• Sonuç bulunamadı

3. İŞLETME PERFORMANSI KAVRAMINA İLİŞKİN TEORİK ÇERÇEVE

3.2. Aile İşletmeleri Performansına Yönelik Yaklaşımlar

3.2.1. Vekâlet Teorisi Yaklaşımı (Agency Theory)

Vekâlet teorisinin temellerinin Max Weber'e dayandığı söylenebilir. Teori daha sonra Berle ve Means (1932) tarafından ele alınmış ve Jensen ve Meckling (1976) tarafından geliştirilmiştir (Çelik ve Bedük, 2013). Vekâlet Teorisi işletme yönetiminde aile ile profesyonel yönetim arasındaki güven sorununu incelemektedir (Uysal, 2016).

Vekâlet yaklaşımının özünde mülkiyeti elinde bulunduran aile üyelerinin ve yöneticilerinin şahsi menfaatleri doğrultusunda hareket ettikleri ve işletmeyi de kendi maddi çıkarları doğrultusunda kullandıkları düşüncesi yatmaktadır (Bertrand ve Schoar, 2006; Morck vd., 2000). Her ne kadar aile işletmelerinin düşük vekâlet maliyeti gibi bir avantajı olsa da mülkiyeti elinde bulunduran aile üyelerinin aynı zamanda yönetimi de elinde bulundurmaları durumunda ellerindeki bilgi ve yetki gücünü diğer hissedarların aleyhine kullanmaları gibi bir dezavantaj da bulunmaktadır (Wasserman, 2006).

Vekâlet teorisi yaklaşımına göre, yatırımlarını tek bir kurumda birleştiren varlıklı aile sahipleri riskten kaçınmaktadırlar; çünkü başarısızlık durumunda kaybedecekleri çok şeyleri vardır (Betty ve Zajac, 1994; Kahneman ve Tversky, 1986). Ayrıca çocuklarının yarınları adına daha tutucu ve korumacı bir tutum sergilemeleri muhtemeldir (Bertrand ve Schoar, 2006). Bu durumda risk karşıtı olmaları, karlı yatırım fırsatlarının takibini kısıtlayarak vekâlet maliyetine neden olabilmektedir (Le Bretton Miller, vd., 2011).

Bir diğer sıkıntılı durum ise, altruizm (özgecilik) kaynaklıdır: Aile sahipleri ve yöneticileri çocuklarına karşı fazla cömert davranarak, onlara işletme içerisinde hakketmedikleri halde üst yönetim pozisyonları, yüksek ödenekler tahsis edebilmekte (Lubatkin vd., 2007); mülkiyetlerindeki işletme kaynaklarını kendi çıkarları adına

pazarlık konusu yapabilmektedirler (Schulze vd., 2001). Tüm bunların sonucu, aile üyesi olarak zaten sınırlı olan yetenek havuzundan işe uygun nitelikleri olmayan isimlerin, üst yönetim pozisyonlarında konumlandırılmasıdır (Volpin, 2002; akt. Le Bretton Miller vd., 2011). Bu durumun, işletmeye olan maliyeti gerek kısa vadede gerekse uzun vadede oldukça yüksektir.

Sonuç itibariyle riskten kaçınma ve diğergamlık gibi unsurlar, aile etkisi bağlamında değerlendirildiğinde işletme performansını sınırlandıran önemli unsurlardır (Bertrand ve Schoar, 2006). “Aile sahipleri kendilerini risk altında hissettikleri durumlarda ve özellikle işletmeye dair önemli kaynakların mülkiyetini ellerinde bulunduruyorlarsa, işletmenin ürün ve süreçlerini, fiziki tesislerini ya da yetkinliklerini yenilemeye yeterince yatırım yapamamaktadırlar” (Bloom ve Van Reenen 2006; Zahra 2005). Vekâlet teorisine göre işletmenin yenilik performansı bu süreçten olumsuz yönde etkilenmektedir. Ancak aile işletmelerinin bu ihtiyatlı tutumumun uzun vadede işletmeye olumlu yansıdığı da düşünülmektedir (Bennedsen vd., 2007, Holderness ve Sheehan, 1988; Pérez-González, 2006; akt. Le Bretton Miller, Miller ve Lester, 2011).

