• Sonuç bulunamadı

Sonuç olarak bu kısımda Ukrayna ve Rusya devletlerinin ortak tarihi coğrafyası ve bununla birlikte etnik yapılarını ele almaya çalıştık. Ayrıca geç antik dönemde İskit ve Sarmat kavimleri ve onlara ait nüfuzun olduğu ve sonraki dönemlerde de özellikle ortaçağ’da Deşt-i Kıpçak bölgesi olarak adlandırılan bu bölgenin, günümüz Ukrayna ve Rusya gibi önemli iki ülkenin ortak tarihi coğrafyasını oluşturduğu apaçık ortadır. Nitekim bu süreçten sonra bu iki ülkenin devletleşme sürecini ele alarak, siyasi tarihlerini detaylı ve Karadeniz’e yansıyan taraflarını II. Bölümde anlatmaya çalışacağız.

501 Walther Kırchner, a.g.e., s. 21-22.

2. ORTAÇAĞ’DA KARADENİZ SİYASİ TARİHİ

2.1. Ortaçağ’da Karadeniz Havzasına Hâkim İki Önemli Devlet 2.1.1. Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu

Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğu konu ve zaman bakımından çokca üstünde durulması ve derinlemesine araştırılması gereken bir alandır. Fakat biz bu bölümde sadece Bizans imparatorluğunun Karadeniz bölgesi üzerindeki siyasi hareket ve hâkimiyetlerini ortaya koymaya çalışacağız. Bu maksatla imparatorluğun bütün yönetici ve siyasi tarihini ortaya koymak yerine meseleyi daha sistemli bir şekilde ifade etmek adına, sadece bu coğrafyayla alakalı tarihi olayları ele alacağız.

Bizans imparatorluğu, I. Bölümde de izah ettiğimiz gibi Doğu Roma imparatorluğu olarak bilinmektedir. Bizans adı, Doğu Roma imparatorluğunu belirtmek için o dönemin tarihçi ya da yöneticileri tarafından verilen bir isim olmayıp, 19. Yüzyıldan itibaren bu isim kullanılmaya başlanmıştı.502 Yani bu imparatorluğun tebaası

kendilerini Romaioi diğer bir ifadeyle Romalılar olarak çağırıyorlardı.503 Nitekim

Boğaziçi’nin Avrupa yakasında eski bir Grek yerleşimi olan Bizans kenti, Megaralı kolonistlerin burada bir şehir devleti kurmaları ve sonrasında İmparator Konstantinus’un burayı imparatorluğun başkenti seçmesi üzerine Bizans devleti kurulmuş ve M.S. 330 yılında imparatorluğun başkenti olmuştu. Bundan dolayı kent, kurucusu olan imparator Konstantin’in adını alarak, daha sonraki yıllarda Konstantinopolis olarak ifade edilecekti.504 Öyle ki İstanbul’un başkent seçilmesindeki en önemli faktör; dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeye karşı savunması kolay bir konumda olması, bu devleti uzun yıllar ayakta tutmuştu. Zaten Haliç tarafından surlarla çevrili bu kent, karadan da sularla koruma altına alınmıştı. Ayrıca ticaret bakımından Akdeniz-Karadeniz ulaşım yollarını kontrol ederken, Anadolu ve Trakya bölgesi arasındaki ulaşım noktaları için önemli bir köprü görevindeydi. Neticede Doğu’dan gelen hertürlü ürün, Haliç’teki limanlar vasıtasıyla Trakya bölgesinin iç kısımlarına

502 Hasan Bahar, Roma Ve Bizans Tarihi, Kömen Yay., Konya, 2011, s. 112. 503 Charles King, a.g.e, s. 91.

504 Charles William Chadwick Oman, The Byzantine Empire, Third Edition, Ebook (37756), New York:

uzanan yolların giriş kapısı olmuştu.505 Zaten Megarianlar, diğer Yunanlılardan

neredeyse daha fazla, dikkatlerini Euxine'ye yani Karadeniz’e çevirmişti. Bu maksatla Bizans'ın kuruluşu onların önemli başarılarından biriydi. Nitekim Bizans'ın kuruluşundan on yedi yıl önce, başka bir grup olan Megarian kolonistleri, kendilerine Boğaz'ın karşı Asya bölgesi olan Kalkedon'da yahut Kadıköy’de bir koloni kurmuşlardı.506

