• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TABERÎ TEFSİRİNDE UMÛM-HUSÛS

2.2. Taberî Tefsirinde Umûmun Tespiti

2.2.2. Vasıflar Üzerinden Genelleme

Kur’ân’ın tanımladığı vasıflar bazen teşvik için olumlu olur bazen de sakındırmak ve uyarmak için olumsuz olarak görülür. Bunlardan birçoğu umûm olarak herkese hitap ederken, bazıları da husûs olarak sadece belli bir kitleyi veya belli bir kişiyi kasteder. Bu nedenle eğer âyet-i kerimede yer alan vasıflar umûm lafızla gelir ve tahsisine gidilecek herhangi bir delil de mevcut değilse, bu durumda ilgili vasıflar umûm ifadeli olarak ele alınır. Nitekim âyetin kastettiği vasıf, olumlu veya olumsuz amel olabileceği gibi, bu ameli işleyen ve vasfı uygun düşen herkesi umûm ifade kapsamına almaktadır. Aynı şekilde, Taberî tefsirinde konunun husûs olması için bağlayıcı bir delil olmadıkça, âyette geçen vasfın uygun düştüğü insanların tümüne umûm olarak algılandığı görülmektedir. Böyle durumlarda Taberî’de Kur’ân’ın genel maslahatına uygun olarak, umûm olan bir vasfın herhangi bir şeyle tahsisine gidilmez.357 Örneğin en-Nisâ Sûresi’nin 4/110. ‘‘ ْنَم َو

ْلَمْعَي ا ءوُس ْوَأ ْمِلْظَي ُهَسْفَن ِرِفْغَتْسَي َّمُث َالله ِد ِجَي َالله ا روُفَغ

ا مي ِح َّر / Kim bir kötülük işlerse veya nefsine

zulmeder de sonra Yüce Allah’tan bağışlamasını dilerse, şüphesiz Yüce Allah’ı mağfiret edici olarak bulur.’’ âyetiyle ilgili bazı te’vil ehli, aynı sûrenin 107. âyetinde geçen ve ‘‘ ْمُهَسُفْنَأ َنوُناَتْخَي / Kendi nefislerine zulüm ve ihanet edenler’’ olarak bildirilenler hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.358 Bazılarına göre de âyet, aynı sûrenin 109. âyetinde

Me‘âlimu’t-Tenzîl, 1:85; Zemahşerî, el-Keşşâf, 1:128; Kurtubî, el-Câmiʻ, 1:321; Kādî Nâsıruddîn Ebû Sa‘îd ‘Abdullah b. Ömer el-Beyzâvî (ö. 685/1286), Envâru’t-Tenzîl ve esrâru’t-te’vîl, (Beyrut:

Dâru’r-Raşîd, 2000), 1:73; İbn Cuzey, et-Teshîl, 1:80;Semerkandî, Bahru’l-ulûm, 1:45.

356 Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 3:464; Ebu’l-Ferec Cemâluddîn ‘Abdurrahman b. el-Cevzî (ö. 597/1201),

Tezkiratu'l-erîb fî tefsîri'l-garîb, thk. Tarik Fethî Seyyid (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, 2004), 1:57; Ebû Hayyân, el-Bahru'l-muhît, 4:280.

357 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 6:394.

61

sözü edilen kimseleri kastetmektedir.359 Âyetin her ne kadar hainler ve hainleri savunanlar hakkında nazil olduğu ileri sürülse de Taberî âyetin ‘‘her kötülük işleyen’’ ve ‘‘her kendi nefsine zulmeden’’i kapsamına aldığını belirtmiştir.360 Bu kaideyle ilgili örnekler aşağıda daha detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Bu yöntemle müellifin otuz üç yerde umûmu tercih ettiği tespit edilmiştir.361

Örnek 1: Allah Yolunda Harcamak

Taberî, el-Bakara Sûresi’nin 2/3. âyetinde sözü edilen ‘‘Onlar Allah yolunda harcarlar.’’ ifadesiyle ilgili farklı görüşleri ele alır ve tercihini vasıflar deliliyle destekler:

