• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: DÜNYADAKĐ ÜNĐVERSĐTELERDE STRATEJĐK PLANLAMA

2) Yükseköğretimde azalan kaynaklar ve yükselen maliyetlerdir. Bazı kesimler

2.4. Türkiye’de Yükseköğretim Ve Üniversitelerde Stratejik Planlama

2.4.1. Yükseköğretiminin Tarihsel Gelişimi

Türkiye’deki yükseköğretim sistemindeki reform çalışmaları uzun geçmişe sahiptir. Bu süreci doğru anlayabilmek için Cumhuriyet öncesi döneme de bakmak gerekecektir. Osmanlıda yükseköğretim eğitimi esasen medreseler eliyle yürütülmüştür. Medreseler uzun yıllar hem islami hem modern eğitimin beraberce yürütüldüğü başarılı eğitim kurumları olarak görev yapmışlardır. Ancak birçok sahada olduğu gibi özellikle Osmanlı’nın yıkılış döneminde medreseler de ileri düzeydeki eğitim kalitesini kaybetmiştir. Sorunu çözmeye yönelik Osmanlı’da modernleşmenin başladığı dönem olan 19. yüzyıldan sonra çeşitli reform çalışmaları yapılmıştır. Mühendishane, harbiye, ve tıbbiye gibi okullar medresinin yanında ayrıca kurulan ilk yükseköğretim okulları örneklerindendir. Bu okullarda daha çok elitlere, devlet idaresinde görev alacak kimselere yönelik eğitim verme amaçlanmıştır. Đlk ünversitenin ne zaman kurulduğu hakkında farklı görüşler mevcuttur. Medreseleri üniversite olarak sayan görüşe göre üniversitelerin kuruluş tarihi Fatih Sultan Mehmet devrine kadar giderken diğer görüş ise 1863’te kurulan Darulfünun’u ilk üniversite olarak kabul etmektedir (Belge, 2000). 1869 tarihinde çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamname’si Osmanlı’da üç aşamalı eğitim sistemini getirmiştir. Đlk aşama sübyan ve rüşdiye, ikinci aşama idadi ve sultaniler, üçüncü aşamada ise yüksek okullar ve darülfünundan oluşmaktaydı. Bundan sonra değişik fakülteler kuruldu ve reform çalışmaları Abdülhamit

dönemi dahil devam etmiştir. 1919 yılında çıkarılan Darülfünun-u Osmaniye Nizamnamesiyle Darülfünun’a özerklik tanınması gibi reform çalışmaları devam etmiştir.

I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı sonrasında ülkemizde yaşananlar eğitime yönelik şartları değiştirmiştir. Osmanlı Đmparatorluğu toprakları üzerinde kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti devletinin yönetim sistemi dahil birçok özelliği Osmanlı devletinden ciddi şekilde farklılık göstermekteydi ki üniversite sistemi de bunlardan birisidir. Osmanlı’dan kalma Darülfünun, yeni devletin yaptığı inkılaplara kayıtsız kaldığı hatta devrimlerin yerleşmesinde olumlu katkı sağlamadığı gerekçesiyle tasfiye edilip yerine Đstanbul Üniversitesi kurulmuştur. Devlet üniversitesi olarak kurulan bu üniversiteler daha sonraki aşamalarda devletin idari sistemindeki reformlara paralel olarak onlarda da değişiklikler yapılmıştır.

