış ve bir müddet sonra etkisini mali sektörden reel sektöre kaydırmıştır. Niteliği ve boyutları itibariyle diğerlerinden oldukça farklı olan bu krizin derinleşmesini engellemek ve makro dengelere ulaşmak için hazırlanan 5 Nisan 1994 İstikrar Programı’nın hemen arkasından, bu programın IMF tarafından destek görmesi için IMF’ye tekrar başvurulmuştur (PARASIZ, 1996:187-189). Yapılan düzenleme ile 14 aylık (Temmuz 1994-Eylül 1995) bir zaman dilimi için 509,3 milyon SDR’lik (742 milyon $) imkânın, 5 taksit halinde kullanılması öngörülmüştür. IMF desteğinin devamı için, öngörülen performans kriterleri arasında bütçe ve kamu açıklarının hızla düşürülmesi en başta yer almıştır (TOPRAK, 1996:172).

IMF’den ilk defa 1948 yılında 5 milyon dolar kredi alan Türkiye, 1994 yılı için IMF’nin öngördüğü söz konusu imkânlardan yararlanabilmek için gerekli ekonomik standartları sağlayamadığı için yararlanamamıştır. Öngörülen reel büyüme hızı %-1,6 iken, gerçekleşme %-6 gibi daha düşük bir oranda olmuştur. Bütçe açığının GSMH’ye oranı, hedeflenenin (%- 3,6) çok üzerinde seyrederek %-9,3 olmuştur. Bu oran 1994 yılı program değerinin de (%-9) üzerinde olmuştur (DPT, 1994:25). Bunun yanında IMF, kredi dilimi politikalarında 1994 yılı için öngördüğü

% 68’lik kota sınırını 1995 yılında % 100 olarak belirlemiştir. Bu gelişmeler sonucunda Türkiye, 1995 yılında tekrar bir niyet mektubu düzenlemiştir. IMF ve Türk heyetinin birlikte hazırladığı yeni programla, Stand-by düzenlemesinin süresi 6 ay uzatılarak 20 aya çıkarılmış ve öngörülen miktar 610.5 milyon SDR olmuştur. Bu yeni düzenlemede daha önce kullanılan ilk iki taksit (160.5 milyon SDR+75.0 milyon SDR) dahil olmak üzere taksit sayısı yediye çıkarılmıştır. Ancak 1995 yılı sonlarında Türkiye’de belirsizlik ortamının artarak devam etmesi sonucunda, son diliminin kullanımı IMF tarafından askıya alınmıştır (PARASIZ, 1996:191). Ekonominin genel görünümü, GSMH’ deki gelişmeler ve iktisadi büyüme, kamu kesimi (konsolide bütçe, KİT, yerel yönetimler, sosyal güvenlik kuruluşları), borçlanmalar, dış dengedeki gelişmeler, para politikası uygulamaları ve parasal göstergeler, fiyat hareketleri, işsizlik, ücret gelişmeleri ve bir önceki denetim sonrasında alınan önlemlerin sonuçları gibi konuları kapsayan IMF’nin yıllık denetimleri genelde Ekim veya Kasım ayında gerçekleşmektedir . Türkiye’de Hazine koordinatörlüğünde, ilgili birimlerin yetkili kişileriyle IMF uzman grubunun görüşme ve değerlendirmeleri iki ya da üç hafta süreyle yapılmaktadır (HAZİNE, 2002:1).

IMF gelecek yıllar için Türkiye’nin uyması gerekli parasal limitleri ve 2000 yılına kadar tutturması beklenen hedefleri de belirlemiştir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Plan dönemini de kapsayan bu süreye ilişkin makro büyüklükler Stand-by anlaşmasında da yer almıştır. Bu durumda 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı hedeflerinin yerine IMF’nin belirlediği hedefler kabul görmüştür (TOPRAK, 1996:175). 1994 yılı için % 1,6’lık bir gerileme olması beklenen reel iktisadi büyüme hızının 1995 yılı için %3,0’e çıkması, sonrasında ise % 4,5 olması hedeflenmiştir. Özellikle deflatör bazında enflasyon oranında hızlı inişler öngörülmüştür. 1994 yılı için % 111,3 olan deflatörün, hemen bir yıl sonra % 30’a, 1996 yılında % 10’a ve sonrasında % 10’un altında gerçekleşmesi istenmektedir. Bütçe açığının GSMH’ye oranının 1995 yılında %-2,2’ye, 1996 yılında %-0,5’e sonrasında daha da aşağılara çekilmesi hedeflenmiştir. Dış ticaret dengesinde, 1997 yılında 10.3 milyon dolar, 1999 yılında ise 12.0 milyar dolarlık açık, cari işlemler dengesinde ise devamlı ve artan bir açık (1977’da 501 milyar dolar, 1999’da 649 milyar dolar) öngörülmüştür. Buna karşılık

hedeflerde dış borçların GSMH’ye oranı % 50’nin üzerinde seyretmiştir. 1996 yılı için bu oran % 59,3, 1998 yılı içinse % 54,7’dir (TURGUT, 2005:170-175).

3.2.4. 5 Nisan 1994 İstikrar Programının Değerlendirilmesi

IMF reçetelerine göre uygulamaya konulan “5 Nisan kararları” da yine klasik Ortodoks istikrar programının içerdiği sıkı para politikalarına, ücretlerin bastırılarak yurtiçi talebin daraltılmasına ve devalüasyona dayanmakta ve heteredoks istikrar politikalarıyla da desteklenmektedir.

Bu çerçevede hükümet öncelikle % 38.9 oranında bir devalüasyon yapmıştır. Merkez Bankası TL’den kaçışı ve dolarizasyonu önlemek amacıyla para ve döviz piyasasına istikrar kazandırmak için günlük, hatta gecelik faiz uygulamalarına giderek faizi yükseltmiştir. Üç ay vadeli net % 50 süper faizli Hazine bonosu satılmış, banka mevduatları tamamen sigorta kapsamına alınmış ve Hazine’nin Merkez kısa vadeli avans kullanımına sınırlamalar getirilmiştir (YARAR, 1995:3 ve 9). Böylece kısmen de olsa dövizin TL yerine ikame edilmesi önlenmiştir.

Ücretlerin düşürülmesinin somut karşılığı sıfır sözleşmeler ve/veya enflasyonun akabinde zam uygulamaları olmuştur. Bütçe açıklarının azaltılmasına yönelik olarak, kamu harcamalarının azaltılması çerçevesinde faiz ödemeleri ve askeri harcamalar dışındaki yatırım, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamusal alanlarda kısıntıya gidilmesi ve kamuda çalışan isçi ve memurlara bütçe ödenekleriyle sınırlı olmak üzere artış yapılması öngörülmüştür. Kamu personeli alımı durdurulmuştur. Gelirleri arttırmaya yönelik olarak da petrol ürünleri fiyatları arttırılmış, akaryakıt tüketim vergisinden bütçeye aktarılan pay % 50’den % 70’e çıkarılmıştır. KİT ürünlerine % 100 zam yapılmış ve altı ay sabit tutulması öngörülmüştür. 1994 yılında ücretliler dışındaki vergi mükelleflerinden beyan ettikleri gelir matrahları üzerinden bir defaya mahsus olmak üzere Net Aktif Vergisi, Ekonomik Denge Vergisi ve ek Emlak Vergisi alınmıştır (TOPRAK, 1996:191).

Ayrıca devletin ekonomideki rolünün daraltılması hedefi nedeniyle özelleştirme uygulamalarına hız vermek gerekmiştir. Özelleştirme politikalarının hızlandırılması için yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılması ve kamu bankalarının özelleştirilmesi öngörülmüştür. Büyük borç yükü altında olan ve özelleştirilemeyecek KİT’lerin kapatılması amaçlanmıştır. Sosyal güvenlik reformu

kapsamında özel sağlık ve emeklilik sigortasının teşvik edilmesi, prim gün sayısı ve prim oranlarının arttırılması ve emeklilik yasının yükseltilmesi çalışmalarına hız verilmesi öngörülmüştür (PARASIZ, 1996:219). Tarımsal destekleme politikasında yapılacak değişiklikle doğrudan fiyat desteklemeleri kaldırılarak, çiftçilere doğrudan gelir desteği sağlanması ve kayıt sisteminin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Uygulamaya konulan 5 Nisan kararları ile kısa vadede para ve döviz piyasaları hızla istikrar kazanmış, döviz kuru kontrol altına alınmış, TL’ye güven sağlanmıştır. Yapılan yüksek oranlı devalüasyon ithalatı azalttığından dolayı cari işlemler açığı fazlaya dönmüş ve bunun sonucunda uluslararası rezervler artmıştır. Bütçe açıkları azaltılmıştır. Kurun kontrol altına alınması ve iç talebin daraltılması, enflasyon artış hızını yavaşlatmıştır. Ancak iktisat politikalarının değerlendirilebilmesi, öncelikle amaç-araç ilişkisinin düzenli bir şekilde kurulmasına bağlıdır. Bu bağlamda, 5 Nisan kararlarını büyüme, fiyat istikrarı, ödemeler dengesi ve istihdam açısından ele almak gerekmektedir. Ayrıca ilgili kararların ne oranda uygulamaya konduğunun da ayrı bir değerlendirme konusu olduğu gerçeğini dikkate almamız gerekmektedir.

5 Nisan 1994 kararlarıyla uygulamaya konulan istikrar politikaları sonucunda, enflasyon oranı 1994 Eylül’ünden itibaren artış trendi göstermiştir. Türkiye tarihinde ilk kez % 150 sınırını aşmıştır. Enflasyondaki artış önemli ölçüde maliyet enflasyonu seklinde gelişmiştir. Kamu kesimindeki şok zamlar ve girdi fiyatlarındaki artış, imalat sanayine de yansımıştır (MÜSİAD, 1995:5-6). TEFE 1995 yılının Mart ayında 1994 yılının Mart ayına göre % 144,3 oranında artış göstermiştir. Bu durumda endeks artışı bir önceki yılın Aralık ayına göre % 23,1; 12 aylık ortalamaya göre % 139,5 olarak gerçekleşmiştir. 1994 Mart ayı itibariyle 2617.5 olan endeks, 1995 Mart ayı itibariyle 6395,4’e yükselmiştir (PARASIZ, 1996:225).

GSMH’ deki gerileme 1994’ün dördüncü üç ayında da sürmüş ve büyüme hızı 1993 yılının aynı dönemine oranla cari fiyatlarda % 111,2, sabit fiyatlarda %-6,8 olarak gerçekleşmiştir. Kamu kesiminde kapatılmasına yönelik yapısal reformlar henüz yürürlüğe konulamamıştır. Bu nedenle kamu açıkları 1994 yılında da devam etmiştir. Bütçe açığında hedefin altında kalınmasına rağmen, KİT ve fon açıkları tahminlerin ötesinde gerçekleşmiştir.Geçici rakamlarla KİT zamları 124.5 trilyon TL olarak kabul edilirken, KİT’in 1994’te borçlanma gereği 79.4 trilyon TL., ertelenen ödemeler ise 111.4 trilyon TL’dir. Kamunun taahhütleri altında ezilen fonların