Vekâlet ilişkisindeki en önemli sorun, yöneticilerin, işletmeye veya sahiplere zarar verme pahasına kendi çıkarlarına odaklanmalarıdır (Eisenhardt, 1989; akt. Ayrancı, Semerciöz, 2010). Bu durum ek bir maliyet yaratmaktadır. Yöneticilerin kişisel çıkarlarının peşine düşmeleri olasılığının varlığı yüzünden, daha dikkatli bir şekilde izlenmeleri ve kontrol edilmeleri gerekmektedir. İzleme ve kontrol gibi uygulamaların doğurduğu bu ek maliyet “vekâlet maliyeti” olarak adlandırılmaktadır (Ayrancı ve Semerciöz, 2010).

Teoride vekil (yetki verilen), yetki verenin amaçlarına ulaşması için çalışanı, asil ise (yetkiyi veren) vekili kendi amaçları doğrultusunda çaba göstermesi için teşvik eden bireyi ifade etmektedir. Asil, devrettiği işlerin kendi çıkarlarına uygun olarak yürütülmesini sağlamak durumundadır ( Yu ve To, 2011, s. 2874; Turaboğlu, 2002, s. 33). Ancak tarafların kendi çıkarlarını maksimize etmeyi amaçlayan fırsatçı bireyler olmaları, asillerin katlanacakları maliyetlerin artmasına ve vekâlet sorunlarına yol açmaktadır (Fontrodona ve Sison, 2006, s.34; Jensen ve Meckling, 1976, s. 308). Vekâlet sorunlarını çözmek ve tarafların çıkarlarını ortak bir paydada birleştirmek

amacıyla gerçekleştirilen tüm faaliyet ve harcamalar vekâlet maliyetlerini oluşturmaktadır (Atay, 2006, s.65; Chrisman vd., 2003, s.560, akt. Ekinci, 2017, s.4).

Bazı çalışmalarda kayırmacı uygulamalar, vekâlet sorunlarının üstesinden gelebilmek için iyi bir yönetim aracı olarak görülmektedir (Levine vd., 2010, ss.497-498). Türkiye’ de insanların tanıdıkları dışındaki kişilere güvenlerinin düşük olması, güven arayışını ortaya çıkararak kayırmacı uygulamalar için uygun bir ortamın oluşumuna neden olabilmektedir. Kişiler daha güvenilir insanlarla çalışarak belirsizlikleri azaltmak ve iktidarlarını güçlendirmek istemektedirler (Uslaner, 2003, s.1; Reyhanoğlu, 2006, s.23; Asunakutlu, 2010b, s.55; İlhan ve Aytaç, 2010, s. 63; akt. Ekinci, 2017, s.74). Dolayısıyla vekâlet maliyetini de hesaba katarak yönetimi aile içinde tutmayı tercih etmeleri bu durumun doğal sonucudur.

Aile işletmelerinde işletme performansının diğer işletmelere kıyasla daha yüksek olduğunu vurgulayan çalışmalarda büyük oranda vekâlet teorisini atıfta bulunulmaktadır (Mork et al, 1988: Jensen ve Meckling, 1976). Bunun sebebi olarak kurucunun genelde işletme mülkiyetini elinde bulundurun en tepe yönetici ve vekillerden ziyade yönetim süreçlerini bizzat yürüten kişi olması gösterilmektedir. Buna bağlı olarak vekillere ve onların takibine yönelik kaynak aktarmanın maliyeti diğer işletmelere oranla düşüktür. Schulze, Lubatkin, Dino ve Bucholtz (2001) aile işletmelerinde vekâlet teorisi yaklaşımını ele aldıkları çalışmalarında mülkiyeti elinde bulunduran yöneticinin liderliğindeki (owner manager) işletmelerin avantajlarına vurgu yapmışlardır. Ancak mülkiyeti elinde bulunduran yönetici kavramı sadece aile işletmelerine özgü bir kavram değildir. Aile işletmesi olmayanlar için de aynı durumun varlığından söz edilebilir. Öte yandan işletme sahibinin yönetimindeki bir işletmede özel olarak bir aile etkisi kavramının varlığından söz edilemez (Gibb Dyer, 2006). Ancak söz konusu işletmede, yönetim kademelerinde vekil olarak aile üyelerinin görevlendirilmesi durumunda önemli ölçüde “aile etkisi” ortaya çıkmaktadır.