Te’vil ehli, َنوُقِف ْنُي ْمُهاَنْق َز َر اَّمِم َو َةو َل َّصلا َنوُميِقُي َو ِبْيَغ ْلاِب َنوُنِم ْٔوُي َنيِذَّل َأ / ‘‘Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.’’ (el-Bakara 2/3) âyeti kerimesinde geçen ‘‘ َنوُقِف / harcarlar’’ ifadesiyle ilgili ْنُي maksadın kimlerin ve neyi harcamaları konusunda ihtilaf etmişlerdir:362

a) ‘Abdullah b. ‘Abbas’a göre onların harcadıkları Yüce Allah’ın kendilerine farz kıldığı zekâttır.363

b) Dahhâk’tan gelen görüşe göre burada maksat, kişinin Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için gücünün yettiği kadar verdiği sadakadır.364

c) ‘Abdullah b. Mesʻûd ve Ebû Mâlik el-Eşcaî’den (ö. 73/692) nakledilen görüşe göre, bu ifadeden maksat, zekât âyeti nazil olmadan önce kişinin aile fertlerine harcadığı nafakalardır.365

Taberî, âyetin te’vili bağlamında yukarıda ele alınan çeşitli görüşlerden ziyade, âyeti umûm olarak anlamanın ve buradaki ‘‘Allah yolunda harcarlar’’dan maksadın belli insanların vasfı olarak, mallarından gerekli olan bütün harcamalar olduğunu söylemenin daha doğru olacağını ifade etmiştir. Dolayısıyla o, zekât ve nafaka gibi bütün mâli

359 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 6:271.

360 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 6:272.

361 Konuyla ilgili diğer örnekler için bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 4:409, 555; 8:102; 9:106; 11:249;

14:132, 656; 15:60; 16:489, 501, 519; 17:10, 56, 521, 679; 18:609; 19:51; 20:39, 204, 385; 21:150, 452; 22:201, 264, 574; 23:544, 580; 24:152, 616, 666. 362 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 1:249. 363 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 1:249. 364 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 1:249. 365 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 1:250.

62

yükümlülüklerin de bu ifadenin kapsamına gireceğini söylemiştir. Çünkü burada Yüce Allah onların vasıflarını kayıtsız ve umûm olarak bildirmiştir. Yapılan harcamanın ister zekâtın verilmesi olsun, isterse de kişinin ailesine, akrabalarına ya da bakmakla yükümlü olduğu yakınlarına olan harcamaları olsun, husûs olarak belirtilmemiş olması onun umûm olduğunu gösterir. Ayrıca malumdur ki sözü edilen harcama çeşitlerinden hiçbiri herhangi bir delille tahsis edilmemiştir.366

Âyetin umûm olarak bütün farz ve nafile olan harcamaları kapsadığını savunan Mâturîdî, İbnu’l-‘Arabî, Râzî, Kurtubî, Beyzâvî, İbn Cuzey, Ebû Hayyân, İbn Kesîr, Ebussuûd, Âlûsî ve Şevkânî gibi müfessirlerin cumhuru, bu konuda Taberî’ye muvafakat etmektedirler.367 Ayrıca İbn ‘Atıyye cumhurun bu görüşünü desteklercesine ‘‘Âyetin bütün harcamaları kapsadığı konusunda ihtilafa mahal yoktur.’’ şeklinde değerlendirmede bulunmuştur.368

Bu konuda Taberî’ye muhalefet eden ve âyetin tahsisine giden bir tek Cessâs olmuştur. O buradaki harcamaların zekât gibi Müslümanın üzerine farz kılınmış harcamalar olduğu görüşünü ileri sürmektedir. Nitekim Cessâs’a göre, âyetin bağlamında Yüce Allah’a ve kitaplarına imandan ve farz namazlardan bahsedilmesi bunun göstergesidir.369

Görüldü üzere burada Yüce Allah, ‘‘Onlar Allah yolunda harcarlar’’ ifadesini umûmi bir şekilde buyurmuştur. Bu da Taberî’nin işaret ettiği gibi ilgili ifadenin vasıfları âyetin siyâkında bildirilen bütün iyi niyetli Müslümanların tüm harcamalarını kapsadığını göstermektedir.

