• Sonuç bulunamadı

2.7. Besin Grupları ve Beslenmedeki Önemi

2.7.5. Yağlar ve Şekerler

Bu besinler sadece enerji kaynağı olarak kullanılmaktadırlar. Yağlar, zeytin, bal, pekmez, şeker, reçel, pasta, çikolata ve tahin gibi tatlılar bu grubun içersinde yer alırlar. Bu gruptaki besinlerin enerji değerleri yüksektir, 1gr karbonhidratın enerjisinin iki katına eşit gelebilmektedir. Yağlar kaynağına göre hayvansal ve bitkisel yağlar şeklinde iki gruba ayrılırlar.

işlevleri vardır:

1. En ekonomik enerji kaynağıdırlar. 1gr yağ 9 kalorilik enerji sağlar. Vücuda alınan fazla enerji yağ olarak depolanır.

2. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K) taşıyıcıdırlar.

3. Midenin boşalma süresini uzatarak acıkma duygusunu geciktirirler. 4. Organları dış tehlikelerden korurlar.

5. Elzem yağ asitlerinin vücuda alınmasını sağlarlar (Baysal, 2002).

Bu grupta bulunan şekerler neredeyse saf karbonhidratlar oldukları için vücudun önemli ısı ve enerji kaynaklarındandır. Şekerlerde; vitaminler, protein ve mineraller yer almaz. Ancak bal ve pekmez saf şekerin aksine az miktarda vitamin ve mineral içerirler. Bu gruptan alınacak besinlerin miktarları kişinin enerji gereksinmesiyle doğrudan ilişkili olmaktadır. Özellikle günlük beslenmelerinin içerisinde aşırı miktarda şeker ve şekerli besinlerin yer aldığı kişiler, ya şişmanlık riskiyle karşı karşıya kalmakta ya da hiçbir besin değeri olmayan bu ürünlerle yetersiz ve dengesiz beslenme alışkanlığı edinmektedirler (Baş, 2002c).

Toplam yağ içeriğinin diyetin toplam enerjisine olan katkısı %25–35 arasında değişiklik göstermektedir. Bunun %7–8’lik kısmı doymuş yağlardan karşılanmaktadır. Kalan bölümü geleneksel Akdeniz diyetinin yağ kaynağı "zeytinyağı" başta olmak üzere diğer bitkisel sıvı yağlardan karşılanır. Pratik olarak günlük tüketilecek yağın üçte biri tereyağı gibi katı yağlardan, üçte biri tekli doymamış yağlardan, kalan üçte biri de çoklu doymamış yağ asitlerinden oluşan yağlardan karşılanması önerilmektedir. Margarinler sağlık için zararlı trans yağ asitleri içerdiğinden tüketimleri düşük tutulmalıdır. Yağlar kızartma işlemi için kullanıldığında trans yağ asitleri yanında diğer zararlı madde oranı da arttığından günlük beslenmede kızartmalara fazla yer verilmemelidir (Merdol vd., 2004).

2. 8. Enerji

İş yapabilme yeteneği olarak tanımlanan enerji; canlıların yaşayabilmeleri, vücut organlarının çalışabilmesi ve vücudun normal ısısının devamının sağlanabilmesi için gereklidir. Vücut fonksiyonlarının yürütülmesi için ihtiyaç duyduğumuz enerji; yağ, karbonhidrat ve proteinden sağlanır (Bulduk, 2002).

Kalori bir enerji ölçüsüdür. Vücudun harcadığı enerji ve yiyeceklerin verdiği enerji kalori cinsinden ölçülmektedir. Beslenme biliminde enerjinin ölçümü ısı enerjisi birimi olan kilokalori (1000 kalori) ile yapılmaktadır. 1 kilokalori 1 litre suyun sıcaklığını 14Cº’den 15Cº’ye çıkartmak için gereken enerji miktarıdır (Sencer ve Orhan, 2005).