Fama ve Jensen (1983), aile işletmeleri ve vekâlet teorisi ile ilgili çalışmasında kurucunun vekil olarak kendi çocuklarından biri veya birkaçını ya da bir başka aile üyesini tayin etmesi durumunda var olan güven ilişkisi nedeniyle bir başka vekil ya da yaptığı işin takibi için ayırdığı gibi bir kaynak aktarmak durumunda kalmayacağına vurgu yapmıştır. Ensley ve Pearson (2005) da çalışmalarında, aile işletmelerinde, aile

üyelerinden oluşan üst yönetimin ortak hedefler, yüksek güven duygusu ve ortak değerlerle kenetlenmiş olmalarından ötürü diğer işletmelere oranla vekâlet maliyetinin daha düşük olduğuna vurgu yapmışlardır. Benzer bir biçimde McConaughy, Walker, Henderson ve Mishra (1998) ailenin denetim ve kontrolü altındaki aile üyesi yöneticilerin varlığının vekâlet maliyetini aşağı çekerek finansal maliyeti olumlu etkilediği gibi, paydaşlarla yöneticiler arasındaki çatışma durumunu da azalttığına vurgu yapmışlardır. Bir başka açıdan, Gomez-Mejia, Larraza-Kintana ve Makri (2003), aile üyesi bir CEO’nun, dışarıdan göreve getirilen bir CEO’ya kıyasla işletmeye olan maliyetinin çok daha az olacağına vurgu yaparak farklı bir açıdan vekâlet teorisi ekseninde aile etkisinin işletme performansı üzerindeki olumlu etkisine vurgu yapmışlardır.

Aile etkisinin vekâlet maliyetini düşürmekten ziyade daha da yukarıya çektiğini savunan çalışmalarda özellikle aile içi çatışmalara vurgu yapılmaktadır (Gibb Dyer, 2006; Kaye, 1991; Lansberg, 1999;Ward, 1987). Söz konusu aile işletmeleri olduğunda aile üyeleri arasında mülkiyetin dağılımı ve buna paralel olarak kaynakların dağılımı, alınan riskler ve sorumluluklar işletmeyi aile bireyleri için bir çatışma alanına dönüştürebilmektedir.

Özellikle kurucunun mülkiyeti ve yönetimi altındaki aile işletmelerinden ziyade 2. ve 3. kuşak aile işletmelerinde taraflar arası çatışma durumu çok daha yaygın ve önemli bir sorun olarak görülmektedir. Dolayısıyla aile üyesi vekillerin varlığı vekâlet maliyetini azaltmayıp aksine daha da arttırabilmektedir, çünkü bu durumda aile üyeleri işletmelerini ileriye taşımaktan ziyade kendi çıkarlarını maksimize etmenin savaşını verme çabası içindedirler (Schulze vd., 2003; akt. Gibb Dyer, 2006). Bunun doğal sonucu olarak işletme performansı da olumsuz yönde etkilenmektedir. İşletme performansının olumsuz etkilenmesini sağlayan bir diğer faktör altruizm (özgecilik) ve nepotizm (akraba kayırmacılık) kavramlarıdır.

Aile işletmelerinde aile öncelikleri, genellikle profesyonel işletmecilik kurallarının önüne geçmektedir. Birçok aile işletmesi; personel seçim ve değerleme değişkenlerini kullanmaksızın, örgüt içindeki kilit pozisyonlara aile üyelerini getirmektedir. Ancak adil olmayan bu durum, aile üyesi olmayan çalışanlar açısından son derece rahatsız edicidir. Buna bağlı olarak ortaya çıkan adalet ve güven eksikliği, çalışanların iş

tatmini, motivasyon ve bireysel performanslarını olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla, nepotizm arttıkça çalışanların iş stresi artmakta; iş tatmini, işverene olan güveni ve adalete olan inancı azalmaktadır. Bu durum, çalışanların bireysel performanslarının düşmesine ve işten ayrılma eğilimlerinin artmasına yol açmaktadır (Büte ve Tekarslan, 2010, ss.1-17).

Öte yandan aile üyesi bir üst yöneticinin yine aile üyesi bir yönetici ya da çalışanı etkin bir biçimde kontrol edip denetlemesi kolay değildir, çünkü bu kişilere yaptıkları doğrultusunda değil kim oldukları gerçeğine göre muamele edilmektedir (Schulze vd., 2001). Aile üyesi çocukların ya da eşin yaptığı bir hata bir arada yaşıyor olmanın bir gereği olarak tolere edilirken, benzer hatayı yapan aile üyesi olmayan bir üyenin kurumla ilişiğinin kesilmesi olası bir seçenektir. Görüldüğü üzere tek başına vekâlet yaklaşımı ekseninde aile etkisinin işletme performansını olumlu etkilediği ya da aksine olumsuz etkilediğine dair kesin bir önermede bulunulamaz.