• Sonuç bulunamadı

Yöneticileri ve Diğer Görevlileri Atamada, Onlara Talimatlarında ve Diğer Bazı

Hz. Ömer yönetim merkezinde Kur’an-ı Kerim’in hususiyetine verdiği önemi merkezi yönetimin temsilcileri olan taşradaki yöneticilerden de istemiştir.224

Bilindiği üzere bir şeyi, öğretebilmek için onu anlatabilecek düzeyde bilmek gerekir. Bu yüzden Hz. Ömer yöneticileri âlim ve fakih kimselerden seçmeye özen göstermiştir.

Hz. Ömer Mekke’ye vali olarak atadığı Nafi b. Abdulharis ile Usfan’da karşılaşır. Ona: “Vadideki insanları idare etmesi için yerine kimi bıraktın? diye sorar. Nafi: “İbn Ebzeya’yı ” der. İbn Ebzeya’yı tanımayan Hz. Ömer onun kimin olduğunu sorar. Nafi: “Azatlı kölelerimizden biridir.” cevabını verir. Hz. Ömer’in onlara yönetici olarak azatlı bir köleyi mi bıraktın? demesi üzerine Nafi: “ O Allahın kitabını iyi okuyup anlayan ve feraiz ilmini de bilen birisidir.” diyerek onun

223 Şahin, agt., s. 104. 224 Şahin, agt., s. 106.

56 Kur’an’la ilgili donanımını ortaya çıkarır. Bunun üzerine Hz. Ömer memnuniyetini ifade eden şu sözleri söyler: Doğru söyledin, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ Kitabıyla amel edenleri yükseltir, onu ihmal edenleri alçaltır.”225

Buradan yola çıkarak Hz. Ömer’in Kur’an-ı Kerimi ve ahkâmını bilenin tercih edilmesine memnun kalması yönetici de aradığı vasıflara ilişkin fikir vermekle birlikte mevla statüsünde olanlarında Kur’an ve İslam bilgileri sayesinde saygınlık kazandıklarına işaret edilmiştir. Hz. Peygamber’in sözünü hatırlamasıyla, bu söz Hz. Ömer’in göreve getireceği kimselerde Kur’an birikimini önemsemesi gerektiği yönündeki düşüncesini pekiştirmiştir.

Hz. Ömer’in yöneticilere gönderdiği talimatlar incelendiğinde ise onun Kur’an-ı Kerim’in hususiyetine vurgu yaptığı görülür.226 Bu talimatlarda ya

Kur’an’ın teşri kaynağı olması üzerinde durulmakta ya da konu bir ayetle desteklenmektedir. Ebu Musa el-Eşari’ye yazdığı mektupta Kur’an’ın teşri yönüne vurgu yaptığını göstermektedir.

Hz. Ömer Ebu Musa el-Eşari’ye yazdığı mektupta zımnen, öncelikli teşri kaynağın Kur’an ve sünnet olduğunu belirtir. Bu iki asıl kaynakta bulunmayan bir durumla karşılaştığında ise şöyle bir yol takip etmesini salık verir: Kur’an-ı Kerim ve sünnette hükmü bulunmayan ve vicdanen kesin bir kanaate varamadığın davaları iyice anla ve düşün. Emsal olayları araştır ve benzerlikleri bulmaya çalış. Sonra bunları birbirlerine kıyas et. Bulduğun sonuçlar içinde Allah katında en sevimli ve senin kanaatine göre hakkaniyete en yakın hükmü ver227 demiştir.

Hz. Ömer kadıya kendisinin vereceği hükümde dahi Allah katında dahi en sevimli olanı seçmesini istemektedir. Bu ise ancak Kur’an-ı layıkıyla özümsemekten geçmektedir.

Hz. Ömer Bahreyn valisi olan Ebu Hureyre’nin 12.000 dirhem para biriktirdiğini öğrenince kendisine geldiğinde ona Belazuri’den bildirildiği üzere; “ Ey Allah’ın düşmanı, Müslümanların düşmanı ve Kitabın düşmanı, Allah’ın malını çaldın.” Diye azarlamış. Oda kendisinin ne Allah’ın ne Müslümanların ne de Kitabının düşmanı olduğunu, esasen bunlara düşman olanın düşmanı olduğunu

225 Ayar, age., s. 99; Şahin, agt., s.107. 226 Şahin, agt., s.108.

57 belirtmiş ve bunu nasıl kazandığını açıklamış, fakat halife bu paraya el koymuş ve ona yinede aynı görevi yapmasını teklif etmiş, ancak o bunu kabul etmemiştir.228 Hz.

