• Sonuç bulunamadı

Verdiği Örnek veya Hüküm Başka Nerede Geçtiyse veya Gelecekse

2. Nûru’l-‘Ayn ve Câmi‘u’l-Fusûleyn Arasındaki Farklılıklar

2.1. Nûru’l-‘Ayn ve Câmi‘u’l-Fusûleyn Arasındaki Üslup ve Telif Tarzından

2.1.1.4. Verdiği Örnek veya Hüküm Başka Nerede Geçtiyse veya Gelecekse

- 25. fasılda rec‘atın şarta bağlanması veya bir zamana izafe edilmesi batıldır. Çünkü bir akdin ve tasarrufun şarta bağlanabilmesi için kendisiyle yemin edilmesinin caiz olması gerekir. Rec‘at da bunlardan biri değildir. Nişancızâde bu konuya şu şekilde bir açıklama yapar:

Bu sözün mutlaklığına bir daha bakılması gerekir. Çünkü rec‘atta yemin etmemek Ebu Hanife’nin görüşüdür. “Tahlif Faslı”nda detaylı bir şekilde verildiği üzere Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre yemin edilir ve fetva buna göre verilir. Buna göre rec‘atın şarta bağlanması Ebu Yusuf ve Muhammed’in görüşüne binaen sahihtir.138

- İcaredeki gayenin mugayyaya dahil olup olmamasında iki rivayet olabileceği ve aralarındaki farkın da örften kaynaklanabileceği her iki kitapta da verilmiştir. Nişancızâde “Aradaki fark iki satır sonra ‘Çünkü yeminin vakti (beş gün olarak) belirlendiğinden…’ sözünde gelecektir” diyerek meselenin açıklandığı yere atıfta bulunmuştur.139

- Yemini belli vakte veya olaya bağlayan lafızlarından, ‘ma dame’ ve ‘ma kane’ arasındaki fark; ‘ma kunte’ devamlılığı değil oluşu ifade ederken ‘ma dumte’ ise devamlılığı ifade eder şeklinde her iki eserde de açıklanmıştır. Nişancızâde ise konuyla alakalı olarak bunun “el-Emru bi’l-Yed Faslı”nın (22. fasıl) ortalarında Fevâid

Şeyhülislâm Burhâneddîn’den nakille geçtiğini söylerek ardından bahsi geçen nakli

verir.140

136 Adediyyat-ı mütekaribe: aynı cinsten, aynı değer ve büyüklükteki standart mallardır. Yumurta limon ve günümüzde seri imalat ürünü olup tane veya düzineyle alınıp satılan mallar örnek olarak verilebilir. (Döndüren, “Adedî”, s. 356.)

137 NA, vr. 179a. “Damanat Faslı”ndaki ibareler için bakınız NA, vr. 195b.

138 NA, vr. 145b. “Tahlif Faslı”nda (15. fasıl) bahsi geçen nakil için bkz: NA, vr. 77a. 139 NA, vr. 147a.

140 NA, vr. 148b. Söz konusu nakil Câmi‘u’l-Fusûleyn’de Fetâvâ Reşidüddîn (شف) rumuzuyla verilmiştir. Nakil için bkz: NA, vr. 111a; CF, vr. 188b.

29

- 26. fasılda el-Müntekâ’dan verilen vasi yetimin malını beyan etmeden ölürse tazmin etmez. Çocuğun malını kendi malıyla karıştırırsa tazmin eder. Nişancızâde: “İki varak önce yine el-Müntekâ’dan geçtiği üzere eğer vasi kendi malını yetimin malıyla karıştırırsa tazmin etmez”141 diyerek naklin geçtiği yere atıf yapmış ardından Veciz’den

Ebu Yusuf’un vasinin malı yetimin malıyla karıştırması ve sonra zayi olması durumunda tazmin etmeyeceği fetvasını vererek mezhep içindeki görüşü de zikretmiştir.142

- Vasi şahit tutmak suretiyle çocuk için nafaka veya elbise satın alması durumunda ona rücu edebilir. Nişancızâde bu hükümle alakalı olarak şöyle söyler:

Bu kısım tereke bahsinde ez-Ziyâdât’tan nakille gelecektir. Rücu edebileceğini ve şahidi şart koşması gerektiğine dair bir şey zikretmemiştir. Bu mesele ihtilaflıdır ve en doğru olan ise her hâlükârda rücu edebileceğidir. Çünkü şahidi şart koşmak vasiler üzerine büyük bir zorluktur ve zorluk şer‘an defedilmiştir. Allah en iyisini bilendir.143

- 27. fasılda terekenin vasi ve hâkim tarafından satılmasında borca batık olmayan ve taksim edilmiş terekeden alacağını almak isteyen kişi hâkim huzurunda varisleri yakalayınca her bir varisten hissesi oranında mal alır ama onlardan birini yakalarsa elindekinin hepsini ondan alır. Nişancızâde burada şöyle bir eleştiri getirmektedir: “Bu ikinci mesele ittifak edilmiş bir mesele değildir. Çünkü bir sonraki faslın başında gelen

Muhtelifat Ebi’l-Leys’ten144 nakledilen şeye muhaliftir”145 Hem eleştiri hem de başka bir

fasla atıf vardır.

