• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: TABERÎ TEFSİRİ VE UMÛM-HUSÛS KAVRAMLARI

1.2. Umûm-Husûs Kavramları

1.2.3. Husûs Kavramı

‘‘Hâss’’ kelimesi ‘‘ َّصَخ / hassa’’ fiilinin ismi fâilidir. ‘‘Hassa’’ sözlükte tek kalmak, birini diğerlerinden üstün tutmak, ayrılmak, temyiz etmek, bir nesnede bulunup diğerlerinde bulunmamak ve bir işi tek başına yapmak gibi anlamlarına gelir. Binaenaleyh, kelimenin asıl lügavî anlamına gelince, bir şeyin bir şeyle ya da kişinin herhangi bir durum ya da nesneyle özgünleşmesi demektir. Nitekim bu kelimenin kullanımına Arap

184 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 3:580-582. 185 el-Bakara 2/1. 186 el-Bakara 2/178. 187 el-Bakara 2/205. 188 el-Bakara 2/247. 189 el-Bakara 2/257. 190 el-Bakara 2/270. 191 Âl-i İmrân 3/27. 192 Âl-i İmrân 3/38. 193 el-En‘âm 6/118. 194 el-A‘râf 7/201. 195 en-Nûr 24/2. 196 Fussilet 41/47. 197 el-Haşr 59/2. 198 el-İnsân 76/8.

27

dilinden örnek verecek olursak: ‘‘ ِرْم َْلا ِب ٌن َل ُف َّص َت ْخإ / Kişi, işinde tek başına egemen oldu.’’ denir. ‘‘Husûs’’ kelimesi ise ‘‘hassa’’ fiilinin mastarı olup aynı anlama gelmektedir. Bu kelimenin mazi, muzari ve mastar sîgalarının ‘‘ا صوُصُخ - ُّصُخَي- َّصَخ’’ şeklinde olup aynı manalarda kullanıldığı söz konusudur.199

1.2.3.2. Istılahî Anlamı

Kuşkusuz kıyamete kadar insanlığa hidayet rehberi olarak gönderilen Kur’ân-ı Kerîm âyetleri genel olarak umûm mahiyetlidir. Ancak bazı âyetlerin özel durum ve soru üzerine inmesi, Kur’ân muhatabının sınırlı olmasına neden olabilmektedir. Okuyucuya bu gibi durumların kapalı kalmaması için usûlcüler gerekli incelemelerde bulunmuş ve birtakım kaideler ortaya koymuşlardır. Bunlardan biri de yukarıda açıklanmış olan ‘‘umûm’’un karşıtı olan ‘‘husûs’’tur. ‘‘Husûs’’ kavramının tarifine gelince ‘‘Tek kullanımda kendisiyle bir veya sınırlı sayıda ferdin kastedildiği lafızdır.’’ şeklindedir. Bu tür lafızlar kelimenin bütün anlam fertlerini değil, sadece geçerli bir delil ile belirlenmiş fertleri kapsamına alabilmektedir. Bunun örneği olarak Meryem, Sâre ve Âdem gibi özel isimlerin gösterilmesi mümkündür.200

Şu durumun da belirtilmesi gerekir ki usûlcülerin çoğunluğuna göre sayı isimleri, harfler ve cins isimleri de husûs tanımına girmektedir. Çünkü bir sözcüğün asıl anlamı vazolunduğu mana olup ve bu manadaki tekil veya çoğul onun vasıflarının tek veya çok olmasına bağlıdır. Binaenaleyh sayı isimleri içerisinde her ne kadar çokluk bulunmakta ise de bu isimler gösterdikleri miktarların tamamına birden vazolunmuşlardır. Dolayısıyla onların tamamı hükmen ‘‘bir’’ demektir. Hâlbuki müşterek, iki ve daha fazla anlam için konulmuştur. Tanımdaki ‘‘tek başına’’ kaydından murad ise lafzın dış âlemde çeşitli fertleri bulunup bulunmamasına bakılmadan onun ‘‘bir’’ olması itibarıyla tek bir manayı içermesidir. Bu tanımlama kaydı umûmu tanım dışında bırakmaktadır. Çünkü husûsun fertleri arasında umûmdaki gibi müştereklik yoktur. Diğer taraftan tesniyenin