Yiyeceklerle alınan enerji ile harcanan enerjinin eşit olması durumuna enerji dengesi denir. Enerji dengesinde, vücut harcadığı kadar enerji almakta ve bu denge sağlandığında vücut ağırlığı değişmemektedir. Kişilerin enerji gereksinimi; yaş, cinsiyet, vücut yapısı, metabolik hız ve yapılan fiziksel aktiviteye göre farklılıklar göstermektedir (Hasbay ve Ersoy, 2005).

Enerji dengesinin en iyi göstergesi vücut ağırlığının boya göre orantılı olması ve değişmemesidir. İnsanın ağırlık kazanma ve kaybetme durumu çeşitli yönleri ile incelenmiştir. Araştırmalara göre kazanılan ağırlığın %64’ü yağ, %6’sı protein ve %30’u da sudur. Bu durumda kazanılan 1 gram ağırlığın enerji karşılığı ortalama 7 kaloridir (Baysal, 2002).

Şişmanlığın nedenlerinden birisi de enerji alımının uzun süre harcanandan çok olması sonucudur. Enerji alımının fazlalığı aşırı yeme, daha çok yağlı ve şekerli besinleri tercih etme şeklindeki yeme davranışından kaynaklanabilir. Böylece vücutta boy ile kilo arasında dengesizlik oluşur (Baysal vd., 2002).

Beden Kitle İndeksinin Değerlendirilmesi

Beden kitle indeksi (BKI), yetişkinlerde vücudun boy- ağırlık dengesi, zayıflık, yetersiz beslenme ve obeziteyi sınıflama için bir ölçüt olarak kullanılmaktadır. Beden kitle indeksi bireylerin vücut ağırlığı ile boyu arasındaki ilişkiyi gösterir. Ağırlığın (kilogram cinsinden), boy uzunluğunun (metre cinsinden) karesine bölünmesi ile elde edilen sonuca göre değerlendirilir (Bulduk, 2002).

Türkiye’ye Özgü Beslenme Rehberine göre BKI değerlendirmeleri şu şekilde ifade edilmiştir:

Zayıf: BKI < 18,5 olmasıdır. Daha fazla besin tüketilmesi, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması gerekir.

Sağlıklı Ağırlık (Normal): BKI’nin 18,5 ile 25,0 arasında olmasıdır. Yeterli ve dengeli beslenmenin göstergesidir. Ancak besin seçiminin sağlıklı olması denetlenmelidir. Değerin alt sınırda olduğu durumlarda dikkatli olunmalıdır.

Kilolu, Toplu, Hafif Şişman: BKI’nin 25 ile 30 arasında olmasıdır. Sağlıklı yaşam için vücut ağırlığının normal değerlere inmesi önem taşımaktadır.

Şişman: BKI’nin 30 ile 40 arasında olmasıdır. Şişmanlık kronik hastalıkların erken dönemde görülmesi ve hastalık derecesinin artmasında önemli bir risk etmenidir. Bu nedenle, bu grupta yer alan kişilerin ağırlık kaybetmeleri gerekir. Hekim ve diyetisyene başvurulmalıdır. Hızlı verilen kilolar hızla geri alınır. Kaybedilen ağırlığın kalıcı olması için ağırlık kaybının çok yavaş olması gerekir. Bunun için de diyet, egzersiz ve davranış tedavisi üçlüsünden oluşan bir tedavi programı uygulanmalıdır.

Aşırı Şişman: BKI > 40 olmasıdır. Sağlık durumu ciddi düzeyde olumsuz etkilenir. Ağırlık kaybı, hekim ve diyetisyen denetiminde yapılmalıdır (Merdol vd., 2004).

