• Sonuç bulunamadı

Hz Meryem ve Hz İsa (Mesih)

1.1 DİN DUYGUSU VE İNANMA İHTİYACI

2.1.2 HIRİSTİYANLIK

2.1.2.2 Hz Meryem ve Hz İsa (Mesih)

Romanlarımızda Hz. İsa ile Hz. Meryem birlikte zikredildiği için çalışmamızda Hz. Meryem, Hz. İsa şeklinde müstakil bir başlıkta bu konuları ele alacağız.

Hıristiyanlıktaki teslis inancında Hz. Meryem, Hz. İsa’nın annesi, Allah da babasıdır. Teslis inancındaki oğul İsa, insan şeklindeki ilahtır. Teslisteki baba Allah, insanlara Hz. İsa suretinde muamelede bulunmaktadır. Hz. Meryem’in, oğlu Hz. İsa’ya hamile kalışı normal insanlarınki gibi olmamış, ilahi bir elin vasıtasıyla hamile kalmıştır.

Vurun Kahpeye adlı eserde, düşman askerlerinden Damyanos, Aliye’nin kasabasına geldiğinde onunla ilgili çok şey işitmiş, adeta bu kızı görmeden sevmiştir. Aliye’yi ele geçirmek için ona babalık yapan Ömer Efendiyi hapsettiren Damyanos’un bu planı boşa çıkmıştır; zira Aliye’de ona karşı nefretten başka his yoktur. Damyanos, Aliye’yi kendi planları ile ele geçiremeyince son çare olarak Hz. Meryem ve Hz. İsa’dan yardım diler. Kaldığı odadaki Meryem Ana’nın resmi önünde heyecan içerisinde yalvarışa geçen bu acımasız asker, bütün Hıristiyan evliyasının öfkesini Aliye için davet eder. Adamın kaldığı odada Hz. Meryem resminin altında yanan bir kandil vardır. Bu kandilin titrek ışığı üstünden birdenbire Meryem Ana’nın” titrediğini, kımıldadığını görür. Bunun belki bir kurtuluş olabileceğini düşünür ve dizleri yerde bir vaziyette oturur, gözlerini de resme diker, ümitle beklemeye başlar. Resim, başı örtülü, yüzü ince, gözleri önünde, uzun parmaklı, elleri dizlerinde, Bizans’ın garip bir Meryem’i dir (s. 81).

Apdullah Ziya Kozaanoğlu’nun Atlı Han romanında Olaycoto, Alangoya isimli kızı bulmak için gittiği kasabanın yerlilerine onu sormaya devam eder. Daha önce kızı sorduğu kale kapısı bekçisinden cevap alamamış ve adamı elinden kaçırmıştır. