• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: YAŞAMA HAKKI KAVRAMI VE SINIRLARI

1.2. Yaşama Hakkı Kavramı ve Temelleri

1.2.1. Yaşama Hakkı Kavramı

Yaşama hakkının ne olduğunun anlaşılabilmesi için, öncelikle, yaşamanın ne olduğunun ortaya konulması gerekmektedir. Yaşama, kişinin fiziksel ve ruhsal açıdan bozulmaya karşı direnmesini, iyileşmesini ve gelişmesini sağlayan iç iktidarı olarak tanımlanmaktadır. Kişinin organizmasının ve ruhsal bütünlüğünün varlığını devam ettirmesi, yaşamayı oluşturmaktadır.85 Bu anlamda, bir insanın, sadece bir boşluğu doldurmuş olmaktan ziyade, kimliğinin farkına varmak ve onu çözmek için dünyada var olduğu söylenebilir.86

Yaşama hakkı, Hukuk Sözlüğü’nde, “insan yaşamını korumanın, devletin en önemli görevlerinden biri olduğu gerçeğinden hareketle kabul edilen hak” olarak

83 Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.186-189. 84

Kalabalık, İnsan Hakları Hukuku, s.120-121. 85

Köksal Bayraktar, Hekimin Tedavi Nedeniyle Cezai Sorumluluğu, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları, No.768, 1972, s.13.

86 Christian Tomuschat, “The Right to Life-Legal and Political Foundations”, The Right to Life, Christian Tomuschat, Evelyne Lagrance and Stefan Oeter (Ed.), The Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers, 2010, s.3.

22

tanımlanmaktadır.87 Ayrıca, yaşama hakkı, kişilerin kamu makamlarının emri ya da izni ile öldürülememesi ve yaşama yönelik tehlikelere karşı, yine kamu makamları tarafından, korunması hakkı olarak da tanımlanabilir.88 Başka bir tanıma göre yaşama hakkı, öncelikle, insanın fiziki, biyolojik ve psikolojik varlığını sorunsuz olarak sürdürebilmek için gerekli olan bir sağlık ve bütünlük içinde dünyaya gelebilmesini; daha sonra, insanın, moral-entelektüel gelişim imkânlarına sahip olarak yaşamını sürdürmesini ve son olarak, kamu yararı için de olsa, yok edilmemesini ifade eder.89 Özetle, yaşama hakkı, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini koruyabilmesi, devam ettirebilmesi ve varlığının çeşitli etkilerle bozulmasına engel olabilmesi olarak tanımlanabilir.90

Yaşama hakkının farklı yönleri vardır: İnsan biyolojik, moral ve entelektüel varlığı ile bir bütündür. İnsanın biyolojik varlığı, insanın fiziksel bütünlüğünün korunmasını; moral varlığı, insan onurunun korunmasını; entelektüel varlığı ise, bilim, sanat ve kültür alanındaki yetenek ve birikiminin korunmasını ifade eder. İnsan, bütün bu niteliklerinin bir arada bulunmasıyla yaratılmışların en şereflisi kabul edilmektedir.91 İnsan hakları, insanın biyolojik varlığına bağlıdır ve hem soyut olarak kişilikle, hem de yaşamakta olan gerçek insanla ilgilidir. Yaşama hakkı, haklara ve özgürlüklere sahip bir birey için önkoşul olan biyolojik süreci korumayı amaçlamaktadır. Bu anlamda, yaşama hakkı, her insanın birincil (en önde gelen) hakkı olarak değerlendirilebilir.92 Yaşama hakkının, insanoğluna tanınan en eski, en temel ve en üstün hak olduğu ileri sürülmektedir. Bu görüşe göre, yaşama hakkı olmaksızın diğer bütün insan haklarının korunması anlamsız hale gelmektedir. Daha açık bir ifadeyle, ancak yaşam mevcut olduğunda, yaşamayı nasıl daha değerli yapabileceğimizi ve onu tehlikeye atan çeşitli eylem ve ihmallerden nasıl koruyacağımızı düşünmenin bir önemi vardır. Bu nedenle,

87 Ejder Yılmaz, s.1491.

88 İbrahim Ö. Kaboğlu, Özgürlükler Hukuku-İnsan Haklarının Hukuksal Yapısı, 4.Baskı, İstanbul: Afa Yayınları, 1998, s.154.

89

Bahri Savcı, Yaşam Hakkı ve Boyutları, Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayınları, 1980, s.14.

