• Sonuç bulunamadı

1.2. MUḤAMMED BİN ‘ALÎ (BİRGİVÎ MEHMED EFENDİ)

1.2.4. Yaşadığı Dönemde Anadolu’daki İlmî Faaliyetler

Birgivî’nin yaşadığı dönem Kanûnî Sultan Süleyman’ın hükümdarlığı (1520-1566) ile başlamış, II. Selim’in hükümdarlığı (1566-1574) ile son bulmuştur240.

Osmanlı kaynaklarında “İlim” kelimesi, çoğunlukla “Ma‘lûmât” (bilgi) anlamında kullanılmaktadır. “Çok ve teferruatlı bilgi” ilim; “Âlim” ise dönemin meşhur ilimlerini çok iyi bilen kişi olarak kabul edilmiştir. O dönemlerde “En büyük âlim”, en fazla şeyi bilen insan durumundadır. İstanbul’un ilk kadısı olan ve pek çok “Sahn” müderrisinin hocası konumunda bulunan Hızır Bey (öl. 863/ 1559), Fatih zamanında “İlim Dağarcığı” lakâbıyla anılmıştır. Yaşadığı döneme kadar teşekkül etmiş bütün ilimleri bildiği, hatta hiç kimsenin işitmediği şeylerden haberdar olduğu belirtilmiştir241.

Kânûnî Sultan Süleyman, XVI. asrın ortalarında Şehzâde Mehmed için 950/1543-44’te İstanbul’da Şehzâde Medresesini ve 966/1559’ da Süleymaniye Medresesini; Haseki Hürrem Sultan, 946/1539-40 tarihinde Haseki Medresesini inşâ etmişlerdir. Kânûnî Sultan Süleyman, Dökmeciler semtinde dört medrese, bir dâru’l-ḥadîs, bir tıp medresesi ile dâru’ş-şifa, imâret ve diğer müştemilâtıyla bir külliye tesis etmiş ve vakfiyesinde medrese müderrislerine altmışar akçe verilmesini şart koşmuştur242.

239 Huriye Martı, a.g.e., s.117. 240 Ahmet Turan Arslan, a.g.e., s.9.

241 Fahri Unan, “Osmanlı Medrese Uleması: İlim Anlayışı ve İlmî Verim”, Kırgızistan-Türkiye

Manas Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Sosyal Bilimler Dergisi, s.23.

242 Cahit Baltacı, XV ve XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat

51

Fatih Sultan Mehmed Döneminde kurulan medrese teşkilatına, Kânûnî Sultan Süleyman Döneminde Süleymâniye Dâru’l-Ḥadîsi ile Osmanlı medrese tarihinde ilk olarak müstakil bir tıp medresesi ilâve edilmiş ve altmışlı medreselerin sayıları çoğalmıştır. Dâru’l-Ḥadis Medresesinde Saḥiḥ-i Buhârî ve Saḥiḥ-i Müslim, tıp medresesinde ise tababete dair eserlerin okutulduğu bilinmektedir. Diğer dört medresede hangi ilimler ve eserlerin okutulduğu bugün için kesin olarak bilinmemekle beraber bunlardan birinin riyâziye, birinin tabîiyye tahsiline tahsis edildiği iddia edilmekte ise de vakfiyede buna dair kayıt bulunmadığı gibi, bunlarda müderrislik yapmış hiçbir müderrisin de bu ilimlere ait bir eseri bulunduğuna ve terceme-i hâllerinde bunları okuttuklarına dair açık bilgiler tespit edilememiştir243.

Yavuz Sultan Selim’in oğlu ve halefi Kanunî Sultan Süleyman, uzun saltanatı (1520-1566) sırasında şiiri ve şairleri daima korumuş ve lütfunu onlardan asla esirgememiştir244. Bu dönemin meşhur şairleri şunlardır:

XV. yy. sonları ile XVI. yüzyılın ilk yıllarını yaşayan Necati ( öl. 914/1508) gazel ve mersiyeleriyle şöhret bulmuştur; Ahmed Paşa'dan sonra gelen en kıymetli üstad şairlerdendir. Kastamonu sancakbeyi olan Şehzâde Mahmud'un nişancısı ve musahibidir. Kendisi meşhur döne döne redifli gazeli ile tanınmıştır. Necati, efendisinin vefatından sonra İstanbul’a gelerek divan-ı hümâyunda kâtip olmuştur245.

