• Sonuç bulunamadı

A- AİLE HUKUKU KAVRAMI

1- Nikâh İle İlgili Hükümler

a- Evlenme Akdinin (Nikâhın) tarifi

Nikâh kelimesi Sözlükte “birleştirme. bir araya getirme; evlenme, evlilik; cinsel ilişki”

gibi anlamları ifade eden nikah kelimesi fıkıh terminolojisinde. Şer’an aranan şartlar çerçevesinde aralarında evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını geçici olmaksızın birleştirmelerini sağlayan akdi ve bu yolla eşler arasında meydana gelen evlilik ilişkisini ifade etmektedir.188

Günümüz hukukları evlenmeyi, bu akit nişanlıların evlenmelerine yönelik isteklerinin karşılıklı olarak ortaya konulması ile meydana geldiği için bir medenî hukuk sözleşmesi olarak nitelendirmektedir. İslam hukukçuları da nikâhı “milk-i müt’a, yani eşlerin birbirlerinden istifade etmesi üzerine yapılan bir sözleşmedir” diye tarif ederken, onun akit niteliğini öne çıkarmışlardır. Bununla birlikte İslam’ın nikâha bakışı ve fakihlerin

yaklaşımları, nikâhın basit bir akitten daha fazla bir şey olduğu izlenimi vermektedir.189

İslam hukukunun bütün dallarıyla incelendiği fıkıh kitaplarının tertibinde öncelik ibadet konularına yer verilmektedir. Bu hususta fıkıh literatürlerinde farklı bir yaklaşıma rastlanmaz. Ancak, ibadet konularının ardından fıkhın hangi konusuna yer verileceği konusunda gelince arasında, hatta aynı ekole mensup fıkıhçılar arasında farklı tercihler bulunmaktadır. Kuduri, Zemahşeri ve Mavsıli gibi fakihler, ibadetlerin arkasından alım-satım ve benzeri konulara (Borçlar hukuku) yer verirken, İbn Cüzeye, Cihad bahsine, Debûsî, Mergînânî ve Kâsânî. de nikah bahsine yer vermişlerdir. 190

Dört ibadet bahislerinden sonra hemen nikah konusuna yer verilmesini değerlendiren sonraki Hanefiler bu tertibi izah ederken değişik yorumlarda bulunmuştur. Bunlar içerisinde en çok zikredilenleri şunlardır: Nikah bahsine, hemen ibadetlerin peşinde yer verilmiştir; çünkü nikahta hem din hem dünya maslahatları mevcuttur. Bu maslahatlardan bazıları şunlardır: kadınların korunması ve nafakalarının karşılanması, kişinin kendi nefsini zinadan koruması, Allahın kullarının ve Muhammed ümmetinin sayısının çoğaltılması ve Hz. Peygamber’in övünmesinin gerçekleştirilmesi. Bu yönler dikkate alınarakişret uzletten hayırlıdır denilıniştir.191

188 Atar, Fahrettin, “Nikâh”, DİA, XXX, 112. 189 Yaman, Ahmet ve Çalış, Halit, a.g.e.,s. 178. 190

Apaydın, Yunus, Günümüzde Aile, İstanbul 2005, s. 142.

İbn Âbidîn evlenmek akdini, dört ibadet bahislerinden sonra ziretmesinin sebebini şöyle açıklamıştır: Nihak hem İslam’ın hem müslümanın varlık sebebi alınası itibariyle, cihaddan daha öncelikli olduğnu aktarmıştır. Çünkü nikâh bir yönüyle ibadet diğer yönüyle muameledir. Nikâhla cihad Müslüman sayısının çoğalmasına sebeb olamakta ortak iseler de, nikâhı önce zikretmiştir. Zira, Müslümanların nikâhla çoğalması, harfle çoğalmasından daha fazladır. Çünkü cihadda gâlip olan halda da, ölüm, zarer ve zimmet hem de Müslümanların çoğalmasının sebeb oluşuna sıfatın yenilenmesi sözkönüsüyken, nikâh da bu zarerlerin bulunmaması ve zâtın yenilenmesi sözkönüsüdür. Nikâh köle âzâdı, vakıf ve kurban kesmekten bu dört ibadete pek yakındır. Hatta fakıhlerin çoğu nikâhla meşğül olmak kendini nâfile ibatetlere kapatmakta daha iyi olduğunu söylemişlerdir.192

b- Mehr miktarında ihtilâf

Eşler mehr-i müsemmanın miktarında ihtilâf etseler, mesela; koca mehrin bin, karı da iki bin olduğunu söylese, İmâm Ebû Hanife ile İmâm Muhammed’e göre mehr-i misil miktarına kadar kadının sözü geçerli ve fazla olan miktarda ise kocanın sözü geçerlidir. Eğer bu ihtilâf cinsel ilişkiye girmeden boşandığı halde olursa, mutlaka kocanın sözü geçerlidir. Çünkü davalarda daima, zahir kimi haklı gösteriyorsa onun sözü dinlenilir. Bu konuda zavhir mehr-i misli iddia edeni haklı göstermektedir. Zirâ nikâh bahsinde “mehr-i misil asıldır” diye

hüküm buna dayandırılmaktadır.193

İmâm Ebû Yûsuf’a göre, ister kadın boşanmış olsun ister olmasın kocanın sözü geçerlidir. Ancak koca az bir miktar söylerse, yani insanların arasında mutadavel olan örf ve âdete göre mehir sayılamayacak bir şeyi söylediğinde, mehr-i misle göre hükm edilir. Çünkü kadın davacı olarak kocaya karşı fazlalığı iddia etmekte, koca da onu inkâr etmektedir. Zira inkâr edenin yemini ile sözü geçerlidir Bu durum da şu kaide tatbik edilir: “Delil davacının,

yemin de inkar edenin üzerinedir”.194 Kısaca İmam Ebû Yûsuf hükmü mehr-i misle

bağlamamaktadır. Fakat insanların örf ve âdeti dışında bir şeyi ileri sürmedikçe kocanın sözünü yeminiyle birlikte geçerli saymaktadır.

