• Sonuç bulunamadı

3. İŞLETME PERFORMANSI KAVRAMINA İLİŞKİN TEORİK ÇERÇEVE

3.2. Aile İşletmeleri Performansına Yönelik Yaklaşımlar

3.2.2. Temsil Teorisi Yaklaşımı

Temsil kavramı, genellikle herhangi bir sosyal grup veya kuruma dair, cömertlik, sadakat ve sorumlu adanmışlık davranışı olarak tanımlanmaktadır (Donaldson ve Davis, 1991). Temsil teorisi, insanların sadece kendi kişisel çıkarları için değil, başkaları için de bir şey yapma ve hizmet etme eğilimi içinde oldukları prensibine dayanmaktadır (Davis vd., 1997). İnsanın rasyonel bir varlık olduğundan yola çıkarak insanın sadece bireysel çıkarları, ekonomik kaygıları ve daha düşük seviyeli güvenlik ihtiyaçları doğrultusunda hareket ettiği görüşünün aksine, temsil yaklaşımının savunucuları, bireyin kendini gerçekleştirmek gibi daha üst düzey güdülerle hareket ettiği görüşünü savunmaktadırlar (Donaldson ve Davis 1991). Bourdieu (2011), Nahapiet ve Ghoshal (1998) ve Putnam’a (2000) göre, temsil anlayışı, ilişkilerin istikrarlı olduğu, karşılıklı bağımlılığın ve etkileşimin söz konusu olduğu ve insanların benzer bir sosyal ağı paylaştığı durumlarda ortaya çıkmaktadır. Temsil Teorisi Yaklaşımı aile işletmeleri literatürü çerçevesinde değerlendirildiğinde, aile üyelerinin işletme ile kendilerini özdeşleştirdikleri, işletme ile aralarında duygusal bağ sebebiyle aile işletmelerinde temsil anlayışının oluştuğu ve böylelikle tüm paydaşlar için uzun vadeli değer yaratma adına yatırım yapma eğiliminde oldukları düşünülmektedir (Miller ve Le Breton-Miller, 2005; Pierce vd., 2001; Ward, 2004; Wasserman, 2006).

Temsil teorisine göre, aile işletmesi, aile üyelerinin odak noktasıdır ve onun için kaygılanırlar; çünkü bu onların kolektif miraslarının bir parçasıdır ve ailenin en temel varlığıdır ( Arregle vd., 2007, s. 84). Ailenin işletmeye etkisi noktasında güçlü bir sosyo-duygusal bağın varlığı göz ardı edilemez (Gómez vd., 2007). Ailenin kaderi, onuru ve kariyer fırsatları aile işletmesine bağlı olduğu için, mülkiyeti elinde bulunduran aile üyelerinin ve aile üyesi yöneticilerin işletmenin uzun vadeli çıkarları için kararlılıkla özveride bulunacakları varsayılmaktadır (James, 2006; Lansberg, 1999; Ward, 2004). Kaldı ki ailenin sonraki kuşaklar için gelecekleri adına bir şeyler yapma endişesi, temsil yaklaşımını daha da pekiştiren bir olgudur. Bu tür bir endişe, mülkiyeti elinde bulunduran aile üyelerini ve yöneticilerini, şirketin uzun vadeli çıkarlarını ve kaynaklarını geliştirmeye teşvik ederken kısa vadeli kazanımların peşinde koşmaktan alıkoyabilmektedir (James,1999).

Öte yandan temsil yaklaşımının işletmenin sürdürülebilirliği ve genel olarak işletme performansı üzerinde de olumlu etkileri bulunmaktadır. Bu yaklaşıma göre aile uzun vadeli bir bakış açısına sahiptir ve gerek aile gerekse işletme yararına uzun soluklu kararlar alır. James (2006), Miller ve Le Breton-Miller (2005) ve Ward (2004) 'a göre, aile işletmelerinde temsil yaklaşımı üç farklı şekilde ortaya çıkmaktadır: “büyük ölçüde geleceğe yönelik yatırım, söz konusu yatırımlara dair fonlama ve uzun vadeli büyüme adına kısa vadeli kazançlardan feragat etme”. Bu yatırımlar daha ziyade kapasiteyi ve inovasyonu artırmak adına en çok sermaye altyapısına odaklıdır (James, 1999; Miller vd., 2008). Uzun vadeli kazanımlar için kısa vadeli çıkarlardan feragat etme durumu, yenilikçilik adına bir takım kayıplara ve risklere dair toleransı da beraberinde getirmektedir. Bu durumun doğal sonucu olan getirileri ise, tüm iç ve dış paydaşların lehinedir (Anderson ve Reeb, 2003; Le Breton Miller vd., 2011).