Başlangıçta Roma İmparatorluğunun doğu kısmı olan Bizans imparatorluğu, doğu, batı ve kuzeyden yükselen güçlere karşı topraklarını savunmak için gücünü sonuna kadar kullanmaya çalıştı. Fakat Germen kabilelerinin göç etmesinin bir sonucu olarak, İmparator I.Justinian kaybettiği bazı toprakları tekrar ele geçirme girişimlerine rağmen imparatorluğun batı kısmının yarısı beşinci yüzyılın sonuna kadar kaybetti.507

Öyle ki Justinianian'ın imparatorluğun ekonomik yapısını düzeltememesi gibi iç problemlerin yanında dışarıda, Pers orduları karşısında uzun süren ve yorucu savaşlarla birlikte, kuzeydeki yeni orduların istilası, imparatorluğu bu dönemde zor duruma sokmuştu. Aslında tüm bu sıkıntıların temelinde özellikle Altıncı yüzyılın son otuz yılındaki en büyük problem sınırdaki sıkıntılardı yani, İtalya'daki Lombardlar, Balkan Yarımadasındaki Slavlar ve Avarlar ve Doğu'daki Persler olmak üzere üç ayrı düşman gruplarından kaynaklanıyordu.508 Özellikle Asya'daki çeşitli kabilelerin göç etmesi,

imparatorluğun kuzey sınırları üzerinde ek bir baskı yaratmış olup, bu göçlerin en önemlileri Slavlar, Türk kökenli Bulgarlar, Sırplar, Hırvatlar ve Sarmatlar tarafından gerçekleştirilmekteydi. Aslında Kuzey sınırındaki Slav baskısı siyasi bir kararla çözüldü. Fakat onları Tuna sınırının ötesinde barınak ve saldırılarına son vermek için askeri açıdan karşı koyamayan Bizans, Slavları Armanian'la yaptığı gibi Küçük Asya da dâhil olmak üzere imparatorluğun nüfus yoğunluğunun az olduğu bölgelere yerleştirdi. Nitekim her iki çözüm de imparatorluğun avantajına yönelik olarak hem ekonomik hem de askeri açıdan katkı sağladı.509

Aslında Bizans imparatorluğunun Karadeniz’deki siyasi tarihini M.S. 7. yüzyıldan başlayarak incelemeye çalışacağız fakat öncesinde bazı noktalara dikkat çekerek konuyu daha anlaşılır bir hale getirmek istiyoruz. Dolayısıyla Roma

505 Hasan Bahar, a.g.e., s. 114.

506 Charles William Chadwick Oman, a.g.e., s. 6.

507 Julian Chrysostomides, “The Byzantine Empire From The Eleventh to the Fifteenth Century”, The

Cambridge History Of Turkey, Cambridge University Press, Cambridge-UK, 2009, s. 6.

508 Charles William Chadwick Oman, a.g.e., s. 94-95. 509 Julian Chrysostomides, a.g.m., s. 7.

imparatorluğu M.S. 395 yılında doğu ve batı olarak ikiye ayrıldığında Karadeniz bölgesi bu imparatorluğun Doğu kısmı sınırları içerisinde kaldı.

