• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA VE YORUM

5.1. Öğretmenlerin Genel Bilgileri

Araştırmaya katılan öğretmenlerin 5’inin (%1,9) erkek, 252’sinin (%98,1) bayan olduğunu bulgular kısmında belirtmiştik. Okulöncesi erkek öğretmenlerin sayısının azlığında değişik etkenler bulunabilir. Çocuklarla bayanların daha çok ilgilendiği inancı, toplumun erkek okulöncesi öğretmenlerine bakış açısı, okulöncesi eğitim kurumlarının çocuk bakıcılık yeri gibi algılanması ve bunu en iyi kadınların yapacağına inanma, vb.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin %79’u 40 yaş ve altındadır. Sabbağ’ın (2003) İlköğretim okullarında görevli öğretmenler üzerinde yaptığı araştırmada 40 yaş ve altı öğretmen oranı %55 olarak bulunmuştur. Buradan anasınıfı ve anaokullarında genç ve dinamik bir kadronun olduğunu ve anasınıflarının da yaygınlaşmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin %66,1’i normal kilolu, %30’u şişmandır. Şişmanlığın sağlık açısından zararlı olduğu bilinmektedir. Ayrıca fazla kilo beden hareketlerini kısıtladığı için öğretmenlerin sınıf içi ve sınıf dışı hareketleri sınırlanacaktır bu da eğitimin istenilen düzeyde yapılmasını engelleyecektir. Sabbağ’ın (2003) çalışmasında öğretmenlerin %69,29’unun normal, %27,82’sinin şişman olduğu belirtilmiştir. Bulunan değerler bizim araştırmamızla birbirine yakın bulunmuştur.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin %70,4’ü 12 ve daha az mesleki deneyime sahip iken Sabbağ’ın (2003) araştırmasında 15 ve daha az mesleki deneyime sahip ilköğretim öğretmeni oranı %55,1 olarak tespit edilmiştir. Buradan okulöncesi eğitimin ve okulöncesi öğretmenlerinin çoğunluğunun yeni olduğunu, okulöncesi öğretmenlerinin ve bu alanın yaygınlaşmakta olduğunu söyleyebiliriz.

Doktora mezunu öğretmenin olmaması ve yüksek lisans mezunlarının sayısının az oluşu (%3,1, 8 kişi), öğretmenlerin bilimsel çalışmalarda yetersiz olduklarının göstergesidir.

İnsan sağlığı açısından çok fazla zararı olan sigaranın etkili bir zehir olduğu bilinmektedir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin %75,5’inin sigara kullanmadığı bildirilmişti. Sabbağ (2003) tarafından yapılan çalışmaya göre öğretmenlerin %42,52’si sigara içmektedir. Ak vd. (2006), ilköğretim okul çalışanlarının %42’sinin sigara içtiğini belirtmişlerdir. Tokuç ve Berberoğlu (2007), yaptıkları çalışmada öğretmenlerin %45,3’ünün sigara içtiklerini belirtmişlerdir. Diğer branştaki öğretmenlere göre okulöncesi öğretmenleri daha az sigara içmektedir. Okulöncesi öğretmenlerinin çoğunun sigara kullanmaması sağlık açısından olumlu bir gösterge olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca sigara içme davranışı çocuklar tarafından gözlemlenirse sigaranın zararları daha da yaygın hale gelecektir.

Öğretmenlerin büyük çoğunluğun (%80,9) sağlığa zararlı olan alkolü kullanmamaları olumlu özellik olarak yorumlanabilir. Sabbağ (2003) tarafından yapılan çalışmaya göre öğretmenlerin %49.08’si alkol kullanmaktadır. Ak vd. (2006), ilköğretim okul çalışanlarının %27,7’sinin alkol kullandıklarını belirtmişlerdir. Diğer branştaki öğretmenlere göre okulöncesi öğretmenleri daha az alkol kullanmaktadırlar.

Örneklem gurubunun % 96,1’inin beslenme ile ilgili ders aldığı belirtilmişti. Üniversitelerde ve kız meslek liselerinin çocuk gelişim bölümlerinde beslenme dersi verilmektedir. Beslenme dersi alamayan (%3,9) bireyler ya eğitimci eksikliğinden ya da başka nedenlerden dolayı bu dersi alamamışlardır.

Sabbağ (2003), ilköğretim öğretmenlerinin %71.92’sinin beslenme konusunda ders almadıklarını belirtirken; Çongar ve Özdemir (2004), beden eğitimi öğretmenlerinin %99’unun beslenme dersi aldığını belirtmişlerdir. Üniversitelerin bazı bölümlerinde beslenme dersi verilirken bazılarında verilmemektedir.

Üniversitelerde beslenme dersi konusunda birliğin olmadığı anlaşılmaktadır. Her bölümde beslenme dersinin olması bireyler için büyük yarar sağlayacaktır.

