• Sonuç bulunamadı

Kendine Egemen Olma Hali; İffet

4. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4.1. Aristoteles ve Mevlânâ’nın Mutluluk Erdemine Dair Görüşlerinin

4.1.4. Kendine Egemen Olma Hali; İffet

İnsanın arzu nesnesi ile arasına mesafe koyma, özdenetim becerisi olarak kendine egemen olma durumu, iffet erdemine tekabül etmektedir. Koruyucu erdem olması yönüyle kapsayıcı bir erdemdir.393

Aristoteles ve Mevlânâ insanın kendini yönetme becerisinin, içinde bir güç merkezi oluşturmakla gerçekleşeceği konusunda hem fikirdir. Ayrıldıkları nokta güç merkezinin kaynakları hakkındadır. Kaynağı her ne olursa olsun, eylem, bilgi, ve tercih orantılı bir korelasyon oluşturmaktadır. İnsan eylemeden önce eylemin neden ve sonuçlarını, olması gerekeni bilir, içsel güç merkezine onaylatır ve gerçekleştirir. Bu noktadan hareketle, insanın nefsine egemen olma becerisi üzerine bir karşılaştırmaya yer vermek gerekmektedir.

Aristoteles, kendine egemen olamayan kimseyi zayıf karakterli olarak nitelendirir. Fakat kendine egemen olamama hali ile haz düşkünü kimsenin zayıflık dereceleri farklıdır. Kendine egemen olamayan kimse kendine karşı oluşturduğu zararın farkındadır, tercihi yanlış yönde kullanarak hata yapmaktadır. Hatasını bilir ama kendine karşı iradesini ortaya koyamaz. Haz düşkünü kimsenin muhakemesi baştan problemlidir. Akıl yürütmede tutarsızlık gösterir. O, hazzın faydası konusunda

391 Vaughan-Lee, Kalbin Dönüşümü, 49.

392 Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, 151 (VII. 1153a 30). 393 Karaman, İslam Ahlak Esasları ve Felsefesi, 213-214.

110

tatmin olmuştur. Uyaranlara karşı sonuna kadar kulak tıkar. Aristoteles’e göre övgüye layık olan elbette sağlam karakterlik örneği göstererek kendine egemen olmayı başaran kişidir.394

Mevlânâ düşüncesinde kendine hâkim olamamanın sorumlusu nefsani benliktir. Nefs kendini geliştirip kademe atlayabilen, bulunduğu benlik katmanına uygun eğilimler gösteren güdüleyicidir. Aristoteles’in akıl yürütmede tutarsız diye nitelendirdiği haz düşkünü kimse, sûfi literatürde geçen nefs tabakalarından nefs-i emmarenin özellikleriyle benzeşir. Nefsin bu katmanı kötücül tabiatı, saf şeytani benliği simgeler. Eylemlerin öz denetimden ve akılsal değerlendirmelerden yoksun olmasının temel nedeni budur. Bu katmanda nefs olumsuz eylemlerini savunmaktan hicap duymaz.395

“Sapıklık âleminde her kele bir külah vardır. Çirkin kâfir ve işi gücü pislikten ibaret nefis diyorum ya. Ey yoksul, bunun için diyorum işte. Köpeğin boynundan tasmayı çözme. Bu köpek, terbiye edilse bile yine köpektir. "Ne mutlu nefsini aşağılayana" hükmüne uy, o, kötü damarlıdır.”396

Nefsin aşağılanmasından maksat, bu deni tabiatın farkında olmak ve bir sonraki aşamaya geçmek için çabalamak demektir. Kişi yapıp etmelerindeki olumsuzlukları kınamaya başladığında ruhsal bir dönüşümü başlatmış sayılır. Mutluluğa giden yolculuk uzun ve meşakkatlidir. Bu sebeple dönüşüm evvela bir çatışma ile başlar. Nefs, emmare katmanında isteklerinin yerine getirilmesi konusunda son derece ısrarcıdır. Kendi öz eleştirisini yapma kabiliyetine yetişmiş levvame397 katmanı ise bu kötücül güce karşı direnç göstermeye çalışır. Her iki katmanın aynı zamanda tesirine kapılması kaçınılmazdır. Olumsuz eylemleri için kendini kınar, ayıplar fakat yapmaktan geri duramaz. Bazen de güçlü bir irade gösterip resti çekmek konusunda başarılı olabilir. Bu hat üzerinde gidip gelen nefsin belirgin özelliği, doğru ilkeyi bildiği halde zaman zaman kendine hâkim olamamasıdır.

Aristoteles’in etik anlayışı tam anlamıyla mutluluk hakkındayken, Mevlânâ, eserlerinde açık seçik şekilde mutluluğu tanımlamakla uğraşmamıştır. Mevlânâ’nın özgün, özgür, sınıflandırmalardan bağımsız, metaforik anlatım tarzı, Aristoteles’in kategorize ederek tanımlamalara ulaşma sistemine aşina bir okuyucunun yabancılık

394 Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, 131 (VII. 1145b 10). 395 Mevlânâ, Mesnevî, 5/ 354.

396 Mevlânâ, Mesnevî, 6/387, b. 4856. 397 Hökelekli, İslam Psikolojisi Yazıları, 36.

111

çekmesine neden olabilir. Bu bağlamda Mevlânâ’nın anlatım tarzına kısaca değinecek kadar bir parantez açmak yerinde olacaktır.

