• Sonuç bulunamadı

F. TEZLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

1.3. ALLAH-İNSAN İLİŞKİSİNİN HİDAYET BOYUTU

1.3.6. Allah’ın Vahiy Ve İlham Göndermesi (Hususi Hidâyet)

1.4.6.1. Vahiy

Allah Teâlâ görünen âlemi ve insanı yarattıktan sonra, onu kendi haline bırakmamıştır. Eğer Allah insanı aklıyla baş başa bırakmış olsaydı, o zaman insan, Allah'ın istediği tarzda kulluk formasyonunu elde etmede ciddi sıkıntılara maruz kalabilir ve belki de bunu hiçbir zaman başaramazdı. Bu sebeple olmalıdır ki Allah

296 En'âm, 6/90. Yani kendilerine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiği (bk. En'âm, 6/89.) kimselerdir.

(Taberi, Câmiul-Beyân, c.V, s.261; Abdullah b. Ömer el-Beydâvî, Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-

Tevil, Beyrut, ts. 11/441; İbn-i Kesîr, Tefsiru’L Kur’ani’l Azim, 11/155.)

297 Beydâvî, Envâru't-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, c.I, s.30; Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.1, s.120. 298 Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c.1, s.120.

299 “Muttakîler için hidayettir.” (Bakara, 2/2) âyetinde hüden nekre olarak zikredilmiştir. Bu

durum mü'minlerin manevî hayatı için her bir mertebenin hidayetini açıklamakta ve her halin hidayetini içine almaktadır. Çünkü bundan sonraki beş âyette vasıfları sayılan muttakîlerden kimi Rabb'lerinden bir keşif üzere, kimi O'nun nurlarından bir nur üzere, kimisi O'nun esranndan bir sır üzere, kimisi O'nun eltâfından bir lütuf üzere, kimisi de O'nun hakâikinden bir hakikat üzere hidâyette olmuş olmaktadır. Allah'ın, bütün enbiyâ ve evliyasına ikram ettiği bu manevî nimetleri, kemal sahibi zat ve sıfatlarına ve sürekli olarak verdiği nimetlerine ve İhsanına nisbetle büyük okyanustan bir damla gibidir. Böyle olunca da sayılamayacak kadar çoktur. (Bursevî, Ruhu'l-

Beyân, c.1, s.44)

300 Aköz, Kur'an'da Allah-Kul ilişkisi, s.175.

54

Teâlâ, sözsüz âyet olan kevnî (kozmolojik) mucizelerini, insanın gözleri önüne sermekle yetinmeyerek, sözlü mesajını (vahyini) da göndermiştir. Çünkü bu sayede ancak insan, kendi benliğini tanıma imkânına kavuşacak ve nihayet görünmeyen âlemle sıkı bir ilişkide bulunduğu gerçeğini kolayca idrâk etmiş olacaktır. Bu anlamda vahiy, bir şifa, bir rahmet, bir nûr ve bir yol göstermedir.302

"Vahiy kelimesi Arapça v-h-y kök fiilinden bir mastardır.303 Kitap, risalet, ilham manalarına gelmektedir.304 Ayrıca, gizlice söz söylemek, fısıldamak, emretmek,

ilham etmek, süratlice îma ve işaret etmek, acele etmek, seslenmek, fısıldamak, mektup yazmak, elçi göndermek gibi manalara gelmektedir.305 Ayrıca bu kavram,

genel anlamıyla herhangi bir meseleyi hızlı ve gizlice bildirmeyi kapsayan haber vermedir.306

Yukarıda vahiy kavramının sözlük anlamları üzerinde duruldu. Bu kavramın ıstılah anlamı akkında da şu tarifler yapılmıştır: Vahiy; "Allah’ın peygamber ve velilerine gönderdiği ilahi sözlerdir."307, "Yaratıcının peygamberine vahyederek

bildirdiği ve kalbine yerleştirdiği, peygamberin de onu metne aktardığı ilahi bir kelamdır."308, "Bir manayı her hangi varlığa gizli ve süratli bir şekilde iletmektir."309,

"Allah’ın peygamber’e, insanlara tebliğ edilmek üzere gönderdiği bilgilerdir."310 Allah

Teâlâ'nın kullarına bildirmek istediği hidâyet ve buyruklarını onların arasından seçtiği peygamberlerine insanların alışık olmadığı gizli ve süratli bir yolla bildirmesi demektir.311 Bu tariflerde de görüldüğü gibi, lügat anlamlarında vahiy, bütün varlıklarla iletişimi ifade ederken, ıstılah anlamlarında ise tahsise gidilerek sadece

302 Demirci, Vahiy Gerçeği s.147.

303 Vahiy kelimesi, sülasinin ikinci babı ile mezidlerden ifal kalıbının çekilmiş halidir. Kelime son

tahlilde el-İha olarak geçmektedir. İbn Düreyd, Ebu Bekr Muhammed b. El-Hüseyin, Kitabu

Cemberatu’l-Luga, Beyrut, 1926, c.2, s.198

304 İbn Manzûr, Lisânü’l Arab, c.11. s.379.

