• Sonuç bulunamadı

1.1 DİN DUYGUSU VE İNANMA İHTİYACI

1.1.34 Vahşi Bir Kız Sevdim

Romanında din duygusu ve inanma ihtiyacına yer vermeyen yazarlardan biri de Esat Mahmut Karakurt’tur. Onun Vahşi Bir Kız Sevdim isimli eseri 1926’da kaleme alınmıştır. Romanda, bir Türk yüzbaşısı ile Bulgar komiteci bir kızın savaş ile başlayıp daha sonra aşka dönüşen hikâyelerini konu edilmiştir. Adil isimli Türk yüzbaşının günlükleri romanın konusunu oluşturur. Bazı yerlerde kesintiler olmuş, bunlar roman içerisinde koyu renklerle belirtilmiştir.

Adil Bey, adamlarını da alarak komitecilerin etrafını kuşatır. Komitecilerin içinde yine Adil Bey’in ilk görüşte âşık olduğu o kız vardır. Kızın incinmesini pek istemez; ancak komitecilerle de tatlılıkla anlaşmak mümkün değildir. Nihayet kaçmayı başaran üç-beş kişi dışında herkes ölür.

Saldırı esnasında Bulgar kızın erkek kardeşi ölür. Kız, bunun öcünü almak için Adil Bey’in çadırına girer. Yüzbaşı, kızın geldiği vakit uyumamış olması sayesinde ölümden kurtulur ve kızı da yaralı olarak ele geçirmeyi başarır. Adil Bey, kızın tedavisi ile bizzat ilgilenir. Tedavi esnasında kızın neden komiteci olduğu ve aslında kendisine de âşık olduğunu öğrenen Adil, onu serbest bırakır. Bir süre sonra kız, tekrar çadıra gelir ve komitecilerin çadırı havaya uçuracağı ve erken davranmazsa kendisinin ölebileceğini haber verir. Adil Bey çadırdan çıkar çıkmaz ortalık yerle bir olur.

Romanın sonunda Bulgar kızın babası, Adil ile kızının aşkını öğrenir. Kızının el yazısı ile Adil’e mektup yazar ve onu tuzağa düşürür. Babası kızının bu hainliğini affetmez ve Adil’in gözü önünde başını keser. Adil kendinden geçmiş vaziyette atının üstüne bindirilip ormana doğru gönderilir. Kendine geldiğinde olanlara bir türlü inanamaz.

35

1.1.35 Böğürtlen

Din duygusu ve inanma ihtiyacı konusunun geçmediği romanlardan bir tanesi de Mehmet Rauf’un 1926’da kaleme aldığı bu eserdir. Romanda geçecek konular, başlıklar halinde verilmiş olup genel olarak aşk teması üzerinde durulmuştur.

Pertev, zengin bir gençtir. Arkadaş çevresi ile eğlence hayatlarına iştirakten geri kalmaz. Nihat, Pertev’i akraba olan üç kız ile tanıştırır. Bu kızların içinde Müjgan dışında hepsi para düşkünüdür. Müjgan, babasını kaybetmiş ve akrabalarının yanında yaşamaya başlamıştır.

İstediğini elde etmeye alışmış Pertev, Müjgan’ın kaçmalarından etkilenir ve ona karşı ayrı bir alaka duyar. Ancak bir türlü istediğini elde etmeye muktedir olamaz ve bu sevdadan vazgeçip Tarabya’da bir başka kadın ile aşk yaşamaya başlar. Bir müddet sonra Pertev’in kalbi Müjgan’ı arar.

Pertev, bir yolunu bulup tekrar Müjgan ile karşılaşmayı başarır. Bu karşılaşma esnasında Müjgan’ın küçük köpeğine başka köpekler saldırır. Pertev, hiç düşünmeden kendisini köpeklerin arasına atar ve köpeği yaralı olarak kurtarmayı başarır. Bu durum Müjgan’ın Pertev’e itimat etmesini sağlar. Romanın sonunda Müjgan ile Pertev evlenirler.

1.1.36 Gönül Yuvası

Burhan Cahit Morkaya’nın Gönül Yuvası isimli romanı 1926’da yazılmıştır. Eserde, birbirini seven; fakat hırsları yüzünden birlikte olamayan Ziya ve Elvan isimli kişilerin uzun bir aradan sonra tekrar kavuşmaları anlatılmaktadır. Romanda, din ile alakalı hususlara çok da yer verilmemiştir.

