• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: TABERÎ TEFSİRİNDE UMÛM-HUSÛS

2.2. Taberî Tefsirinde Umûmun Tespiti

2.2.8. Allah’ın Hükmü Belirlemesi

Kur’ân-ı Kerîm’de Yüce Allah’ın hükmünün ve hitabının umûm olması durumunda Taberî, başka delile ihtiyaç duyulmaksızın, âyetin umûm ifadeli olacağını belirtir. Çünkü Yüce Allah’ın emir ve yasaklarıyla ilgili hükümleri ve aynı zamanda vaatleri bütün kulları için geçerlidir. Bu yüzden birçok müfessir tarafından Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerîm’de müminlere yönelik hüküm ve vaatlerinin mutlak manada algılandığı görülür. Bilindiği üzere bazen özel sorular, olaylar ve sıkıntılara cevap olarak inen âyetler, genel bir hükmü içermiştir. Örneğin sahabeden ölüm döşeğinde yatan Hz. Cabir

510 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 14:297-304.

511 İbn ‘Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, 3:408; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, 20:245.

512 Ebû Caʻfer Ahmed b. Muhammed en-Nehhâs (ö. 338/930), Me‘âni’l-Kur’âni’l-Kerîm, thk.

Muhammed ‘Alî es-Sâbûnî (Mekke: Merkezu İhyâi’t-Turâsi’l-İslâmiyyi, 1988), 9:90; Şevkânî, Fethu’l-kadîr, 3:214; Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 7:428.

513 Mâturîdî, Te’vîlât, 3:102-103; Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, 3:184; Vâhidî, Vasît, 3:74; Zemahşerî,

96

öleceğini tahmin ederek mülkünü ne yapması gerektiğini Hz. Peygamber’e sormuştur. Bu soru üzerine en-Nisâ Sûresi’nin 4/11–12. miras âyetleri indirilmiştir. Böylece bu âyetler bütün Müslümanlara, miras kalan malların kimlere hangi oranda paylaştırılması gerektiği konusunda detaylı bilgi vermiştir. Taberî’nin genellikle vaad içerikli ve ahkâm âyetleri umûma te’vil ederek açıkladığı görülmüştür. Bunlardan bazılarının örnekleri aşağıda verilecek ve diğerleri hakkında dipnotta bilgi verilecektir. Bu yöntemle müellifin kırk altı yerde umûmu tercih ettiği tespit edilmiştir.514

Örnek 1: Allah’ın Vaadi

Taberî, el-Mâide Sûresi’nin 5/12. âyetinde geçen Yüce Allah’ın vaadinin kimlere yönelik olduğuyla ilgili farklı görüşleri ele almakta ve tercihini Yüce Allah’ın hükmü gereği gerekçesiyle desteklemektedir:

Te’vil ehli, ا ض ْرَق َالله ُمُتْض َرْقَٔا َو ْمُهوُمُت ْر َّزَع َو يِلُسُرِب ْمُت ْنَماَء َو َةو َك َّزلا ُمُتْيَتاَء َو َةو َلَّصلا ُمُتْمَقَٔا ْن ِئ َل ْمُكَعَميِ نِٕا ُالله َلاَق َو َُٔل ا نَسَح ْنَع َّن َرِ فَك ْمُكِتأَيِ يَس ْمُك َُل َو تاَّنَج ْمُكَّنَل ِخْد ي ِرْجَت ْن ِم اَهِتْحَت ُراَهْنَ ْلا ْنَمَف َدْعَب َرَفَك َكِلَذ ْمُكْنِم ْدَقَف َّلَض َءآ َوَس ِليِبَّسلا

/‘‘Yüce Allah (İsrâiloğullarından on iki temsilciye) şöyle demişti: ‘‘Ben sizinle beraberim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz ve (fakirlere yardımda bulunarak) Yüce Allah’a güzel borç verirseniz andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, doğru yoldan sapmış olur.’’ (el-Mâide 5/12) âyet-i kerimesinde söz konusu edilen ُراَهْنَ ْلااَهِتْحَت ْن ِمي ِرْجَت تاَّنَج ْمُكَّنَل ِخْد َُل َو ْمُكِتأَيِ يَس ْمُك ْنَع َّن َرِ فَك َُٔل / ‘‘andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım’’ Yüce Allah’ın vaadinin kimlere yönelik olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir:515

a) Rebîʻ b. Enes’e göre buradaki Yüce Allah’ın vaadi İsrâiloğullarından ziyade öncelikle on iki temsilci (vekile) yöneliktir. Yüce Allah onlara zorbaların diyarına gitmelerini emrederken, aynı zamanda bildirilen emirleri yerine getirmeleri halinde düşmanlarına karşı onlara yardım edeceğini, günahlarını affedeceğini ve cennetine koyacağını vadetmiştir.516

