• Sonuç bulunamadı

1.2.1.2.2. Arap-Bizans ve Selçuklular Dönemi Kocaeli

Nikomedia ya da Kocaeli olarak adlandırılan bu şehir, adını kurucu I. Nikomedes’e itafen Nikomedia olarak telaffuz edilmişti.262 Strabon, şehri Nicomedya

olarak adlandırıken263, İbn Hurdazbih, Haliç’in aşağı taraflarını 11 bölgeye ayırmış ve

Kocaeli’nin Ufta Mati bölgesinde bulunduğunu belirterek, günümüzdeki Kocaeli’ye “göz ve kulak” anlamına gelen Nikumudiyye ismini vermiştir.264 Ayrıca Selçuklular

tarafında da bu şehir Nikumudiyye olarak adlandırılmıştı.265

Bu bakımdan Nikomedia’nın Asya ile Avrupa’yı birleştiren bir konumda olmasının yanı sıra Akdeniz ile Karadeniz’i birbirene bağlayan bir yol üzerinde olması, bu şehrin her dönemde askeri bir lojistik merkezi yahut önemli bir karagah merkezi olarak görülmesine sebep olmuştu. Ayrıca Akdeniz ile Karadeniz arasında ticarete imkan sağlayan bir konumda olması, şehrin doğal bir liman olarak değer kazanmasına vesile olmuştur.266

Arapların Konstantinopolis’i fethetmek için çoğu kez karadan ve denizden geldikleri ve karargah olarak kullandıkları Kocaeli yarımadası her zaman ilk durakları olmuştu. Kocaeli yarım adasında ilk geçici İslam hâkimiyeti Emevi komutanı Süfyan

261 http://www.duzcetv.com/haber/33641/bati-karadenizin-antik-haritasi.html., Erişim Tar.: 31.12.2017 262 İdris Bostan, “İzmit”, İslam Ansiklopedisi, C. 23, TDV yayınları, İstanbul, 2001, s. 536.

263 Strabon, Geographika, 1987, s. 277.

264 İbn Hurdazbih, Yollar ve Ülkeler Kitabı, Çev: Murat Ağarı, Bayrak Yay., İstanbul, 2008, s. 90. 265 “Kocaeli Mad.”, Yurt Ansiklopedisi, C. 7, Anadolu Yay., İstanbul, 1982, s. 4992.

266 Tomes Bekker- Nielsen, Urban Life And Local Politics İn Roman Bithynia: The Small World of Dion

bin Avf el-Ezdi kumandasında gerçekleşmiştir.267 Özellikle Emevi Halifesi I. Muaviye,

Bizans’a karşı gerçekleştirdiği seferleri yaz ve kış olmak üzere yılda iki defa yapıyor ve ordu Bizans topraklarında kışlıyordu. Miladi 662 yılında gerçekleşen Anadolu ve Ermenistan seferleri Müslümanların bu coğrafya’ya yaptığı ilk seferler olmuştur. Sonrasında 663 yılında Busr bin Ebi Ertat komutasında İstanbul’a, 664-665 yıllarında Abdurrahman b. Halid b. Velid, Doğu Karadeniz’e, 666 yılında Malik bin Hubeyre komutasında Bizans topraklarına sefere çıkılmıştı. Özellikle 667-670 yılları arasında Malik bin Hubeyre’nin, Bizans toprafklarındaki seferleri sıklaşmıştı. Ayrıca 670 yılında Süfyab bin Avf el-Ezdi komutasında İstanbul’a gönderilen ordu, denizden yaptığı sefer sayesinde İstanbul yakınındaki Kapıdağ ele geçirilmiş ve iyi bir üs elde edilmişti.268

Özellikle 7. Yüzyılın ikinci yarısında her yıl bahar’ın gelişiyle birlikte Arap donanması İstanbul’a geliyordu. Nitekim Sufyan b. Avf ve Cünade b. Ebi Umeyye komutasındaki Arap orduları Bizans topraklarında kışı geçirmişti. Ve 7. Yüzyılın son çeyreğinde Yezid b. Şecere komutasındaki deniz birlikleri denizden, İyaz İbn’ül-Haris isse karadan Bizans üzerine birer sefer yaptılar.269 Yine Süleyman Bin Abdülmelik döneminde İstanbul’un

fethi için önemli hazırlıklar yapılmış ve Abdülmelik kardeşi Mesleme’yi İstanbul’un fethi içi kara ve deniz ordularının baş kumandanı yapmıştı.270 Aslında Süleyman bin