Öğretmenlerin %98,8’i bir şekilde beslenme konularıyla ilgilenmektedir. Öğretmenlerin tamamına yakınının beslenme konularıyla ilgilenmesi olumlu davranış olarak yorumlanabilir. Sabbağ’ın (2003) çalışmasında bu oran %97,64’tür ve bizim çalışmamızı desteklemektedir.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin yarısı (%50,2) beslenme ile ilgili eğitim etkinliklerine (seminer, konferans vb.) katılmışlardır. Beslenme eğitim etkinlikleri düzenlense katılmak isteyenlerin oranı ise yüksektir (%86). Beslenme derslerinin; sınav kaygısı, derslerin zorunlu olması vb. nedenlerle isteğe bağlı olan seminerlerden etkisinin daha az olduğu söylenebilir.

Mazıcıoğlu ve Öztürk (2003), üniversite öğrencilerinin gönüllü katıldığı konferans vb. beslenme hakkındaki eğitim faaliyetlerinin, zorunlu olarak daha önce aldıkları derslere göre, beslenme alışkanlıkları üzerinde daha etkili olduğunu belirtmişlerdir.

Uşun ve Cömert (2003) tarafından 90 okulöncesi öğretmeni üzerinde yapılan çalışmada okulöncesi öğretmenlerinin en düşük oranda katılmak istedikleri program “Çocuk Beslenmesi” programıdır. Bu programa 14 öğretmen (%15,56) “Tamamen”, 10 öğretmen (%11,11) “Orta”, 11 öğretmen (%12,22) “Kısmen” katılmak isterken; 55 öğretmen ise (%61,11) “Hiç” katılmak istemediklerini belirtmişlerdir.

Bhargava ve Fox-Kean (2003) tarafından yapılan araştırmaya göre, formal eğitimin dışında kadın eğitimi için uygun eğitim programlarının dikkate alınmasın çocuk beslenmesi için önem arz ettiği belirtilmiştir.

Öğretmenler, öğrencilerinin %35’inin tümünün, %58’inin çoğunluğunun beslenme saatini sevdiklerini belirtmişlerdir. Bu oran sevindiricidir. Çünkü yeme problemleri en sık okulöncesi dönemde kendini göstermektedir. Bu saat beslenme

eğitimi vermek ve alışkanlık kazandırmak için de en uygun zamanlardandır ve öğretmenlerin bu saati kullanmaları çok yararlı olacaktır. Çünkü öğrencilerin çoğu bu saati sevmektedir ve sevilen etkinliklerde eğitim daha etkin olmaktadır.

Sınıfta beslenme saati yapılırken getirilen yiyeceklerin seçilmesinde öğretmen, veli ve okul idaresinin payı büyüktür (öğretmen % 45,1, öğretmen + veli %26,1, okul idaresi %25,7). Büyüme ve gelişme çağında olan çocukların yeterli ve dengeli beslenmesi için bu kişilerin beslenme bilgi düzeyleri daha da önem arz etmektedir.

Araştırmaya katılan öğretmenlerin % 98,4’ü reklamların çocukların beslenme tercihleri üzerindeki etkisine inanmaktadırlar.

Goldberg ve arkadaşları televizyon izleyen çocukların hiç reklâm izlemeyenlerden daha fazla şekerli gıda tüketmeyi tercih ettiklerini gözlemişlerdir. Ayrıca bu tarz reklâmları izleme, çocuğun enerji yoğunluğu ve besin değeri az olan yiyecekleri tercih etmesini artırmaktadır (Birch ve Fisher, 1998).

Karaca vd. (2007) tarafından yapılan çalışma sonuçlarına göre, televizyon reklamlarının çocukları yanlış beslenmeye özendirdiğini belirten ebeveynlerin oranı %80,9’dur. Televizyon reklamlarına; yanlış beslenme, savurganlık ve olumsuz tüketim gibi noktalarda eleştiri yapılmaktadır.

Öğretmenlerin % 6,6’sı her zaman, % 63,8’i bazen öğrencilerine yemeleri için baskı yapmaktadırlar. Öğretmenlerin baskı yapmadan, severek ve isteyerek yemeleri için beslenme eğitimi ile davranış değişikliği yolunu kullanmaları daha etkili olacaktır.

Öğretmenlerin beslenme konularıyla ilgili kitle iletişim araçlarını her zaman takip etme durumlarında %81,7 ile ilk sırada televizyon yer almaktadır. Hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen televizyonun zararları kadar yararlarının olduğunu söyleyebiliriz.

Sabbağ (2003) tarafından yapılan çalışmaya göre öğretmenlerin beslenme ile ilgili haberleri en çok izlediği kaynak televizyondur (%74,28). Bu sonuç bizim bulgumuzla paraleldir.

Benzer Belgeler