• Sonuç bulunamadı

Vekâlet (ل ك و) kökünden türemiş bir kelimedir. Lügatte teslim etmek, ısmarlamak, işi başkasına havale etmek manasına gelir. Istılahta ise, kişinin hukuken yapabildiği bir işi

hayatında yapması için başkasına karşılıklı rıza ile havale etmesinden ibaret olan bir akittir.297

Her şeyden önce bir akid olduğu için akidlerde gerekli şartların bulunması gerekmektedir. Bununla beraber vekâletin meşruiyeti ile ilgili nasslar ve bu akdin insanlar arasında süregelen bir uygulama olması, vekâletin meşruluğunu açıkça ortaya koymakta ve bunun için bir delil teşkil etmektedir. Vekâletin meşruiyetine örfün delil olması ile ilgili olarak verilen örnekler el- Hidâye’de şu şekilde anlatılmaktadır:

1- Mal Satın Alma Konusunda Vekâlet

Bir kimse bir malı satın almaya vekil tutulduğu zaman eğer vekillikte kullanılan ifâde, birkaç cinsi kapsıyorsa veya o manaya geliyorsa müvekkilin alınacak malın bedelini veya türünü açıklaması gerekmektedir. Mesela A, B’ye bir elbise, ev veya hayvan satın almaya vekil kılacak olursa bu mallarda aşırı derecede belirsizlik olduğundan böyle bir vekâlet akdi caiz değildir. Çünkü hayvan olarak tabir ettiğimiz dâbbe’nin gerçek lüğavi manası yeryüzünde yürüyebilen bütün canlıları ve örf bakımından ise at, eşek ve katırlar gibi birkaç

295 Mergînânî, el-Hidâye, V, 292. 296 Mergînânî, el-Hidâye, V, 295. 297

cinsi birden ifade etmektedir ve elbise de böyledir. Aynı şekilde ev tabiri de komşu, boya,

büyüklük ve küçüklük, mahalle vs… bakımından da değişik cinsler anlamında gelmektedir.298

Bir kimse, başka birine bir miktar para vererek, bana bu parayla biraz yiyecek (taam) al derse, sebebi örf ve âdet olan istihsâna göre buğday veya onun ununu almaya vekil edilmiş olur. Bu konuda eğer genel kurala (kıyas) bakılacak olursa yiyeceğin gerçek manası nazara alınarak yiyecek (taam) olan her şey satın alınabilir. Çünkü “yiyecek” yenebilen her şeyin adıdır. Ancak insanların örf ve âdetine göre “yiyecek’, buğday veya onun ununa kullanıldığı için genel kural (kıyas) terk edilmiştir. Zira yiyecek alışveriş konusunda zikredildiği zaman örf ve âdet sebebiyle buğday veya onun unu kastedilir, yemin konusunda böyle bir örf ve âdet

olmadığı için orada gerçek manası kastedilmektedir.299

Bir başka görüşe göre bu konuyu yine de örf ve âdete dayandırarak, eğer para çoksa

buğday almaya, orta ise buğday unu almaya, az ise ekmek almaya vekil kılınmış olur,300

denilmektedir. Görüldüğü üzere insanların günlük hayatlarıyla ilgili olarak kullandıkları kapalı ifadeler örf sayesinde açıklığa kavuşmaktadır.

2- Mal Satma Konusunda Vekâlet

Müvekkil, vekiline satış vekâleti verirken malı kaça satabileceğini ve satışta kullanılacak paranın türünün ne olduğunu belirtirse anlaşmazlık ihtimali ortadan kalkmış olur. Eğer müvekkil, vekiline mutlak bir vekâlette bulunduğu zaman, insanların örf ve âdeti devreye girerek malın ücreti mislinin fiyatı ile veya ülkede yaygın olan parayla sınırlandırılır.