Abdulmelik’i İstanbul’un fethine teşvik eden bir husus vardı ki; Bizans askerlerinin kumandanı olan Leon İzeriyan, Müslümanları İstanbul’daki İmparator Teodosius’u devirmek üzere İstanbul’a çağırmasıydı. Tabii bu Bizanslı komutan Mesleme ile irtibata geçerek böyle bir müdahalede kendilerine yardım edeceği sözünü vermişti. Fakat söz verilen yardım yapılmadığı için Arap ordusu bozguna uğrayarak geri dönmek zorunda kalmışlardı. 271

Nitekim 715-717 yıllarında Süleyman b. Abdulmelik ve kardeşi Mesleme b. Abdülmelik ile birlikte bir ordu hazırlayarak, İstanbul’a sefer yapmak üzere Dabık’a geldi. Ve buradan İstanbul’a doğru yola çıkarak, yazı ve kışı yolda geçirdiler. Öyle ki, bu sefer çok uzun sürdüğünden dolayı barınma ve yiyecek ihtiyaçlarını; ağaçtan evler

267 F. Yavuz Ulugün, Kocaeli ve Çevresi Tarihi-III, KYOD Yay., Kocaeli, 2010, s. 34.

268 İbnü’l Esir, El- Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev: Ahmet Ağırakça, C. 3, Bahar Yay., İstanbul, 1986,

s. 465-66.

269 Taberî Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Tarih el-Rusul ve’l-Muluk, neşr: M. J. De Goeje, Vol: VII,

Leiden, 1879-1898, s. 171-174.

270 Taberî Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, a.g.e., s. 1170-1181.

ve bulundukları yerlerde zirai faaliyetler yaparak geçimlerini sağlamışlardı.272 Bu

bakımdan 717-18 yıllarında Mesleme idaresindeki Arap orduları İstanbul kuşatmasında Nikomedia ve çevresinde baskınlar yapıldı.273 İbnü’l Esir’de bu baskınlardan

bahsetmektedir. Öyle ki, sefer için Bizans önlerine geldiklerinde gıda ihtyacını karşılamak için zaman zaman zirai faaliyetlerde bulunulurken bazende bu ihtiyaçlarını baskın ve yağmayla temin etmekteydiler.274 Yaklaşık bir yıl boyunca Kyzikos’u üs

haline getiren Müslüman Arap orduları, Marmara ve Kuzey Anadolu kıyılarında, aynı zamanda Kocaeli kıyılarındaki Bizans kuvvetlerinin askeri gücü yıkmak hem de yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için bu kıyılarda çeşitli baskınlar gerçekleştirmişlerdi. Fakat Sapanca ve diğer bölgelerdeki Bizans kuvvetleri, Arap ordularını mağlup ettiler.275 Bu sefer sonrasında Arap orduları bu kez de Harun er-Reşid komutasında 781- 782 yılları arasında Bizans üzerine tekrar sefere çıktı. İstanbul Halicine kadar gelen Müslüman Arap orduları, yapılan mücadeler sonrasında Bizans idarecilerinden Elyon’un karısı Atsa ile fidye karşılığında sulh antlaşması yaptılar. Dolayısıyla Atsa’nın, her yıl için yetmiş bin dinar ödemeyi kabul etmesiyle birlikte, Harun er-Reşid elde ettiği binlerce esir, sayısıız at, koyun ve sığır’a sahip olarak, ülkesine geri dönmüştü.276

