• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TABERÎ TEFSİRİNDE UMÛM-HUSÛS

2.2. Taberî Tefsirinde Umûmun Tespiti

2.2.5. Hadis

Âyetin âyetle tefsirinden sonra en güvenilir yöntem Kur’ân’ın Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadisleriyle tefsir etmektir. Kendisine inen Kur’ân’ı insanlara ulaştırmakla yükümlü olan Hz. Peygamber, aynı zamanda bazı (ahkâm) âyetleri tefsir etmekle de yükümlü idi. Peygamberlerin sonuncusuna verilen bu önemli yetki Kur’ân’da ‘‘ َنِ يَبُتِل َرْكِ ذلا َكْيَلِإ اَنْل َز ْنَأ َو

ِساَّنلِل اَم َل ِ زُن ْمِهْيَلِإ ْمُهَّلَعَل َو

َنو ُرَّكَفَتَي / İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye Sana da bu Kur’ân’ı indirdik.’’432 şeklinde bildirilmiştir. Bu da hadislerin Kur’ân’ın vazgeçilmez açıklaması olduğunu gösterir. Böylece âyetleri tefsir etme konusunda ilk başvurulacak delillerden sayılan hadisler, âyetlerin umûm ve husûsunu, mutlak ve mukayyedini açıklar, müşkil ve müphemini çözüme kavuşturur.433 Burada müellifin âyetin umûmunu tespit ederken delil olarak Hz. Peygamber’in açıklamalarına (hadislerine) başvurma yöntemi ele alınacaktır. Bu yöntemin örneği Taberî tefsirinde sadece iki yerde tespit edilmiştir.

Örnek 1: Bilgiyi Gizleyenler

Taberî, el-Bakara Sûresi’nin 2/159. âyetinde geçen ve kendilerine bildirilen ‘‘delilleri ve hidayet yolunu’’ gizleyenlerle ilgili farklı te’villeri ele almakta ve tercihini hadis deliliyle desteklemektedir.

Te’vil ehli, َكِئَلوُأ ِباَتِكْلا يِف ِساَّنلِل ُهاَّنَّيَب اَم ِدْعَب ْن ِم ىَدُهْلا َو ِتاَنِ يَبْلا َن ِم اَنْل َز ْنَأ آَم َنوُمُتْكَي َنيِذَّلا َّنإ ‘‘İndirdiğimiz açık delilleri ve kitapta insanlara apaçık göster- / َنوُنِع َّللا ُمُهُنَعْلَي َو ُالله ُمُهُنَع ْلَي

diğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Yüce Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder. (el-Bakara 2/159) âyetinde geçtiği üzere َنوُمُتْكَي / ‘‘delilleri ve hidayet yolunu gizleyenler’’den kimlerin kastedildiği konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir:434 a) İbn ‘Abbas ve Suddî’nin görüşüne göre âyet Yahudî din adamları hakkında nazil

432 en-Nahl 16/44.

433 Sadreddîn Gümüş, Kur’ân Tefsirinin Kaynakları, (İstanbul: Kayıhan Yayınları, 1989), 52-55.

78

olmuş ve özellikle onları kastetmektedir. Zira onlar kitaplarında olan Hz. Muhammed (s.a.s.) hakkında olan bilgiyi gizlemiş ve soranlara da olumsuz cevap veriyorlardı.435 b) Mucâhid ve Katâde’nin görüşüne göre ise ilgili âyetten özellikle Ehl-i Kitap kastedilmiştir. Onlar kendi kitaplarında son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) hakkında bilgi edinmelerine rağmen bunu insanlardan gizlemişlerdir.436

Taberî âyetin te’vili bağlamında yukarıda nakledilen husûs ifadeli görüşlerden ziyade âyetin umûm ifadeli olacağını belirtmiştir. Yukarıdaki görüşlerden tercihte bulunmayan müellif ‘‘Âyet, her ne kadar Ehl-i Kitap hakkında nazil olsa da Yüce Allah’ın insanlara açıklanmasını farz kıldığı bilgileri gizleyen herkesi içine almaktadır.’’ şeklindeki açıklamasıyla kendi görüşünü ifade eder. Böylece âyetin umûmunu tercih eden müellif, görüşünü Hz. Peygamber’in (s.a.s.) ‘‘Kimden bir ilim sorulur da o da ilmi gizleyecek olursa, Yüce Allah o gizleyen kişiye kıyamet gününde ateşten gem vuracaktır.’’ şeklindeki hadisiyle desteklemiştir.437