1930’larda başlayan kamu yönetimindeki reform çalışmaları halen devam etmektedir. Reform çalışmalarından en kapsamlıları arasında DPT ve TODAĐE tarafından 1962 yılında hazırlanan ve 1963 yılında Başbakanlığa sunulan, personel rejimi konusuna yoğunlaşan "Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi" (MEHTAP), ile VI. Plan hazırlıkları kapsamında, 1988 yılında TODAĐE tarafından yürütülen ve 1991 yılında yayınlanan, ilk kez AB'ye uyumu ve vatandaş odaklı olmayı gündeme getiren Kamu Yönetimi Araştırması (KAYA) projeleri sayılabilir. Bu proje, rapor ve çalışmalar değişik nedenlerden dolayı kamu yönetiminde ihtiyaç olan köklü reformun yapılmasını sağlayamamıştır. Özellikle Türk kamu yönetimi sistemi 1980 ve 1990’lardan sonra dünyada meydana gelen hızlı değişimlere ayak uyduramamıştır. 8. BYKP kapsamında 2001 yılından sonra, özellikle dünyada meydana gelen yeni kamu yönetimi ve hesap verebilirlilik (accountability) (Baird, 1997) anlayışındaki gelişimin de etkisiyle Türkiye’de saydamlığın, etkinliğin ve verimliliğin arttırılması adına uluslararası finans kuruluşları ile yapılan çeşitli anlaşmalarda kamuda iyi yönetimin geliştirilmesi sürecinin iyileştirilmesi konularında çeşitli yasal ve kurumsal düzenleme çalışmaları başlatıldı ve devam etmektedir (Dinçer ve Yılmaz, 2003: 12-13, KYTKT, 2003:67).

Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze, Türk yükseköğretiminin tarihsel gelişimine bakıldığında 1923-1946 dönemi, 1946-1981 dönemi ve 1981 sonrası dönemler olarak

yapısal değişikliklerin esas alındığı bir sınıflandırma görülmektedir. Yapısal değişmeleri öne çıkaran bu sınıflandırmaya karşılık üniversitelerin sayısal ve bölgesel dağılımını dikkate alarak yapılan diğer sınıflandırma ise, 1923-1950 dönemi, 1950-1980 dönemi ve 1980 sonrası dönemler olarak ele alınmaktadır. 1923-1950 döneminde üniversite olarak Đstanbul’da Đstanbul ve Đstanbul Teknik Üniversitesi ile Ankara’da Ankara Üniversitesi olmak üzere 3 tane üniversite kurulmuştur. 1950-1980 döneminde ise Đstanbul ve Ankara dışında da üniversiteler kurulmaya başlanmış ve kademeli şekilde sayıları arttırılmıştır. Bu artış yapılırken ülkenin bölgesel sosyo ekonomik gelişmişlik durumları da dikkate alınarak üniversiteler ülke geneline yayılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde toplam 16 üniversite; Karadeniz Teknik, Ege, Atatürk, Orta Doğu Teknik, Hacettepe, Boğaziçi, Dicle, Çukurova, Anadolu, Cumhuriyet, Đnönü, Fırat, 19 Mayıs, Selçuk, Uludağ ve Erciyes üniversiteleri (Sargın, 2007:133-150) kurulmuştur. 1980’den bugüne kadar ise açılan devlet üniversitesi sayısı 81, vakıf üniversite sayısı ise 39 (Üniversiteden bağımsız kurulan Vakıf MYO’lar dahil)’dur (YÖK, 2008).

Üniversitelerin tarihsel sürecine anayasal bakışla bakıldığında şöyle bir tablo görülmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası olan 1924 tarihli Anayasa’da üniversitelerle ilgili bir hüküm bulunmamakta ve bu konu yasalarla düzenlenmektedir. 27 Mayıs 1960 askeri darbe sonrası çıkarılan 1961 Anayasa’sında üniversiteler, 120. maddeyle kendilerine siyasilerin ve yürütmenin müdahalesini zorlaştıran “özerk kuruluşlar” olarak yer almıştır. 12 Mart 1971 muhtırası sonrasında anayasada yapılan değişikliklerden 120. madde de nasibini aldı ve idarenin özerkliğini kısıtlayacak şekilde değişiklikler yapıldı. Bu değişiklikteki esas maksat üniversitelerde meydana gelebilecek asayiş olaylarına güvenlik güçlerinin daha kolay müdahale edilebilmesine imkan sağlamaktı. Tüm bu anayasal düzenlemelere rağmen üniversitelerde meydana gelen ideolojik kavga, çatışma, adam yaralama ve öldürme olaylarının önüne geçilememiştir. Bu olayları ve ülkeyi iyi yönetemeyen siyasilerin mevcut durumlarını gerekçe olarak gösteren askeriye 12 Eylül 1980 darbesiyle siyasi sisteme tekrar müdahale etmiş ve daha sonra 1982 tarihli yeni bir anayasa yürürlüğe girmiş ve bu anayasada üniversiteler hakkındaki maddeler yine değiştirilmiştir. Normalde yasayla düzenlenebilecek konular dahil darbeyi gerçekleştirenlerin parlementoya güvensizliğinden dolayı yeni anayasanın maddeleri