Örnek 2: İffetli Mümin Kadınlar

Taberî, en-Nûr Sûresi’nin 24/23. âyetinde bildirilen ‘‘İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz olan mümin kadınlar’’ ifadesiyle ilgili farklı görüşleri ele alır ve tercihini vasıflar deliliyle destekler:

366 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 1:249-250.

367 Mâturîdî, Te’vîlât, 1:15; İbnu’l-‘Arabî, Ahkâmu'l-Kur’ân, 1:18; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 2:35; Kurtubî,

el-Câmiʻ, 1:125; Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl, 1:19; İbn Cuzey, et-Teshîl, 1:36; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, 1:162; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 1:169; Ebussuûd, İrşâd, 1:54-55; Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 1:30; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, 1:118-119.

368 İbn ‘Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, 1:75.

63

Te’vil ehli, ٌميِظَع ٌباَذَع ْمُهَل َو ِة َر ِخٓ ْلا َو اَيْنُّدلا يِف اوُنِعُل ِتاَنِم ْٔوُمْلا ِت َلِفاَغْلا ِتاَنَصْحُمْلا َنوُم ْرَي َنيِذَّلا َّنِٕا /‘‘İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz olan mümin kadınlara zina isnat edenler, gerçekten onlar dünya ve âhirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.’’ (en-Nûr 24/23) âyet-i kerimesinde vasıfları ِتاَنِم ْٔوُمْلا ِت َلِفاَغْلا ِتاَنَصْحُمْلا / ‘‘iffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz olan mümin kadınlar’’ şeklinde geçen kadınlardan kimlerin kastedildiği konusunda ihtilaf etmişler:370

a) Sa‘îd b. Cubeyr’e göre bu âyet Hz. ‘Âişe hakkında nazil olmuş ve ona tahsis edilmiştir.371

b) Dahhâk’ın görüşüne göre âyet Rasûlüllah’ın (s.a.s.) hanımlarına tahsis edilmiştir.372 c) İbn Zeyd’e göre ise âyetin her ne kadar Hz. ‘Âişe hakkında nazil olduğu bilinse de burada esas maksat, Yüce Allah’ın vasıflarını bildirdiği kadınlardır. Aynı zamanda Hz. ‘Âişe bu konuda iffetli kadınların imamı mevkisindedir. Böylece her kim, iffetli ve suça karışmamış mümin bir kadın hakkında zina iftirasında bulunursa, âyetin hükmüne dâhil olmuş olur.373

d) Bu konuda İbn ‘Abbas’ın ‘‘en-Nûr Sûresi’nin 24/23. âyeti Hz. ‘Âişe ve Rasûlüllah’ın (s.a.s.) diğer hanımları hakkındadır. Onlara bu suçlamayı yapanlar için artık tövbe söz konusu olamaz.’’ dediği rivayet edilmiştir.374

Taberî, yukarıda âyetin te’vili bağlamında nakledilen farklı görüşlerden ‘‘Âyetin her ne kadar Hz. ‘Âişe hakkında nazil olduğu bilinse de burada esas maksat, Yüce Allah’ın vasıflarını bildirdiği kadınlardır.’’ şeklinde olan ve umûm bildiren görüşü tercih etmiştir. İbn Zeyd’in görüşünü tercih eden müellif seçimini ‘‘Tercihimizde ilgili görüşü doğru bulmamızın nedeni Yüce Allah’ın âyetini ‘‘İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz olan mümin kadınlar’’ şeklinde umûm üzere buyurmasıdır.’’ şeklindeki sözleriyle desteklemektedir. Böylece Yüce Allah’ın ilgili âyette bildirdiği vasıfların kendisine uygun düşen kadınların tümüne umûm ifade ettiği görülür. Bu da ilgili âyetin muhataplarının tüm iffetli, kötülüklerden habersiz ama çirkin iftiraya

370 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 17:226.