BKI yükseldikçe eklem ağrılarında artma görülür. Özellikle gençlerde şişmanlık utanç vericidir. Kas hareketlerinin verimi azalır, fiziksel ve mental hareketsizlik baş gösterir. Kalp, böbrek, damar ve pankreas gibi sistemlerin işlevlerinde bozulmalar görülür. Bazı kronik hastalıkların oluşum riski artar (Baysal, 2002).

2. 9. İlgili Araştırmalar

Bu bölümde, konu ile ilgili yerli ve yabancı çalışmalar tarih sırası ile verilmiştir:

Norton vd. (1997), Ohio’daki ilkokullarda beslenme eğitiminin durumu üzerine yaptıkları çalışmada; öğretmenlerin okul yemek servisi personeli ile beraber çalışma yapma konusunda istekli olduklarını ve beslenme eğitiminin çocukların gıda ve beslenme konusunda bilgi ve ilgi düzeyini artırdığına inandıklarını belirtmişlerdir.

Önder vd. (2000) tarafından, lise son sınıf öğrencilerinin bazı beslenme alışkanlıklarının saptanması ve bunun malnütrisyon prevalansı ile olan ilişkisini ortaya koymak üzere 89 öğrencinin katılımı ile yapılan araştırmada, öğrencilerin %60,7’sinin düzenli olarak kahvaltı yaptığı belirtilmiştir. Kahvaltının en sık atlanan öğün olduğu, öğrencilerin %80,9’unun öğün aralarında besin tükettiği ve öğün aralarında en çok tercih edilen besinin meyve olduğu belirtilmiştir. Okul kantininde meyve satışı olmadığı için kantinden alabilecekleri besinler açısından en çok tercih edilenlerin simit ve kola olduğu tespit edilmiştir.

Özçelik ve Sürücüoğlu (2000) tarafından, tıp doktorlarının beslenme bilgi düzeylerini belirlemek için 300 kişi (168 erkek, 132 bayan) üzerinde yapılan çalışmada; doktorların %5,33’ünün iyi, %82,34’ünün orta, %12,33’ünün yetersiz beslenme bilgi düzeyine sahip oldukları ortaya çıkmıştır. Doktorların beslenme bilgi düzeyleri ve yaşları arasındaki ilişkide, en yüksek oranda iyi beslenme bilgi düzeyine

sahip doktorlar 30 ve altı yaş olurken en yüksek oranda yetersiz beslenme bilgisine sahip olanlar ise 31–40 yaş grubu doktorlardır. Doktorların beslenme bilgi düzeylerine uzmanlığın önemli etkisi olduğu sonucuna varılmıştır.

Güler ve Özçelik (2002) tarafından; çalışan ve çalışmayan kadınların yiyecek satın alma-hazırlama davranışlarını belirlemek amacıyla 150 çalışan ve 150 çalışmayan kadın üzerinde yapılan araştırmada; kadınların %55,3’ünün normal kilolu (çalışan %66, çalışmayan %44,7) olduğu saptanmıştır. Kadınların %93’ü satın aldıkları ürünlerin ambalajını okumakta (çalışan %92,7, çalışmayan %93,3), %15,6’sı besin reklamlarından her zaman etkilenmektedir (çalışan %17,3, çalışmayan %14). Kadınların %21,7’sinin her zaman (çalışan %20, çalışmayan %23,3) kitle iletişim araçlarından beslenme ile ilgili yayınları takip ettiği saptanmıştır. Çalışan kadınların ambalaj üzerindeki yazıların hepsini okuyanların oranı %62,4, sadece üretim ve son kullanma tarihini okuyanların oranı %31,5 olarak tespit edilmiştir.