gelirleri ile tahakkuk etmiş borçları arasında 90 trilyon TL’lik bir açık bulunmaktadır. Sosyal güvenlik kuruluşlarının açıkları da 80 trilyon TL. civarındadır (TÜSİAD, 1995:17). Konsolide Bütçe 1994 yılı Kasım ayında 20.436 milyar TL fazla vermiş: ancak Aralık ayında 91756 milyar TL. açık vermiştir. Bununla birlikte 1994 yılında konsolide bütçe açığı reel olarak önemli ölçüde küçülmüştür. 1995 yılının Ocak ayında bütçe 5,5 trilyon TL. fazla vermişse de, ilk üç ay için açık devam etmiştir. 1995 yılının Ocak-Mart döneminde, 1994 yılının aynı dönemine göre bütçe gelirleri % 129,3 oranında artarak 255.767 milyar TL’ye, bütçe harcamaları ise % 90,2 oranında artarak 3099,707 milyar TL’ye yükselmiş ve bütçede geçen yıla göre % 5,2 oranında bir artışla yaklaşık 54 trilyon TL. bir açık oluşmuştur. Bütçe gelirleri içinde ise en büyük artısı % 136,6 ile özel gelir ve fonlar gerçekleştirmiştir (KAZGAN, 1995:231-234). Geniş anlamda para arzı ise, 1994 yılı Ocak-Mart dönemine göre % 169,8 oranında artarak 24.03.1995 tarihi itibariyle 768.629 milyar TL. olarak gerçekleşmiştir. Parasal büyüklüklerde artış söz konusudur. 24.03.1995 tarihi itibariyle, dar anlamda para arzı (MI), 1994 yılının Ocak-Mart dönemine göre % 122,6 oranında artmış ve 246.200 milyar TL’ye yükselmiştir (Bkz Tablo 3.8).

Tablo 3.8: Türkiye’de 1994 Yılı Makroekonomik Büyüklükler

(*) 16 Aralık 1994 Tarihi İtibariyle.

TÜFE ise, 1995 yılı Mart ayında, 1994 yılının aynı ayına göre % 127,7, bir önceki aya göre % 4,1, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 17,5; 12 aylık ortalamalara göre de % 119,4 oranında artış göstermiştir. 1994 Mart ayında 3163,3 olan endeks, 1995 Mart ayı sonunda 7201,8’e yükselmişti (Bkz Tablo 3.9).

Tablo 3.9: Türkiye’de Toptan Eşya Ve Tüketici Fiyatları Endeksi (1994-1995)

Kaynak: DİE, Türkiye Temel Ekonomik Göstergeler, Nisan 1995, Ankara, 1995, s.106. ve 111. İmalat Sanayi üretim endeksi, 1994 yılının IV. üç ayında da gerilemiş ve 1994’de yıllık ortalama % 7,3 olmuştur. Bu oran 1993 için % 7,1’idi. 1995 yılının ilk iki ayında da gerileme devam etmiştir ( Bkz Tablo 3.10). İmalat sanayi kapasite kullanım oranları 1994 yılının IV. üç ayında % 7,6’lar düzeyinde seyretmiştir. 1995 yılının ilk iki ayında % 7,2’lere inmiştir. Oranlar bir önceki yıla göre oldukça düşüktür (Bkz Tablo 3.10).

Tablo 3.10: Türkiye’de Büyüme Hızları (1993-1994)

Kaynak: DİE, Türkiye Temel Ekonomik Göstergeler, Nisan 1995, DİE Matbaası, Ankara,1995, s.

11.

DİE’nin hesaplamalarına göre 1995’in birinci üç aylık dönemine ait GSMH cari, fiyatlarla 1.195.118 milyar TL. 1987 yılı sabit fiyatlarıyla 18.972 milyar TL.

olarak belirlenmiş, büyüme hızı ise 1994 yılının aynı dönemine oranla cari fiyatlarla % 135,2 sabit fiyatlarla %-0,2 olarak açıklanmıştır (Bkz Tablo 3.11).

Tablo 3.11: Türkiye’de Sektörler İtibarıyla GSMH’nin Gelişimi (%)

Kaynak: DİE, Türkiye Temel Ekonomik Göstergeler, Nisan 1995, DİE Matbaası, Ankara, 1995,

s.46.