XVI. yy.’da yetişmiş divan şâirlerinden Zâtî, (öl. 953/1546) gazellerinde yaşadığı dönemin âdet, inanış ve davranış biçimlerine, riyâzî ve kitâbî ilimlere yer vermiştir. Gazellerinde sâde bir dil kullanmış, kasidelerini ise ağır bir dille kaleme almıştır. Sultan II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim, Kanûnî Sultan Süleyman gibi padişahlara, sancak beyi Mesih Ağa, Tâcîzâde Câfer Çelebi gibi devlet büyüklerine sunduğu kasideler çok beğenilmiştir. Zâtî’nin arkadaşlarından Şair Âhî (öl. 923/1517) ile talebelerinden Bâkî (öl. 1008/1600)

243 Cahit Baltacı, a.g.e., s.134, 135.

244 Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, 4.Baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1982, s.73. 245 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu

52

tarafından şiirlerine nazîre yazılmıştır246. Zâtî’nin öğrencilerinden ve “Sultânü’ş-Şuarâ” diye anılmış büyük divan şairlerinden biri olan Bâkî (öl. 1008/1600) klasik Osmanlı şiirine söyleyiş gücü kazandırmıştır247.

Veliyyüddin oğlu Ahmed Paşa ( öl. 902 /1597 ) büyük bir Türk şairidir. Asrının Osmanlı Türkçesini maharetle kullanan bu şair, bilhassa kaside vadisinde çok muvaffak olmuş ve emsaline tefevvuk etmiştir; geniş hayali, ince üslûbu, zarif nükteleri ve lisaniyle Şeyhî'den (öl. m.1431) sonra Türkçedeki kudreti ile aynı bir muhit yapmıştır; gerek kendi devrinde ve gerek kendisinden sonra gelen şairler (Visâlî, Konyalı Nizamî, Şehzade Cem vesaire gibi) üzerinde tesirini göstermiştir248.

XVI. yy.’da yaşamış halk şâirlerinden olan Pîr Sultan Abdal, şiirlerinde genellikle Hz. Peygamber, Ali, Hasan ve Hüseyin, on iki imam muhabbetini işlemiştir. Ölüm, aşk, dostluk, ayrılık, özlem ve haksızlıklara karşı koyma gibi konuları içeren şiirleri de vardır, ancak bunlar edebî yönden güçlü değildir. Halk şiiri geleneğini iyi bilen Pîr Sultan’ın şiirlerinde saz şairlerinin temel nazım biçimi olan koşma önemli yer tutmuştur. Semâi nazım biçimiyle de güzel örnekler vermiştir. Diğer saz şairleri gibi daha çok yarım kafiyeyi tercih etmiş, bunu redifle destekleyerek ses öğesini etkili kılmayı başarmıştır249.

Bu dönemde Kemalpaşazâde (öl. 940/1533) Üsküp, Edirne ve İstanbul medreselerinde müderrislik yapmış, başta Kur’an tefsiri ve fıḳıh ilmi alanında olmak üzere Sufizm de dahil teolojinin bütün dallarında çok sayıda Arapça eser kaleme almıştır. Fıkıh alanındaki en önemli eseri Kitâbu’t-Tenbîh ‘alâ Galati’l- Câhil ve’n-Nebîh’tir250.

XVI. yy.’ da biyografik eserler de kaleme alınmıştır. Taşköprizâde Ahmed Efendi’nin (öl. 968/1561) eş-Şaḳâi’ḳu’n-Nu‘mâniyye fî ‘Ulemâ’i’d-Devleti’l-

246 Daha geniş bilgi için bk. Vildan S.Coşkun, “Zâtî”, DİA, İstanbul, 2013, XXXXIV, 150, 151. 247 Daha geniş bilgi için bk. Mehmet Çavuşoğlu, “Bâkî”, DİA, İstanbul, 1991, IV, 537-540. 248 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., II, 544.