Bu bakımdan Nikomedia, İstanbul için stratejik bir öneme sahipti. Dolayısıyla İstanbul’a yapılan seferlerde, Arap seferelerinden de anlaşıldığı üzere son önemli üs olarak görev ifa ederken, İstanbul’dan Anadolu’ya yapılan seferler içinde ilk üs olma görevini yerine getirmektedir. Nitekim Kocaeli sahip olduğu bu konumundan dlayı Arap ve İranlıların yaptıkları oldukça etkilenmişti. Özellikle Bizans imparatoru Heraklios 610-641 yılları arasındaki İranlılarla olan mücadelelerinde burayı askeri harekatına başlangış üssü olarak seçmişti.277 Nitekim Arap Coğrafyacı İbn Hurdazbih’te

9. Yüzyılın ilk yarısında, Nikomedia ve çevresini, İstanbul’a giden yol üzerinde bir üs yahut durak olarak tanımlarken, burasının çeşitli ordular için üs olarak kullanıldığını ve

272 İbnü’l Esir, El- Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev: Yunus Apaydın, C. 5, Bahar Yay., İstanbul, 1986, s.

31.

273 R. Janin, “La Bithynie Sous L’empire Byzantin” Echos d’Orient Journal, C. 20, 1921, s. 172. 274 İbnü’l Esir, a.g.e., C. 5, s. 31.

275 R. Janin, a.g.m., s. 172.

276 İbnü’l Esir, El- Kâmil Fi’t-Tarih Tercümesi, Çev: Abdullah Köşe, C. 6, Bahar Yay., İstanbul, 1986, s.

64.

Nikomedia’nın harap bir kent olmasının altındaki sebebide bu özelliğinden olmuş olabileceğini ifade ediyor.278

Tabii sonraki yüzyıllarda Nikomedia ya da Kocaeli büyük bir gelişme göstererek, o eski harabe halinden biraz daha uzaklaşacaktı. Özellikle İstanbul’un önemli gıda ve erzaklarının buradan karşılanması ve İstanbul’un önemli ana hartallerinden olması burayı, İstanbul’a gitmek isteyenler için önemli mekân haline getirmişti. Bu durumda Kocaeli’yi kalkındırma noktasında büyük bir ivme sağlamıştır. Bu bakımdan 1071 Malazgirt zaferi ile birlikte, artık Türkler Anadolu’nun askeri ve siyasi hâkimiyetini ele geçirdiler. Dolayısıyla bu zafer Kuzey Anadolu kıyıları, Marmara ve Karadeniz bölgesindeki birrçok şehir kaderine etki etmişti.

Nitekim Kocaeli’nin Malazgirt zaferi sonrasında Nikeforos Botaniates’in eğemenliğinde olduğu ve Türklerin sıklıkla buraya akınlar yaptığı kaynaklarda ifade edilmektedir. Bu bakımdan buranın siyasi ve jeopolitik öneminin farkına varan Bizans imparatoru Alexios Komnenos, 11. Yüzyılın sonlarına doğru Kocaeli’yi askeri bir üs olarak kullanarak, Türklere karşı buradan seferler yaptı.279 Zaten Alexios Komnenoslar

hanedanlığı döneminde Kocaeli, Bizans imparatorluğunun Anadolu’ya açılan en önemli kapısı ve bu dönemde genişleme politikası güden Selçuklu Türklerine karşıda vazgeçilmez bir üs olarak kabul edilmekteydi.

1078 yılında Bizans imparatoru Mikhail, Anatolikan yöneticilerinden III. Nikeforus Botaniates ve bazı Türkmenler ile mücadele etmiştir. Ve mücadele sonunda III. Nikeforus Nikomedia, Khalkedon ve Krizopolis’i ele geçirmiş ve Konstantinopolis’e girerek imparatorluğunu ilan etmiştir.280

Malazgirt zaferinin ardından Selçuklu devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında imzalanan barış antlaşmasının IV. Romen Dioganes’in öldürülmesiyle bozulmasından sonra Alparslan’ın emriyle Anadolu’daki fetih hareketleri kaldığı yerden devam etmişti. Selçukluların Batı Anadolu’ya kadar uzanan bu akınları karşısında korkuya kapılan Bizans imparatoru VII. Mikhail Doukas281 arası açıldığı ve kendisine ihanet ettiğini düşündüğü Roussel de Ballieul’niyi yakalamak için ve Sakarya’ya kadar gelmiş olan Türkleri durdurmak için ordusunu Türkler üzerine göndermişti. Tabii Roussel ve Mikhael Dukas’ın kumandanı Sakarya bölgesinde karşı karşıya gelerek yapılan

278 İbn Hurdazbih, Kitabu’l-Mesalik ve’l-Memalik, nşr. M. J. Goeje, Leiden, 1889, s. 108-111.

