• Sonuç bulunamadı

Dikey Varlık Düzleminde İnsan

4. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4.1. Aristoteles ve Mevlânâ’nın Mutluluk Erdemine Dair Görüşlerinin

4.1.1. Dikey Varlık Düzleminde İnsan

Erich Fromm, ahlak soruşturmasının insan bilimi üzerinden yapılması gerektiğini düşünmektedir. Çünkü insan tabiatının psikolojiyle, ahlakın uygulama alanıyla bağlantıları vardır. İnsan olmak noktasında yetkinleşme ve mükemmelleşme insanın sahip olduğu doğal nitelikleri sayesinde gerçekleşeceği için, önce insanın tabiatına dair araştırma yapmak doğru bir başlangıç sayılır.355

Gelinen bu noktada kabaca yapılacak bir çıkarım; eylemin anlamla, anlamın erdemle, erdemin insan varlık düzeyi ile ilişkisini fark edilir kılmaktadır. İnsan varlığındaki bu organize bilinç, insanın var olduğundan beri bunlar üzerine kafa yormuş olması, yeryüzündeki görevinin daha anlamlı ve kutlu olduğuna onu ikna etmiştir. İzlenen yol haritasını özetlemek gerekirse, Aristoteles ve Mevlânâ’nın, insan hakkındaki soruşturmalarında varlık düzeylerine vurgu yaptıkları görülmektedir. İki düşünür de insanın, ruh ve beden olmak üzere karşıt yapılanması olduğuna dikkat çekerler. Çünkü erdem veya ahlak, bu zıtlığın doğurduğu çatışmada sulhu sağlayıcı bir unsurdur. O halde iki düşünüre göre insanın, insanlığına dair bilgisinin, ahlaki teşekkülüne doğru bir zemin oluşturduğunu söylemek mümkündür. İçeriksel temellendirmeleri farklı olsa da Mevlânâ ve Aristoteles açısından eylemin bir anlamı olmalıdır. Eylemi bu kadar özel kılan onun anlam değeridir. Çünkü diğer bir değişle mutluluk, yaşamda anlam bulmaktır.356

Düşüncelerin kesiştiği yerde dikkate değer bir husus, ruhun aşağıdan veya yukarıdan olmak üzere nitel varlık düzeyleri arasında hareket etmesi konusundaki mutabakattır. Bu düşünce muhtemelen kadim bilginin de ortak kanısıydı. Fakat modern çağın insanı, modern çağın bol sunumlarına tıka basa doyar haldeyken, kendi dışında olan biten her şeyi daima artan ve yükselen değerde, kendisini de yatay pozisyonda sıkışıp kalmış, değişimin nesnesi gibi görmeyi adet edinmiştir. Bu bakış

355 Erich Fromm, Erdem ve Mutluluk, çev. Ayda Yörükan (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür

Yayınları, 1999), 37.

100

açısı, mutluluğun dışsal verilere bağlı olduğu kanaatini güçlendiren bir yaşam tarzını desteklemektedir. Bu bağlamda Felsefe ve Tasavvuf disiplinlerinin göz önünde olan yetkin isimlerinin düşüncelerinde, kadim birikimden izler görmek çok garip karşılanmasa gerektir. Çalışmada asıl izi sürülen şey, bu dikey varlık düzlemi içinde daima içsel bir derinlik kazanan insanın, erdem ve mutluluk ile nasıl bir ilişki kurduğudur. Aristoteles düşüncesinde bu düzey aşağıdan yukarıya, ruhsal bir kademede ilerler. Daha açık bir ifadeyle, mineralden bitkiye, bitkiden hayvana, hayvandan insana doğru aşama ve yetkinlik kazanan ruhsal varlık, hiyerarşik bir yapıdadır. İnsan, ruhun sağladığı bütünlükle aklını kullanarak yetkinliğe erişir. Akıl yalnızca insana mahsus bir güçtür.357