- Birisi ölen kişiden alacağını iddia ettiğinde büyük varisler gaip küçük varisler hazır ise hâkim hüküm vermek için küçüklere bir vasi atar. Hâkimin verdiği hüküm bütün varisler için geçerli olur. Alacaklı alacağını büyüklerin hissesinden alamıyorsa küçüklerin hissesinden alır, küçükler ise büyükler geldiğinde onlara rücu ederler.146 Nişancızâde bu konuyla alakalı: “Bu mesele üzerinde ittifak edilmiş bir mesele değildir. Çünkü bir sonraki faslın başlarında Muhtelifat Ebi’l-Leys’ten nakille ‘sahih olanın hissesi

141 Bahsi geçen nakil için bkz: NA, vr. 152a-152b; CF, vr. 243a. 142 NA, vr. 155a.

143 NA, vr. 153a. Bahsi geçen atfı “Tereke Meseleleri”nin ele alındığı 27. fasılda bulamadık.

144 Ebu’l-Leys Nasr b. Muhammed b. Ahmed es-Semerkândî’nin (ö. 373/ 983) eseridir. Muhtelifu’r-Rivâye ve el-Muhtelefat fi Furu‘il Hanefîyye olarak da bilinir. (Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “Ebu’l-Leys”, s. 1186) 145 NA, vr. 158b. Bahsi geçen nakil için bkz: NA, vr. 162a/1.

30

mukabilinde alır’ gelecektir”147 diyerek hem başka fasıldaki nakle atıf yapar hem de eleştiri getirir.

- 29. fasıl, “Fasit Hibe”de eğer bir kimse eğerli bir hayvanı eğerle gemi hibe dışında tutarak hibe eder ve hayvanı bu şeklilde teslim ederse hayvan bu ikisiyle meşgul olmadığından caizdir. Nişancızâde “Kâdîhan’da üzerinde ziynet eşyası bulunan cariyenin meselesinde gelecek olan bunu teyit eder” diyerek gelecek nakle atıf yapar.148

- 29. fasıl, “Fasit Sulh”te, meçhul aynlar karşılığında sulh yapmak caiz değildir, meçhul hak karşılığında sulh yapmak bunun aksinedir, çünkü haklar ıskatı kabul ederken aynlar kabul etmez. Bu açıklamanın ardından Nişancızâde “Üç satır sonra geleceği gibi bu hilaf en doğrusudur” diyerek hem kaidenin açıklanacağı yeri hem de kendi görüşünü belirtmiştir.149

- 29. fasılda “Kefalet Lafızları”nda Zehirâtu’l-Fetâvâ’dan talibin kefaleti kabul etmesiyle alakalı şu açıklamalar verilmiştir:

Talip matlubun peşine takıldığında kefil talipten matlubu bırakmasını ve ona kefil olduğunu söylerse talip de matlubu bırakırsa bu durumda talip matlubun peşini bırakmasıyla kefaleti kabul ettiği anlamına gelir ve kefalet kesinleşir. Şayet talip peşini bırakmazsa kefillik olmaz. Çünkü talibin kabulü olmadan kefalet sahih olmaz.150

Nişancızâde açıklamalar üzerine “İki varak önce Dürer Gurer’den el-Câmi‘u’l-

Kebîr’in Telhîs’inden151 naklen “Bu, Ebu Yusuf’a göre alacaklının kabulü olmadan da sahihtir ve fetva buna göre verilir. Bırakmazsa kefil olması beklenir. Allah en iyi bilendir” diyerek nakle atıf yapar ve fetva verilen görüşü de zikreder.

- 31. fasılda sahibinin izni olmadan ziraat yapılması için terk edilmiş arazinin kiraya verilmesinde, sahibinin bu akde icazet vermesi halinde kiralayan kişi ekim yaptıysa ekinlerin hepsi kiralayana ait olacağı, izin vermediği takdirde ziraat yapma amacıyla veya başka bir amaçla bırakılan vakıf malı gibi değerlendirileceği, kendisine belli bir hisse verileceği veya emeğine karşılık ücret takdim edileceği açıklanmıştır.152 Bu

147 NA, vr. 159a.

148 NA, vr. 166b. Bahsi geçen nakil de aynı varakta bulunmaktadır. 149 NA, vr. 170b; CF, vr. 272b.

150 NA, vr. 174b CF, vr. 279a. Bahsi geçen Dürer Gurer nakli için bkz: NA, vr. 173a.

151 Şeybânî’nin el-Câmiʿu’l-Kebîr’i üzerine Hılâtî’nin (ö. 652/1254) kaleme aldığı eserdir. (Eyyüp Said Kaya, “Muhtasar, Fıkıh”, DİA, XXXI, 62.)

31

kaidelerden sonra Nişancızâde ise şöyle bir açıklama yapar: “Vakıf Meseleleri Faslı”nda (13. fasıl) Letâʾifü’l-İşârât’tan153 naklen geçtiği üzere, vakıf ve yetim mallarından

yararlanmalarla vakıftan elde edilen malın kullanılması tazmin edilir şeklinde fetva verilir. Doğru olanın bu olduğu dikkate alınmalıdır.”154