279 Anna Komnena, Alexiad Malazgirt Sonrası, Çev: Bilge Umar, İnkılap Yay., İstanbul, 1996, s. 125-26. 280 Anna Komnena, a.g.e., s. 81.

mücadelede Mikhail Dukas’ın ordusu yenik düşmüştü. Bunu üzerine Roussel İstanbul’u ele geçirmek üzere; Boğaziçi’nin Asya kıyılarına kadar ilerleyerek Üsküdar’a kadar ulaştı. Ve sonrasında kendisine burada bir karargâh kurdu. Nitekim Nikephoros Botaniates’in o bölge de yani İzmit ve çevresinde fetihler yapan Selçuklu beyi Artuk Bey’den yardım istedi. Bu istek üzerine harekete geçen Artuk Bey; Roussel ve esir aldıktan sonra imparator ilan ettiği Mikhail Dukas’ın amcası Ionnes Dukas’ın bütün yollarını kapatmış, bu kişi ve ordularını yenilgiye uğratmıştı. Fakat bir zaman sonra Artuk Bey aldığı fidye karşılığında bu kişileri serbest bıraktı.282

Ardından Süleyman Şah çıktığı Suriye seferinden sonra Anadolu’ya dönerek fetihlere başladı. Kısa sürede Marmara kıyılarına kadar ulaşarak; 1075 yılında İstanbul’un çok yakınındaki ve aynı zamanda önemli yol ağlarına sahip İznik’i fethetti. Bu fetihten sonra Türkiye Selçuklu Devleti’nin temelleri atılarak; Anadolu sınırları içerisinde Bizans’a karşı yeni bir güç ortaya çıktı.283 Nitekim Türkler bu şekilde

Anadolu’nun birçok yerine yayılırken Bizans imparatorluğu ise iç savaşlarla uğraşıyordu. Dolayısıyla Bizans’da meydana gelen bu iç savaşlar ve taht kavgaları, Süleyman Şah’a yeni imkanlar sağlayarak sınırlarını daha da genişletmesine imkan sağlıyordu. Buna karşın Aleksios Komnenos’un eniştesi olan Nikephoros Melissenos, Botaniates’in imparatorluğu tanımayarak, tahta kendisi geçmek istiyordu. Dolayısıyla Melissenos, Botaniates’i tahttan indirmek için Süleyman Şah’tan yardım istedi. Bu yardım isteğine cevap veren Süleyman Şah, Anadolu’da henüz Selçukluların eline geçmemiş şehirleri dolaşarak kendisini imparator olarak tanıtırken, yanında bulunan Türk birliklerini de bu şehirlere yerleştiriyordu. Böylece Türkler, herhangi bir direnişle karşılaşmaksızın birçok Frigya ve Galatia şehirlerine hâkim oldu.284 Zaten sonrasında

Melissenos’a takviye kuvvet olarak Eskişehir’de bekleyen Süleyman Şah’ın devreye girmesiyle İznik gölü kenarında mücadele gerçekleşmiş ve İmparator Botaniates’in ordusu takviye güçler sayesinde dağıtılarak; Türk kuvvetleriyle birlikte Kadıköy’de bir karargâh kuruldu. Dolayısıyla bu mücadele sonunda en büyük kazanım; Süleyman Şah’ın yerleştirdiği askerlerin daha sonradan orada kalmalarıyla Batı Anadolu’daki birçok kentin Türklerin hâkimiyetine girmesini ve buraların Türkleşmesi açısından çok önemliydi. Özellikle İznik şehri Selçuklu için çok mühimdi.285 Arap tarihçilerin

282 Anna Komnena, a.g.e., s. 15-16.

283 Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981, s. 201-202. 284 Yusuf Ayönü, a.g.e., s. 71.

