• Sonuç bulunamadı

F. TEZLE İLGİLİ YAPILAN ÇALIŞMALAR

1.2. ALLAH-İNSAN İLİŞKİSİNİN ONTOLOJİK BOYUTU

1.2.1. İnsanın Yaratılışı

1.2.1.2. Halife Olarak Yaratılması

Hilâfet kelimesi, sözlükte “birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek, yerini doldurmak, vekâlet veya temsil etmek” gibi anlamlara gelmektedir.146 Kur’anî ıstılahta ise halife; daha önce yeryüzünde bulunan melek veya cinlerin yerine, yeryüzünde yaşamak ve yeryüzündeki bütün varlıklara hükmetmek, istediğinde onları kullanmak, yeryüzü sarayının sultanı olmak için yaratılmış olan ve artık kendisinden sonra da başka bir canlı türünün yaratılmayacağı son tür olan insanın vasfıdır.147

Cenab-ı Allah, Hz Âdemi yaratmadan önce meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağını haber vermiş ve şöyle buyurmuştur: "Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde

bir halife yaratacağım’ dediği vakit onlar: ‘Oradaki nizamı bozacak ve yeryüzünü kana bulayacak bir mahlûk mu yaratacaksın? Oysa biz sana devamlı hamd ederek ibadet yapıp, Sen’i tenzih etmekteyiz’ dediler. Allah: ‘Ben, sizin bilmediğiniz pek çok şey bilirim’ buyurdu."148

Burada insanın yaratılışına gerekçe olarak "yeryüzünde bir halife" var etme gösterilmektedir. Allahın insana yeryüzünde hilafet vererek onu halife olarak yaratması, insana bahşettiği şeref lütuf ve üstün değeri ortaya koyar.149 Allah her türlü

kabiliyete sahip olarak yarattığı insana teklifte bulunmuş ve yeryüzüne onu halife olarak göndermiştir. “Sizi yeryüzünün halîfeleri yapan, size

verdiği şeylerde, sizi imtihan etmek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur”150

Demek ki Allah (c.c), kendi iradesinden, kudret ve sıfatlarından insana bazı selahiyetler vermiş ki, kendisine izafeten, ona nâib ve vekil olarak, mahlûkatı üzerinde bîr takım tasarruflarda bulunsun, Allah (c.c)'nin ahkamını icra ve infaz eylesin, kanunlarını yürütsün, nesilden nesle de aldıkları bu emaneti birbirine devrederek idâme etsin. İnsan, bu hilâfet görevinde kendisini asla asıl kabul etmeyecek, kendi zatı

146 Casim Avcı, “Hilâfet”, DİA, c. XVI, s.539.

147 Veysel Güllüce, “İnsan Allah’ın Halifesi midir?”, At.. İFD, Erzurum 2001. Sayı, 15. s.208. 148 Bakara, 2/30.

149 Şerafettin Gölcük, Kur’an ve İnsan, Konya, 1996, s.13. 150 Enâm,6/65.

31

ve şahsı namına ahkâm yürütmeyecektir.151 Yani hiçbir zaman insan kendisini

Allah'tan müstağni ve bağımsız hissetmeyecektir. İnsanları cüz'î ihtiyarlarına aldanarak, ayaklarının kaydığı bir nokta da burasıdır. İnsanlara tevdî' edilen bu hilâfet görevi Allah (c.c)'nin insanlara bir nevî emanetidir.152 Nitekim Allah (c.c): “Biz

emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, onun sorumluluğundan korktular; onu insan yüklendi; (bununla beraber onun hakkını tam yerine getirmedi), doğrusu o, çok zâlim, çok câhildir”153 buyurmaktadır.

