• Sonuç bulunamadı

KURAMSAL ÇERÇEVE

2.2. YÖNETİM, YÖNETİCİ KAVRAMI VE YÖNETİM KURAMLARI

2.2.2. Yönetim Kuramları

Sanayi devrimiyle birlikte hem örgütlerde verimliliği artırmak hem de sanayi devrimine uygun yönetimlere ihtiyaç duyulması yönetim bilim alanında kuramlarının doğmasına, örgüt ve yönetim üzerinde bilimsel araştırmaların yapılmasına yol açmıştır. Yönetim biliminin gelişmesine çok önemli katkıları olan yönetim kuramların ele aldıkları konular ve vurguladıkları alanlar bakımından üç ana döneme ayrılmışlardır.

2.2.2.1. Klasik Yönetim Kuramları: Örgütün yapısına ağırlık veren, geleneksel kuramlardır. 1909–1930 yılları arasında etkili olmuştur. Üç farklı klasik yönetim kuramı vardır.

2.2.2.1.1.Bilimsel Yönetim: Bu kuramın öncüsü olan Frederick W. Taylor, 1895 yılında yazdığı “Parça Başı Sistemi” makalesi ve 1911’de yazdığı “İşletmelerin Bilimsel Yönetimi” adlı kitabıyla bu kuramın temel ilkelerini yerleştirmiştir.

Bilimsel Kuram, işyerinde verimi artırmayı temel amaç olarak almış ve çalışanın bir makine gibi yalnızca üretim için gereken eylemleri yapacağını ve parayla güdüleneceğini varsaymıştır.

2.2.2.1.2.Yönetim Süreci: Fransa’da maden mühendisi olan Henry Fayol (1841‐

1925), Taylor’a göre, örgütü biraz daha bütüncül ele almıştır. Taylor, tek tek işçilerin nasıl daha verimli çalıştırılacağı üzerinde dururken Fayol, daha çok örgütün nasıl daha iyi yönetileceği üzerinde durmuştur. Fayol, yönetimi bir süreç olarak düşünmüş ve bu süreçleri; •planlama •örgütleme •emir verme •eşgüdümleme •denetleme olarak sıralamıştır. Yönetimin süreç olduğu düşüncesi, yönetim bilimi için oldukça önemli bir katkıdır.

2.2.2.1.3.Bürokrasi Kuramı: İdeal Bürokrasi adı da verilen bu kuram, Alman sosyologu Max Weber tarafından geliştirilmiş, Robert Merton, Philip Selznick, Peter Blau gibi yazarlar tarafından daha ayrıntılı hale getirilmiştir. Bürokrasi kuramına göre;

Weber’in İdeal Bürokrasi yaklaşımı, okullarda önceleri katı uygulamalara yol açmış ve daha sonra demokratik yönetim gereksinimini doğurmuştur. Her şeyden

önce, okulun en önemli girdisi ve ürünü insandır. Kurumlardaki “doğal örgüt” göz ardı edilerek başarılı olunması olanaksızdır. Weber’in bürokrasi modelinin göre; her makamda yapılacak işler ayrıntılı olarak belirlenmeli, yazılmalıdır. Her görevi denetleyecek üst makamlar gösterilerek görevler basamaklandırılmalıdır. Görev dağılımları biçimsel ve belirli metotlarla yapılıp her göreve, o görevin gerektirdiği nitelikleri taşıyan bireyler getirilmelidir. Bürokraside her eylem, işlem ve haberleşmenin yazılı belgeye dayandırılması ve bunların dosyalanması zorunludur.

Her makamın kullanacağı haklar, yerine getireceği yükümlülükler önceden belirlenmelidir. Yetki kullanımı, belirli kural ve kaidelerle mümkün olur. Örgütün ussallığı, davranış kurallarının önceden belirlenmesine bağlıdır. Yerine getirilen görevlerin karşılıkları belli kurallara göre ödenir.

2.2.2.2.Neo-Klasik Yönetim Kuramları: Klasik Yönetim düşüncesinin temelini bilimsel yönetimin oluşturmasına karşılık, Neo Klasik Yönetim düşüncesinin temelini de insan ilişkileri oluşturur. İnsana ve yönetimin çevresi ile etkileşimine ağırlık veren Davranışçı yönetim kuramlarıdır. 1930–1945–1960 yılları arasında kalan dönemi kapsar. Davranışsal Kuramlar da aslında ataerkil yönetim anlayışına ve önceki kuramlar gibi verimi artırma amacına dayanmaktadır.

Davranışsal Kuramlar Hawthorne araştırmaları ile doğmuştur. Klasik yaklaşımdaki “örgüt için iyi olan, insan için de iyidir” mantığı burada, “insan için iyi olan, örgüt için de iyidir” biçimine dönüşmüştür. Harwart Üniversitesi’nden F.