1995 Ocak-Mart döneminde Konsolide bütçe harcamalarında en yüksek artış % 118,2 oranı ile transfer harcamalarında gerçekleşmiş, 201 trilyon TL. olan bu harcamalar içinde iç ve dış borç faizleri transferi 131 trilyon, KİT transferi 7 trilyon, sosyal güvenlik kuruluşlarına yapılan transferler ise 25 trilyon TL’yi bulmuştur. Transfer harcamalarını % 66 oranı ile cari harcamalar izlemiş: yatırım harcamalarında ise geçen yıla göre % 38,1’lik azalma olmuştur . Yüksek faiz politikasıyla, döviz kurlarındaki hızlı yükselişler geç de olsa kontrol altına alınmıştır. Merkez Bankası bir taraftan döviz rezervlerini arttırarak döviz arzını güçlendirirken, diğer taraftan TL miktarını kısıtlı tutarak piyasalarda ABD dolarına yönelik talebi kontrol altına almıştır. Böylece Merkez Bankası kur artışlarını istediği hedeflerde tutabilmiştir (TÜSİAD, 1995:8-10).

Yine bu dönemde alınan tedbirler neticesinde dış ticaret açığında %35 lik bir azalma ve ihracatın ithalatı karşılama oranında % 25 lik bir artış gerçekleşmiştir. Yüksek döviz kuru politikası ithalatı azaltırken ihracatı arttırıcı bir etki yaratmıştır. ( Bkz. Tablo 3.12

Tablo 3.12: Türkiye’nin Dış Ticaret Göstergeleri (Ocak/Aralık) (Bin $)

Kaynak: Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dış Ticaret İndeksleri 1995 Aralık, Ekonomik Araştırmalar ve

Değerlendirme Genel Müdürlüğü, Sayı:2, Ankara, 1995 s.86

Toplam iç borç stoğu 1994 yılı sonu itibariyle önemli artış göstermiştir. 1993 yıl sonunda 356.555 milyar TL. olan toplam iç borç stoğu, 1994 yılın sonunda 799.309 milyar TL’ye yükselmiştir ( Bkz Tablo 3.13).

Tablo 3.13: Türkiye’nin İç Borç Stoğu (Milyar TL)

Kaynak: HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI, Hazine Aylık İstatistikleri, Temmuz-Ağustos 1996, Ankara Toplam dış borçlar 1994 yılı sonu itibariyle gerilemiştir. 1993 yılı sonu itibariyle 18.5 milyar dolar kısa vadeli olmak üzere 67.4 milyar dolar olan dış borçlar, 1994 yılı sonunda 65.6 milyar dolara gerilemiştir. Bunun 11.3 milyar dolarlık kısmını kısa vadeli borçlar oluşturmuştur ( Bkz Tablo 3.14).

Tablo 3.14: Türkiye’nin Dış Borç Stoğu (Milyon $)

Kaynak: DİE, Türkiye Ekonomisi İstatistik ve Yorumlar, Devlet İstatistik Enstitüsü Matbaası,

Ankara, Mayıs 1995, 1996, s. 275.

1995 yılı basında ise IMF ile dövizde “çıpa modeli”ne geçilmesi için anlaşma yapılmıştır. 1995 yılı Mart ayında ABD Dolar 41.726 TL.’den, Alman Markı ise 30.181 TL’den işlem görmüştür (PARASIZ, 1996:187) (Tablo 3.14). 1995 yılının ilk çeyreğinde ise, dış ticaret dengesi 2.339.000 bin Dolar açık verirken, ödemeler dengesi 1995 yılının ilk iki ayında 582 milyon dolar fazla vermiştir (KAZGAN, 1995:233). Gelir dağılımındaki bozulmanın yanı sıra 1994 yılı issizlik oranı, 1994 yılı Ekim ayı itibariyle % 8, 1 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran 1993 yılında % 7,8 olmuştur ( Bkz Tablo 3.15, 3.18).

Tablo 3.15: 1994-1997 Dönemi Kamu Kesimi Borçlanma Gereği (Milyar TL ve GSMH’ya Oranı %)

Kaynak: DPT, Temel Makro Ekonomik Göstergeler, Ocak 1997, Ankara, 1997, s.11.