Heşeminia vd. (2002) tarafından; Ankara'da yükseköğretim öğrenci yurtlarında kalan öğrencilerin beslenme durumlarını saptamak amacıyla 1768 öğrenci üzerinde yapılan araştırmaya katılan öğrencilerin %64,7'si erkek, %35,3’ü bayandır. Araştırmada; öğrencilerin %2’sinin günde bir öğün, %46’sının iki öğün, %45,2’sinin üç öğün, %6,6'sının üç öğünden fazla yemek yedikleri saptanmıştır. Öğrencilerin %54,1'i sabah, %40,8’i öğle, %5,1’i akşam öğünlerini atlamaktadırlar. Öğrencilerinin %49,9’unun vakti olmadığından, %22,7’sinin alışkanlığı olmadığından, %16,6’sının parası yetersiz olduğundan öğün atladıkları belirtilmiştir. Öğrencilerin %24,1'i düzenli, %14,5’i ara sıra sigara içerken; %5'i düzenli, %29,4’ü ara sıra alkol kullanmaktadır. Araştırmada, yurtta kalan öğrencilerin genel olarak beslenme durumunun yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır.

Azabağaoğlu vd. (2003) tarafından, tüketicilerin bitkisel sıvıyağ ve margarin satın alma davranışlarını belirlemek amacıyla yapılan çalışmada; tüketicilerin sıvı yağ ve margarin satın alma alışkanlıkları, marka tercihleri, ambalaj tercihleri, satın alınan yerler ve sıklığı ortaya konulmuştur. Araştırma bulgularına göre tüketicilerin

%71,7’si iki çeşit sıvı yağ tüketmektedir. İlk tercihinde ayçiçeği yağı tüketenlerin oranı %64,2 gibi oldukça yüksek bir orandır. Bunu mısırözü (%26,4) ve zeytinyağı (%9,4) izlemektedir.

Bhargava ve Fox-Kean (2003) tarafından yapılan araştırmaya göre, anneden gelen eğitimin çocuk beslenmesi üzerinde büyük etkiye sahip olduğu, sosyoekonomik ve gelir seviyesinin beslenme üzerinde belirleyici olduğu ve formal eğitimin dışında kadın eğitimi için uygun eğitim programlarının dikkate alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Mazıcıoğlu ve Öztürk (2003) tarafından; Üniversite 3. ve 4. sınıf öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları ve bunu etkileyebilecek bazı faktörlerin ortaya çıkarılması amacıyla yapılan araştırma, 394’ü kız (%65,8) 205’i erkek (%34,2) toplam 599 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. BKI; erkeklerde 22,70±2,33 kg/m², kızlarda ise 20,77±2,06 kg/m² olarak tespit edilmiştir. Günde üç öğün yemek yiyen öğrenci sayısı 293 (%48,9) iken her gün düzenli kahvaltı yapanların sayısının 206 (%34,4) olduğu görülmüştür. Öğrencilerin 251’i (%41,9) öğle yemeğini, 450’si (%75,1) de akşam yemeğini düzenli olarak yediklerini ifade etmişledir. Öğrencilerin sık öğün atladıkları, en düzenli alınan öğünün akşam yemekleri olduğu görülmüştür. Öte yandan öğrencilerin gönüllü katıldığı konferans vb. beslenme hakkındaki eğitim faaliyetlerinin zorunlu olarak daha önce aldıkları derslere göre beslenme alışkanlıkları üzerinde daha etkili olduğu belirlenmiştir.

Sabbağ (2003), ilköğretim okullarında görevli öğretmenlerin beslenme akışkanlıkları ve beslenme bilgi düzeylerini belirlemek amacıyla, 128 erkek ve 253 bayan olmak üzere toplam 381 öğretmen üzerinde yürüttüğü araştırmada verilerin elde edilmesinde anket tekniğini kullanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre; erkek öğretmenlerin yaşları ortalama 40,98±0,623 yıl, kadın öğretmenlerin ise 36,38±0,417 yıldır. Öğretmenlerin %71,92’sinin beslenme konusunda ders almadıkları saptanmıştır. Öğretmenlerin %42,52’sinin sigara içtiği, %50,92’sinin hiç alkol kullanmadığı, %54,33’ünün günde üç öğün yemek yediği, en çok atladıkları ana öğün yemeğinin %24,93 ile öğle yemeği olduğu belirlenmiştir. Öğretmenlerin