199Ebu’l-Huseyn Ahmed b. Fâris (ö. 395/1004), Mekāyisu’l-luga, thk. ‘Abdusselam Muhammed Hârûn,

(Beyrut: Dâru’l-Cebil, 1999), 2:152; Serahsî, Usûl, 1:127; Ebu’l-Kāsım Huseyn b. Muhammed er-Râgıb el-İsfahânî (ö. V/XI. yüzyılın ilk çeyreği), el-Mufredât fî garîbi’l-Kur’ân, thk. Safvan Adnan, (Dımeşk: Dâru’l-Kalem, 1992), 284; Saʻduddîn Mesʻûd b. Fahriddîn et-Teftâzânî (ö. 792/1390), Kitâbu’t-Telvîh, (Beyrut: Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, 1957), 1:32;

28

(ikil) de bu tanım içine girdiği söylenebilir. Zira tesniyede de fertler arasında müştereklik kastedilmez.201

Tefsir ve fıkıh usûlünün ortak terimi olan ‘‘husûs’’un bundan başka da farklı tanımları yapılmıştır. Örneğin Pezdevî (ö. 483/1090) ‘‘Tek başına ve iştirak olmadan tek bir mana için konulan her lafız ve tek başına belirli fertler için vazolunan her isim’’ şeklinde tarif etmiştir.202 Tanımdaki ‘‘vazolunan’’ kaydından amaç kelimenin bir mana karşılığında konulmasıdır.203 ‘‘Bir mana için’’ kaydındaki ‘‘mana’’dan maksat, lafzın ifade ettiği fertler olup onun içerisine maddî varlık (‘ayn) mukabili olan ‘‘manalar’’ da girer. Bu bakımdan o dış âlemde mevcut olan somut varlıklar yanında zihnî anlamlar için de kullanılabilir. Dolayısıyla, onun anlamı zihinsel ve zihin dışı, tikel (cüz’î) ve tümel (küllî) olabilir. Ayrıca tanımdaki ‘‘tek bir’’ kaydıyla ‘‘müşterek’’ lafızlar dışarıda bırakılmıştır. Çünkü müşterek lafız birden fazla mana için teker teker konur.204

Bazı usûlcüler tarafından ifade edilen hâss ile husûs arasındaki farka değinmek gerekirse, usûlcüler arasında hâkim olan görüşe göre bu iki kavram sözlük ve -ilerde görüleceği üzere- ıstılahî anlamda aynı manada kullanılmıştır.205 Nitekim bu konuda Ebu’l-Huseyn el-Basrî (ö. 436/1044) sözlükte ‘‘tek kılmak, iştirak’i gidermek’’ manalarına gelen ‘‘hâss’’ kelimesinin ‘‘husûs’’ ile aynı manada olduğunu ve tek bir varlık ‘‘ayn’’ için vazedildiğini söylemiştir.206

Ayrıca Serahsî (ö. 483/1090 [?]), Pezdevî tarafından yapılmış tarifin birinci bölümündeki ‘‘tek bir mana için’’ yerine ‘‘belli bir mana için’’ ifadesini kullanmıştır. Ancak tanımın ikinci bölümünü ise olduğu gibi almıştır.207

Bu iki usûlcü, husûsun

201 Ferhat Koca, ‘‘Has’’, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV İslam Araştırmaları

Merkezi, 1989) https://islamansiklopedisi.org.tr/has (25.10.2018).