Elvan ile Ziya, akraba iki ailenin çocuklarıdır. Elvan ile Ziya’nın çocukluk yılları hep birbiriyle rekabet etmek üzere geçmiştir. Hiçbir konuda diğerinden eksik kalmamak için uğraşmaktadırlar. Aileleri Elvan ile Ziya’yı evlendirmek istemişse de

36

ikisi de bu isteğe olumlu cevap vermemişlerdir. Elvan Şefik isimli bir bey ile evlenir ve İzmir’e yerleşir.

Beş yıldan sonra aile Göztepe’de bir yalıda bir araya gelir. Ziya da bu davete icabet eder. Uzun süreden sonra karşılaşan Ziya ve elvan birbirlerinin çok değişmiş olduklarını fark ederler. Elvan, o gece gelen misafirlere piyano dinletisi yapar. Ziya da zaman zaman ona eşlik eder. Ziya’yı kendi evlerine de davet eder. Bir müddet sonra Ziya, Elvan’ın daveti gereğince onu evinde ziyaret eder. Ziya ile Elvan’ın kocası iyi anlaşırlar. Ziya’yı bir süre kendi evlerinde misafir etmek istediklerini kendisine söylerler. Elvan’a daha yakın olabilmek için Ziya, bu teklifi kabul eder.

Elvan’ın bir kız çocuğu olur ve ismini Nurten koyar. Kızın isim babası da Ziya’dır. Ziya kızın doğması ile Elvan’ın ilgisini kaybetmekten korkar. Ancak Elvan kendisinden hiç vazgeçmeyeceğini söyler. Ziya ile bazı geceler birlikte olurlar.

Elvan’ın kocası demiryolunda şef olarak çalışmaktadır. İş gereği yeni yapılan ray hattının kontrolüne gitmesi gerekir. Elvan’ı da yanına alarak demir yolu ile gidilmesi gereken yere doğru yola çıkarlar. Ancak demiryolu aracı kaza yapar. Kazada Elvan ve bebeği yaralanır, kocası ölür. Elvan ise tedavi olduktan sonra Ziya ile evlenir.

1.1.37 Kızıl Serap

Ayten isimli bir kadının boşanma ile biten talihsiz evliliği ve daha sonrasında başka başka erkeklerle yaşadığı aşk maceralarının konu edildiği üç yüz seksen sekiz sayfalık roman Burhan Cahit Morkaya tarafından 1926’da yazılmıştır. Roman kendi içerisinde üç bölüme ayrılmıştır. Bu eserde dini unsurlara hiç yer verilmemiştir.

Başkahraman Ayten, Feyzi isminde bir erkek ile ailesine rağmen evlenir. Evliliklerinin ilk zamanları çok güzeldir; ancak bir müddet sonra yeni maceralar arayan Feyzi, Ayten’i aldatır. Bu durumdan haberdar olan Ayten, Feyzi’den ayrılır. Ayten boşandıktan sonra Yeniköy’e ablasının yanına yerleşir. Burada da ilk başta kimliği meçhul olan bir erkek tarafından takip edilir. Daha sonra isminin Bedri olduğu anlaşılan genç, Ayten’in odasına aşk mektubu bırakır. Ayten, bu maceraya da hiç düşünmeden

37

atılır. Bedri, bir memurluk için Trabzon’a tayin olur. Genç kadın da, Bedri’nin ısrarlarına dayanamaz ve onun peşinden Trabzon’a yerleşir. Bedri ile olan evliliği de ilk başlarda çok güzeldir. Bedri tüm vaktini karısına ayırmaktadır. Ancak birkaç ay sonra Ayten, Bedri’yi sahilde başka bir kadınla gezerken görür. Bunun üzerine apar topar İstanbul’a döner.