192 İbn Âbidîn, Reddül-Muhtar Ale’d-dürri’l-Muhtar, II, s. 354-355. 193

Mergînânî, el-Hidâye, III, 98.

c- Nişan hediyeleri konusunda örf

Nişanlıların veya karı kocanın aralarında alınıp verilen şeylerin hangilerinin hediye sayılıp hangilerinin sayılmaması konusunda insanların örf ve âdeti dikkate alınıp hüküm buna göre verilmektedir.

Koca karısına veya nişanlısına bir şey verdikten sonra, kadın onun hediye olduğunu iddia ederse, koca da onu mehir olarak verdiğini söylerse söz kocanındır. Zira koca veren olduğu için hangi niyetle verdiğini ancak o bilir, bir de hem o borçlu olduğu için her şeyden önce borcunu ödemeye çalışır. Eğer verdiği şey buğday ve arpa dışında kavun, karvuz ve baklava gibi yiyecek yani yemeğe hazır olan şeylerden ise, o zaman kadının sözü geçerlidir. Çünkü insanların örf ve âdetine göre böyle şeyler hediye olarak verildiği için zâhir kocayı

yalanlamaktadır.195

d- Evlenmede Tarafların Denk Olmaları

Her ne kadar mezhepler arasında ihtilaflı olsa da denklik konusu sosyal ve ekonomik boyutu olan bir konudur. Günümüzde de kısmen geçerli olmakla beraber özellikle klasik dönemde toplum içinde farklı hiyerarşi ve vazifelerin getirdiği muhtelif statüler, toplumsal hayatın devamında hâkim bir yapıyı ortaya koymuş ve bunun neticesi olarak yapılacak evliliklerde belirli niteliklerin aranması ve muayyen şartların belirlenmesini gerektirmiştir. Dolayısıyla nikâhın şartları dışında kadınlar için söz konusu olan bir diğer şart da kefâetin

bulunmasıdır.196

Kefâet hukukî bir kurum olarak evliliklerde kadın tarafının haklarını koruyucu bir şart olarak gündeme getirilir ve nikâhta erkek tarafında kefâet aranır. Yani erkeğin kadına denk olmasına bakılır fakat kadının erkeğe denk olmasına bakılmaz. Buna göre şan ve şeref sahibi bir erkek mevkice kendisinden aşağıda bulunan bir kadınla evlenebilir. Ama velisinin izni olmadan mevkice yüksek bir kadın kendisinden daha aşağıda bulunan bir erkekle evlenemez. Burada esas olan kadının erkeğe denk olması değil, erkeğin kadına denk ya da ondan üstün bir

konumda olmasıdır.197

Şimdi konuyu Mergînânî’den takip edeceğiz: Soyda, sanatta, hürriyette ve mal yanında ayrca İmâm Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’a göre din ve takvada da denkliği kefaet için

195

Mergînânî, el-Hidâye, III, 94-95.

196 Kurt, Ayhan, a.g.t., s. 108. 197

şart koşmuşlar. Zira en büyük üstünlük dindarlıktadır ve kadınlar kocalarının soy düşüklüğünden ve aşırı derece fâsık olmasından utanırlar. Ancak İmâm Muhammed’e göre din ve takva denkliği kefaet için şart değildir. Çünkü dindarlık ahiret işi olup dünyevi ahkâmı üzerine bir etkisi bulunmamaktadır. Fakat sokaklarda tokatlanan, kendisiyle alay edilen, sarhoş olarak dışarı çıkıp çocukların kendisiyle alay ettikleri bir kişi olursa o zaman nazara

alınır. Çünkü böylesini hiç kimse hoş görmez.198

Malda denlik konusuna gelince Mergînânî konuyu şöyle açıklamıştır: Zenginlikte denlikten maksat, kocanın kadına verecegi muaccel (peşin) mehre ve nafakaya sahip olmasıdır. Bunların ikisine veya birine gücü yetmeyen kimse, hiçbir kadına denk değildir. Çünkü mehir, kadının hakkı olup onun ödenmesi gerekmektedir, evliliğin devamı ve sürdürülebilmesi için geçimliğe sahip olmalıdır. Mehirden maksat muaccel (peşin) mehir, peşin verilmesini insanlar örf haline getirdikleri (mâ te’arafu ta’cileh) miktarde. İnsanların daha sonra vermeyi örf haline getirdikleri mehre ise mehr-i müeccel denir, burada maksat bu

değildir ona sahip olmasa bile kefaetten düşmez.199

2- TALAK İLE İLGİLİ KONULAR