514 Diğer örnekler için bkz. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 3:183, 547, 582; 4:47, 153; 5:14, 474, 609; 6:327,

332, 577, 715; 7:175, 401; 8:102, 276, 606; 9:58, 148, 232, 432, 581; 10:182; 12:28; 14:615; 15:9; 16:506; 17:145; 19:604; 20:46, 440, 523; 21:364, 367, 438, 452, 522, 603; 24:326, 348, 602, 654, 751.

515 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 8:241.

97

Taberî âyetin te’vili bağlamında ‘‘Aslında bu husûsta Rebîʻ b. Enes’in dediği, doğru olan görüşten çok da uzak sayılmaz. Daha doğru ve isabetli olan görüş ise âyetin bu bölümünde yer alan emirleri yerine getiren herkesin Yüce Allah’a itaat etmesinden dolayı, O’nun yardımını kazanmış olacağıdır. Bu itibarla buradaki vaadin İsrâiloğullarının tümüne olmayıp sadece on iki vekile olduğunu söylemek isabetli değildir. Çünkü Yüce Allah’ın hükmü bütün itaat eden kullarını kapsamaktadır. İtaattan da maksat, Yüce Allah’ın elçilerine inanmak, yasaklarından kaçınmak, namaz kılmak ve zekât vermek gibi emirlerini yerine getirmektir.’’ şeklinde tercihini belirtmektedir.517 Buradaki Yüce Allah’ın vaadinin umûm olarak bütün İsrâiloğullarını kapsadığını tercih eden İbn ‘Atıyye, Saʻlebî, Ebû Hayyân, Se‘âlibî ve Ebussuûd bu konuda Taberî’yle fikir birliği içerisindedirler.518

Nitekim âyetin açık ifadesinden yola çıkarak Mukātil b. Suleyman, Begavî ve Râzî gibi müfessirler, buradaki vaadin İsrâiloğullarından seçilen on iki temsilciye mahsus olduğunu ifade etmişlerdir.519

Böylece yukarıdaki bilgilere göre âyetin İsrâiloğullarından on iki temsilciye tahsis edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bilakis buradaki Yüce Allah’ın emir ve vaatleri bütün kavimler için de geçerlidir. Çünkü genellikle Kur’ân’daki tavsiyeler, teşvik ve vaatler umûm ifadelidir. Sonuç olarak denilir ki Taberî burada husûsa gidilecek delil olmadığından ve âyetin bağlamını göz önünde bulundurarak Yüce Allah’ın hükmünün umûm olarak tüm İsrâiloğullarına yönelik olduğunu belirtmiştir.

Örnek 2: Allah’ın Sözleri/Kelimeleri

Taberî, el-Aʻrâf Sûresi’nin 7/158. âyetinde yer alan ‘‘Yüce Allah’ın sözleri’’yle ilgili farklı görüşleri ele almakta ve değerlendirmesini Yüce Allah’ın hükmü gereği gerekçesiyle desteklemektedir:

Te’vil ehli, َنوُدَتْهَت ْمُكَّلَعَل ُهوُعِبَّتا َو ِهِتاَمِلَك َو ِللهاِب ُن ِم ْؤ ُي يِذَّلا ِ يِ مُلا ِ يِبَّنلا ِهِلوُس َر َو ِللهاِب ْاوُنِمآَف / ‘‘Yüce Allah’a ve ümmî Peygamber olan Rasûlüne –ki o, Allah’a ve O’nun sözlerine inanır iman edin

517 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 8:242-247.

518 İbn ‘Atıyye, el-Muharreru’l-vecîz, 2:168; Saʻlebî, el-Keşfu ve’l-beyân, 4:37; Ebû Hayyân,

el-Bahru’l-muhît, 3:457; Se‘âlibî, Cevâhiru’l-hisân, 2:362; Ebussuûd, İrşâd, 2:20-22.