Aralarında İbn Ebî Hâtim (ö. 327/938), Mâturîdî, Cessâs, Vâhidî, Semʻânî, Begavî, İbn ‘Atıyye, İbnu’l-‘Arabî, Beyzâvî, Ebû Hayyân ve İbn Kesîr gibi müfessirlerin bulunduğu cumhur, âyetin Ehl-i Kitab’ın bilgi gizleyenleri hakkında nâzil olduğunu, fakat âyetin onlara mahsus olmayıb bilakis Müslümanlar ve diğerleri için umûm ifade ettiğini ileri sürmüşlerdir. Böylece âyetteki hükmün bildirilmesi gereken bilgiyi gizleyenlerin tümüne umûm olması, neredeyse icmâ ile sabit olmuştur. Ayrıca bu konuda icmâa ve Taberî’ye muhalefet edenlere rastlanmamıştır.438

Âyetin nüzul sebebiyle ilgili gelen haberlerden bilindiği üzere âyet Ehl-i Kitab’ın Hz. Muhammed’in (s.a.s.) sıfatlarıyla ilgili bilgiyi gizlemeleri üzere nazil olmuştur. Çünkü o dönemde bu önemli bilgiye ancak onlar sahiplerdi. Zira Yüce Allah bunu Tevrat ve İncil’de bildirmişti. Sonuç olarak burada müellif, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadisini

435 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 2:730.

436 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 2:731.

437 Ebû Dâvûd, ‘‘İlim’’, 9; Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 2:729-733.

438 Bilgi için bkz. İbn Ebî Hâtim (ö. 327/938), Tefsiru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 3. Baskı, thk. Es‘ad Muhammed

el-Tayyib, (Mekke: Mektebetu’n-Nezzâr, 2003), 1:268; Mâturîdî, Te’vîlât, 1:113; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 1:100; Vâhidî, Esbâbu’n-nuzûl, thk. ‘İsam b. ‘Abdilmuhsin el-Humeydân (Demmam: Dâru’l-İslâh, 1992), 48; Semʻânî, Tefsîru’s-Sem‘ânî, 1:160; Begavî, Me‘âlimu't-Tenzîl, 1:175; İbn ‘Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, 2:30; İbnu’l-‘Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 1:72-73; Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl, 1:169; Ebû Hayyân, el-Bahru’l-muhît, 1:628; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 1:472.

79

delil olarak ileri sürmüş ve âyetin umûm ifadeli olduğunu beyan etmiştir.

Örnek 2: Üç Grup İnsan

Taberî, Fâtır Sûresi’nin 35/32. âyetinde yer alan ve ‘‘kendilerine kitap verilenlerden, zulmedenlerden ve ortada kalanlardan’’ kimlerin kastedildiğiyle ilgili farklı te’villeri ele almakta ve tercihini hadis deliliyle desteklemektedir.

Te’vil ehli, ِتا َرْيَخْلاِب ٌقِباَس ْمُهْنِم َو ٌد ِصَتْق ُم ْمُهْنِم َو ِهِسْفَن ِل ٌمِلاَظ ْمُهْنِمَف اَنِداَبِع ْن ِماَنْيَفَطْصا َنيِذَّلا َباَتِكْلااَنْث َر ْوَأ َّمُث ‘‘Sonra Kitab’ı, kullarımız arasından seçtiklerimize verdik. / ُريِبَكْلا ُلْضَفْلا َوُه َكِلَذ ِالله ِنْذِإِب Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Yüce Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur.’’ (Fâtır 35/32) âyetinde ِالله ِنْذِإِب ِتا َرْيَخ ْلاِب ٌقِباَس ْمُهْنِم َو ٌد ِصَتْقُم ْمُهْنِم َو ِهِسْفَنِل ٌمِلاَظ ْمُهْنِمَف / ‘‘kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Yüce Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır’’ şeklinde sözü edilen üç grup insandan kimlerin kastedildiği konusunda ihtilaf etmişlerdir:439

a) İbn ‘Abbas ve İbn Mesʻûd’un görüşüne göre âyetteki insanlardan maksat, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ümmetidir. Onlar, Yüce Allah’ın indirdiği Kur’ân’a varis oldular. Onlardan zalimlik edenler bağışlanır. Ortada olanlar kolayca hesaba çekilir ve hayırda yarışanlar ise hesaba çekilmeden cennete girer.440

b) Kâʻb el-Ahbâr (ö. 32/652-53) ve Muhammed b. Hanefiyye’nin (ö. 81/700) görüşüne göre âyette sözü edilen insanların tümü bu ümmetten olup ve cennete gireceklerdir. Taberî, Kâʻb’ın görüşünü ‘‘Bunlar adn cennetlerine gireceklerdir’’ şeklindeki âyetle delillendirdiğini nakleder.441

c) Aralarında ‘İkrime, Mucâhid, Hasan-ı Basrî, Katâde ve Dahhâk’ın bulunduğu te’vil ehline göre âyette Yüce Allah’ın seçtiğini belirten kullarından maksat, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ümmetidir. Ancak kendilerine zulmedenlerden maksat, münafıklardır ki onlar cehennem ehlindendir. Ortada olan ve hayırda yarışanlar ise müminlerdir. Onlar da cennet ehlindendir.442

439 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 19:367.