Ömer Ebu Hureyre’ye vali olup olmak istemediğini sorduğunda olumsuz cevap almasına binaen Hz. Yusuf’un bunu yaptığını ve “Beni ülkenin hazine işlerinden sorumlu bakan olarak görevlendir.”229 diye talepte bulunduğunu söylemiştir. Ebu

Hureyre de onun peygamber oğlu peygamber olduğunu belirterek, görevi kabul etmemiştir.230 Burada Hz. Ömer’in öfkesini telafi amaçla muhatabını Hz. Yusuf’un

kıssası üzerinden ikna etmeye çalıştığı göze çarpmaktadır. Aynı şekilde halife tarafından cezalandırılmakla itibarı zedelenen Ebu Hureyre’nin ise teklif edilen görev kabul etmemekle itibarını yeniden kazanmak istediği yorumu yapılabilir.

Hz. Ömer Kur’an’ın içerdiği hükümleri uygulayıcı olan kimselerin donanımlı olmalarının yanında bildiklerini de hayata katmalarını önemsemiştir. Nitekim hayızlı iken hanımını boşayan oğlu Abdullah b. Ömer’i halife tayin etmesi için önerdiklerinde, Hz. Ömer: “Hanımını güzel şekilde boşamayan birini mi halife tayin

edeyim?”231 demiştir. Bu haber Abdullah’ın halife tayin edilmeme nedenleri arasında

zikredilmemektedir. Buradan Hz. Ömer’in sorumluluk vereceği kişilerin toplumun güvenini kazanmış kimseler olmasını da önemsediğini açıkça görmekteyiz.

Hz. Ömer yöneticilerin ahlaklı ve erdemli olmalarını istemiş, Kur’an-ı önce kendi nefislerinde yaşamalarını söylemiştir. O bir sözünde şöyle demektedir:

“İlahi hükümleri ve şer’i hableri ancak yardım istemekten, intikam alma düşüncesinden, bir kimseyi taklit ve ona tabi olmaktan, dünya metaına tamahtan azade olan kimseler icra ve ikame edebilirler. Himmetleri noksanlaşmayan,

kötülenmekten azarlanmaktan çekinmeyen kimseler ancak buna muvaffak olurlar.”232

O yöneticilerin yaratana ve yaratılana karşı görevlerini ifa edip etmediklerini takip etmesi ve bu konuda tespitlerde bulunması için Muhammed b. Meslemeyi görevlendirir.233

228 Ayar, age., s.99; Belazuri, age., s.76-77. 229 Yusuf 12/55.

230 Belazuri, age., s.77.

231 Suyuti, age., s.150; Şahin, agt., s. 108. 232 Ebu Yusuf, Kitabu’l Harac, s.94.

233 Şibli, Numani, Bütün Yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Çev. Talip Yaşar Alp, İstanbul 1979,

58 Hz. Ömer yöneticileri atamada ve talimatlarda gösterdiği hassasiyetin benzerini komutanlar ve kadılar için de göstermiştir. Bu konuya ilişkin şu girişimlerini örnek olarak verebiliriz:

Hz. Ömer komutanlara yazdığı bir emirnamede: “Dinde fakih olunuz. Çünkü bir kimse hakkı bildiği halde batılın peşinden giderse veya batılı bildiği halde hakkı

bırakırsa mazur görülemez”234 der.

Hz. Ömer’in atadığı komutanların Kur’an ayetlerini kullanma noktasında ne kadar donanımlı olduklarını şu örneklerden daha iyi anlamaktayız:

Yermük savaşı esnasında Hıristiyanların elçisi George Müslümanların komutanı Ebu Ubeyde’ye Hz. İsa hakkındaki düşüncelerini sorar. Ebu Ubeyde hemen sorusunun cevabı olabilecek Nisa suresindeki şu ayetleri235 okur:236

“Ey ehl-i kitap! Dinînizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın resulüdür. (O) Allah’ın, Meryem’e ulaştırdığı “kün: Ol” kelimesi(nin eseri)dir. O’ndan bir ruhtur. Şu halde Allah’a ve peygamberlerine iman edin.”(Tanrı) üçtür” demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah’tır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. Vekil olarak Allah yeter. Ne Mesih ve ne de Allah’a yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan geri dururlar. O’na kulluktan geri durup büyüklenen kimselerin hepsini (Allah) yakında huzura toplayacaktır.”

Ayet Hıristiyanların Hz. İsa’ya yakıştırmış oldukları vasfın ve Allah tasavvurlarının doğru olmadığını açıkça bildirmektedir.