Nitekim bu dönemde Doğu Roma İmparatorluğunun kuruluşundaki siyasi tabloyu ortaya koyduğumuzda, İmparatorluğun Doğu kısmındaki en önemli komşusu, Sasani imparatorluğuydu. Öyleki bu dönemde Sasani gücü Roma imparatorluğuna neredeyse her alanda meydan okudu. Özellikle Suriye çölünde, Kuzey Irak’da, Suriye kentlerinde, Arabistan yarımadasında, Ümit burnunda ve en önemlisi Ermeni prenslikleri ve Küçük Kafkas devletlerinin denetimi için Roma İmparatorluğuna meydan okumuşlar ve önemli harcamalar yapmışlardı.510

Doğu Roma imparatorluğunun kuzey tarafları Ermeni, Gürcü ve bazı küçük Kafkasya prensliklerinin işgali altındaydı. Bu dönemde Gürcistan iki bölgeye ayrılmıştı; Bunlardan doğu bölgesi İberia*511 batı bölgesi ise Lazika diye ifade ediliyordu. Fakat bu durum sonrasında kuzeyde Abhazya, güneyde Lazika diye adlandırılmaya başlandı. Nitekim 4. Yüzyılda Hristiyanlığı kabul eden Gürcistan, siyasi ve dini bakımdan Doğu Roma İmparatorluğu yani Bizans devletine bağlı kaldı. Sonraki yüzyıllarda çokca mücadelelerin yaşandığı, stratejik bir öneme sahip olan Batı Gürcistan, Lazika, kıyı bölgesindeki Suanya’nın yanında Doğu Gürcistan ve İberya’da Doğu Roma imparatorluğu ve Pers orduları arasında 6. Yüzyılın ilk yarısnda büyük savaşlara sebep olmuştu. Nitekim bu bölgelerin bir kısmı 6. Yüzyılın ilk yarısnda Persler tarafında işgal edilmişti.512

Özellikle Iustinianus döneminde, önemli bir Türk kavimi olan Avarlar, batı yönünde büyük bir göç halinde harekete geçtiler. Nitekim Kafkas dağları eteklerine yani Alanlar’ın yurtlarına geldiklerinde; Alanların idarecileri kendilerini Doğu Roma imparatorluğunun Lazika ili valisine getirdi. Böylece Avar elçileri buradan valinin onayını alarak, Karadeniz’i aşıp İstanbul’a kadar geldiler. Ve İstanbul’a geldiklerinde değerli hediyeler karşılığında İmparator’un emrinde kendilerini koruyabileceklerini ifade ederek bağlılıklarını bildirdiler. Bunun üzerine imparator onları, Tuna nehrinin öbür tarafındaki halkların yani Bulgar Türkleri ve Slavlar üzerine gönderdiler.513

Ayrıca bu dönemde Araplar ile olan sınır M.S. 4. Yüzyıldan 7. Yüzyıla kadar istikrarlı bir şekilde devam etmiş. Fakat 8. Yüzyılın başlarında Araplarla yoğun

510 John Haldon, Bizans Tarih Atlası, Çev: Ali Özdamar, Kitap Yay., İstanbul, 2006, s. 52. 511 *Gürcistan Yunanca İberia, Gürcüce Kartli olarak ifade edilirdi.

512 John Haldon, a.g.e., s. 54.

mücadeleler içerisine girilmişti.514 Dolayısıyla Doğu Roma İmparatorluğu, Adriyatik’in

doğusundaki toprakların yanısıra, Anadolu, Suriye ve Mısır’ın siyasi ve coğrafi bazı durumları benimsemek ve sınırdaki büyük Sasani yahut Pers gibi güçlü devletlere karşı devletin idari yapısını değiştirerek tam anlamıyla bir doğu devletine dönüştürdü.515 İşte

tam da bu noktada 7. Yüzyılın başlarında, Doğu Roma İmparatorluğunun başına Heraklios (610-641) geçmişti. Heraklios imparatorluğun en karanlık döneminde başa geçmiş ve büyük reformlar içerisine girmişti. Heraklios (610-41), Bizans tarihinin en büyük hükümdarlarından olup, onun tahta geldiğinde devlet idari mekanizması durmuştu. İmparatorluğun maddi kaynakları bittiği ve hazinesinin boşaldığı bu dönemde artık devletin ücretli askerlik politikası işlemeyecek ve askeri savunma bitme noktasına gelecekti. Öyle ki Balkan yarım adasında Avarlar ve Slavlar istedikleri gibi hareket ederken, Anadolu’nun merkezinde İran işgalleri söz konusuydu.516 Özellikle