Tasavvuf geleneği, bilgiyi iki kategoride ele almaktadır. Normatif dini bilgi zahiri (açık) bilgiyi, İlahi esmanın sırları ve manevi kavrayışın bilgisi batıni (örtük) bilgiyi ifade eder.398 Sûfi düşüncenin yoğunlaştığı alan ikinci tür bilgidir. Subjektif deneyime dayanan bu bilgi türü için aktarım, dilin imkânlarını zorlamaktadır. Deneyim ve keşif zihnin algı kapasitesini öylesine zorlar ki, soyutu anlamak ve anlatmak için imgelemlere başvurmak en girişken yöntemdir. İnsan zihni soyutu kavramak için duyular ile anlamlandırdığı dünyanın dilini transfer aracı olarak kullanır. Bu nedenle metafor, sembol sûfi anlatımının lisanına sınırsız bir saha açar.399 Tasavvuf edebiyatında alegorik, sembolik anlatım diline oldukça sık rastlanmaktadır. Mevlânâ, ruhsal dönüşüm ve aydınlanma merhalelerini daha anlaşılır halde sunmak için Mesnevî adlı eserinde sembolik bir anlatım tarzı kullanmıştır.

İki düşünürün ruhsal genişleme ve ilerlemeden bahsediyor olmaları, mutluluğu maddi düzlemde ele almadıkları noktasında ipucu sunmaktadır. Aristoteles’e göre mutluluğun ruhun etkinliği olması gibi Mevlânâ düşüncesinde de bilgi, ahlak ve bütüncül yapısıyla insanın uyumlu çabası formülü tamamlamaktadır. Aristoteles ve Mevlânâ’nın mutluluğa dair en belirgin ortak düşünceleri mutluluğun haz ile elde edilemeyeceği görüşüdür. Ek olarak mutluluk, ne onur, şan, şöhret, önemli makamlara gelmekle ne de maddi güç ile bağlantılıdır. Aristoteles’e göre güç, başkalarının insanda gördüğü şeydir. Dışsal onay ve takdirleri belirleyen yine dış faktörlerdir. Bu dengeler değiştiğinde insanda kendine dair hiçbir şey kalmayacaktır.400

Mevlânâ’ya göre güçlü görünme arzusu tamah ve hırs duygusunun beslenmesiyle kuvvet kazanır. O, benlik dönüşümünde ilk ıslah edilmesi gereken hasletler konusunda bu tarz duyguların törpülenmesi gerektiğinden bahsetmektedir.401 Mevlânâ bu durumlarda kişiyi kendi haline dışardan bakmaya davet eder. Kişi içinde bulunduğu vaziyeti yorumlamakta çoğunlukla tarafsız kalamaz. Kişiye farklı örneklerle, içinde bulunduğu ahlaki durumu yansıtan kurgusal hikayeler anlatmanın bir nedeni, dışardan değerlendirme yapmayı kolaylaştıracak tarzda bir simülasyon oluşturmaktır. İdrar birikintisi içinde ve saman çöpü üstünde mağrurlanarak yol alan

398 Hucvirî, Hakikat Bilgisi Keşfu’lMahcûb,79.

399 Süleyman Uludağ, İslam Düşüncesinin Yapısı (İstanbul: Dergâh Yayınları, 2018), 176. 400 Aristoteles, Nikomakhos’a Etik, 13 (1. 1095b 25).

112

sineğin dışardan görünümü, güç sarhoşluğu ile böbürlenen insanın yanılgısının karikatüristik anlatımıdır.402 Geçici olanı arzulamak yanılgı doğuran bir uğraştır. Geçici şeyler kalıcı mutluluğun sağlayıcısı olamazlar. Bu vasıflar dış dünyanın kişiye yakıştırdığı bir profildir ve daima değişkenlik arz eder. Çünkü dış dünya bir pazar gibidir. Zamanla insan kendini, dış dünya pazarının standartlarına uygun bir imaj edinmeye zorlar. En çok talep gören karakteristik özellikler pazar modasının sürekli değişimine maruz kalır. Zirvenin ve popülaritenin parametreleri sıklıkla değişir. Bazen güç, bazen zenginlik, gençlik, enerji veya bunların yerini dışsal değişenlerden başka faktörler alabilir. O halde “ahlak mı, yoksa tüm bu etkenleri toparlayan ve pazarlana bilirlik imkânı olarak güçlü ve talep edilir olmak mı mutluluğun kaynağıdır?” sorusu modern çağın dengeyi bozan sorusudur. Başkalarının insanda görüp onayladığı şeyler yerine ahlak, insana olmak istediği tamlığı ve evrensel benliği vaat eder. Değişkenler ne olursa olsun dışarıdan birisi insana ahlaki yetkinliği bahşedemez veya onu alıp götüremez. O halde mutluluk insanın ahlaki teşekkülü ile ilgili eylem ve etkinliklerine bağlıdır. Onun kaynağı tamamen insanın içindedir. O bir etkinliktir ve insan ruhsal güçleriyle bu etkinliğe katılım sağlamalıdır. Belki de bu mutabakatla daha da güçlenen bu öğreti, geçmişten bu güne ulaşmış, acil kullanıma sunulması gereken değerli bir miras gibi algılanmalıdır.403