Komutanların Kur’an donanımlarına başka bir örnek de şöyledir: Kadisiye savaşını kazanan komutan Muhammed b. Said Medain şehrine girerken sessizliğin her tarafta hâkim olduğunu görünce etkilenerek şu ayetleri237 okumuştur:238

234 Şahin, ag.t., s 110.

235 Nisa 4/171-172.

236 Şibli, Numani, age., I, s.219. 237 Duhan 44/25-28.

59 “Onlar geride nice bahçeler, pınarlar, ekinler, güzel konaklar, zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler bırakmışlardı. İşte böylece bizde onları başka bir topluma miras bıraktık.”

Aynı şekilde seçilen hâkimlerin Kur’an’ın teşri hususunda ve diğer konularda donanımlı olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin; Medine’ye, o dönemde feraiz dalında Arabistan’da dengi bulunmayan Zeyd b. Sabit, Basra’ya feraset ve geniş anlayışa sahip Kab b. Sur el-Ezdi, Filistin’e Hz. Peygamber’in zamanında Kur’an-ı tamamen ezberleyenlerden biri olan ve Hz. Peygamber tarafından Ashab-ı Suffa muallimliğine getirilen Ubade b. es-Samit kadı olarak tayin edilmiştir.239

Hz. Ömer Kadı Şurayh’a yazdığı mektupta ise Kur’an’ın teşri yönünü öne çıkararak şöyle demektedir: “Allah’ın kitabıyla hükmet. Eğer onda yoksa Resulullah’ın sünnetiyle hükmet. Şayet Kur’an da ve sünnette yoksa vazifesini tam ve doğru yapan kişilerin verdiği hükümlere uy. Allah’ın kitabında ve Resulullah’ın sünnetinde bir hüküm yoksa ve selefi Salih o konuda bir şey söylememişse, bu takdirde ister kendi içtihadınla hemen bir hüküm ver, istersen bekle. Fakat beklemeyi senin için daha hayırlı görüyorum. Selam üzerinize olsun.240 Görüldüğü gibi Hz.

Ömer Kur’an konusunda donanımlı ve seçkin kimseleri vali, komutan ve kadı olarak göreve getirmekte, onlara uymaları için talimatlar göndermekte, talimatlarında Kur’an hususiyetine vurgu yapmakta, görevlilerin bu talimatları uygulayıp uygulamadıklarını takip etmekte ve gerektiğinde onları görevden azletmektedir. Hz. Ömer’in bu hassasiyetleri ve girişimleri Kur’an’ı ana kaynak olarak gördüğünün ve Kur’an-ı icra etmek üzere atadığı kimselerin de ne düzeyde olduklarını göstermektedir.

Hz. Ömer Bahreyn valisi tayin ettiği Habeş Muhaciri Kudame b. Maz’un’u (ö.36/656) şarap içtiği için azletmiştir. Halife onu kırbaçlatmak isteyince Kudame itiraz ederek buna hakkı bulunmadığını, affedilmesi gerektiğini zira Allah’ın, “İman edip iyi ve yararlı işler yapanlara, bundan böyle Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve imanlarında sebat ile iyi ve yararlı işler yapanlara, devam ettikleri, sonra takvaları ve imanları tam sağlamlaşıp kökleştiği, daha sonra da bu takva ile

239 Numani, age., II, s. 90; Şahin, agt., s.112. 240 Şahin, agt., s.112.

60 beraber, başkalarına iyilik eden ve her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde, yiyip içtiklerinden dolayı kendilerine bir vebal yoktur. Allah da

böyle güzel davrananları sever.”241 buyurduğunu söylemiştir.242 Ancak halife ona

yanlış tevil yaptığını, eğer Allah’tan korkuyorsa, O’nun haram kıldığı şeyden sakınmış olması gerektiğini söylemiş ve onu kırbaçlatmıştır.243 Çünkü içki, “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” ayeti244 ile kesin olarak yasaklanmıştır.

Buradaki söz konusu uygulamadan bir kez daha görülüyor ki Hz. Ömer vali de olsa ayrıcalık tanımamış ve cezalandırmaktan çekinmemiştir. Ayrıca buradan Hz. Ömer’in ayetlerin siyak ve sibakına dikkat ettiğini görmekteyiz.

Hz. Ömer’in yönetim anlayışına ilişkin kaynaklarda kısıtlı bilgilerin yer alması üzerine onun diğer bazı diğer uygulamalarına da yer vermek kanaatimizce yerinde olacaktır.