1995’in ilk üç ayında gerçekleştirilen Hazine ihaleleriyle iç borç cari ödemelerinin bir bölümü 1996 yılına kaydırılmıştır. Böylece bütçe üzerindeki faiz yükü bir ölçüde hafiflemiştir. Ancak, 1995 yılının geri kalan döneminde reel bütçe açığının kısılmaya devam edilememesi durumunda hükümetin fon ihtiyacı 1996 yılında yeniden makroekonomik dengeleri bozabilecek bir seviyeye ulaşacaktır (YILDIRIM, 1999:127). Kriz döneminde 3 milyar dolar azalan, 1994 Nisan ayında 3.3 milyar dolara gerileyen Merkez Bankası rezervleri, Haziran ayından itibaren sürekli yükselerek 1994 Mart ayı içinde ilk defa 11 milyar dolar seviyesini aşmıştır. Uluslararası toplam rezervler ise 1994 Nisan ayında 12.7 milyar dolar iken, Mart 1995’te 21 milyar dolara ulaşmıştır (PARASIZ, 1996:190) ( Bkz Tablo 3.16).

Tablo 3.16: 1994-1996 Dönemde Para Stoğundaki Gelişmeler

(*) Eylül 1996 itibariyledir.

Kaynak: TCMB, Üç Aylık Bülten Aralık 1996, Ankara, 1996, s.7-9.

Ortalama ücret ve maaşların fiyat artışlarının gerisinde kalıp reel olarak daralmasıyla ve reel faiz politikasıyla büyük tasarruf sahipleri önemli rantlar kazanmıştır. 1995 Şubat ayından itibaren Hükümet, iç borçlanma politikasında vadeyi uzatarak ve faiz oranlarını düşürerek belirli bir başarı sağlamıştır. 1994 krizinde kullanılan yöntem yeniden denenerek ilk ihalede verilen şok faizlerle Hazine’nin 3 aydan uzun vadelerde borçlanmasının önü açılmıştır ( Bkz Tablo 3.16). Arka arkaya açılan ihalelerde talebin tamamı karşılanmayarak faiz oranlarının kademeli olarak düşürülmesi sağlanmıştır. Vade uzatma operasyonunda başta döviz kurları olmak üzere, diğer yatırım araçlarının getirisinin yüksek olmaması da etkili olmuştur.

Ayrıca yılın geri kalan bölümünde yüklü iç borç geri ödemelerinin bulunmaması, mali piyasalardaki dalgalanmaların azalacağını ve fonların sanayi kesimine yönlendirilmesini kolaylaştıracağını düşündürse de, problemin temelde çözülmemiş olduğu, sadece 1996 yılına ertelendiği çok açıktır (TÜSİAD, 1995:9- 11). 5 Nisan kararları, ödemeler dengesinde ortaya çıkan cari işlem açığını, bütçe açığında olduğu gibi yine para politikaları önlemleriyle aşmaya çalışmıştır. Devalüasyon yapılarak ithalatın frenlenip ihracatın arttırılması ve cari işlemler açığının azaltılması yoluna gidilmiştir.

Benzer politikalar 1980’lerin başında ihracatı arttırmış, fakat parasal teşviklerden reel teşviklere geçilemediği için ihracat tıkanma noktasına gelmiştir. Böylece reel kur değer kaybederken reel ücretlerde de önemli düşüşler yaşanmıştır ( Bkz Tablo 3.17).

Tablo 3.17: 1994-1996 Dönemi Ödemeler Dengesi (Milyon Dolar)

Kaynak: TCMB, Türkiye Ödemeler Dengesi İstatistikleri, Aralık 1997, Ankara, 1997, s. 10. ve 40. İthalatın kısılması cari işlemler dengesini iyileştirmiştir. Ancak devalüasyonun ekonomiyi dışa yönelterek ihracata dönük büyümeyi gerçekleştirebilmesi için yatırım, teknolojik gelişme ve üretim gibi ekonominin reel yanının da uyarılması ve özendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle yapılan devalüasyonlar tek başına uluslararası pazarda rekabeti arttıramaz ve ödemeler bilançosu dengesizliğini çözemez. Aksine, AGÜ’lerde enflasyonu azdırmaktan öteye gidemez. Çünkü dengesizlik parasal sorunlardan çok üretim sorunlarından kaynaklanmaktadır.