Heraklios’un imparatorluğu’nun ilk yıllarında Sasani orduları Anadolu’ya kadar girerek Boğaziçi kıyılarına kadar sokulmuşlardı ve öyleki İstanbul’u düşürmek için Avarlarla ittifak kurmuşlardı. Netice itibariyle tüm bu yaşanan gelişmeler üzerine, Heraklios İmparatorluğun sınır ve güvenliğini sağlamak amacıyla, Anadolu topraklarında Themalar sistemini uygulamaya koymuştu.517 Böylece Anadolu toprakları Anatolikan,

Armeniakon, Opsikion Kara ve Kibyrraioton deniz askeri bölgeleri olarak themalar şeklinde idari birimlere ayrılarak, yönetimi daha kolay hale getirdiler. Nitekim Thema, askeri birlik veya ordu demektir. Fakat burada askeri birliklerin yerleştirildiği iskân sahasına verilen bir yer ve bir idari birimin adı olarak kullanılmıştır.518 Aslında

imparatorluğa karşı artan tehdit ve baskılara karşı böyle bir sistem geliştirilmiş ve oluşturulan bu sisteme thema adı verilmişti. Başlangıçta olmamasına rağmen sonradan askeri ve mülki idareyi bir elde toplayan Stratikosların emrinde olan idari birimlerdir. Kelime anlamı tam olarak açıklanamasa da; yunanca bir kelime olduğu ve kayıt defterine yazılma anlamına geldiğini savunan bilimcilerin dışında, bu kelimenin step dünyasıyla alakalı olduğu ve Türkçe’de 10.000 kişiden oluşan Tümen adı verilen birliklerle ilişkili olabileceğini savunan Mark Wittow gibi önemli isimler vardır.519

514 John Haldon, a.g.e., s. 52, 60-61.

515 Levçenko, Bizans, Çev: Erdoğan Berktay, Milliyet Yay., İstanbul, 1979, s. 34. 516 George Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, 7. Baskı, TTK., Ankara, 2011, s. 86. 517 Işıl Demirkent, Bizans Tarihi Yazıları, Dünya Kitapları yay., İstanbul, 2005, s. 2. 518 Hasan Bahar, a.g.e., s. 131.

519 Yonca Anzerlioğlu, “Bizans İmparatorluğunda Türk Varlığı”, Türkler Ansiklopedisi, C. 6, Ankara,

Themalar idaresinin Doğu Roma imparatorluğuna kattığı en büyük kazanım, mevcut askeri birliklerin, Anadolu’nun bazı bölgelerine iskân edilerek, bu birliklerin mensublarına arazi tahsis edilmesi olmuştur. Bir nevi Osmanlı’ daki Tımar sistemine benzemektedir. Yani askerlere verilen ikta araziler gibidir. Böylece bu thema idareleri içinde bu araziler babadan oğla geçerek, askeri yükümlülükler karşılığında kendisinden sonraki aile bireylerine miras olarak bırakabiliyordu. Netice itibariyle askerlere verilen bu araziler, iyi bir ordunun ortaya çıkmasında önemli bir görevi yerine getiriyordu.520

Özellikle bu themalar arasında Opsikion theması; Batı Anadolu’yu, Armeniakon Theması; Doğu Anadulu’yu, Anatolikon Theması; Batı Anadolu’dan başlayarak Orta Anadolu’yu, Kybration Theması; Antalaya çevresini kapsamakla birlikte, bu thema bir deniz themasıdır.521 Ayrıca Doğu sınırında ortaya çıkan Arap baskısı, thema sistemi

olarak bilinen illerin yeniden düzenlenmesine yol açarak; bölge yönetimi altında birliklerin kurulmasını ve hem sivil hem de askeri otoriteyi bir araya getirerek, imparatora karşı sorumlu olmalarını sağladı. Ayrıca bu themaları yöneten en üst düzey generalleri direkt olarak İmparatora karşı sorumlu olmasının sağladı. Yani hepsi doğrudan imparatora karşı sorumluydu. İmparatorluğun sınırları içinde yeniden birleştikleri topraklara kadar geliştirilen ve genişletilen bu sistem sadık bir orduya bağlı olmakla kalmayıp, hem askeri hem de ekonomik açıdan köylüye katkıda bulunarak, köylülüğün varlığını da korumuş, imparatorluğun düşmanlarını hem Balkanlar'da hem de doğuda savuşturmasını sağlamıştır.522

