• Sonuç bulunamadı

Genel veya Mutlak Olarak Verilen Kaideleri Açıklamasına Örnekler

2. Nûru’l-‘Ayn ve Câmi‘u’l-Fusûleyn Arasındaki Farklılıklar

2.1. Nûru’l-‘Ayn ve Câmi‘u’l-Fusûleyn Arasındaki Üslup ve Telif Tarzından

2.1.3. Şeyh Bedreddin’in Nakil Yaptığı Örnek ve Hükümleri Nişancızâde’nin

2.1.3.2. Genel veya Mutlak Olarak Verilen Kaideleri Açıklamasına Örnekler

- 25. fasılda zikredilen borç ikrarının şarta bağlanmasının geçersizliği meselesini Nişancızâde ikrarın ta‘likinin batıllığını bilinmeyen (gayri müteâref) şartla sınırlandırmak gerektiğini, zikredilen kelamın mutlaklığına bir daha bakılmasını söyler.182

- Câmi‘u’l-Fusûleyn’de ve Nûru’l-‘Ayn’da şarta bağlanması sahih olmayan ve fasit şartla batıl olan akit ve tasarruflar on üç tane olup bunların isimleri sayılmıştır. Nişancızâde, burada zikredilen hacrın (köleyi ticaretten men etme) ne Kenz’de183 ne de Hulâsa’da zikredildiğini, Kenz’de bunun yerine tahkimin, Hulâsa’da ise icareden sonra

icazenin verildiğini söylemektedir. Dürer Gurer sahibinin burada borçtan ibrayı da olmuş

179 NA, vr. 158b; CF, vr. 251a. 180 NA, vr. 178a.

181 NA, vr. 179b; CF, vr. 289b. 182 NA, vr. 145a; CF, vr. 233a.

183 Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin (ö. 710/1310) yine kendi eseri el-Vâfî’nin özeti olan Hanefî fıkhına dair eseridir. (Ahmet Yaman, “Kenzü’d-Dekâik”, DİA, XXV, 261.)

38

veya açık bir şarta bağlanmışsa sahih olacağını söylediğini ve bununla ilgili olan örneğini de zikreder.184

-Yeminin belli bir vakte bağlanmasında on güne kadar yemek yemeyeceğine dair yemin edip onuncu gün bir şey yese on güne kadar konuşmayacağına dair ettiği yeminde olduğu gibi onuncu gün dahil olduğundan yeminini bozmuş olması gerekir. Nişancızâde bu konuda, “yeminini bozmuş olması gerekir” ifadesinin mutlaklığına bir daha bakılması gerektiğini Ebu Hanife’den nakille zâhirü'r-rivâyeye göre belli bir güne kadar yapılan yeminlerde gayenin dahil olmadığını söyleyerek açıklama yapar.185

- Kefaletin zamana bağlanması meselesinde İmam el-Halvânî (ö. 452/1060) Ebu Yusuf’a göre “Üç güne kadar kefilim” ifadesinin o andan itibaren üç günlük bir kefalet olduğunu söyler. Mütâlebe de bu üç günde gerçekleşir sonrasında mütâlebenin süresi bittiğini ve bunun insanların örfüne daha çok benzediğini ifade eder. Ebu Yusuf’tan başka bir rivayet olduğunu da söyleyen el-Halvânî, kişi “Üç gün kefilim” dese üç gün için; “Üç güne kadar kefilim” dese el-Asl’da zikredilen ve İmam el-Fazlî’nin186 tercih ettiği gibi üç sonrası kefil olacağını da ekler. Nişancızâde Fazlî’nin görüşüne şöyle bir açıklama getirir:

Kâdîhan Kitabu’d-Daʻvâ’da zikrettiği üzere Fazlî ikinci rivayetin haklılığı için bunun insanların örfüne daha çok benzediğini söyler. Burada, Fazlî’nin (örften) kastı, sadece kendi beldesindeki örf olmalıdır. Çünkü her asırdaki her şehrin örfüne en çok benzeyen az önce el-Halvânî’nin sözünde geçtiği gibi birinci rivayettir.187