Dış talebin arttırılması, ancak, üretim ölçeğinin, teknolojinin, girdi maliyetleri ve öz kaynak yetersizliği gibi sorunların azalmasıyla sağlanabilir. Sonuçta 1995 yılından itibaren tekrar dış kaynak kullanımına dayalı büyüme politikasına dönülmesiyle birlikte artan ithalat talebi dış ticaret açığına neden olmuştur. Faiz oranları yüksek belirlenmiş ve enflasyon oranı da 1989-1993 dönemindeki düzeyinden daha yüksek bir düzeye oturmuştur (EKİNCİ, 1994:23). 1994 yılı sonu itibariyle dış ticaret açığı 5.164 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiş ve 1993 yılına göre % 63,3’lük bir düşüş söz konusu olmuştur. İhracatın ithalatı karşılama oranı % 77,8’e çıkarken, ödemeler dengesi 2.631 milyon dolar fazla vermiştir (Bkz Tablo 3.18).

Tablo 3.18:1994-1996 Döneminde Dış Ticaret Açığı ve İhracatın İthalatı Karşılama Oranı

Kaynak: DİE, Türkiye Ekonomisi İstatistik ve Yorumlar, Şubat 1997, Devlet İstatistik Enstitüsü

Matbaası, Ankara, 1997, s.151

Türkiye 5 Nisan istikrar önlemlerinin hemen sonrasında 1995 yılında ani bir dış ticaret açığı ile karşı karşıya kalmıştır. 1995 yılında ithalat 35 milyar 708 milyon dolar, ihracat 21 milyar 636 milyon dolar olmuştur.Dolayısıyla dış ticaret açığı 14 milyar 073 milyon dolara yükselmiştir. 1994 yılına göre 1995’te ithalattaki artış oranı ise % 53,5, ihracattaki artış ise % 19,5’dir. Dış ticaret açığındaki artış oranı ise % 172 olmuştur. Bu açık 1996’da ise % 45’lik artışla 20 milyar 500 milyon dolara ulaşmıştır. 1995 yılında 2 milyar 339 milyon dolar açık veren cari işlemler dengesi ise 1996’da 6 milyar 850 milyon dolar açık vermiştir (Bkz Tablo 3.18).

5 Nisan kararları da kemer sıkma politikaları aracılığıyla çalışan sınıfların satın alma gücünü azaltmasına ve enflasyonla gelir dağılımının çalışanlar aleyhine yeniden düzenlenmesine yol açmıştır. Bu yolla bir yandan ekonomide, mal piyasalarına durgunluk içinde istikrar kazandırılırken, öte yandan da yüksek faiz politikasıyla iç ve dış borçlanma olanakları genişletilmiştir (KAZGAN, 1995:234). Dolayısıyla 5 Nisan kararlarının, döviz kuru-faiz-borsa üçgeninde faaliyet gösteren spekülatif sermayeye yönelik talebi yerine, hazine bir yandan borçlanabilmek bir yandan da döviz kuru baskısını azaltabilmek amacıyla faiz oranlarını hayli yükseltmek zorunda kalmıştır. Nitekim kamu yatırımları reel olarak % 30, ücret ve maaşlar % 22 oranında azaltılırken, faiz oranlarının yükseltilmesi nedeniyle mali kesime borç faiz ödemeleri aracılığıyla reel olarak % 24 oranında bir gelir aktarımı söz konusu olmuştur (MÜSİAD, 1995:44). Böylece toplumun geniş kesimlerinden sermaye kesimine gelir aktarımı, var olan gelir dağılımı eşitsizliğini daha da arttırmıştır.

Görüldüğü kadarıyla, esas nedeni ekonominin yapısındaki çarpıklıklar olan 1994 krizinden sonra, önlemlerde öngörülen yapısal reformlar gerçekleştirilmemiş ve kamu kesimi büyük açıklar vermeye devam etmiştir. 5 Nisan istikrar önlemlerinin