Siyasi ve ekonomik olarak kötü bir durumda olan Bizans İmparatorluğu, Heraklios döneminde de, 615 yılı öncesinde olduğu gibi İranlılar, Anadolu’ya yeni akınlar yapmaya başlamış ve Boğaziçi kıyılarından İstanbul’a kadar sokulmuşlardı. Üstelik bu sefer Bizans hem doğudan İranlılar hemde kuzeyden Avarlar ve Slavlar tarafından istila edilmişlerdi.523 Özellikle İmparator Phocas'tan bu yana, Slav kabileleri

Balkan Yarımadasına nüfuz etmeye ve ıssız alanlara yerleşmeye devam etti. Birçok kavim, hayvancılık yaptıklarından dağlık bölgelere yerleşti ve bu durum, onlara daha fazla özgürlük sağladı. Çeşitli Hunno-Türk-Moğol kabileleri (Avarlar, Utigurlar, Onogurlar ve diğer bütün kavimler ki bunlar sonradan Bulgar olarak adlandırılacak) ve hatta Slavlar bile, Balkan Yarımadasına defalarca baskın düzenledi ve özellikle

520 Işıl Demirkent, a.g.e., s. 4. 521 George Ostrogorsky, a.g.e., s. 91. 522 Julian Chrysostomides, a.g.m., s. 7. 523 George Ostrogorsky, a.g.e., s. 88.

Yarımadanın kuzey kesiminde birkaç bölgeyi sarsmışlardı. Fakat bu kabilelerin çoğu Bizans idaresine girerek kendilerine imparatorluk tarafından mali destek sağlandı.524

Yine 621 yılında dönemin önemli devlet ve güçlerinden olan Perslere karşı savaşmak için Bizans İmparatorluğu tarafından kurulan Güney savaş filosonun başında sefere çıkan Heraklios, önce Anadolu’nun güney kıyılarına sonrada Kuzey kıyılarına hareket etmişti. Bu dönemde Heraklios burada Perslerle giriştiği mücadelelerde başarılı olmuştu. Tabii Bizans’ın Perslerle olan mücadelesini fırsat bilen Avarlar Konstantinopolis yine kuşatır fakat sonrasında geri çekilmek zorunda kalırlar. Tüm bu yaşanan kuşatma ve saldırılar üzerine Heraklios Karadeniz’den gelebilecek başka çeşitli saldırı ve baskılara karşı dönemin önemli Kafkas halklarından olan Hazarlarla bir anlaşma yaparak, Trabzon ve çevresinde çeşitli askeri garnizonluklar kurmuşlardı.525

Anadolu ve Karadeniz bölgesinde tüm bunlar yaşanırken, Hz. Muhammed M.S. 622 yılında Mekkeden Medine’ye, kendisinin Peygamber olduğuna inananlarla hicret ya da göç ediyordu. Nitekim bu hicret sonrasında Müslümanların Medine’de bir İslam devleti kurması ve sonrasında çeşitli fetihlerin yapılması ve İslam ordularının kurulmasıyla devam edecektir.