Bir akşam otomobille ablasının evi önünden geçerken yeğeni Sevgi’yi görür. Sevgi, Ayten’e maziyi hatırlatmıştır. Bunun üzerine Ayten deniz kenarına gider, bir müddet mazinin muhasebesini yapar. Geçmişin pislikleri onu hayattan koparacak kadar çoktur. Ayten artık yaşamanın bir manası olmadığını düşünür ve intihar eder. Ancak Doktor Macit Bey, Ayten’i denizden çıkarır. Kadının tedavisini bizzat kendisi yapar. Bir müddet sonra onunla doktor arasında aşk başlar. Beraber, kiraladıkları bir apartmana yerleşirler. Ayten, doktordan bir çocuk dünyaya getirir. Kızının adını Hicran koyar.

1.1.38 Ben Sen O

Eser Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla kaleme aldığı romanlardandır. İnanç ile alakalı unsurlara yer verilmeyen bu romanın ilk baskısı 1926’da yapılmıştır. Eserde, başka bir kadın ile evli olan bir erkek ile başka bir erkek ile evli olan bir kadının yaşadıkları yasak aşk ve bu yasak aşktan hamile kalan kadının her iki tarafın da ailelerine etkisi anlatılmaktadır.

Faik, Cemile ile evlidir. Evliliklerinin ilk yılları çok mutlu olmuşlardır. Ressam olan Faik, bir gece tertip edilen baloya gider. Balonun yapılacağı salona girer girmez gözüne Nazire çarpar. Bir vesile ile genç kadınla tanışmaya muvaffak olan Faik, kadına ilan-ı aşk edebilmek için sabırsızlanmaktadır. Nihayet Nazire’nin portresini çizmek üzere randevulaşırlar. Fazıl’ın evde olmadığı bir gün Faik, Nazire’yi evinde ziyaret eder. Genç kadının resmini çizmeğe başlar. Nazire’yi daha fazla görebilmek için elini yavaş tutmaktadır.

Nazire, Faik’ten hamile kalmıştır. Kocası yurtdışında bulunduğu için etrafa bu durumu izah etmek oldukça güç olacaktır. Düşünürler ve yurtdışına kaçmayı kararlaştırırlar. Bu kararı karısı Cemile’ye açan Faik hiç beklemediği bir tepki ile

38

karşılaşır. Çünkü Cemile, oldukça sakin bir tavırla her şeyi kabullenmiş gibi durmakta hatta kendilerine yardım etmek istediğini söylemektedir. Ancak Nazire’nin kocasına durumu açması pek de kolay olmayacaktır. Nitekim bu durumu bir türlü kocasına açamaz.

Faik, Cemile’nin tavırlarından dolayı vicdanen rahatsız olmuştur. Ona haksızlık ettiğini düşünmektedir. Bu hislerinden Nazire’ye de bahsetmiştir. Nazire, Faik’in mutluluğuna engel olduğunu, diğer taraftan da başka bir adamdan hamile olduğunu kocasına açacak cesareti kendisinde bulamadığı için intihar eder. İntihar etmeden önce yazdığı mektubunda ölümünden kimsenin sorumlu olmadığını belirtmiştir.

1.1.39 O Kadınlar

Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla kaleme aldığı eserlerden biri de O Kadınlar romanıdır. 1926’da kaleme alınan bu eserde din ve inanca değinilmemiştir. Eser, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Naim’in Selma’ya aşık oluşu ve onunla vakit geçirmek için çabaları yer almaktadır. İkinci kısımda ise Selma’yı Muhtar isimli bir zabite kaptıran Naim’in, Muhtar’ın altı yıllık eski sevgilisiyle iş birliği yapıp muhtardan kurtulma planları yer almaktadır.

Naim, Selma’ya deli gibi âşıktır. Ancak Selma, egolarının esiri olmuş ayrıca eter koklama müptelası olmuş bir kadındır. Naim, Selma’yı türlü vaatlerle İstanbul’un Çamlıcasına gezmeye götürür. Gezinti esnasında Selma, eter komasına girer. Doktor müdahalesiyle kendine gelen genç kadın o geceyi Naim ile aynı otelde geçirmek zorunda kalır.

Selma, Muhtar isimli bir zabitle yaşamaktadır. Naim konağa aşık olduğu Selma’yı ziyarete gelir. burada Muhtar ile karşılaşır. İkili arasında soğuk atmosfer hâkimdir. Diğer taraftan Nermin ile de Selma, Muhtar yüzünden birbirilerine düşman olurlar. Nermin, Naim’i kullanmaya karar verir ve onu Muhtar’a karşı harekete geçirecek, hırslandıracak şeyler söyler. Nihayet Naim ikna olmuştur ve Muhtar’ı nasıl öldüreceğinin de planını yapmıştır.