202 Ebu’l-Hasan Ebu’l-‘Usr Fahru’l-İslam ‘Alî b. Muhammed el-Pezdevî (ö. 482/1089), Kenzu’l-vusûl ilâ

ma‘rifeti’l-usûl, thk. Sa‘îd Bektaş (Beyrut: Dâru’l-Beşairi’l-İslamiyye, 2014), 1:30-31.

203 ‘Abdul‘azîz el-Buhârî, Keşfu’l-esrâr fi Şerhi Usûli’l-Pezdevî, thk. Hasan Hilmi Rizevî, (İstanbul:

Mektebe-i Sanâyi Matbaası, 1890), 1:30.

204 Teftâzânî, et-Telvîh, 1:34; ‘Alî Haseballah, Usûlu teşrî‘i’l-İslâmî, (Mısır: y.y., 1971), 248.

205 Büyük Ali Haydar Efendi Nasuhizâde, Usûl-i Fıkıh Dersleri, (İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1966), 28.

206 Ebu’l-Huseyn, el-Muʻtemed, 1:251; İbn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, 7:24-26.

29

beyan açısından kendisinde herhangi bir tasarrufa ihtimali bulunmadığını ve onun ‘‘kendiliğinden açık’’ olduğunu kabul etmişlerdir.208 Ancak Gazzâlî husûs niteliğinin yalnızca lafızlara ait olduğu ve mefhumların umûm niteliğine sahip olmadığı görüşündedir.209 Gazzâlî husûsu ihtiva ettiği manadan dolayı diğer birtakım manaların kendi içine giremediği bir lafız olarak değerlendirmektedir. Ona göre zatı sebebiyle hâss olan (hâss lizâtihî) bir kelime parçalanamayan ‘‘tek bir’’ gibidir. Herhangi bir varlığa nisbetle husûs olan ise kendisinden üst seviyedekilere göre husûs, aşağıdakilere nisbetle umûmdur. Örneğin ‘‘insan’’ kelimesi ‘‘hayvan’’ lafzına nisbetle husûs, ‘‘erkek’’ kelimesine göre ise umûmdur.210

Sâ‘duddîn et-Teftâzânî’nin (ö. 792/1390) ‘‘Tek bir fert veya sınırlı çokluk için konulmuş olan bir lafız’’211 şeklindeki tarifi de Ebû Sa‘îd el-Hâdimî (ö. 1176/1762) gibi bazı ilim adamları tarafından aynen benimsenmiştir. Buradaki ‘‘sınırlı çokluk’’tan maksat, belirli sayıdaki fertlerden oluşan çokluklardır. Bunlar ise tesniye ve sayı isimleridir. 212

el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân gibi tefsir usûlü açısından önemli eserin müellifi Zerkeşî’ye göre gerek kendi ve gerekse diğer usûlcülerin eserlerinde umûm ve husûs başlıklarının ele alınmasından esas maksat, tahsis kaidesi (umûmun anlam/hitap açısından sınırlandırılması) olsa gerektir. Çünkü bu konu anıldığında ilk akla gelen umûmun tahsisidir.213 Burada belirtilmesi gerekir ki Zerkeşî’nin umûm ve husûs kaidesinden kastettiği umûmun tahsisi meselesi, çalışmamızın ilerdeki bölümlerinde ‘‘Muttasıl Husûs’’, ‘‘Munfasıl Husûs’’ ve ‘‘Taberî’de Husûsun Tespiti’’ başlıkları altında detaylı bir şekilde işlenecektir.

208 Pezdevî, Kenzu’l-vusûl, 1:79-80; Serahsî, Usûl, 1:128.

209 Gazzâli, el-Mustasfâ, 224.

210 Gazzâlî, el-Menhûl, 162.

211 Teftâzânî, et-Telvîh, 1:34.

212 Ebû Sa‘îd Mustafa b. Osman el-Hâdimî (ö. 1176/1762), Mecâmi‘u’l-hakâik fî usûli’l-fikh, (İstanbul:

Hacı Muharrem Efendi Matbaası, 1886), 33.

30