90 Bayraktar, s.13.

91 Halit Çelenk, “Yaşama Hakkı ve Ölüm Cezası”, İzmir Barosu Dergisi, Sayı.2, (Nisan 1991), s.121. 92 Bertrand Mathieu, The Right to Life in European Constitutional and International Case-Law, Belgium: Council of Europe Publishing, 2006, s.9.

23

her ne kadar insan hakları arasında teorik olarak hiyerarşik bir ilişki bulunmasa da,93 yaşama hakkının, en azından diğer tüm insan haklarından yararlanmanın zorunlu ön koşulu olması yönüyle, bir önceliğe ve üstünlüğe sahip olduğu söylenebilir.94

Biraz daha açmak gerekirse, diğer insan hakları, ancak yaşama hakkının varlığı ve bu hakkın dokunulmazlığı koşuluna bağlı olarak bir anlam ve değer kazanır.95 Yaşama, insanoğlunun varlığının ve fiziki devamlılığının ilk koşulu olan en temel hakkıdır. Bu hakkın temel olma niteliği, özellikle “geri alınamaz” olmasından kaynaklanmaktadır.96 “İnsanoğlunun üstün hakkı” olan yaşama hakkına saygı, diğer bütün hakların kullanılabilmesi için bir zorunluluktur.97 Diğer bir ifadeyle, yaşama hakkının ihlal edilmesi, diğer hakların tanınmasını anlamsız hale getirecektir.98

Örneğin, yaşama hakkı ihlal edilen bir kişiye ifade özgürlüğü ya da adil yargılanma hakkının tam olarak (eksiksiz) tanınması hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Bunun yanı

93 Sözleşme’de yer alan haklar arasında resmi bir hiyerarşi bulunmamaktadır. Bu, Sözleşme’de düzenlenen haklarının birbiriyle çatışması halinde bir hakka, diğer bir hak üzerinde üstünlük tanınmadığı anlamına gelmektedir (White ve Ovey, s.8). İnsan hakları arasında hiyerarşik bir sınıflandırma bulunmadığına dair ayrıntılı bilgi için bkz. Ömer Anayurt, “Hakların Üstünlüğü İlkesi Açısında İnsan Haklarına İlişkin Sınıflandırmaların Değerlendirilmesi”, Türkiye’de İnsan Hakları, Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi Yayını, 2000, ss.47-57; Yaşama hakkının hiyerarşik açıdan “en ilk ve üst” hak olduğuna dair karşı görüş için bkz. Kaboğlu, s.154.

94 F. Menghistu, “The Satisfaction of Survival Requirements”, The Right to Life in International Law, B. G. Ramcharan (Ed.), The Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers, 1985, s.63; Theodore S. Orlin, “The Right to Life/The Right to Die: The Rights, Their Interrelationship and the Jurisprudential Problems”, The Jurisprudence of Human Rights Law: A Comparative Interpretive Approach, Theodore S. Orlin, Allan Rosas and Martin Scheinin (Ed.), Finland: Institute for Human Rights, Abo Akademi University, 2000, s.74; Yoram Dinstein, “The Right to Life, Physical Integrity, and Liberty”,

The International Bill of Rights-The Covenant on Civil and Political Rights, Louis Henkin (Ed.),

New York: Columbia University Press, 1981, s.114; Torkel Opsahl, “The Right to Life”, The European

System for the Protection of Human Rights, R. St. J. Macdonald, F. Matscher and H. Petzold (Ed.),

The Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers, 1993, s.207. 95

Çelenk, s.121; Ünal, s.92; Cahit Talas, “Yaşam Hakkı ve Toplumsal Haklar”, İnsan Hakları Yıllığı, Cilt.12, Ankara: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi, 1990, s.84; Bayraktar, s.14.

96 Douwe Korff, The Right to Life, Human Rights Handbooks, No.8, Belgium: Council of Europe Publishing, 2006, s.6.

97

Kaboğlu, s.154; Safa Reisoğlu, Uluslararası Boyutlarıyla İnsan Hakları, İstanbul: Beta Basım Yayım, 2001, s.37; Ergin Ergül, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Uygulaması, 2.Baskı, Ankara: Yargı Yayınevi, 2004, s.105; Korff, s.6.