7. yüzyıldan itibaren önce İranlılar sonrasında da Arap Müslümanlarıyla yaptıkları uzun mücadeleler sonucunda siyasi ve ekonomik olarak güçsüz düşen Bizans imparatorluğu,526 II. İustinianos’un (685-695, 705-711) Slavlara karşı yaptığı ve

sonrasında Hazarları hâkimiyeti altına alabilmek amacıyla Karadeniz’in kuzey kıyısındaki ve şimdi Ukrayna sınırları içerisnde yer alan Kherson’a çeşitli seferler düzenleyerek bölge üzerinde etkisini artırmaya çalışıyordu. Aynı zamanda Arapların bu yoğun seferleri devam etmiş ve III. Leo’nun hükümdar olduğunda Araplar İstanbul’u bir yıldan fazla kuşatma altında tutmuştu. Ve bu kuşatma sonrasında III. Leo, Arapları geri püskürterek, Anadolu’daki ilerleyişlerini de durdurmuştu. Nitekim V. Konstantinos’da Slavlar, Bulgarlar ve Araplara karşı önemli seferler düzenleyerek, Bulgarlara karşı büyük zaferler kazanmıştı.527

524 A.N. Stratos, Byzantium in the Seventh Century, Volume V, Adolf M. Hakkert Publishing,

Amsterdam- Holland, 1980, s. 9.

525 Giles Morgan, Bizans’ın Kısa Tarihi, Çev: Eylem Çağdaş Babaoğlu, Kalkedon yay., İstanbul, 2010, s.

60.

526 K. Ritter, Dünya Ziraat Tarihi, Çev: Kazım Köylü, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara, 1962, s.

57.

Ayrıca II. İustinianos’un tahta ikinci kez çıktığı yani 705-711 yılları arasında Müslüman Arap orduları Karadeniz coğrafyasına girerek Amasya ve Trabzon’a akınlar düzenlemişlerdi. Özellikle Justinian istila hakkında bilgilendirildiğinde, oradan Bithynia'nın Nicomedia'sı yani şimdiki İznik’e doğuya yürüdü ve kuzey imparatorluk rotasını takiben Amasya’ya geldi, Sebasteia'ya yani günümüzdeki Karadeniz bölgesi içerisinde yer alan Tokat ilinin Sulusaray ilçesine geldi ve Sebastoupolis'e girdi. Yazar’ın yorumuna göre, Muhammed ibn Marwan, ya o bölgenin yakınlarındaydı ya da Bizans ordusunun yönünü bildiği için Sebastoupolis'e yürüdü ve orada savaş başladı.528

Diğer taraftan bu dönemde Karadeniz bölgesinde Bizans imparatorluğu Grek diline önem vererek, Grekçe’yi bölgede etkili bir dil haline getirilmişti. Ayrıca Kiliselerde de Grekçe’nin kullanılması bir zaman sonra bölge halkının da Grek olarak algılanmasına sebep olmuştu.529 Bu maksatla sekizinci yüzyılda Bizans İmparatorluğu,

Konstantinopolis'i Araplara ve Slavlara karşı başarıyla savunmuş ve Anadolu’daki egemenliğini pekiştirmiştir. Dokuzuncu yüzyılın ortalarında Bizans imparatorluğu o kadar çarpıcı bir iyileşme gösterdi ki, imparatorluk batıda, Balkanlarda ve doğuda her yöne seferler ve saldırılarda bulunabildi. Dolayısıyla bu askeri zaferlerin ardından Bizanslılar, onuncu yüzyılda Arap topraklarına nüfuz etmeye başlamış ve böylece Girit adalarının (961) ve Kıbrıs'ın (965) yeniden ele geçirilmesi de dâhil olmak üzere tüm cephelerde genişleme dönemi başlatılmıştır.530

Nitekim sonraki dönemlerde yoğunlaşan Arap saldırlarıyla birlikte, özellikle 7. Yüzyılın 2. Yarısının başlarında Muaviye döneminde Kapıdağ yarımadası ile İzmit körfezi çevresini Araplar, Nikomedia yani İznik ve Byzantion kentini yaklaşık 7 yıl kadar bir süre kuşatmıştır. Özellikle Süleyma bin Abdülmelik (716-717) dönemlerinde İstanbul’a yapılan seferler çok önemli olup,531 hatta bu dönemde İstanbul’a yapılan

seferlerin hazırlığı Velid B. Abdülmelik (705-715) zamanında yapılmıştı. Öyle ki Velid en önemli komutanlarından olan Mesleme B. Abdulmelik ve Abbas B. Velid, o dönemde Kafkasların Kuzeyinde bulunan Hazar devleti ile mücadeleler yapmış ve kısa sürede zaferler kazanmışlardı. Fakat herhangi bir toprak üstüğülü sağlanamamış sadece

528 A.N. Stratos, a.g.e., s. 36.

529 Mihail İllarionoviç Artamonov, Hazar Tarihi, Çev: D. Ahsen Batur, Selenge Yay., İstanbul, 2008, s.

264.