%46,72’sinin yiyecek reklamlarından hiç etkilenmediği, %81,10’unun satın aldıkları ürünlerdeki etiket bilgilerini okuduğu bulunmuştur. Diyet ürünlerini tüketenlerin oranı %28,87’dir. En çok tercih edilen diyet ürünleri; kepekli ekmek ve az yağlı beyaz peynirdir. Öğretmenlerin %71,39’unun yeterli, %24,94’ünün iyi ve %3,67’sinin yetersiz düzeyde beslenme bilgisine sahip olduğu belirlenmiştir. Erkek öğretmenlerin beslenme bilgi puan ortalaması 40,69±0,926, kadın öğretmenlerin beslenme bilgi puan ortalaması ise 45,58±0,645’dır.

Uşun ve Cömert (2003) tarafından okulöncesi öğretmenlerinin hizmet içi eğitim ihtiyaçlarını ve bu programlara katılmaya yönelik görüşlerini belirlemek için yapılan araştırmaya göre, 16–20 yıl arası kıdeme sahip okul öncesi öğretmenleri daha önceki yıllarda düzenlenen hizmet içi eğitim programlarına diğer gruplara oranla daha çok katılmışlardır. Öğretmenlerin en yüksek katılım oranı ile katılmayı istedikleri eğitim programı “Çocuk Ruh Sağlığı” olurken, en düşük oranda katılmak istedikleri program “Çocuk Beslenmesi” programıdır.

Çongar ve Özdemir (2004) tarafından; Sivas il merkezinde görevli beden eğitimi öğretmenlerinin beslenme konusundaki bilgi düzeylerini ölçmek amacıyla 100 beden eğitimi öğretmeni üzerinde yapılan çalışmaya alınan öğretmenlerin 76’sı erkek, 24’ü bayandır. Öğretmenlerin 99’u beslenme dersi aldığını, 96’sı beslenme konusundaki bilgilerini yeterli bulduğunu ve 91’i beslenme konusunda eğitim almak istediğini bildirmişlerdir. Tüm öğretmenlerin ortalama beslenme bilgi puanı 37,12±18,50 olarak bulunmuştur. Cinsiyete göre puan ortalamaları karşılaştırıldığında bayan öğretmenlerin puan ortalamasının 35,00±19,62, erkek öğretmenlerin 37,79±18,23 olduğu görülmüştür. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). Alınan puanlar incelendiğinde 100 beden eğitimi öğretmeninden 21 tanesinin 50 puan ve üzerinde not aldığı görülmüştür. Çalışmanın sonuçlarına göre beden eğitimi öğretmenlerinin beslenme bilgisi düzeyleri yetersizdir.

Dölek (2004) tarafından, annelerin beslenme konusundaki yeterliklerinin ve eğitim gereksinimlerinin saptanması amacıyla Amasya merkez ilçeye bağlı

ilköğretim okulları bünyesinde bulunan 183 ana sınıfı öğrencilerinin anneleri üzerinde yürütülen çalışmaya göre; ailelerin hemen hemen hepsinin yemeklerde bitkisel yağ tercih ettikleri görülmektedir. Annelerin beslenme ile ilgili bilgi sahibi olma açısından beslenme konusundaki yeterlikleri genelde olumlu düzeydedir. Bazı konularda annelerin yarısından fazlasının; çocuklarının beslenmesine ilişkin olarak beklenen davranış ve görüşlerle uyum içinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Gürel vd. (2004) tarafından ilköğretim öğretmenlerinin beslenme ve fizik aktivite ile ilgili bilgilerini ve durumlarını belirlemek üzere düzenlenen çalışmaya 15 farklı ilde çalışan 143 öğretmen katılmıştır. Beslenme bilgi düzeyi olarak öğretmenlerin %80,9'u yetersiz ve %19,1’i ise yeterli olarak bulunmuştur. Beslenme bilgileri daha çok medya kaynaklıdır (gazete %48, dergi %40 ve televizyon %39). Fizik aktivite düzeyleri yetersiz olanların oranı %77,9 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak öğretmenlerin sağlıklı beslenme konusunda eğitime ihtiyaçları olduğu ve fizik aktivite düzeylerinin yetersiz olduğu belirtilmiştir.