371 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 17:227.

372 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 17:227-228.

373 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 17:229.

64

uğramış mümin kadınların olabileceğini ortaya koyar. Daha sonra Taberî diğer görüşleri ‘‘Bazılarının sebeb-i nüzulden yola çıkarak iddia ettikleri gibi, âyetin sadece Hz. ‘Âişe’ye tahsis edilmesi isabetli bir görüş değildir. Çünkü ortada tahsisi gerektirecek geçerli bir delil mevcut değildir.’’ şeklindeki sözleriyle eleştirmektedir. Böylece âyetin iftiraya uğrayan mümin kadınların tümüne umûm ifade ettiği gibi, aynı şekilde bu çirkin iftirayı atanlar için de umûm ifade etmektedir. Yani bu çirkin iftirada bulunan her kim olursa olsun, âyetin vasıflarına uygun düştüğü takdirde dünya ve âhirette lanetlenmiş olur ve onun için çok çetin bir azap vardır. Ancak vefatından önce işlediği günahın tövbesini ederse istisna tutulabilir. Çünkü Yüce Allah âyetin devamında ‘‘Ancak bundan sonra tövbe ederek, ıslah olanlar bunun dışındadır.’’ şeklinde buyurmaktadır.375

Âyetin umûma hamledilerek te’vil edilmesi konusunda Râzî, Ebû Hayyân, İbn Kesîr, Îcî (ö. 905/1500), Şevkânî ve Ebû Bekr el-Cezâirî (ö. 1435/2014) Taberî’ye muvafakat etmektedirler.376 Ayrıca Nehhâs ‘‘Âyet hakkında söylenilecek en güzel söz, âyetin erkek veya kadına kazif suçunu atan herkese umûm olduğudur.’’ şeklinde görüş beyan etmiştir.377

Bu konuda Taberî’ye muhalefet edenlere gelince, Vâhidî, Ebussuûd ve Âlûsî âyetin sadece Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hanımlarına kazif atanlara tahsis edildiğini ileri sürmüşlerdir.378

Burada İbn Zeyd ve onun gibi düşünenlerin görüşünü tercih eden Taberî, âyetin nüzul sebebi her ne kadar Hz. ‘Âişe hakkında husûs olsa da ‘‘İtibar lafzın umûmiliğinedir, sebebin husûsiliğine değildir.’’ ilkesine dayanarak âyetin umûm olduğunu ifade etmektedir. Nitekim buradaki te’vilin umûm olması, âyetin bağlamında yer alan vasıflar üzerindendir. Çünkü Yüce Allah ‘‘İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz olan mümin kadınlar’’ şeklinde umûm olarak buyurmuştur. Böylece Yüce Allah’ın bildirdiği vasıfları kendilerinde taşıyan mümin kadınların tümü âyetin umûm

375 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 17:226-230.

376 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, 6:404; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 23:353-354; İbn Kesîr,

Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 6:32; Ebu’l-Me‘âlî Muînuddîn Muhammed b. ‘Abdirrahman el-Îcî (ö. 905/1500), Câmi‘u’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân, thk. ‘Abdulhamid Handâvî (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, 2004), 3:114; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, 4:20; Ebû Bekr Câbir el-Cezâirî (ö. 1435/2014), Eyseru’t-tefâsîr li Kelâmi’l-‘Aliyyi’l-kebîr, (Mısır: Dâru’s-Selâm, 1992), 2:669.

377 Nehhâs, İʻrâbu’l-Kur’ân, 647.

65 hükmüne girmişlerdir.