530 Julian Chrysostomides, a.g.m., s. 7

esir ve ganimet elde edilmişti.532 III. Theodosios’a karşı ayaklanan III. Leo, Süleyman

bin Abdülmelik’inde aynı zamanda kardeşi olan Mesleme b. Abdülmelik arasında bir anlaşma yapılmış fakat Mesleme b. Abdülmelik III. Leo’ya yaptığı yardım karşısında beklediği ilgiyi göremeyince, kendisinin başında olduğu bir grupla Konstantinopolis’e diğer bir grubu da Nikomedia’ya göndermişti. Fakat III. Leo’nun yaptığı karşı taaruz ve o dönemde İstanbul’da çok ağır kış koşullarının olması, Mesleme’nin ordusunu zor duruma sokmuştu. Bunun üzerine de Arap ordusu talan edilmişti.533 Nitekim 8. yüzyılın

sonu 9. yüzyılın başlarına gelindiğinde; Araplar adına Abbasi devleti ve İslam halifesi Harun Reşid dönemlerinde Bizans’a yoğun seferler gerçekleştirilerek, özellikle Harun Reşid hükümdarlığı boyunca Bizans İmparatorluğuyla mücadele etmiştir. Öyle ki Halife, bu dönemde İmparatoriçe İrini ve imparatorlar VI. Konstantinos ve I. Nikiforos ile çeşitli ilişkiler içerisine girmişti.534 Fakat Karadeniz bölgesi ile alakalı olarak I. Nikiforos’la kurulan irtibat önemlidir.

Bu bakımdan Halife Harun Reşid ile İmparator Nikiforos arasında geçen hiddetli bir mektuplaşmadan sonra Harun Reşid ordularını Nikiforos yani Konstantinopolis üzerine sürdü. Bunun üzerine Bardanes isyanından dolayı müsait olmayan İmparator, barış karşılığında haraç ödemeyi kabul etmişti. Fakat Harun Reşid, bu sefer sonrası Rakka’ya dönerken, Nikiforos’un sözünü tutmadığı haberini aldı. Bunu üzerine Halife, İraklia’yı işgal etti (805-806).535

Nitekim sonraki yıllarda da devam eden Bizans-Arap münasebetleri imparator Bardanes döneminde de devam etmişti. Bu dönemde Pontos bölgesi, II. İüstinion döneminde el değiştirmesinden sonra Araplardan geri alınmıştı. Böylece bu el değiştirme bu tarihten sonra da devam edecek ve Bizans imparatorluğunda yaşanan taht mücadelelerinden faydalanan Araplar, Karadeniz bölgesini tekrar eğemenlikleri altına alacaklardı. Bu bakımdan III. Leon’un tahta geçtiği esnasada yaşanan idari boşluk, Arapların hâkimiyetiyle kendini göstermişti.536 Öyle ki yaşanan egemelik mücadeleleri

bölgenin tahribatına sebep olurken, özellikle dönemin iki önemli gücü olan Bizans ve İran’ın yıllar süren mücadeleleri ve sonraki yüzyıllarda Müslüman Arapların çeşitli

532 İrfan Aycan- İbrahim Sarıçam, Emeviler, 7. Baskı, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2008, s. 63-

64.

533 Bahriye Üçok, a.g.e., s. 62.

534 Nadia Maria El Cheikh, Byzantium Viewed By The Arabs, Harvard Universty Press, London- England,

2004, s. 89-90.

535 Nadia Maria El Cheikh, a.g.e., s. 96-97.

akınları yalnızca Doğu ve Güneydoğu Karadeniz bölgelerinde değil, Anadolu’da