arasında yerini almıştır. Daha önceki anayasalarda tek madde halinde yer alan üniversiteler 1982 anayasasında daha geniş bir kavram olan “yükseköğretim kurumları” kavramıyla ve üç madde de yer almıştır. Yükseköğretim kurumlarının genel esaslarını içeren 130. madde, Yükseköğretim Kurulunu (YÖK) düzenleyen 131. madde ve özel hükümlere tabi yükseköğretim kurumlarını düzenleyen 132. madde yer almıştır. 1982 Anayasası üniversiteler konusunda yaptığı köklü değişiklerin yanında ilk defa bir üst kurul olarak anayasal güvenceye alınmış YÖK’ün kurulmasını sağlamıştır (Küçükcan, T. ve Gür, B. S. 2009).

1982 Anayasasında yer alan yükseköğretimle ilgili bu maddelerin değiştirilmesi konusunda uzun yıllardır devam eden yoğun bir çalışma devam etmektedir. Bu çalışmalardan bazıları; TÜSĐAD’ın yaptığı değişiklik önerisi, Türkiye Barolar Birliğinin önerisi ve Özbudun Komisyonunun önerileridir. Bu üç önerinin ortak yanları yükseköğretimin esaslarının belirlenmesi konusunda farklı önerilere yer verilirken planlama, eşgüdüm ve denetim görevlerini yerine getirecek merkezi bir kuruma yer verilmiş olmasıdır.

Yükseköğretimin tarihsel gelişimine 1933 tarihindeki üniversitelerle ilgili temel düzenlemeye yasal reformlar açısından baktığımızda dört temel değişikliğin yapıldığı görülecektir. Birinci düzenleme tek parti döneminde diğer düzenlemeler ise askerin siyasete müdahalesi sonrasında yapılmıştır. Đlk kanun 1946 tarihli ve 4936 sayılı üniversiteler kanundur ki özgürlükçü, modern oldukça ileri düzeyde bir yapı ve işleyişi öngörmektedir. Đkincisi 1960 tarihli 114 ve 115 sayılı, hükümetin üniversiteler üzerindeki etkisini kısıtlayan kanunlardır. 114 sayılı kanunun çıkarılmasından sonra üniversite öğretim üyelerinin bazılarının görevlerine son verilmiştir. Üçüncüsü 1973 tarih ve 1750 sayılı, üniversitelerin özerkliklerini korumakla birlikte merkezileşmenin arttığı, yerel ve ideolojik unsurların üniversitelerin görevleri arasına girdiği bir kanundur. Dördüncüsü ise 1981 tarih ve 2547 sayılı “Yükseköğretim Kanunu”, halen yürürlükte olan, merkeziyetçi anlayışla ve askeri rejimin etkisiyle hazırlanan, yükseköğretim kurumlarında köklü değişikliklere sebep olan kanundur. Bu kanun bilimi, özgürlüğü ve evrensel anlayışı arka plana atan, yerel anlayışla ideolojik insan yetiştirmeyi esas alan bir kanundur. Otoriter yapıyla hayata geçen bu kanun çıkarıldığı günden beri bir çok kurum ve kuruluşa göre yükseköğretimdeki bir çok sorunun esas kaynağı olarak görülmüştür. Sorunların kaynağı olarak görülen bu

kanunda değişiklik yapılması, her siyasi partinin, birçok sivil toplum kuruluşunun ve üniversitelerin çözüm olarak gündemlerinde olmuş, hatta YÖK karşıtı söylemler oluşmuştur (Ergüder, ve diğ. 2003:15-17; Günay ve Aydemir, 1997). 2547 sayılı YÖK yasası öncesi “Kıta Avrupası Modeli” ilkelerine göre işleyen Türk yükseköğretimi, bu kanunla “Anglo-Sakson Modeli” ilkelerine göre idare edilir hale getirilmiştir (Erdem, 2004).