Roetlisberger ve Elton Mayo önderliğinde bir grup bilim adamının Western Elektrik Şirketi’nin Hawthorne’daki fabrikasında yaptıkları araştırmalar (1924-1932), yönetim ve örgüt konusuna davranış açısından yaklaşmanın başlangıcı olmuştur.

Hawthorne araştırmaları, ışıklandırma, dinlenme araları verme gibi fiziksel düzenlemelerin verim üzerindeki etkisini ölçmeyi amaçlarken beklenmedik sonuçlar elde edilmiştir. Davranışsal Yönetim Kuramları, İkinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren yerini Çağcıl (Modern) Kuramlara (Sistem Yaklaşımı ve Durumsallık Yaklaşımına) bırakmaya başlamıştır.

2.2.2.3. Modern Yönetim Kuramları : Örgütün yapısını, örgüt toplumunun örüntüsünü ve örgütün çevresi ile etkileşimini ele alan, örgütü bir sistem alarak kabul eden kuramlardır. 1960 ve sonrasında geçerlidir.

39

2.2.2.3.1.Sistem Yaklaşımı:Klasik Kuramla Davranışsal Kuramın bir sentezi olarak düşünülebilir. Klasik Kuramı tez, Davranışsal Kuramı antitez olarak ele alan Henderson, Sistem Yaklaşımını da sentez olarak değerlendirmektedir. Her sistem başka bir sistemin alt sistemidir ve kendisinin de alt sistemi vardır.Bir sistemin beş temel öğesi vardır: Girdi, çıktı, dönüştürme süreci, geri bildirim ve çevre.Bu yaklaşıma Alfred Korzybski, Mary Parker Follett, Chester Barnard, Norbert Wiener, Ludwig Von Bertalanffy, Talcot Parsons gibi kuramcılar katkıda bulunmuştur.

2.2.2.3.2.Durumsallık Yaklaşımı:1970’lerden sonra yapılan bir dizi araştırmaya dayanmaktadır. Klasik ve Davranışsal yaklaşımlar, en iyi örgüt yapısı üzerinde dururken bu yaklaşım, durumlarla, koşullarla ilgilidir. Değişik durumlar ve koşullar da, yönetimde başarılı olmak için farklı yöntem ve tekniklere, farklı yaklaşımlara gerek vardır. Her yer ve koşulda geçerli tek bir en iyi örgüt yapısı yoktur. ABD’li bilim adamı William Ouchi, Amerikan ve Japon örgütlerini inceleyerek 1981’de Z Kuramını geliştirmiştir. Bu kuram, Amerikan ve Japon örgütlerinin özelliklerinin bazıları alınarak geliştirilmiş bir kuramdır.

Yönetim bilimi, etkili bir yönetim ilkelerini, örgütün amaçlarının etkili bir biçimde gerçekleştirilmesini sağlayıcı ilkeler ortaya koymayı, örgütün insan ve madde kaynaklarının en etkili biçimde kullanma yollarını saptamayı amaçlar (Aydın,2010). Bilimsel yönetimin eğitime girişi, yirminci yüzyılın başlarında işletme ilkelerinin okula uygulanması ile gerçekleşmiştir (Bursalıoğlu,1991:147).

Yönetim bilimi kuramlarının eğitime olan etkisini şu şekilde özetleyebiliriz.

 Klasiklerin, verimi ve işi ön planda tutan yaklaşımı eğitim örgütlerinin de bu kuramlardan yararlanmasına ve okul yöneticilerinin verim uzmanı gibi çalışmasına yol açmıştır. Entelektüel yetiştiren eğitim anlayışından, üretici yetiştiren eğitim anlayışına geçilmiş, eğitime yatırım olarak bakılmaya başlanmıştır. Okulu fabrika, öğrenciyi hammadde gibi görme anlayışı yerleşmiştir.

 Fayol’un yönetim ilkeleri ve yönetim süreci düşüncesi eğitime katkı sağlarken, emretme, sıkı denetim ilkelerinin okula uygulanması ise çeşitli sorunlar yarattı.

 Weber’in İdeal Bürokrasi yaklaşımı, okullarda önceleri katı uygulamalara yol açmış ve daha sonra demokratik yönetim gereksinimini doğurmuştur. Her

şeyden önce, okulun en önemli girdisi ve ürünü insandır. Kurumlardaki

“doğal örgüt” göz ardı edilerek başarılı olunması olanaksızdır.

 Okulun verimini değerlendirmek çok güç olduğundan, Davranışsal Kuramlar yöneticiyi bundan kurtardı, ama gerçekten verimsiz okulların başarısızlığı, insan ilişkilerine önem verdiğini savunan yöneticiler tarafından örtülür hale geldi. Çocuğu yaşama hazırlamak, öğretmenin rolünü yeniden saptamak, eğitimin toplumsal sorumluluklarını tanımlamak vb. gündeme geldi.