249 Daha geniş bilgi için bk. Nurettin Albayrak, “Pîr Sultan Abdal”, DİA, İstanbul, 2007,

XXXIV, 277, 278.

53

‘Osmâniyye adlı eserinde Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 965 (1558) yılına kadar gelen her padişah dönemi “Tabaka” ana başlığı altında ele alınmış, dönemin âlim ve şeyhleri hakkında bilgi verilmiştir. On tabakadan oluşan bu eserde üç yüz yetmiş bir âlim, yüz elli şeyh olmak üzere toplam beş yüz yirmi bir kişinin hayatı anlatılmıştır. Sıralamada ölüm tarihleri esas alınmış ve şahısların daha ziyade tedrîs, kazâ, telif, tâlim terbiye ve irşad faaliyetleri üzerinde durulmuştur. Ulemâ arasında dönemin düşünür ve hekimlerinin de biyografileri verilmiştir251. Ayrıca Taşköprizâde (öl. 935/ 1528) Tabaḳâtu’l- Fuḳahâ’ adlı eserinde, ez-Zehebî’nin (öl. 748/1348) tarzında Müslüman fıkıh bilginlerinin biyografilerini vermiştir. Miftâḥu’s-Sa‘âde ve Misbâḥu’s-Siyâde adlı eseriyle dallarına göre düzenlenmiş yüz elli bilim dalıyla ilgili üç ciltlik kapsamlı bir ansiklopedi ortaya koymuştur252.

İbn Hişam’ın Hz.Muḥammed’in hayatını konu edinen çalışması, Ḥuseyn ed-Diyârbekrî (öl. 982/1575) tarafından genişletilmiştir. Onun Te’rîhu’l-Hamîs fî Ahvâli Nefsi’n-Nefîs adlı eseri, kapsamlı bir biçimde Peygamber’in yaşamını konu edinmiştir. Müellif, eserini kendi zamanına dek olan İslâm tarihinin kısa bir özetiyle tamamlamıştır253.

Dönemin diğer meşhur âlimleri şunlardır:

Muidzâde Muḥammed b. Abdulaziz el-Mar’aşî (öl. 933/1527): Sahn-ı Semân müderrislerinden Seydî Efendi’nin muîdi olup, ondan mülâzım olmuştur254.

Halîlî-i Mar’aşî: XVI. yy. mutasavvıf şâirlerinden olup eserleri günümüze intikal eden en eski Maraşlı divan şâiridir. Aynı zamanda bir Halvetî mürşidi olan şâirin telif ve tercüme birçok eseri bulunmaktadır. Eserlerini genellikle

251 Daha geniş bilgi için bk. Abdulkâdir Özcan, “eş-Şaḳâi’ḳu’n-Nu‘mâniyye”, DİA, İstanbul,

2010, XXXVIII, 485, 486.

252 Ignace Goldziher, a.g.e., s.165. 253 Aynı eser, s.160.

54

dinî-tasavvufî alanda kaleme almıştır. Dîvânçe-i Halîlî-i Mar’aşî, Etvâr-ı Seb‘a ve Ravzatü’l-Îmân en meşhur eserleridir255.

Abdulhalim Efendi (öl. 1009/1601), Abdurrahman Efendi (öl. 1008/1600) ve Abdulfettâh b. Yûsuf el-Mar’aşî ( öl. 932/1525) XVI. yy.’da yaşamış Maraşlı Osmanlı âlimlerindendir256.

255 Recep Dikici, a.g.e., s.79, 80. 256 Aynı eser, s.96, 97.

55

İKİNCİ BÖLÜM

EL-KÂFİYE FÎ ‘İLMİ’N-NAḤV İLE İẒHÂRU’L-ESRÂR FÎ’N- NAḤV’İN METOT AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI

2.1. EL-KÂFİYE FÎ ‘İLMİ’N-NAḤV