39

Selma ile Muhtar evlilik kararı almışlardır. Bu kararı kutlamak için bir akşam tanıdıklarını davet ederler. Davete Naim ile Nermin de katılır. Plan gereği Naim ile Nermin, Muhtar’a önemli bir şey söylemek bahanesiyle bir arabaya bindirirler. Kimsenin görmediği bir yerde uçurumdan arabayla birlikte Muhtar’ı da atarlar. Muhtar ölmüştür ve güç tutkunu Selma, Naim’in teklifini kabul etmiştir. Bu durumlara dayanamayan Nermin de bir akşam kendini dipsiz bir kuyuya atarak canına kıyar.

1.1.40 Aşkım Günahımdır

Selami İzzet Sedes’in 1926’da kaleme aldığı eseri, genç bir kızın günlüklerini içermektedir. Romanda anne ve babasını kaybetmiş bir kızın, birlikte yaşamaya başladığı yeni ailesi içerisindeki ilişkileri anlatılmaktadır.

Süheyla, ailesini kaybedince yakın akrabası ile İzmir’den İstanbul’a gider. Akrabasının evine geldiğinde sıcak bir karşılama görür. Evin kızı Şerminde, evin hanımı Safi efendi ve Paşa çok mutlu olmuş görünmektedirler. Evin hanımı Şazimend, Süheyla’ya her konuda destek olmaktadır.

Başkahraman Süheyla, evde hastalıktan yatan ve Cevdet Bey’in oğlu olan Hüsamettin’in yanından biran olsun ayrılmamıştır. Çocuk ile Süheyla arasında sıkı bir bağ oluşmuştur. Bu ağır hastalığa daha fazla dayanamayan küçük Hüsamettin’in arkasından Süheyla ellerini açar ve şu şekilde dua eder: “Yarabbi! Eğer mevcutsan mucizeni göster; bu yavrucağın hayatını bağışla, benim bu dünyada kimsem yok, beni kimse sevmiyor, benim canımı al Allahım” (s. 116).

Süheyla, genç ve yakışıklı bir adamla evlenmiştir. Bu durum Safi Bey’i engellemeye yetmemiştir. Safi Bey, Süheyla’ya her fırsatta aşkını ilan etmekten geri durmamaktadır. Süheyla, bu duruma müspet yanıt vermez.

Romanın devamında Safi Bey’in Süheyla’yı elde etmek için yaptıkları yer almaktadır. Romanın en sonunda da bir kaza neticesinde Süheyla ölmüştür. Bu durum, öldüğüm gün başlığı altında verilmiştir.

40

1.1.41 Menekşe Demeti

Menekşe Demeti romanı, Selami İzzet Sedes tarafından 1926’da yazılmıştır. Eserde, Celil isimli bir genç, onun âşık olduğu Kamuran isimli bir kadın ve Celil’e âşık olan ve aynı zamanda Kamuran’dan yaşça küçük olmasına rağmen onun arkadaşı olan Medhiye arasındaki aşk üçgeni konu edilmiştir.

İstanbul’da bir kış mevsiminde başlayan aşk üçgeni romanda şu şekilde cereyan etmiştir: Celil Bey, zengin biridir. Katıldığı eğlencelerden birinde Kamuran Hanım’ı görmüştür. Kamuran Hanım, Celil’den yaşça büyüktür; fakat Melil bu durumu aşkalrı için engel olarak görmez. Celil, bir müddet sonra Kamuran’a aşkını itiraf eder. Aslında Kamuran da Celil’e karşı boş değildir.

Kamuran, hasta olan kızı Nermin’in tedavisi ile de bir taraftan ilgilenmektedir. Cemiyet eğlencelerinde tanıştığı Medhiye ile sıkı arkadaş olurlar. Mehdiye, Kamuran’a çok değer vermekte, gününün çoğunu onun yanında geçirmeye çalışmaktadır.