verdikleri bilgilere göre; Anadolu Fatihi olarak adlandırılan Süleyman Şah, Anadolu’ya hâkim oluyor ve Bizans İmparatoru Alexis Komnen ile yaptığı bir antlaşma ile de Drakos çayına yani günümüzdeki İzmit-Kocaeli ve çevresine kadar olan yerler ona bırakılıyordu. Artık bugünden itibaren Selçuklular Anadolu’ya kesin olarak yerleşmişlerdi. Bundan sonra otlaklar arayan ve göçebe olarak hayatlarını sürdürmek zorunda kalmayacaklardı. Dolayısıyla onlar artık devlet olma yoluna gideceklerdi.286

Nihayet bütün Bithynia bölgesini fethederek Bizans imparatorluğu başkentinin yanındaki İznik’i kendisine merkez yapan Süleyman Şah, bu tarihten sonra bir yandan Karadeniz kıyılarına, diğer yandan Marmara Denizi sahillerine ilerleyerek; kısa bir süre sonra da İstanbul Boğazı’nın Anadolu kıyılarında kurmuş olduğu gümrük noktalarıyla boğazdan geçen gemilerden vergi almaya başladı.287

Konstantinopolis ve Nikomedia’nın Haçlılar tarafından işgal edilmesinden dolayı İmparator III. Aleksios Angelos imparatorluk hazinesi ile birlikte Trakya’ya kaçtı ve Bizans başkentine sürgün olan I. Gıyaseddin Keyhüsrev ise Phrygia bölgesinde yönetici olan Manuel Mavrozomes’e sığındı. Bu sırada Aleksios Komnenos’un damadı Theodor Laskaris, Nicea’da bağımsızlığını ilan etti ve 1207’de Latinler’e karşı saldırıya geçerek Nikomedia’yı ele geçirmeyi başardı. Manuel Mavrozomes, Keyhüsrev’i kızıyla evlendirdi. Ve II. Rukneddin Süleyman Şah’ın ölümünden sonra Selçuklu beyleri Keyhüsrev’i tahta oturtmak isteyince, damadına askerleriyle beraber Konya’ya kadar arkasında eşlik ederek damadının arkasında olduğunu hissettirmişti. Mavrozomes ve Keyhüsrev’in bu ittifakını tehlikeli bulan Laskaris, David Komnenos ile olan mücadelesine ara vererek bu ikilinin üzerine yürümüş fakat kesin bir sonuç alamadan geri döndü. Daha sonraları Kilikya Ermenilerinin desteğini alan Laskaris, meydana gelen savaşta Selçuklu ordusunu yenilgiye uğrattı. Yani öncesinde Gıyaseddin Keyhüsrev’in Nicea devletinin güçlenmesine yönelik Latinlerden aldığı desteğin işe yaramamasıyla birlikte Keyhüsrev’in bu savaşta vefat etmesi de aslında beklenmeyen bir durum olmuştu. Nihayet Laskariste o çok istediği Konstantinopolis’i ele geçirmeyi denemiş fakat yine olmamıştı. Ayrıca Moğolların Kösedağ savaşıyla yendikleri Selçukluları vergiye bağlayacaklar ve Moğollardan dolayı sınır boylarına kaçan

286 Vladimir Aleksandroviç Gordlevskiy, Küçük Asya’da Selçuklular, Çev:Abdülkadir İnan, TTK.,

Ankara, 2015, s. 27.

Türkmenler ile sınır köylerin de yaşayan Rumlar yer değiştirerek bunların bir kısmı Nicomedia’ya yerleşti.288