Mergînânî konuyu şöyle nakletmiştir: Bir kimse malını satmaya başkasını vekil tayin edip onu tasarrufta kısıtlandırmamışsa, İmâm Ebû Hanîfe’ye göre bu mutlağın gereksinimiyle amel ederek o malı düşük veya yüksek fiyata satabildiği gibi, para dışında başka bir mal karşılığında değiştirebilir. İmâm Ebû Yûsuf ve Muhammed’in görüşlerine göre mutlak vekâlet insanların örf ve âdetiyle sınırlandırılmaktadır. Buna göre halkın yanılmayı örf ve teamül haline getirmediği düşük fiyata satamadığı gibi para dışında başka bir mal karşılığında takas yapması da caiz değildir. Çünkü tasarruflar, ihtiyaçları gidermek içindir. İhtiyaçlar ise,

298 Mergînânî, el-Hidâye, V, 496. 299 Mergînânî, el-Hidâye, V, 498. 300

insanların örf ve âdetine göre sınırlandırılmaktadır. Bu nedenle vekil sadece tedavüldeki para

veya onun değeriyle peşin olarak satabilir.301

Aynı şekilde mutlak olarak mal satın almaya vekil tayin edildiği zaman piyasa değeriyle veya daha azıyla veya örf ve âdeten insanların benzeri şeyde aldanabileceği bir fazlalıkla satın alması gerekmektedir. Bu teamül olan aldanmayı Mergînânî, ticaret malları için onbuçuk dirhem, hayvanlar için onbir ve akarlar (taşınılmaz mal) için oniki dirhem olarak

belirlemiştir.302

Anladığımız kadarıyla bu miktarlar o zamanın örf ve âdetlerine göre belirlenmiştir, günümüzün örf âdetlerinin değişmesiyle hüküm de değişmektedir.

3- Nikâhda vekâlet

Eğer bir kimse bir başkasına, kendisini bir kadınla evlendirmesi için izin verip vekil tayin ederse, vekil de onu bir cariye ile evlendirirse, İmâm Ebû Hanîfe’ye göre bu evlilik geçerlidir. Çünkü İmâm Ebû Hanîfe’ye göre bu hususta geçerli olan kaide şudur: Mutlak vekil tamamıyla mutlak vaziyette tasarrufta bulunur. Lafız mutlak olup ve itham durumu da bulunmamaktadır. Ancak İmâm Ebû Yûsuf ve İmâm Muhammed’e göre, bu evlilik caiz değildir. Çünkü mutlak vekâlet örf ve âdetlerle kayıtlı ve sınırlandırılmaktadır. İnsanların örf ve âdetine göre vekil onu dengiyle evlendirmekle mukayyettir. Örfen maruf (bilinen) olan şey

şart koşulmuş gibidir.303

4- Dava ve Malı Teslim Alma Konusunda Vekâlet

Mergînânî bu konuyu şöyle açıklamıştır: “Bize göre bir davaya vekil olan kimse, dava konusu olan o malı teslim almaya da vekildir. İmam Züfer’e göre ise dava vekili malı teslim almaya vekil değildir. Çünkü müvekkil, sadece vekilin davayı yürütmesine rıza göstermiştir. Malı teslim almak ise davadan ayrı bir şey olup müvekkil buna rıza göstermemiştir. Bize göre bir şeye yetkili olan kimse onu tamamlamasına da yetkilidir. Davanın tamamlanması ise ancak kazanılan şeyin teslim alınmasıyla gerçekleşir. Fetva ise günümüzde vekillerde hıyanet zuhur ettiğinden (li-zuhûri’l-hıyâneti fi’l-vükela), vekile sadece dava konusunda güvenilip

malı teslim almada güvenilmediğinden, İmâm Züfer’in görüşüne göre verilmiştir.304

301

Mergînânî, el-Hidâye, V, 521.

302 Mergînânî, el-Hidâye, V, 523-4. 303 Mergînânî, el-Hidâye, III, 63. 304

Görüldüğü gibi Mergînânî de bu konuda insanların örf âdet ve durumunu dikkate alarak “fetva da İmâm Züfer’in görüşüne göredir” diye onun görüşünü tercih etmiştir.