519 Mukātil b. Suleyman, Tefsîru Mukātil, 1:461; Begavî, Me‘âlimu't-Tenzîl, 3:31; Râzî, Mefâtîhu’l-gayb,

98

ve O’na uyun ki doğru yolu bulasınız.’’ (el-Aʻrâf 7/158) âyetinde yer alan ِهِتاَمِلَك َو / ‘‘Yüce Allah’ın sözleri’’ ifadesiyle ilgili ihtilaf etmişlerdir:520

a) Katâde’ye göre burada ‘‘Yüce Allah’ın sözleri’’nden maksat, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Yüce Allah’a ve Kur’ân âyetlerine iman etmesidir.521

b) Mucâhid ve Suddî’ye göre ise ilgili ifadeden özellikle Meryem oğlu Hz. ‘Îsâ kastedilmiştir.522

Âyetin te’vili bağlamında yukarıda nakledilen farklı görüşlerden ziyade Taberî’nin tercihine göre doğru olan görüş: ‘‘Yüce Allah kullarına ümmî bir Peygamberin nübüvvetini tasdik etmelerini emreder ve aynı zamanda O’nun imanının Yüce Allah’ın sözlerinden herhangi birisine tahsis etmemiştir. Böylelikle Yüce Allah, bütün sözlerini kapsar mahiyette haberi umûm buyurmuştur.’’ şeklinde olan görüştür. Her ne kadar burada Taberî’nin görüşü Katâde’nin görüşüne benzerlik teşkil etse de o âyetin maksadını sadece Kur’ân âyetleriyle sınırlandırmamıştır. Bilakis Yüce Allah’ın bütün sözlerine umûmileştirmiştir.523

Bu konuda âyetin umûm olmasını tercih eden müfessirlerden İbn ‘Âşûr’dan başkasına rastlanmamıştır. Nitekim İbn ‘Âşûr, buradaki ‘‘Yüce Allah’ın sözleri’’nin bütün semavî kitapları ve önceki peygamberlere imanı kapsadığını belirtmiştir.524

Taberî’nin bu konudaki görüşüne muhalefet eden müfessir sayısı oldukça çoktur. Örneğin İbn Ebî Zemenîn, İbn Kesîr, Suyûtî, Kurtubî ve Nesefî buradaki ‘‘Yüce Allah’ın sözleri’’ni sadece semavî kitaplara tahsis etmişlerdir.525

Sonuç olarak denilir ki müfessirler bu konuda iki ayrı görüş benimsemişlerdir. Müellifimizin görüş ve tercihine gelince o, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) genel olarak Yüce Allah’ın kelamına ve tüm sözlerine iman ettiğini belirtmiştir. Nitekim Yüce Allah bu konudaki hükmünü tahsise mahal vermeden umûm olarak bildirmiştir. Dolayısıyla ‘‘Yüce Allah’ın sözleri’’ ifadesini husûs değil de Yüce Allah’ın kelamının tümüne

520 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 10:499.

521 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 10:500.

522 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 10:500.

523 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 10:498-500.

524 İbn ‘Âşûr, et-Tahrîr, 9:141.

525 İbn Ebî Zemenîn, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîz, 2:146; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 3:491; Mahallî

99 umûm olarak algılamak daha isabetli olacaktır.

Örnek 3: Hz. İbrahim’in Ahdi

Taberî, en-Necm Sûresi’nin 53/37. âyetinde geçen Hz. İbrahim’in ahdiyle ilgili farklı görüşleri ele almakta ve değerlendirmesini Yüce Allah’ın hükmü gereği gerekçesiyle desteklemektedir:

Te’vil ehli, ىَّف َو يِذَّلا َميِها َربإ َو / ‘‘Ve ahdini (sözünü) yerine getiren İbrahim.’’ (en-Necm 53/37) âyetinde geçtiği üzere ى / ‘‘ahdini (sözünü) yerine getiren İbrahim’’in ahdiyle َّف َو ilgili fikir ayrılığına düşmüşlerdir:526

a) İbn ‘Abbas ve Mucâhid’den gelen görüşe göre Hz. İbrahim’den önce insanlar yakınlarının işlediği suçlardan sorumlu tutulurdu. Ancak Hz. İbrahim geldi ve kimsenin günahından başkası sorumlu olmayacığını bildiren en-Necm Sûresi’nin 53/38. ‘‘ ُر ِزَت َل َو ى َرْخُأ َر ْزِو ٌة َر ِزا َو / Hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.’’ şeklindeki âyeti tebliğ etme vazifesini yerine getirdi.527