- Kefaletin zamana bağlanmasında Câmi‘u’l-Fusûleyn’de geçen “bir şahsa bir aya kadar bir ay sonra beri olmak üzere kefil olursa bu denildiği gibidir (kefalet biter). Bir kişi on güne kadar vekil tayin edilse bu sürenin bitmesiyle vekâlet esah olan görüşe göre sonra ermez”188 ibaresinin açıklamasını Nişancızâde şu şekilde yapar:

184 NA, vr. 146a-146b. 185 NA, vr. 148a-148b.

186 Naklin geçtiği Fetâvâ Kâdîhan’a baktığımızda İmam el-Fazlî yerine Ebu Bekr Muhammed b. el-Fazl yazıldığını görüyoruz. Bu kişinin el-Halvânî’nin öğrencilerinden olan Ebu Bekir Muhammed b. Ali ez- Zerencerî olma ihtimali yüksektir. (Kâdîhan’ Fahreddin ebi’l- Mehâsin el-Özcendî, Fetâvâ Kâdîhan’ fi

Mezheb’i-l İmâm Ebi Hanefiti’l- Nu‘man, thk: Salim Mustafa el-Bedrî, Beyrut: Dar’ul Kütübi’l-İlmiyye,

2009, II, s. 539. ; Kamil Şahin, “Halvânî”, DİA, XV, 383. ; Ebû Sa‘d Abdülkerim b. Muhammed b. Mansur el-Mervezi Sem‘ani, el-Ensâb, ta’lik: Abdullah Ömer el-Bârûdî, Beyrut: Dâru'l-Cinan, 1988, III, s. 148.) 187 NA, vr. 149a-149b.

39

Bu sözün iki açıdan araştırılması gerekir. İlki, “denildiği gibi” sözü kabul edilemez. Çünkü Muhammed el-Fazlî ve Halvânî’de geçtiği üzere o kişi baştan beri kefil olmamıştır görüşüne muhaliftir. Meselenin hilaflı olma ihtimali de uzak bir ihtimadir. Eğer öyle olsaydı Hulâsa’da ya da Haniyye’de buna işaret edilirdi ancak iki kitapta da buna itiraz edilmemiştir. İkincisi “Esah olan bitmeyeceğidir” ifadesi sözünün araştırılması gerekir. Hulâsa’nın sahibi de bunu bu şekilde aktarsa bile beş sayfa önce Fusûlü’l-İmâdî’den nakledildiği üzere “Bana şunu bugün al dedi fakat yarın alsa sahih olan caiz olmamasıdır. Bu da Kâdîhan’da geçen görüşe göre muvafıktır, Allah en doğrusunu bilir.189

- 26. fasıldaki babanın, vasinin, kâdının tasarrufları meselesinde babanın ve vasinin çocuğun malıyla seyahate çıkma yetkisinin olduğu ifade edilir. Nişancızâde el-

Hidâye’den “Vasi yetimin malıyla eğer yol güvenli ise yolculuğa çıkabilir, baba da küçük

malıyla aynısını yapabilir”, Eşbah’tan da “Eğer vasi denizde yolculuk yapacaksa harcadığını emanette olduğu gibi tazmin eder” nakillerini ilave eder.190

- 27. fasıldaki varislerin ikrarı ve davacının beyyinesiyle alakalı durumlarda varisler vasiyeti ikrar edip musa leh de buna beyyine getirise kabul edileceği ifade edilmiştir. Nişancızâde bu kurala “İkrar eden varislerin dışında başka bir varisin çıkma ihtimaline karşı ispat etmeye ihtiyaç olabilir. Bunun da delillendirmeye eklenmesi gerekir” diyerek başka bir şart daha ekler.191

- 29. faslın “Fasit Mudarebe” konusunda kârda belirsizlik meydana getiren ve ortaklığın sona erme ihtimalini doğuran her şartın mudarebe ortaklığını ifsat edeceği açıklanmıştır. Bunun dışındaki şartlar mudarebe ortaklığını bozmaz ama şartlar geçersiz olur. Nişancızâde burada Dürer Gurer’den, kârdaki cehalet kişinin “Kârın yarısı, üçte biri veya dörtte biri senindir” demesi gibi olduğunu nakletmiş ardından bu ifadeyi “Yani bu üçünden hangisinin olduğunu belirtmeyip hepsini tek bir seferde veya şüphe ve tekrarlamaya ihtiyaç olacak şekilde söylemesidir”192 diyerek kendi açıklamıştır. Daha

sonra bu şartlara örnek olarak Veciz’den nakil getirmiştir.