98 Janis, Kay ve Bradley, s.119; Juliet Chevalier-Watts, “A rock and a hard place: has the European Court of Human Rights permitted discrepancies to evolve in their scrutiny of right to life cases?”, The

24

sıra, diğer hakların ihlalinde çoğunlukla bizzat hakkı ihlal edilen kişi lehine adil tazmine hükmedilirken, yaşama hakkı ihlallerinde, genellikle, sadece ölen kişinin99 yakınları tazminat alabilmektedir. Ancak, ne kadar yüksek olursa olsun, bu tazminat miktarının hiçbir zaman kaybedilen yaşamın tam karşılığı olamayacağı açıktır. Dolayısıyla, yaşama hakkının mutlak manada tazmin edilmesinin mümkün olmadığı söylenebilir.

Yaşama hakkı, insanın sırf insan olması sebebiyle doğuştan sahip olduğu bir haktır ve “negatif statü hakları” içinde yer almaktadır.100 İnsan haklarının en kutsalı ve dokunulmazı olarak kabul edilmektedir.101 Savcı’ya göre, yaşama hakkının özü kendisinden, kendisi özünden ayrılamaz. Bu hakkın özü, kesin olarak yaşamda kalmaktır. Bu nedenle, yaşama hakkını, özünü koruyarak sınırlamak mümkün değildir.102

Diğer taraftan, yaşama hakkının tam anlamıyla sağlandığının kabul edilebilmesi için yalnızca insanın fiziki varlığını sürdürebilmesi yeterli değildir. Başka bir ifadeyle, yaşama hakkının temel hak olduğunu kabul etmek ve bununla yetinmek, günümüz insan hakları anlayışı açısından yeterli görülmemektedir. Bu hakkın, diğer haklarla, özellikle de sağlık hakkı gibi sosyal ve ekonomik haklarla, desteklenmesi gerekmektedir. Ancak bu sayede, yaşama hakkının tam anlamıyla sağlandığını söylemek mümkün olabilecektir.103 Zira, yukarıda değinildiği üzere, insan hakları bir bütündür ve ancak tamamının sağlanmasıyla gerçek işlevini yerine getirebilir.

Uluslararası insan hakları hukukunda birincil sırayı teşkil eden yaşama hakkı, birinci kuşak (klasik) insan haklarındandır.104 "Üçüncü kuşak haklar" olarak adlandırılan sağlıklı çevre hakkı, barış hakkı, kütlesel yok edici silah kullanma yasağı gibi kollektif

99 Yaşama hakkın ihlal edilmiş sayılması için o kişinin mutlaka ölmüş olmasına gerek yoktur. Belli

şartlarda, yaralanmalar da AİHM tarafından işkence ve kötü muamele yasağını düzenleyen 3. madde yerine, yaşama hakkını düzenleyen 2. madde kapsamında ele alınabilmektedir. Bu konu aşağıda daha ayrıntılı ele alınacaktır.

100

Bayraktar, s.14. Negatif statü hakları, devletin, bireyin haklarını kullanmasına müdahale etmemesi gereken haklar şeklinde kısaca ifade edilebilir (Erdoğan, Anayasal Demokrasi, s.178).

101 Talas, s.83.

102 Savcı, Yaşam Hakkı ve Boyutları, s.73. 103 Mumcu ve Küzeci, s.122-123; Bayraktar, s.14. 104 Kalabalık, İnsan Hakları Hukuku, s.397.

25

hak ve yasakların, henüz teorik de olsa, yaşama hakkının kapsamını genişlettiği söylenebilir.105

Buna karşın, sivil bir hak olan yaşama hakkı kapsamında, devletlerin kişilere, belirli kalitede bir yaşam sunma ya da kişilerin yaşam kalitesini arttırma sorumluluğu söz konusu değildir. Bu nedenle, örneğin, yolların daha güvenli hale getirilmesi, hava kirliliğinin önlenmesi, ücretsiz tedavi, yiyecek ve barınacak yer sağlanması, genel olarak, bu hak kapsamında değerlendirilmemektedir.106 Bu temel ihtiyaçların karşılanması, İHEB’in 25. maddesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin107 11 ve 12. maddelerinde düzenlenmiştir. Diğer taraftan, bir devletin, halkının bir kısmına kasten yiyecek sağlamaması nedeniyle ölümler meydana gelirse, bunun ciddi bir yaşama hakkı ihlali oluşturacağı açıktır.108

Bazı yazarlar, yaşama hakkının mutlak olduğunu, bütün haklardan üstün olduğunu ve hiçbir şekilde sınırlanamayacağını savunmuşlardır.109 Diğer taraftan, insan yaşamının