Memiş (2004) tarafından, üniversite öğrencilerinin şişmanlık durumunu ve diyet ürünleri kullanma bilgilerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmada; öğrencilerin %56,5’inin normal, %34,3’ünün zayıf, %7,5’inin hafif şişman, %1,7’sinin ise şişman olduğu belirtilmiştir. Öğrencilerin; %44’ünün üç öğün, %37,5’inin dört öğün beslendiği; en az atlanan öğünün akşam yemeği olduğu; %62,7’sinin vakit bulamama, %49,6’sının ise canı istememe nedeniyle öğün atladığı; %71,2’sinin ise sigara kullandığı saptanmıştır. Öğrencilerden %74,3’ünün diyet ürün kullanmadıkları; %19’unun bazen, %6,7’sinin her zaman diyet ürün kullandıkları tespit edilmiştir. Diyet ürün çeşitlerinden en fazla kullanılanların sırasıyla kepekli şekersiz bisküvi ve kepekli ekmek olduğu saptanmıştır.

Ünüsan (2004) tarafından yapılan çalışmaya göre okulöncesi öğrenmelerinin %71,5’i satın aldıkları yiyeceklerin etiket bilgilerini okumaktadırlar (oldukça, sık sık ya da ara sıra). Öğretmenler öncelikle tarih ve fiyata bakmaktadırlar. Besin bilgisi, katkı maddeleri, besin kaynağı en az dikkate alınan kriterler arasında yer

almaktadır. Besin etiketleme eğitim programlarının, okulöncesi öğretmenlerin besin etiketlerini kullanmada ve beslenmelerinin kalitesinin artmasında yardımcı olabileceği görüşü bildirilmiştir.

Budak vd. (2005), üniversite öğrencilerin kahvaltı yapma alışkanlığını ve kahvaltının akademik başarıya etkisini araştırmışlardır. Araştırmaya 206’sı erkek (%55,8) ve 163’ü kız (%44,2) olmak üzere toplam 369 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin yaş ortalaması 21,8±1,4 yıldır. Öğrencilerin BKI ortalaması 21,8±2,2 ile normal sınırlarda yer almaktadır. Üniversite öğrencilerinin düzenli kahvaltı yapanların oranı %42’dir. Kahvaltı yapan öğrencilerin akademik başarısının daha yüksek olduğu saptanmıştır.

Olson (2005) tarafından yapılan ‘Okullarda Yavaş Yiyecekler” adlı çalışmaya göre; çocuklara sağlıklı besin yetiştirmeyi öğretmek ve sağlıklı yemeklerin hazzını tanıştırmak için ulusal çapta “Okullarda Yavaş Yiyecek” programına başlandı. Kaliforniya Berkeley’deki Jr Martin Luther King ortaokulunda başlayan bahçeden masaya projeleri yenilebilir okul bahçesine dayanmaktadır. Okul; araştırması ve işlemleri için okulun akademik müfredatı ve yemek programıyla bütünleştirilmiş bir dönümlük organik bir bahçeye sahiptir. Öğrenciler bahçeyi ekip biçmekte ve mutfak sınıfında yetiştirdikleri yiyecekleri hazırlamakta, sunmakta ve yemektedirler. Bu aktiviteler neredeyse her konuya dâhil edilmiş olup normal okul, gününün bir parçası durumundadır. Ülke çapında 20 okuldan fazlası şu anda “Yavaş Yiyecek” programlarında yer almaktadır.