- “Fasit Sulh”te geçen emanetçiyle mal sahibi arasındaki sulhun üç durumda gerçekleşeceği de ilgili meseleler arasındadır. Bu üç durumdan biri emanetçinin malın zayi olduğunu veya mal sahibine verdiğini iddia etmesinde sözünün doğrulanacağıdır. Bundan sonra mal sahibi emanetçiyle bir mal üzerine sulh yaparsa bu caizdir. Nişancızâde

189 NA, vr. 149b. Bahsi geçen nakil için bkz: NA, vr. 145b; CF, vr. 233a-233b. 190 NA, vr. 151b; CF, vr. 241a.

191 NA, vr. 159a. 192 NA, vr. 168a-168b.

40

bu durumdaki sulhun dört şekil üzere olduğunu Kâdîhan’dan naklederek hem delillendirme hem de açıklama yapmıştır.193 Bu dört şekilden biri, eğer emanet sahibi

emanet verdiğini iddia ederken emanetçi de bunu inkâr ediyorsa bunun üzerine malum bir şey üzerine sulh yapılması ittifakla caizdir. Nişancızâde bunun hakkında şu açıklamayı yapar:

Burada el-Asl’dan naklen Hulâsa’da zikredilen bir söz vardır: Şüphesiz ki bu caiz değildir ve bunu ispatlamamıştır. Kâdîhan caizliğini şu sözüyle ispatlamıştır: Çünkü sulhun caizliği davacının iddiası üzerine kurulur ve davacının iddiasında ise gasıb olduğunu inkâr etmesidir ve sulh o kişiyle caizdir. Bu meselede iki rivayet olabilir. Ya da Kâdîhan’daki veya Hulâsa’dakilerden biri kat‘i bir yanlışlıkla verilmiştir ve ibaredeki “lâ (لا)” kelimesi kâtipten kaynaklı olarak yanlışlıkla fazla yazılmıştır. Allah en iyi bilendir.194

- Dava konusunun deyn olması meselesinde bir kimsenin başkasında on dirhem ve on dinar alacağı olsa borçluyla alacağının tamamına karşılık beş dirhem üzerine sulh yaparsa ister peşin ister veresiye olsun bu şekilde yapılan sulh caizdir. Alacaklı bu sulhla beş dirheme karşılık beş dirhem sulh yapmış ve kalan beş dirhem ve dinarlardan da borçluyu ibra etmiş sayılır. Burada Veciz’den borcun bir ksımına karşılık yapılan her sulhun hükmünün böyle olduğunu Dürer Gurer’den konuyla alakalı olarak dirhem ve dinarlar üzerine yapılan sulh örnekleri de verilerek konu açıklanmıştır.195

- “Fasit Karz”ın borç almak ve vermek için vekil tayin etme meselelerinde borç vermek için vekil tayin etmek caiz olup borç almak için ise caiz olmadığı açıklanmıştır. Borç almak için elçi göndermek caizdir. Borç almak üzere vekil tayin edilen şahıs borç alırken ifadesini bir elçi ifadesi şeklinde kullanacak olursa borç müvekkile ait olur. Eğer vekil borcu kendine izafe ederek vekil olduğunu ifade ederse borç vekile ait olur ve bu durumda borcu kendisini gönderene vermeyebilir denilmiştir. Nişancızâde ise şöyle bir açıklama yapar.