Mevdûdî (ö. 1399/1979), insanın Allah (c.c)'nin halifesi olması görüşünü, İslami bir görüş olarak kabul eder. Fakat onun, “Allah (c.c)'nin halifesi” ile kastettiği mana; daha çok kulluk, memuriyet, ahde vefa, emanete riayet gibi manaları çağrıştırmakta, bazılarının yaptığı gibi, insanı büyültüp ilahlaştırma yerine, onun omuzlarına büyük mesuliyetler yüklemektedir. Mevdûdî, insanın Allah’a halife olmakla yüklendiği mesuliyeti şu misalle izah eder: Bir kimse, bir başkasını mülküne naib (vekil) tayin etse, şu dört durum söz konusu olur: birincisi, o vekil olan kimse, mülkün asıl sahibi ve maliki değildir. İkincisi, vekil kılınan kimse, mal sahibinin emrettiği ve tarif ettiği şekilde o mülkte tasarruf edebilir. Üçüncüsü, vekilin bağlılık sözünü bozup, hareket alanı için çizilmiş alan sınırlarını aşması doğru değildir. Dördüncü olarak da o vekile lazımdır ki, o mülkteki işleri mülk sahibinin istediği şekilde yapsın, yerine getirsin. Mevdûdî’ye göre bu dört şartın tamamı niyabet kelimesine dâhildir. Bunlardan biri dahi yapılmasa vekillik vazifesi yapılmamış olur. Bu dört şey hilafet kelimesinin tasavvurunda da mündemiçtir. Yani insanın Allah’ın halifesi olması bu manaya gelir. Bu manadaki hilafet herkese şamildir. Belli bir gurup ve kimselere has değildir. Aksine imanı olan ve hilafet kelimesinin taşıdığı bu manaları yerine getirmeye istidadı olan herkese şümullü kıldığını belirtir.154

151 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul, 1960, c.I, s.299. 152 Veli Ulutürk, Kur'ân-ı Kerîm Allah'ı Nasıl Tanıtıyor?, s.74.

153 Ahzâb, 33/72.

154 Bkz. Ebu’l-A’lâ el-Mevdûdî, Riviş-i Zindegî der İslam, el-İttihadu’l-İslamiyyu’l Alî, s.30 vd.

32

Mevdûdî'ye göre (ö. 1399/1979), halife kavramı şümullü bir manaya sahiptir. Yani bu kavram, herkesin kulluk konumunu aşmadan üzerine düşen görevi yerine getirmesi, Allah’a karşı takati nispetinde vazifesini ifa etmesi anlamına gelmektedir.

İnsan için, “yeryüzünde Allah (c.c)'nin halîfesi” deyimini yanlış bulanlar, “halîfe” kelimesini, başkasının yerine geçen, onun kullandığı yetkiyi ya da yaptığı işi devralan manasına takılıp kalmışlar, “Allah (c.c)'nin benzeri yok ki yerine geçilebilsin ve Allah (c.c)'nin yaptığı iş devralınabilsin” demişlerdir. Ayrıca “halîfe olmak” yerine halîfe olunan kişinin yokluğu ya da işlerinin üstesinden yalnız başına gelememesi durumunda söz konusu olur gibi Allah (c.c) hakkında mümkün olmayan te'vîllere sapmışlardır. Bu gibi te'vîllere sapanlar da sonuçta şu gerçeği benimsemişlerdir: birinin emirlerini biri adına yerine getiren o kimsenin halîfesi olmaz. Olsa olsa hizmetçisi ya da kölesi veya kulu olur ki insanın Allah karşısındaki konumu ise ancak kulluktur.155

Elbette insanın Allah (c.c) karşısındaki konumu yalnız kulluktur. Ancak Allah'ın emir ve yükümlerini uygulayan, Hakk'ı ikâme eden, Allah adına eşyaya tasarrufta bulunan, adını bizzat Allah (c.c)'nin koyduğu halife olarak kulluktur. En geniş anlamıyla yeryüzü yönetiminden sorumlu olmaktır. Halife olmanın bir anlamı da budur. O halde insan kendi toplumuna huzur ve adaleti hâkim kılma görevinin yanı sıra yeryüzünde yaşayan diğer canlıların hayatlarını devam ettirmelerinden, yeryüzündeki bitki örtüsüne kadar benzeri şeylerden de sorumludur.156