b) Katâde’nin görüşüne göre Hz. İbrahim, Yüce Allah’a itaat ve O’nun risaletini halkına tebliğ etme konusunda ahdine vefa göstermiştir.528

c) ‘İkrime’ye göre ise Hz. İbrahim, ilgili âyetten itibaren ilerdeki on âyet (en-Necm 53/37–48) kapsamında Yüce Allah’a verdiği sözüne sadık kalmıştır.529

d) Sa‘îd b. Cubeyr, Sufyân es-Sevrî ve İbn Zeyd’in görüşüne göre Hz. İbrahim Yüce Allah’ın kendisinden ulaştırmasını istediği her şeyi, yani eksiksiz olarak risaletinin tamamını ulaştırarak ahdini yerine getirmiştir.530

e) İbn ‘Abbas’ın başka bir görüşüne göre burada özellikle Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmekle ilgili gördüğü rüyasına sadık kalması kastedilmiştir.531

f) İbn ‘Abbas ve Mucâhid’e göre âyet-i kerimede Hz. İbrahim’in genel olarak İslam

526 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:74. 527 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:75. 528 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:75. 529 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:75. 530 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:75-76. 531 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:76.

100

dininin tüm rükünlerini yerine getirdiği kastedilmiştir.532

Taberî âyetin te’vili bağlamında yukarıda belirtilen çeşitli görüşlerden sonuncu görüşü tercih etmiştir. Bu da Hz. İbrahim’in genel olarak İslam dininin tüm rükünlerini ve Yüce Allah tarafından emrolunduğu tüm itaatleri yerine getirdiğini söyleyen görüştür. Çünkü Yüce Allah ilgili âyet-i kerimede Hz. İbrahim hakkında herhangi bir konuda tahsise işaret etmeksizin mutlak anlamda ‘‘ىَّف َو’’ yani ‘‘Ve ahdini (sözünü) yerine getiren İbrahim.’’ buyurmuştur. Böylece bu ifade onun bütün itaat ve verdiği sözleri kapsamaktadır.533

Bu konuda Taberî’nin görüşüne muvafakat edenlere gelince Zeccâc, Kurtubî, Beyzâvî, İbn Kesîr, Ebussuûd, Bursevî ve Âlûsî gibi müfessirlerin görüşüne göre ‘‘Ve ahdini (sözünü) yerine getiren İbrahim’’ âyet-i kerimesi umûm üzeredir. Yani âyet Hz. İbrahim’in Yüce Allah’a karşı yaptığı tüm itaat ve sorumluluklarını kapsar mahiyettedir.534

Nitekim dilbilimci müfessir Nehhâs’a göre de âyetin anlamını umûm olarak algılamak en doğrusudur. Çünkü Hz. İbrahim İslam dininin gerektirdiği emirlerinin tümüne karşı doğru ve dürüst davranmıştır.535

Âyetin umûm mahiyetli olduğunu ileri süren Taberî, bu konuda Ferrâ ve İbn Kuteybe’ye muhalefet etmiştir. Müfessirlerden Vâhidî de Taberî’ye muhalefet ederek ‘‘Ve ahdini (sözünü) yerine getiren İbrahim’’ âyetinden maksadın sadece Hz. İbrahim’in kavmine en-Necm Sûresi’nin 53/38. ‘‘ى َرْخُأ َر ْزِو ٌة َر ِزا َو ُر ِزَت َل َو / Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez.’’ şeklindeki âyeti tebliğ etme olduğunu belirtmiştir.536

Aslında rivayetler arasında âyetin tahsisine gidilecek iki hadis mevcuttur. Fakat bu hadislerin isnadında problem olduğu için müellif onları yetersiz bulmuştur. Böylece son görüş sahiplerinin te’vilini tercih eden Taberî, Yüce Allah’ın umûm hükmetmesiyle âyetin umûm ifadeli olup, tüm emir ve itaatleri kapsadığını belirtmiştir.

532 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:77.

533 Taberî, Câmi‘u’l-beyân, 22:74-78.

534 Zeccâc, Me‘âni’l-Kur’ân, 5:75; Kurtubî, el-Câmiʻ, 17:113; Beyzâvî, Envâru't-Tenzîl, 3:342; İbn Kesîr,

Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, 7:463; Ebussuûd, İrşâd, 5:228; Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 14:65.

535 Nehhâs, İ‘râbu’l-Kur’ân, thk. Hâlid ‘Alî, (Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife, 2008), 1056.

101