Ulema borç istemekteki vekâlete zannen cevaz vermemişlerdir. Çünkü bu vekâlet akdi için yersizdir. el-Hidâye’nin şarihleri bu konuyu çok uzatmışlardır. Öğrencilik zamanımda (tedris zamanımda) bu konuda üstadların çoğundan kabul görmüş, uzun eklemeleri olan latif bir risale yazmıştım. Risalenin sonucu; akdin mahallinde müvekkil ibaresi vekilin sadece elçi olduğu nikâh ve benzerlerindeki vekâlet ibaresi gibidir. Borç almak için elçi göndermeye vekâlet denilmesinde bir beis yoktur tıpkı nikâh ve benzerlerinde elçi göndermeye vekâlet denilmesi gibi. İmam Kâsâni’nin Bedai‘de söyledikleri bu dediklerimizi teyit eder. Borç almada

193 NA, vr. 171b. 194 NA, vr. 171a. 195 NA, vr. 171b.

41

da vermede de vekillik caizdir. Aynı şekilde İmam Zeylaî’nin Kenz şerhinde zikrettikleri de dediklerimizi teyit eder. Ebu Yusuf’tan rivayetle borç istemede vekâlet caizdir. Eğer vekâlette borç, müvekkilin kendisine izafe edilmişse bu geçerlidir (eğer vekil borcu kendine izafe ederek vekâlet şeklinde ifade ederse borç vekile ait olur) denilemez çünkü diyoruz ki: satış için vekâlette de bu şekildir, çünkü kendisine alacağı şeyin aynı belirlenmemiş satış vekili (Hidâye’de ve diğerinde geçtiği üzere) müvekkili için aldığına niyet etmedikçe veya müvekkilinin dirhemlerine izafet etmedikçe satın aldığı şey kendisinin olur.Allah en iyi bilendir.196

- 30. faslın başlıklarından olan “Şâyi‘ Malların Hibe Edilmesi”nde bölünmeyi kabul edenlerin hibe edilmesi caiz değilken, bölünmeyi kabul etmeyenlerinki caizdir. Bunun sebebinin Nişancızâde hibenin şartlarından birinin ifraz olması ve hibe edilen şeyin bağışlandığı zaman değil, teslim alınacağı zaman taksim edilmesi gerektiğini

Hulâsa ve Fetâvâ el-Kâdı Zâhir’den nakletmiştir. Bu nakiller 29. fasılda “Fasit Hibe”

başlığında da geçmişti.197

- “Şâyi‘ Malların Hibe Edilmesi”nde fasit yolla yapılan hibenin kabzedilse bile mülkiyet ifade etmeyeceği hükmü verildikten sonra Nişancızâde, bu hükmün “Fasit Tasarruflar Faslı Fasit Hibe” başlığında el-Udde fî’l-Fetâvâ’dan yapılan nakille (fasit hibe kabzla mülkiyet ifade etmez) muvafık; Fetâvâ el-Fazlî’den yapılan nakille (fasit hibe teslim almakla mülkiyet ifade eder, fetva buna göre verilir)198 muhalif olduğunu ve el-

Mebsut’tan199 yaptığı nakille ise bunun ihtilaflı bir mesele olduğunu söylemiştir.200 - 31. fasıl: kiralama akdini bozan fiiller ve sözler meselesinde kiracının, mal sahibinden malı kendisine vermesini veya müşterinin, satıcıdan malın bedelini geri istemesi ve malı kiraya verenin veya satıcının evet demesi halinde bu akitlerin bozulmuş olacağı nakledilmiştir.201 Bu nakiller Farsça verilmiştir ve “evet” kelimeleri Farsça “لاه”

şeklinde yazılmıştır. Nişancızâde de burada bu kelimenin “ىلع” vezninden, Farsça’da icap kelimesi olup manasının evet anlamına geldiğini belirterek açıklama yapmıştır.202

196 NA, vr. 175a-175b.

197 NA, vr. 177a. 29. Fasılda geçen nakiller için bkz: NA, vr. 166b; CF, vr. 266b. 198 NA, vr. 166b.

199 Câmi‘u’l-Fusûleyn’in rumuz listesinde herhangi bir müellife nisbet edilmemiştir. İmam Muhammed’in

el-Asl adlı eserine de Mebsut deniliyor olsa da el-Asl’ın rumuz listesinde başka bir rumuzla geçiyor olması

kitabın Şemşuleimme es-Serâhsî’nin (ö. 483/ 1090) Mebsut’u olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Şahıs ve Kitaplar Sözlüğü, “el-Mebsut”, s. 1191)

200 NA, vr. 177a-177b. 201 NA, vr. 180b; CF, vr. 291a. 202 NA, vr. 180b.

42