İnsanın fonksiyonu, varlık amacı doğasına özgü bir anlam ve değer inşa ederek potansiyelini ortaya çıkarmak, aşkınlığı deneyimlemektir. Bu eylemi arzulamasında ona cesaret veren kendi eylemini Tanrı’nın eylemiyle benzeştirerek en yüce mutluluğa ulaşma hayalidir.358 Nihayetinde bu anlam ve değer insanda içkin haldedir ve insan değerlerini açığa çıkardıkça kendisini gerçekleştirmeyi başarır.359 İnsanın, kendi türü hakkında bilgiye ulaşma isteği kadar yaşadığı çevreyi, dünyayı, dünya ötesini bilme arzusu doğal tasarımının sonucudur. Kendi varlık anlamını çevresindekilere kıyas ederek oluşturmayı başarmak şüphesiz bir akıl yürütme metodunun ürünüdür. Akıl ve düşünce üretme bu tasarımın işlevi en yüksek mekanizmasıdır. Buraya kadar iki düşünürü berabere götüren bu benzer düşünceler, işlevi açığa çıkaran temel güç merkezi hakkında ayrılmaktadır.

Aristoteles’e göre insan tüm kapasitelerini kullanıma hazır hale getirmelidir. Kendini gerçekleştirmek dediği bu mutluluk hali, aklın daima devrede ve yönetimde olmasının sonucudur. Ruh, aklın yönetme işinde ona büyük ölçüde destek sağlamaktadır. Aristoteles’in mutluluk öğretisi, her ne kadar ruhu uzaklaştırmadığı bir organizasyon ile gerçekleşiyor olsa bile, tanrısal bir amaç içermemektedir. Yine de insan kendini gerçekleştirdiği gibi, aşmaya da müsait yapıdadır. Bu aşkınlığa Tanrı’nın yaptığı gibi temaşa ve tefekkürle ulaşılır. Aristoteles öğretisini yalnızca kendini gerçekleştirme ve erdemler üzerinden işlemektedir. Aşkın deneyimler üzerinde fazla durmadığı görülmektedir.360

357 Ross, Aristoteles, 213.

358 Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, 210(X. 1178b 20-25).

359 Erkızan, Aristoteles Yazıları, Varlık, Bilgi ve Yaşam Üzerine, 86- 88. 360 Erkızan, Aristoteles’ten Nussbaum’a İnsan, 18-20.

101

Aristoteles, insan üzerine yaptığı tanımlamadan sonra insanın işlevi hakkında bir soruşturma başlatır. Ne olmak ve ne için olmak insanın varlık değerine ulaşmak için bağlantılı ve anlamlı sorulardır. Ona göre evrendeki her şeyin işlevi kendisinden beklenen potansiyeli ortaya koymak olduğu gibi insanın işlevi insan olmak bakımından tamamlanmak ve böylece mutlu olmaktır.361 Aristoteles düşüncesinde ortaya çıkan ve insana uyarlanan evren içi hiyerarşik ve işlevsel düzeni sağlayan temel düşünce, sûfi düşüncesinde bu kadar basit formüle edilmemiştir.

Bu noktada sûfi yaklaşıma yönelmenin ana sebebi, Mevlânâ’nın düşüncesinin tasavvuf ile paralellik arz etmesi ve anlaşılır düzeyde izahata temel oluşturması beklentisidir. Mevlânâ düşüncesinde bu dikey seyrin, başlangıçta yukarıdan aşağıya doğru olduğu görülmektedir. Daha açık bir ifadeyle ilahi hakikat, maddi âleme doğru bir iniş hareketindedir. Bu iniş soyutun, maddenin görünürlüğünden faydalanması için gereklidir. Sûfi düşüncenin varlık teorisini oluşturan suret ve mana teorisine göre, insanın tekrar yükseğe doğu ilerlemesinde ilahi özün taşıyıcı gücü vardır. Böylece yetkin ilke, ilahi hakikatle hiçbir zaman bağını koparmayacaktır.362 Bu bağlamda Mevlânâ görüşüyle insanın işlevini sorgulanacak olursa, insanda potansiyel olarak bulunan Allah’ın isimlerinden pay aldığı özellikleri ortaya çıkararak insanlığını tamamlaması, onun mazharı olmayı hak etmesi olduğu söylenebilir. Bu tamamlanma dikey boyutta ve ilahi bir çekimle gerçekleştiği için gerçekleşme şeklinde değil aşkınlık ifadesiyle yorumlanmalıdır. Bu nedenle Mevlânâ düşüncesinde dikey seyir, yukarıdan aşağı doğru başlamış, tamamlanma, tekâmül süreci aşağıdan yukarı doğru hareket etmektedir.363