105 Gözübüyük ve Gölcüklü, s.160.

106 Bedri Eryılmaz, “Kişilerin Yaşama Hakkı ve Kolluğun Silah Kullanma Yetkisi”, Liberal Düşünce

Dergisi, Yıl.7, Sayı.25-26, (Kış-Bahar 2002), s.272-273; Thomas Desch, “The Concept and Dimensions

of the Right to Life (as defined in International Standards and in International and Comparative Jurisprudence)”, Österreichische Zeitschrift Für Öffentliches Recht und Völkerrecht (Austrian

Journal of Public and International Law), Vol.36, Wien: Springer-Verlag, 1985, s.101. Bu konuda,

Amerikalılararası İnsan Hakları Komisyonu, AİHM’den farklı ve daha ileri bir yaklaşım sergilemiştir. Komisyon, Villagran Morales-Guatemala davasında, yaşama hakkını düzenleyen Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinin yalnızca insanların keyfi olarak yaşamdan yoksun bırakılmalarını içermediğine, aynı zamanda, onurlu bir yaşam için gerekli şartları sağlamayı da kapsadığına karar vermiştir. Bu yoruma göre, devletler, yiyecek, barınma, tıbbi yardım dâhil olmak üzere yaşamak için gerekli temel standartları sağlamakla da yükümlüdür. Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu da, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Sözleşmesi’nin 4. maddesinde düzenlenen yaşama hakkının tam olarak sağlandığının kabul edilebilmesi için devletlerin bazı pozitif yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiğini belirterek benzer bir anlayışı benimsemiştir. Bu geniş yaklaşım, en iyi Social and Economic Rights Action Centre and the Centre for Economic and Social Rights-Nijerya davasında görülebilir. Bu davada, Afrika İnsan ve Halkların Hakları Komisyonu, devletin yalnızca yaşama hakkını ihlal etmekten kaçınma görevi olmadığına, aynı zamanda yiyecek gibi temel ihtiyaçları sağlama dâhil olmak üzere pozitif yükümlülükleri de bulunduğuna karar vermiştir (Wicks, “The Meaning of ‘Life’: Dignity and the Right to Life in International Human Rights Treaties”, s.204-205). Yine, BM İnsan Hakları Komitesi de, genel yorumunda (6/16 sayılı), devletlerin 6. madde kapsamında yaşamı ve sağlığı korumakla ve bebek ölümleriyle mücadele etmek için pozitif önlemleri almakla yükümlü olduklarını ifade etmiştir (Opsahl, s.222).

107 16 Aralık 1966 tarihinde imzalanmış ve 3 Ocak 1976 tarihinde yürürlüğe girmiştir (Desch, s.101). 108 B. G. Ramcharan, “The Concept and Dimensions of the Right to Life”, The Right to Life in

International Law, B. G. Ramcharan (Ed.), The Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers, 1985, s.8.

26

hukuki açıdan korunmasının mutlak (sınırsız) olmadığı ve olmaması gerektiği de öne sürülmüştür.110 Bu bağlamda, örneğin, elindeki bombayı büyük bir kalabalığın üzerine atmak üzere olan bir kişinin ya da annesinin hayatını önemli ölçüde tehlikeye atan bir ceninin yaşamına son verilebilir. Ancak, burada unutulmaması gereken nokta, yaşamın, yine başka bir yaşamın korunması amacıyla feda edildiği gerçeğidir.

Özgürlükler, “bir şeyi yapma ya da yapmama seçeneğine sahip olma” şeklinde tanımlanmaktadır.111 Buna karşın, haklar, ihtiyaç ya da taleplerin karşılanmasıyla ilgilidir. Bu açıdan, yaşama hakkının özgürlükten ziyade bir hak olduğunu söylemek mümkündür. Zira intihar, ötenazi vb. yöntemler kullanarak kişilerin ölme özgürlüğü bulunduğuna dair uluslararası alanda genel kabul gören bir anlayış henüz mevcut değildir.112

Yaşama hakkının genel kabul gören bazı özellikleri, özetle, şu şekilde ifade edilebilir: Yaşama hakkı, doğuştan var olan temel ve üstün bir haktır. Dar bir şekilde yorumlanmamalıdır. Yaşama hakkının en önemli özelliklerinden birisi de “yükümlülük azaltma (non-derogable)” kabul etmemesidir.113 Yaşama hakkının bu özelliğine aşağıda daha ayrıntılı değinilecektir.