440 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 19:368.

441 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 19:369.

80

Taberî âyetin te’vili bağlamında yukarıda nakledilen çeşitli görüşlerden birinci ve ikinci grup te’vil ehlinin görüşünü tercih etmiştir. Bunlara göre âyet Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ümmetinden bahseder ve onların tümü cennet ehlinden olacaklardır. Bu görüşü tercih eden müellif, delil olarak âyetin devamının umûm şeklinde gelmesini ve bu yönde hadislerin mevcut olmasını öne sürmektedir. Konu hakkında Ebû Sa‘îd el-Hudrî’den gelen hadislerin birinde Hz. Peygamber (s.a.s.) ilgili âyetin tefsirini ‘‘Burada sözü edilen tümünün varacağı yer birdir. O da cennettir.’’ şeklindeki sözleriyle ifade etmiştir.443 Hz. Peygamber (s.a.s.) âyetle ilgili başka bir hadisinde ‘‘Hayırlarda öne geçmek için yarışına gelince o, hesapsız cennete girecektir. Ortada olan hafifçe hesaba çekildikten sonra cennete girer. Kendisine zulmedene ise kıyamet günü orada hüzün ve üzüntü isabet eder ve ardından o ‘‘Bizden üzüntüyü gideren Yüce Allah’a hamdolsun.’’ (Fâtır 35/34) âyetini okuyacaktır.’’ şeklinde buyurmuştur.444 Bu tür hadislerden anlaşıldığı üzere bu ümmetin inananları şirke ve küfre düşmedikleri sürece cennet ehlinden sayılmaktadırlar.445

Âyetin te’vilini umûma hamletme konusunda Mukātil b. Suleyman’la aynı görüşte olan Taberî’ye muvafakat eden müfessirlere gelince burada, Vâhidî, Semʻânî, Begavî, Râzî, Kurtubî ve İbn Kesîr gibi birçok müfessiri anmak mümkündür. Bunlara göre de âyetin siyâkı umûm ifadeli olup âyette sözü edilen üç grupu kapsamına almaktadır. Âyette ‘‘kendisine zulmeden’’den maksat ise şirke veya küfre bulaşmayan günahkâr Müslümandır.446

Bu konuda âyetin husûs ifadeli olduğunu tercih ederek Ferrâ’dan farklı düşünen Taberî’yle aynı fikirde olmayan müfessire gelince, burada Zemahşerî’den söz etmek mümkündür. Bunlara göre ilgili âyetin konusu olan üç grup insanın durumu el-Vâkıa Sûresi’nin 56/7-10. ‘‘Ve sizler üç sınıf olursunuz. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere! Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar! (Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler.’’ şeklindeki âyetleriyle açıklanması söz konusudur. Buna göre Fâtır Sûresi’nin 35/32. ve 33. âyetleri umûm ifade etmez. Âyet onlardan sadece ‘‘ortada olanları ve hayırlarda öne

443 Tirmizî, ‘‘Kitâbu Tefsîri’l-Kur’ân’’, 275.

444 Ahmed b. Hanbel, Musned, 33:135.

445 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 19:367-376.

446 Bkz. Mukātil b. Suleyman, Tefsîru Mukātil, 3:558; Vâhidî, el-Vasît, 3:505; Semʻânî, Tefsîru’s-Semʻânî,

4:358; Begavî, Me‘âlimu’t-Tenzîl, 6:423; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 26:238; Kurtubî, el-Câmiʻ, 14:350: İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 6:550.

81 geçmek için yarışanları’’ kapsamaktadır.447

Sonuç olarak burada Taberî’nin âyetin siyâkını ve konuyla ilgili varid olan hadisleri delil olarak öne sürdüğü ve böylece âyetin umûm ifadeli olduğunu tercih ettiği görülür. Böylece birçok müfessirin de katıldığı üzere Fâtır Sûresi’nin 35/32. âyetinde sözü edilen üç grup insan Hz. Muhammed (s.a.s.) ümmetinden sayılmış ve Yüce Allah’ın izniyle cennete gireceklerdir.