305 Isfahani, Müfredat, s. 858, İbn-i Manzûr, , Lisânü’l Arab, c. 17, s.379; Fîruzâbâdî, Kamus, s.

1729; Efendi Âsim, Kamus Tercemesi, c.IV, s.1212; Subhi's-Sâlih, Mebâhis, Fî Ulûmi'l-

Kur'ân, İst. ts. s.23, 24.

306 İsfehani, Müfredat, "v-h-y" md, s.515. 307 İsfehânî, Müfredat, s.515.

308 Suyuti, el-İtkan fi Ulumi’l Kur’an, Kahire-1957, c.1, s.138.

309 Ali b. Muhammed es-Seyyid eş-Şerif el- Cürcânî, et-Ta’rîfat, İstanbul, 1308, s.40. 310 Hüseyin Atay, İslam İnanç Esasları, AÜİF Yay., Ankara, 1992, s.179.

311 Muhammed Abdülazim ez-Zerkânî (ö, 1367/1948), Menâhilü'l-İrfân Fî Ulûmi'l-Kur'ân, Beyrut,

55

Allah ile peygamberler arasında gerçekleşen iletişim yolu olarak ortaya konmuştur. Söz konusu anlamların ağırlık noktasını bilginin ve mesajın özel bir yolla, gizli ve hızlı bir tarzda bildirilmesi oluşturmaktadır. Bütün bu tanımlar vahyin bir iletişim biçimi olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.312

Kendisinden önceki peygamberlere vahiy gönderilmesine rağmen vahyin en önemli muhatabı Hz. Muhammed olmuştur. Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok misaller bulmaktayız.313 Vahyin gerçekleştiğini bize bildiren âyetlerden bazıları da,

Hz. Peygamber'den önce diğer bir kısım peygamberlere de vahyedildiğini ortaya koymaktadır: “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da

vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim'e, İsmail'e, İshâk'a, Yakub'a, esbâtâ (torunlara), İsa'ya, Eyyüb'e, Yûnus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.”314 “Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz kişilerden başkasını

peygamber olarak göndermedik...”315 gibi âyetler bunlardan bazılarıdır.

“Vahiy bazen bana zil çalar (yahut çıngırak sesi) gibi bir sesle gelir. Bu benim için vahyin en ağır olanıdır. O (hal) beni terkedince onun (Cebrail'in) ne dediğini bellemiş olurum.”316 Vahyin bu şekilde gelmesi Peygamberimizin gelen âyetlere

kendisini bütün varlığıyla vermesi hikmetine dayanmaktadır.

Vahiy olağanüstü, insan aklının kavrayamayacağı metafizik âleme âit esrarengiz bir olaydır. Ve insan bu olayın iç yüzünü kavramak için aklını ve duyularını

312 M. Zakyi İbrahim, Kur’an’da İletişim Modelleri: Allah-İnsan Etkileşimi‛, çev: Burhan Sümertaş,

DEÜİFD, sy: XXXI/2010, s. 243.; Abdülgaffar Aslan, Kur’an’da Vahiy, Ankara Okulu, Ankara, 2000,s. 46-49.

313 İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Ankara, 1991, s.39. ilgili âyetler: “... Bu Kur'ân bana, kendisiyle

sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu.” {En'âm, 6/19) “Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka Tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.” {En'âm, 6/106) “... De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım...” (A'râf, 7/203) “Elif. Lâm. Râ (Bu Kur'ân) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır. (İbrahim, 14/1) “.. İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'ân'ı indirdik.” (Nahl, 16/44} “Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onun çevresinde bulunanları uyarman ve asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları korkutman için, sana böyle Arapça bir Kur'ân vahyettik." (Şûra, 42/7)