1.2.1.2.3. Kocaeli’nin Etnik Yapısı 1.2.1.2.3.1. Traklar

Anadolu’nun Kuzeybatısında Pontos Euxeinos ile Propontis (Marmara denizi) kıyısındaki bölgenin Antik Çağ’daki adı Bithynia’dır. Trak kökenli Bithaynialıların M.Ö. VIII. Yüzyıl’dan başlayarak yerleştikleri Bithynia bölgesi, kısmen Greklerce sömürgeleştirildi. M.Ö. II. Bin yılın sonlarında Bithynia, Trak boyları tarafından işgal edildi.289 Bithynia bölgesinde yapılan kazı çalışmalarında özellikle Bronz Çağı buluntularında görülmektedir ki, M.Ö. 4000- 3500 yıllarından başlayarak bölgede Balkan topluluklarının varlığına rastlanmaktadır. Ayrıca bu durum Trakya bölgesinde yapılan kazılarda da kendisini göstermiş ve Balkan topraklarındaki çalışmalar ile eşleşmiştir. Nitekim Balkan ve Trakya halkının aynı coğrafya’yı paylaştığı ve buralarda var olduklarını ispat eden diğer önemli kaynaklar ise Hitit kayıtlarıdır. Özellikle bu Trakyalı ve Balkan toplulukları Hitit hâkimiyeti dışında bir topluluk olmuş olsalar da onların bu coğrafya’da var olduğuna dair çeşitli bilgiler vardır.290 Özellikle Antik

kaynaklar, M.Ö. 12. Yüzyıl ile M.Ö. 8. Yüzyılın ikinci yarısında, Karadeniz’in kuzey sahilleri için bölgenin hâkim gücünün Kimmerler olduğunu belirtirler. Kimmerler, M.Ö. 12. Yüzyılda, Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda kendini göstermesinden sonra, kuzey güney yönünde bir kavimler göçüne sebep oldular. Akhaların ve Dorların Yunanistan’a, Trak ve Friglerin Balkanlardan inip Anadolu’ya girmeleriyle birlikte, Balkanlardan Anadolu’ya giren Frigler, Hitit imparatorluğunu dağıtırken, Kimmer gücü ve hâkimiyeti kuzey kesimlerde artarak yükseldi ve yayıldı.291 Dolayısıyla Bithynia ve

Anadolu’da görülen birçok kavmin ana yurdu olan Trakya, adını Hint-Avrupa kökenli Traklar’dan almıştır. Küçük Asya’ya M.Ö. 1200 yıllarında girmeye başlayan Trak kökenli bu topluluklar, gruplar halinde hareket sağlıyorlardı. Küçük Asya’ya akınlar halinde ve daha çok Çanakkale Boğazı üzerinden geçip gelen bu ilk Trak boyları; Çanakkale Boğazı ve Marmara deniz’i kıyıları ile Kaz Dağları yani Marmara denizinin

288 Özhan Öztürk, a.g.e., s. 209.

289 Emrullah Güney- Umut Güney, Türkiye Coğrafyası’nın Uygarlıkları, Nobel Yay., İstanbul, 2015, s.

94.

290 Engin Beksaç- Şule Nurengin Beksaç, “Kocaeli ve Çevresinin Erken Tarihi ve Arkeolojisine Kısa Bir

Bakış”, Uluslararası Gazi Akça Koca ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, Kocaeli, 2015, s. 43.

güney kısımlarına yerleştiler.292 Başlangıçta Kuzey’de Tuna nehri, güneyde Eğe ve

Marmara denizi, batıda Strymon nehri ile doğu da Karadeniz arasında kalan topraklar için kullanılan Trakya ismi Roma döneminde kuzeyde Balkan dağları ile sınırlandırılmıştı. Antik Trakya bugün siyasi açıdan üç parçaya bölünmüş olup; Kuzey Trakya Bulgaristan, Batı Trakya Yunanistan ve Doğu Trakya ise Türkiye’nin sınırları içerinde yer almaktadır.293

Trakya bölgesi, günümüz Türkiye'nin Avrupa bölümünü oluşturan antik bölgeydi. Coğrafi olarak onun önde gelen şehri Bizans idi. M.S. 46'da Claudius tarafından kurulan Roma eyaleti, Kuzey doğu da Karadeniz, güneyde Marmara ve Ege Denizi ve Hellspont yani Çanakkale Boğazı olarak adlandırılan dar boğaz geçiti ile sınırlandırılırdı.294 Strabon onların coğrafyasını şöyle sınırlandırır; Bir kimse

Propontis’ten yani Marmara denizinden Euxeinos’a (Karadeniz), deniz’e doğru açılırsa, sol tarafında Byzantion’a komşu olan kısımlar vardır ki buralar Trakyalılara aittir ve buraya Pontus’un sol kısmı denir.295