Medhiye, bir akşam Celil Bey ile tanıştırılır. Bu kibar gence aşık olan Medhiye, aşkını Kamuran’a açar. Kamuran, bu haberden dolayı kendini çok kötü hisseder ve Celil’e karşı içinde büyük bir öfke oluşur. Kendisine aşk teklifinde bulunan Celil’e, kızının hastalığı dolayısıyla yurt dışına çıkacağını, kendisini hiçbir surette sevemeyeceğini söyler. Aslında bunlar kalbinden geçenler değildir; ancak o kendini feda etmiştir. Ayrıca ona, Medhiye ile evlenmesi yönünde ısrarcı olur.

Celil, Kamuran’dan ümidi kesince Medhiye’nin yanına gider ve kendisiyle evlenmek istediğini söyler. Medhiye, bu işe şaşırır; zira Celil ile Kamuran’ın aşk yaşadığını düşünmektedir. Celil, Medhiye’ye bağlılık sözleri verir ve bu şekilde onu evlenmeye ikna eder.

1.1.42 Gönül Acısı

Gönül Acısı’nda din ve inançla ilgili unsurlara pek rastlanmamıştır. Selami İzzet Sedes’in 1926’da yazdığı eser, bir aşk ve his romanıdır. Roman on bir bölümden oluşmaktadır. Romanda ressam bir genç, şair bir kıza aşık olur. Ancak kızın erkeklere

41

pek itimadı olmadığından ressam Şevket’in evlilik teklifini kabul etmez. Romanın ekserisi Şevket’in Melek’i ikna çalışmaları üzerinedir.

Şevket, bir gün Melek’i kırlara gezmeye çıkarır ve orada genç kıza ilan-ı aşkta bulunur. Melek, ilk başta ne cevap vereceğini kestiremez ama bir müddet sonra ablasının durumu aklına geldiğinde teklifi reddeder. Bunun üzerine Şevket, İstanbul’dan ayrılır ve Fransa’da bir kadınla evlenir ve bir de çocuğu olur.

Uzun bir zaman sonra bir akşam Şevket ile Melek, bir davette tekrar karşılaşmışlardır. Şevket, Melek’in karşısına çıkmaya cesaret edemez. Ancak Şevket’in kaçışı fazla sürmez ve Melek ile göz göze gelirler. Eski bir dost gibi birbirilerine hal- hatır sorarlar. Şevket’in Fransa’da evlendiği karsı ve ailesinde delilik hastalığı söz konusudur. Şevket, karsının delirmesi üzerine oğlunu da alıp İstanbul’a kaçmıştır.

Bir müddet âşık olduğu kadın ile dost gibi görüşmeye deva eden Şevket, bu defa da Melek’e karşı hislerini saklayamaz ve tekrar aşkını itiraf eder. Bu defa Melek bu teklifi kabul eder ve mutlu mesut hayatlarını sürdürüler.

1.1.43 Kundakçı

Ercüment Ekrem Talu’nun, 1926’da ilk basımı yapılan eseri on altı bölümden oluşmaktadır. Roman, Şekib isimli bir gencin etrafında dönmektedir. Şekip’in aşk sergüzeştleri konu edilmiştir.

Şekib, babasını daha genç yaşta iken kaybetmiş, annesinin tuttuğu bir odalıkla bir süre vakit geçirdikten sonra onu azat etmiş ve bu suretle Beyoğlu gecelerine dadanmış bir çapkındır. Kadınların ruhlarına hitap etmeyi çok iyi beceren bu genç, kime kancayı taktıysa onu elde etmiştir. Aşk maceraları esnasında zor durumlara düştüğü de çok olmuştur ama bu durumlar onun arzularını kamçılamaktan başka bir şeye yaramamıştır.

Şekib, artık kırklı yaşlara gelmesine rağmen bir türlü çapkınlıktan elini çekmez. Evin hizmetçisi, Şekib’den hamile kalmıştır. Bu olaydan ötürü etrafındakiler de ondan

42

uzaklaşırlar. Tekrar eski günlere dönerim ümidiyle barlara, dansinglere gider; ancak kimse yüzüne bile bakmaz.

Bir gün ansızın bir hastalık ona musallat olur. Bu hastalık, çok kısa bir sürede onun elden, ayaktan kesilmesine sebep olur. Son zamanlarında hayatlarını kararttığı kadınların hayallerini görür. Kadınların her birinden çıkan sesler onun aklını allak bullak eder ve kaldığı odanın camından kendini taşlığa atarak can verir.