314 Nisa, 4/163.

315 Nahl, 16/43. Benzer ifadeli âyetler için bk. Enbiyâ, 21/7, 25; Zümer, 39/65.

316 Suyûtî, İtkân, c.1, s.128; Cerrahoğlu, Tefsîr Usûlü, s.49; Yakup Çiçek, Tefsir Usûlü, Sofya, 1995,

56

zorlayarak bu âleme ait bir takım yorumlar yapmaya kalksa tıpkı karanlığı taşlayan insan durumuna düşer. Ne yaptığını bilmeden hareket etmiş olur.317

Peygamberlere ve getirdiklerine inanmak bir iman meselesidir. Allah'a iman eden bir insanın Allah'ın peygamber göndermesine, o peygamberiyle irtibat kurmasına itiraz etmediğini, ancak inkârcıların buna itiraz ettiklerini Kur'ân âyetleri ile de müşahede ediyoruz: “İçlerinden bir adama, insanları uyar ve inananlara, Rab'leri

katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele, diye vahyetmemiz, insanlara tuhaf mı geldi?”318

Vahiy, Allah ile insan arasındaki ilişkinin bir şeklidir. Allah'tan insana doğru bir harekettir. Tıpkı duanın insandan Allah'a doğru bir hareket olması gibi. İşte bu vahiy, aşılmazı yani yüceliği aşmak için aynı kanuna uygun olarak gerçekleşir. İnsanın ilahi olandan ancak istiare yoluyla bahsedebilmesi gibi, Allah da insana ancak benzetmeler, işaretler, temsiller ve mecazlar aracılığıyla seslenir. İnsan bunları anlamakla yükümlüdür. Bu işaret bir olay, bir tabiat hadisesi, bir insan veya vahiy kitabının bir ayeti olabilir. Bunların hepsi de Allah'ın bizimle konuştuğu dildir.319

Allâh-insan ilişkisi açısından vahiy, gerek vasıtalı gerekse vasıtasız olarak Allâh'u Teâlâ'nın, kulları ile ilişki kurması ve onlara mesaj vermesidir. Vahyin verilerini kabullenmek bu mesajla birleşmek demektir. Bu cümleden olarak Hz. Muhammed (s.a.v)'e gelen Kur'ân-ı Kerîm'i okumak bir ibadet, hem de Allah katında ecir ve sevabı en büyük olan ibadetlerdendir. Bu husus âyetlerle, hadislerle teşvik edilmiştir. Örnek vermek gerekirse âyetlerde buyrulmuştur ki: "Allah'ın kitabını

okumaya devam edenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler katiyyen kesat bulmayacak bir kazanç umabilirler."320 "Onlar geceleri secdeye kapanarak

Allah'ın âyetlerini okurlar"321 Bu husus hadislerle de belirtilmiştir. Nitekim Rasulullah

317 Demirci, Vahiy Gerçeği, s.62. 318 Yûnus, 10/2.

319 Mehmet Tözluyurt, Allah İnsan İlişkisinin Aşamaları, Doktora Tezi, Ankara, 2014, s.170. 320 Fâtır, 35/29,30.

57

(s.a.v) buyurdu ki: "Ey Eba Zer, Allah'ın kitabından bir âyet öğrenmek için sabahleyin evinden çıkman, senin için yüz rekat nafile namaz kılmandan daha hayırlıdır."322

Okunması teşvik edilen ilâhî vahiy Kur'ân'ı Allah ile kulu arasında bir rabıta olarak müşahede ediyoruz. Öyle ise vahiy Allah'ın önce peygamberi ve sonra da gönderdiği ilâhi mesajla diğer kulları ile irtibat kurmasıdır. Kur'ân okuyan insan kısmen bu irtibatı kurmuş olabilir. Kur'ân'la birlikte hayat; Allah ile birlikte yaşamaktır. Kur'ân, Allah'ın indirilmiş kitabı ve insanoğluna yöneltilmiş hitabıdır. İnsanın ruhuna, kalbine, kafasına ve nefsine seslenişidir. Kur'ân ile birlikte hayat; sânı yüce Allah ile sürekli bir konuşma ve irtibat kurmadır. Kur'ân; Allah'ı, isimleri, sıfatları ve fiilleri ile tavsif eder ve O'nun mucizevî kudretini, engin ve geniş rahmetini, şümullü bilgisini, zât-ı kibriyasını ve âlem-i ceberûtunu belirterek, insan neslinin kavrayabileceği bütün niteliklerle onu tavsif eder.323