Aile etkisinin işletme performansı üzerindeki etkisini inceleyen çalışmalarda “Vekâlet Teorisi” ve “Temsil Teorisi” birbirinin zıttı olan iki farklı yaklaşımı öne sürmektedirler. Nasıl ki vekâlet teorisi asil ve vekil arasındaki ilişkilerden kaynaklanan sebeplerle işletme performansının olumsuz etkilenebileceğini ortaya koyuyorsa, temsil teorisi bunun aksine söz konusu ilişkinin varlığının işletme performansını olumlu yönde etkileyeceği görüşünü ileri sürmektedir. Temsil teorisine göre, asil ve vekil ilişkisinden kaynaklanan ikili yapı çok daha açık ve güçlü bir liderlik yapısının

işletmede tesis edilmesini ve bunun sonucu olarak daha etkili ve hızlı bir karar alma sürecinin oluşmasını sağlamaktadır (akt. Donaldson ve Davis, 1991).

Asil ve vekil ilişkisinin işletme performansı üzerindeki olumlu etkisi ampirik olarak ilk kez Berg ve Smith (1978) tarafından araştırılmıştır. Daha sonra birçok araştırmacı tarafından incelenen konuya ilişkin yapılan ampirik çalışmalarda vekalet ve temsil teorilerini destekleyen sonuçlara ulaşılmıştır. Söz konusu çalışmaların büyük bir kısmı gelişmiş ülkelerde yapılmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde ise, konuya ilişkin sınırlı sayıda çalışmanın yapıldığı görülmektedir (akt. Aygün ve İç, 2010).

Sahip-yönetici ilişkilerini içeren temsil sürecinde, taraflar arası ilişkiler tercihlere bağlı olarak şekillenmektedir. Turnbull (1997)’a göre, eğer yönetici kar amaçlı olmayan işletme sahibine ait mali ve ayni tüm kaynakları arttırmaya yönelik uygulamalara yönelirse ödüllendirilmektedir. Dışarıdan kontrol görevi yapmakta olan ortaklar ya da hissedarlar tarafından yöneticilere, bireysel amaçlarını gerçekleştirecek fırsatların verilmesi yoluna gidilmektedir. Bunun için gerekli yetki paylaşımının düzeyi, sahip ya da ortaklarca yetkili kurullarda kararlaştırılmaktadır. Burada hedeflenen, işletme performansını başarılı bir şekilde geliştiren temsilcinin, hem çalışma gruplarını motive etmesini ödüllendirmek, hem de grupların örgütsel varlıklarını arttırmalarını sağlamaktır (Akın, 2004). Mitzberg’e göre (1996), tüm bu süreçlerin etkin bir biçimde yürütülebilmesi için temsilcinin de yönetsel süreçlerde bir lider donanımına sahip olması son derece önemlidir.

Son olarak temsil yaklaşımına göre, aile üyelerinin temsilcilere kıyasla paydaşlara çok daha fazla katkı sunması beklenmektedir. Bunun nedeni temsilcinin vizyonunun ve bakış açısının görevde kaldığı zaman zarfıyla sınırlıyken aile üyelerinin bakış açısının çok daha uzun vadeli olmasıdır. Ayrıca aile bireylerinin kendi şahsiyetlerinden kaynaklanan itibarlarını, tüm sermayelerini aile işletmeleri için kullanmaları beklenirken, işletme temsilcilerinin benzer bir tutum içinde olmaları beklenmemektedir (Chen vd., 2011, s.13).

Sonuç itibariyle gerek Vekâlet Teorisinin gerekse Temsil Teorisinin aile işletmeleri üzerinde olumlu etkileri olduğu kadar olumsuz etkileri de söz konusudur. Olumlu etkileri arasında, aile üyesi olmayan CEO’ların kısa vadeli bakış açılarına kıyasla, ailenin servetini genişletme noktasında uzun vadeli bakış açısı (James, 1999), aileye

özgü üstün bilgi ve beceri ile işletmenin faaliyetlerini takip etme ve denetleme becerisi (Demsetz ve Lehn, 1985), ailenin isminin ve piyasadaki saygınlığının bir sonucu olarak daha düşük maliyetle işletmeye sermaye aktarabiliyor oluşu (Anderson vd., 2003), ailenin kendine özgü sosyal sermayesinin bir sonucu olarak var olan networku ve siyasi bağlantıları aracılığıyla servetini genişletebilme gücü yer almaktadır (akt. Chen vd., 2011, s:12).

Öte yandan vekil ve temsil yaklaşımlarının işletmeye olan olumsuz etkilerinin başında, işletmenin varlıklarının diğer paydaşların göz ardı edilmesiyle ailenin yararına adil olmayan biçimde kullanılması gelmektedir. Bu durum, yüksek ücret ödemeleri, özel kar payı paylaşımları, riskten kaçıma eğilimleri ya da işletmenin uygun vasıflara haiz olmayan kişiler tarafından yönetilmesi olarak kendini göstermektedir (Chen vd., 2011, s.12).