Hz. Ömer’in Kur’an hükmüne aykırı davranışa taviz vermediği bir diğer olayda şöyledir: Hz. Ömer Şam ziyaretinden Medine’ye dönerken Cüzam kabilesine ait suyun bulunduğu bir yere uğramış burada bulunan halkla sohbet ederken içlerinden bir adamın iki kız kardeşi nikâhında bulundurduğu kendisine söylendiğinde o şahsı çağırıp sorgulamış, söylenenlerin doğru olduğunu öğrenince ona, bunun kesinlikle haram olduğunu, bu konuda Allah’ın, kitabında şöyle dediğini belirtmiştir:

“İki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmeniz de haram kılındı. Ancak daha

önce geçen geçmiştir.”245 Bu şahıs haram olduğunu bilmediğini ifade edip itiraz

etmek isteyince halife ona, ya bunlardan birisini boşamasını ya da boynunu vurduracağını söylemiş, bu kişi itirazını sürdürmek istediyse de halifenin kararlılığını görünce bunlardan birisini boşamıştır.246

Hz. Ömer’in hata yaptığında ve kendisine Kur’an’da ayetler okunduğu zaman hatasını kabul etme erdemi gösterdiğide bilinmektedir. Buna göre Hz. Ömer, 241 Maide 5/93. 242 Ayar, age., s.100. 243 Ayar, age., s.101. 244 Maide 5/90. 245 Nisa 4/23. 246 Ayar, age., s.102.

61 kadınlara fazla mehir verilmemesini, Resulullah’ın hanımlarının mehrinden daha fazla mehir alan kadınlardan bu fazlalığı geri alacağını bildirmişti. Kendisini dinleyen kadınlardan biri ona, “Bunu kendi görüşüne göre mi söylüyorsun, yoksa Resulullah’tan mı işittin? Hâlbuki biz Allah’ın kitabında senin dediğinin aksini görüyoruz. Allah Teâlâ, “Bir eşin yerine başka bir eşi almak isterseniz, birincisine bir yük altın vermiş olsanız bile ondan bir şey almayın. İftira ederek ve apaçık

günaha girerek ona verdiğinizi geri alırmısınız?247 buyuruyor deyince, Ömer

hayrette kalmış ve “Bütün insanlar Ömer’den daha bilgilidirler (fakihtirler), evlerdeki kadınlar bile” demiştir.248

Hz. Ömer kaynaklarda genellikle sert mizaçlı, öfkeli olarak tabir edilmektedir.249 Ancak bu tabiatına rağmen kendisine Kur’an’dan ayetler okunduğu zaman öfkesinin yerini teslimiyete bıraktığı bilinmektedir. Kölesi Elsem: “Hz. Ömer insanların en iyisidir ama kızması korkunç bir durumdur.” deyince Bilal Hz. Ömer kızdığında onu Kur’an okuyarak sakinleştirdiğini söyler.250

Hz. Ömer’in Kur’an ayetleri karşısında hassasiyetine başka bir örnek olarak onun hilafeti zamanında, Uyeyne b. Hısn, Hz. Ömer’e gelmiş ve: “Yeter artık! Ey Hattab’ın oğlu sen bize bol vermediğin gibi adaletle de hükmetmiyorsun!”251

demiştir. Hz. Ömer, onun bu hareketine öfkelenmiş ve onu cezalandırmak istemiştir. Olaya şahit olan Hürr b. Kays atılarak: “Ey müminleri emiri! Allah Teâlâ Hazretleri, Resulüne: “Affı esas tut, ma’rufu emret ve cahillerden de yüz çevir!”252

buyurmuştur.”253 Ayeti işiten Hz. Ömer olduğu yerde kalmış ve hiçbir şey

yapmamıştır.

Kur’an dikkatle okunduğunda onu oluşturan parçaların en küçük biriminden en büyüğüne kadar birbiriyle bağlantılı bir yapı oluşturduğu görülecektir. Yani Kur’an’ın parçaları, yerine göre birbirini tamamlayan, yerine göre birbirini açıklayan

247 Nisa 4/20. 248 Ayar, age., s.105.

249 Hz. Ömer’in mizacı hakkında geniş bilgi için bkz; Enbiya Yıldırım, “Celal Aynasında Bir Portre:

Hz. Ömer”, DÜİFD, C. VIII, Diyarbakır 2006, S. 1, s.41-66.

250 Yıldırım, agm., s. 58; Ayrıca bkz. İbn Sa’d, age, III, s.360.

251 Uyeyne b. Hısn, Hz. Ebu Bekir’in hilafeti zamanında Hz. Ebu Bekir’den bir toprak parçası istemiş

fakat toprağın verilmesini Hz. Ömer engellemiş ve bu durum Müellefe-i Kulub’a zekâttan pay verilip verilmeyeceği hususunda dayanak noktası olmuştur.