Örnek 3: Yaptıklarından Dolayı Azabı Tadacak Olanlar

Taberî, el-Haşr Sûresi’nin 59/15. âyetinde yer alan ‘‘Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin durumu gibidir.’’ ifadesiyle ilgili farklı görüşleri ele alır ve tercihini vasıflar

deliliyle destekler: Te’vil ehli, ٌميِلَأ ٌباَذَع ْمُهَل َو ْمِه ِرْمَأ َلاَب َو اوُقاَذ ا بي ِر َق ْمِهِلْب َق ُْن ِم َنيِذَّلا ِلَثَمَك / ‘‘Onların durumu,

kendilerinden az öncekilerin (Mekke’li müşriklerin) durumu gibidir. Onlar (Bedir’de) yaptıklarının cezasını tatmışlardır. Onlara (âhirette de) elem dolu bir azap vardır.’’ (el-Haşr 59/15) âyetinde yer alan ا بي ِر َق ْمِهِلْب َق ُْن ِم َنيِذَّلا ِلَثَمَك / ‘‘Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin durumu gibidir’’ ifadesinden kimlerin kastedildiği konusunda ihtilaf etmişlerdir:379

a) İbn ‘Abbas’tan gelen rivayete göre, âyetin ilgili ifadesinden kastedilen Kaynukaoğulları Yahudîleridir.380

b) Mucâhid’den nakledilen görüşe göre âyetin maksadı özellikle Bedir savaşına katılan Kureyş kâfirleridir.381

Taberî, yukarıda âyetin te’vili bağlamında nakledilen farklı görüşlerden ziyade ‘‘Yüce Allah burada hem Hz. Peygamber (s.a.s.) zamanında yaşamış kâfirlere hem de sonraki bütün kâfirlere kendilerinden önce yaşamış inkârcıların hakettikleri cezayı tattıklarını hatırlatmaktadır.’’ şeklinde olan ve umûm bildiren görüşü tercih etmiştir. Bilindiği üzere onlar kendilerine gönderilen peygamberleri yalanladıkları için helak edilmişlerdi. Dolayısıyla Yüce Allah burada ‘‘Onların durumu, kendilerinden az öncekilerin durumu gibidir’’ derken herhangi bir toplumu tahsis etmemiştir. Ne var ki sadece onlardan daha önce yaşamış kâfirleri cezalarını tatmakla vasıflamıştır. Müellif bu vasıftan yola çıkarak, önceki kâfirlerin davranışlarını takip eden herhangi bir toplumun da akıbetinin aynı olacağını belirtmiştir.382

Âyetin umûma hamledilmesi konusunda Nehhâs, Cemâluddîn el-Kāsımî (ö. 1866/1914)

379 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:539.

380 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:539.

381 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:540.

66

ve Vehbe Zuhaylî’nin (ö. 1436/2015) Taberî’ye muvafakat ettikleri görülmektedir. Bunlardan Nehhâs ‘‘Doğrusu buradaki âyetin, umûm olarak yukarıda anılan kabileleri ve onlardan öncekileri de kapsaması söz konusudur.’’ şeklindeki görüşüyle âyetin kapsamını daha da genişletmiştir.383

Ancak âyet-i kerimenin Kaynukaoğulları Yahudîlerine tahsis edildiğini belirten Mukātil b. Suleyman’dan farklı düşünen Taberî’ye Vâhidî, Zemahşerî, Nesefî, ‘Alî b. Yahyâ es-Semerkandî, Mahallî ve Suyûtî muhalefet etmiş sayılırlar.384

Görüldüğü üzere âyetin te’vili bağlamında nakledilen görüşlerden sadece ‘‘Kaynukaoğulları Yahudîleri’’ ve ‘‘Kureyş kâfirleri’’ şeklinde olan iki görüş öne çıkmaktadır. Ancak Taberî burada umûmu tercih ederek âyet-i kerimenin genel ifadesinin, yukarıda nakledilen iki grup kâfirleri kapsadığı gibi aynı şekilde bunların dışında olan bütün müşrik ve kâfirleri kapsamı dâhiline aldığını söylemiştir. Çünkü Yüce Allah tarafından cezaya ve azaba neden olarak bildirilen kâfirlik vasfı onların tümünün ortak vasfı olarak bilinmektedir.