Bu varlık düzeylerinin insan eylemlerinde erdem ve mutluluk ilişkisini bir birine monte edecek açıklama için, E. F. Schumacher’in görüşlerine değinmek yerinde olacaktır. Çünkü Schumacher, modern çağ insanının kolektif bencilliğini, depresif yapısını, değer içeriksiz yaşam tarzını bu dikey varlık düzeyi anlayışından yoksun olmasına bağlamaktadır.364 Özetlenmiş bu cümlenin altı sağlam bir harçla doldurulmuştur. Şöyle ki, yaşayan tüm organizmaların nihai bir amacı vardır. Kendi potansiyellerini açığa çıkarma isteği tüm varlık kategorileri için geçerlidir. Bazı varlık kategorilerinde potansiyelin gelişimini kontrol eden bilişsel bir gelişim yoktur ve bu

361 Erkızan, Aristoteles’ten Nussbaum’a İnsan, 15-16. 362 Frıthjof Schuon, İslamı Anlamak, 187-188. 363 Mevlânâ, Mesnevî, 4/290, b. 3635.

102

durum varlığın doğal gelişimiyle açıklanır. Bu husus, Aristoteles’in etik görüşünde erekbilim (teleoloji) anlayışı ile kendini gösterir.365

Bitki ve hayvanların yaşam tarzları yatay bir hareket alanına sahiptir. Tohum bitki olma becerisine sahipken, hayvan yavrusu güdüsel olarak kendi türüne özgü sorumluluklara hazırlanacaktır. İnsan da canlılık belirtileri taşımak bakımından benzer özelliklere sahiptir. Fakat onun ayırıcı kılan özelliği bir içsel güç merkezi oluşturması, eylemlerini gerçekleştirdiğinde bu merkezin etkisini hissetmek istemesidir. Bu hissetme güdüsel bir tavırdan ziyade bilinç ve tercih ortaklığı ile gerçekleştiği için eşsiz bir eylem halini alır. Erdemler bu eşsiz ve üstün eylemin tamamlayıcısı ve destekleyicisidirler. Unutulmamalıdır ki, insanın kendi varlık bilinci ile hareket etmesi daha zordur. İnsanın kendisi ile ilgili bilgisi, eylemlerinin seçicisi, aynı zamanda da onaylayıcısı olacaktır. Bir bakıma Aristoteles’in kendini gerçekleştirmek dediği bu en iyi mutluluk, Mevlânâ’ya göre benliğin mükemmelleştirilmesi demektir.366 Gerçekleşmenin potansiyeli içkin iken, mükemmelleşme, içkinliğe ilave olarak daima aşkın bir destek gücüne ihtiyaç duyar. Buna rağmen iki farklı düşünce de, varlığın dikey bir hareket halinde olması gerektiği konusunda birleşir. Bu gerçekleşme veya tekâmül, çiçeğin iklim şartlarına göre kendiliğinden gelişmesi, büyümesi gibi değildir. Bitkinin yaşamsal aktivitesi yatay bir süreçte ilerler. Dikey hareket daima çabalamayı, bireyin karar ve yargı gücünün aktif kullanımını, kişinin evrensel benliği ile ilişkisini dinç tutmasını gerektirmektedir. Erich Fromm’un söylemiyle; “Erdem, her organizmanın sahip olduğu özel imkânların açılıp genişlemesidir. İnsan için erdemli olmak demek, en çok insan olduğu, insani nitelikleri en fazla geliştirdiği bir duruma ulaşmış olmak demektir.367

Mutluluk, insanın doğal niteliklerinin olumlu yönde güç kazanımı ve genişlemesi ile elde edilir. Elbette bu güç kazanımı insan olmanın değerini bilme, değerli olanı irade etme, bunun için çabalama, çalışma, dönüşüme rıza göstermenin sonucudur. Kendi güçleriyle birleşebilmek, insanı “kendi değer anlamını bilmek” hedefine hazırlar.368

4.1.2. İnsan Varoluşunda Dikey Hareket ve Hikmet

365 Erkızan, Aristoteles’ten Nussbaum’a İnsan, 15. 366 Mevlânâ, Mesnevî,4/43, b. 520.

367 Fromm, Erdem ve Mutluluk, 39.