252 Araf 7/199.

62 nitelikleriyle ayrılmaz bir bütün meydana getirmektedir.254 Dolayısıyla Kur’an’ın

anlaşılmasında bütünsellik ilkesi önemli bir işleve sahip olup, Kur’an-ı anlamaya çalışırken tek tek ayetler üzerinde değil, Kur’an’ın bütün ayetlerinin hedeflediği anlamlar üzerinde durulmalıdır.255 Çünkü Kur’an’a tek tek ayetler bazında

bakıldığında ya yanlış sonuçlara varılabilir veya Kur’an’ın hedeflediği sonuçlara ulaşılamayabilir. Vereceğimiz örnek ile Hz. Ömer’in Kur’an’a bütünselliğine verdiği önemi görebiliriz:

Mısır halkından bir grup valileri Abdullah b. Amr’a gelerek: “Biz Allah’ın kitabında bazı şeyler görüyoruz. Orada bazı şeylerin yapılması emredildiği halde amel edilmiyor. Biz bu konuda Müminlerin emiriyle görüşmek istiyoruz.” demişler ve İbn Amr ile birlikte Hz. Ömer’e gelmişlerdir. İbn. Amr: “Ey Müminlerin emiri! Mısır’dan bir kısım insanlar bana gelerek: ‘Biz Allah’ın Kitabı’nda bazı şeylerin yapılmasının emredildiğini, fakat bunların muktezasınca amel edilmediğini görüyoruz.’ dediler ve bu hususta sizinle görüşmek istediler.” diyerek durumu Hz. Ömer’e bildirmiş, Hz. Ömer de onlarla görüşmeyi kabul etmiştir.256 Bu görüşmede

Hz. Ömer, onlardan birine: “Allah ve İslam adına söyle! Kur’an’ın tamamını okudun mu?” diye sormuş; Adam: “Evet!” deyince: “Onu tam ihata ile ezberleyip gereğini yerine getirdin mi?” diye sormuş; Adam: “Allah için hayır!” diye cevap verince, bu kez: “Kur’an-ı gözün ile tam olarak kuşattın mı? Onu sözünde tam olarak uyguladın mı? İşlerinde tam olarak yerine getirdin mi? diye sorular sıralamıştır. Daha sonra sonuncularına varıncaya kadar hepsine aynı soruları yöneltmiş ve sonunda: “Siz İbn Amr’a bütün insanları Allah’ın kitabına uydurma (Allah’ın kitabındaki her işle sorumlu tutma) görevini mi yüklüyorsunuz? Rabbimi biliyor ki elbette bizim birtakım günahlarımız olacak.” demiş ve ardından: “Eğer size yasaklanan günahların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin öbür küçük günahlarınızı örtüp affederiz ve sizi değerli bir mevkie yerleştiririz.”257 Ayetini okumuştur. Hz. Ömer’in bu sözleriyle

254 Muhammed Vehbi Dereli, Kur’an Tefsirinde Yanılgı Sebepleri ve Bunlardan Korunma Yolları, SÜSBE, Basılmamış Doktora Tezi, Konya 2008, s.157.

255 Fatih Kesler, “Kur’an-ı Kerim’in Bütünselliği üzerine Bir Yöntem Denemesi”, İslami Araştırmalar Dergisi, 2002, C.15, S. 4, s.558.

256 Atmaca, agm., s.200-201. 257 Nisa 4/31.

63 Kur’an’ın anlaşılabilmesini, ona bütüncül olarak yaklaşmaya bağladığı görülmektedir.

Ayrıca buradaki diğer bir husus gelen kişilerin Mısır’da yaşıyor olmaları hasebiyle Medineliler kadar Kur’an’ı anlama imkânları içerisinde olmadıklarıdır. Nitekim sahabenin ilimde ileri gelenlerinin birçoğu halen Medine’de ikamet etmekteydi.258 Yani Medine’de Kur’an’a bütüncül bakmaya yönelik bir kültürün varlığından söz edilebilirken Mısır’da henüz Kur’an’a bütüncül bakmaya yönelik bir kültürün oluşmamış olduğu söylenebilir.

Buradan Hz. Ömer’in uygulamalarında ve almış olduğu önemli kararlarda Kur’an’ı esas alması kendisine duyulan güvenin artmasına ve otoritesinin güçlenmesine katkıda bulunmuştur.