Yine Strabon, Bithynialıların Mys’lar olarak adlandırıldıkları fakat bu Bithynia isminin onlara artık yerleştiğini belirtirken; bu ismi Traklar’dan aldığını hatta Trakyalı

Bithynialar olarak kabul edildiklerini ifade eder. Ve şöyle devam eder; Trakya’da bazı

insanların Bithynialar olarak çağrıldıklarını ve Thyn’ler için de, Apollania’yla Salmydessos yakınlarındaki kıyının Thynia olarak adlandırıldığını ortaya koyar. Ayrıca bu insanlardan önce Mysia’ya yerleşen Bebryk’ler de Traktırlar.296 Esasında Trakya’dan

gelmiş olan bu göçebe yarı göçebe topluluklar arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Charles King eserinde; güney sahillerine Kafkaslardan batı’ya hareket eden dağ aşiretlerinin yanında, muhtemelen Trakya kökenli Bithynialılar ve Paphlagonyalılarında var olduğunu ifade eder.297

Yukarıda Strabon’un eserinde de geçtiği üzere, Trak topluluklarını bölgedeki ilk temsilcileri Bebrykler ve Maryandinler’dir. Birçok eserde Bebryklerin Kocaeli yarımadası’nın batı kesiminde yaşadıkları belirtilirken bölgenin kuzey doğusunda da Maryandilerin hayatlarını idame ettikleri varsayılmıştır. Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz gibi de bu Bebrykler’in bir Trak kavmi olan Mysialılar ile akrabadır.

292 F. Yavuz Ulugün- Muhittin Bakan- Taner Aksoy, a.g.e., s. 75. 293 Özhan Öztürk, a.g.e., s. 163.

294 Mark Wilson, a.g.e., s. 353. 295 Strabon, Geographika, XII. 3, s. 15. 296 Strabon, Geographika, XII. 3, s. 15-16. 297 Charles King, a.g.e., s. 48.

Nitekim bir Trak soyundan olan Thynlar ile Maryandinler de akraba olup; Bithynialıların oluşumda önemli bir güçleri vardı.298

M.Ö. 8 ve 7. Yüzyıllarda Yunanlıların Ege kıyılarına yerleşmesi ile sahildeki Yunan kolonileri ile Trak boyları arasında ekonomik ilişkiler sağlanırken; Yunanlılara balık, maden tuzu, odun ihraç edilirken şarap, metal, zeytin yağı ve seramik eşyalar ithal edilmiştir. Nitekim M.Ö. 5. Yüzyılda Perslerin Trakya’yı işgal etmesi ve Yunanlıların Trakya’daki maden kaynaklarını ele geçirmek için askeri yöntemler kullanması birçok Trak boylarının bir araya gelmesini sağlayarak, Meriç nehri kenarlarında yaşayan Odrislerin önderliğinde ilk Trak krallığının kurulmasına sebep olmuşlardı.299

Dolayısıyla bu dönemde sahillerde; batıda Getalar ve diğer Trakya halkları, kuzeyde İskit ve Sarmatlar, doğu’da Kafkas halkları ve Kırım ile güney kıyı boyunca da birkaç tane küçük krallılar mevcuttu.300 Nitekim İmparator Jutinianus döneminde Hun ve

Slavlar tarafından çok kez yağmalanan bölge halkının önemli bir çoğunlu öldürülmüş ve bu bölge Prokopis’in ifadesiyle İskit çölüne dönüşmüştü. Sonraki yıllarda M.S. 7. Yüzyılın sonu 8. Yüzyılın başlarında Trakya ve Makedonya themaları yani bir nevi sancak hükmündeki idari bölgeler oluşturularak, 10. Yüzyılın ortaların bu iki theama birleştirilmiştir. Zaten 1204 yılında Latinlerin İstanbul’da bir imparatorluk kurmasından sonrada bu Trakya ismi sadece coğrafi bir adlandırma olarak kalmıştır.301

1.2.1.2.3.2. Frigler

Frigler, Hitit devletinin M.Ö. 1200 yıllarında yıkılmasından sonra Ege göçleri ile Anadolu’ya gelen Balkan kökenli kavimlerden biri olup göç öncesi Bebryg/ Bryg adıyla