Ak vd. (2006) tarafından yapılan İlköğretim okulları çalışanlarının sağlık davranışlarını belirlemeye yönelik çalışmaya %67,5’i kadın, %32,5’i erkek olmak üzere 849 okul çalışanı katılmıştır. Okul çalışanlarının; %41,7’si sigara içmekte, %27,7’si alkol kullanmaktadır. Grubun; %72,1’inin her gün, %24,1’inin ara sıra kahvaltı yaptığı ve %3,8’inin ise hiç kahvaltı yapmadığı belirtilmiştir.

Çelik (2006), üniversite öğrencilerine verilen beslenme eğitiminin öğrencilerin beslenme tutum ve davranışlarında ne gibi değişikliğe neden olduğunu belirlemek ve

aynı zamanda verilen beslenme eğitiminin etkinliğini değerlendirmek amacıyla Beden Eğitimi ve spor öğretmenliği bölümünde okuyan 1. sınıf 38 ve 4. sınıf 39 olmak üzere toplam 77 öğrenci üzerinde araştırmayı sürdürmüştür. Araştırmaya katılan 1. sınıf öğrencileri beslenme eğitimi almamış olup 4. sınıf öğrencileri ise beslenme eğitimini almıştır. Araştırma sonucuna göre beslenme eğitimi alan öğrencilerle almayan öğrenciler arasında P<0,05 anlamlı düzeyde farklılığın olmadığı görülmüştür. Yapılan araştırmalar sonucunda deneklerin beslenme bilgilerini yeterli gördükleri halde günlük yaşamlarında yapmış oldukları uygulamaların eksik ve hatalı olduğu alışkanlıklarını terk etmedikleri, bilgilerinin de yetersiz olduğu sonucuna varılmıştır.

Erten (2006) tarafından, Adıyaman ilinde eğitim gören üniversite öğrencilerinin beslenme bilgilerini ve alışkanlıklarını tespit etmek amacıyla yapılan araştırma 250 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Araştırmaya göre, öğrencilerin %72,8’i beslenme konusunda herhangi bir eğitim almamıştır. Öğrencilerin büyük oranı (%85,6) beslenme ile ilgili bir eğitim programı düzenlenmesi halinde dinleyici olarak katılım göstermede isteklidir. Öğrencilerin %70,8’inin temel beslenme bilgisi orta düzeydedir ve bu düzey yeterli değildir. Kız öğrencilerin beslenme bilgi puanı (26,95) erkek öğrencilerin beslenme bilgi puanından (23,78) yüksektir. Öğrencilerin %77,2’si sağlıklı bir şekilde beslendiğine inanmamaktadır. Öğrencilerin en çok gerçekleştirdikleri öğünün akşam yemeği (%93,6) olduğu görülmüştür. Öğrencilerin ana öğün atlama nedenlerinin başında iştahsızlık-isteksizlik (%54,2) ve zaman yetmezliği (%48,3) sorunları gelmektedir.

Futrell (2006); Texas ilkokul öğretmenlerinin beslenme bilgileri ve beslenme eğitimine yönelik davranışlarını araştırdığı çalışmada; rastgele 500 öğretmene anket formu uygulamış ve 113 öğretmenden cevap almıştır. Araştırma bulgularına göre yetersiz ve dengesiz beslenme sonucunda çağımızın önemli sağlık problemlerinden biri olan obezitenin yaygın bir şekilde artmaya devam ettiği belirtilmiştir. Öğretmenlerin çoğunluğu (%97,4) beslenme eğitiminin önemli olduğunu belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %89,3’ü beslenme eğitiminin çocukların sağlıklı yiyecek seçiminde etkili olduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Öğretmenlerin

%96,4’ü besin seçiminin ağırlık durumuna etki ettiğini belirtmişlerdir. Sonuç olarak öğretmenler beslenme eğitiminin önemini algılamışlardır.

Karasu (2006); yatılı ve yatılı olmayan lise öğrencilerinin beslenme bilgi ve durumlarının değerlendirilmesi amacıyla yürüttüğü araştırmayı, rast gele örnekleme yöntemi ile seçtiği 78 kız ve 182 erkek olmak üzere toplan 260 öğrenci üzerinde yürütmüştür. Araştırma sonucunda; lise öğrencilerinin %80,8’i günde üç öğün, %9,2’si günde iki öğün, %10’u ise günde dört öğün ya da daha fazla yemek yemektedir. En çok atlanan öğünün sabah kahvaltısı olduğu belirtilmiştir. Öğün atlama nedeni ise canı istememe ve vakit bulamamadır. Okulda yatılı okuyan öğrencilerin beslenme bilgisi, yatılı olmayan öğrencilerden daha yüksektir.

Orak vd. (2006) tarafından; Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencilerinin beslenme alışkanlıklarını araştırmak amacıyla yapılan çalışmaya 378 (%53,1) erkek, 334 (%46,9) kız olmak üzere 712 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin BKI değerlerine göre değerlendirilmelerinde; erkeklerin %2,74’ü ve kızların %17,19’u zayıf, erkeklerin %81,92’si ve kızların %78,13’ü normal, erkeklerin %14,52’si ve kızların %3,75’i fazla kilolu, erkeklerin %0,82’si ve kızların %0,94’ü obezdir. Öğrencilerin; %2,39’u günde bir öğün, %47,46’sı iki öğün, %40,85’i üç öğün ve %9,3’ü üç öğünden fazla beslenmektedir. Öğrencilerin; %27,46’sı sabah, %23,38’i öğlen ve %9,15’i akşam öğünlerini aksatmaktadır. Eksik öğün yemek yemelerinin nedeni olarak; erkeklerin %38,59’u, kızların %51,68’i canlarının istemediğini, erkeklerin %36,1’i, kızların %31,46’sı zamanları olmadığını belirtmişlerdir.

Karaca vd. (2007) tarafından; 4–13 yaş arası çocuk sahibi ailelerin televizyon reklamlarının çocuklar üzerindeki etkilerini algılamalarını etik açıdan değerlendirmek için yapılan araştırmada televizyon reklamlarının çocukları yanlış beslenmeye özendirdiğini belirten ebeveynlerin oranı %80,9’dur. Televizyon reklamlarına en fazla; yanlış beslenme, savurganlık ve olumsuz tüketim gibi noktalarda eleştiri yapılmaktadır. Bulunan sonuçlara göre genel olarak ailelerin görüşü; reklamların çocuklara zarar verdiği ve reklamların etik açıdan problemli olduğu yönündedir.

Onur (2007) tarafından; Ordu ili Kabataş ilçesinde ailelerin beslenme bilgi düzeyleri ile sebze-meyve tüketim alışkanlıklarını saptamak amacıyla yürütülen çalışmaya katılan aile bireylerinin 171’i düşük sosyo-ekonomik düzeyde, 159’u yüksek sosyo-ekonomik düzeydedir. Araştırmaya katılan bireylerin %87,6’sı beslenme eğitimi almıştır. Kişilerin beslenme bilgisi puan ortalaması 67,87±4,28’dir. Bu puan başarı derecesine göre “iyi” seviye puan aralığındadır. Bireylerin; %11,5’inin her zaman, %23’ünün bazen öğün atladığı belirlenmiştir. En çok atlanan öğün sabah öğünüdür. Düşük sosyo-ekonomik düzeydeki bireylerin %95,3’ü, yüksek sosyo-ekonomik düzeydeki bireylerin ise %37,7’si her zaman kahvaltı yapmaktadır.

Topuzoğlu vd. (2007) tarafından, İstanbul Ümraniye’de hizmet veren bir sağlık

Benzer Belgeler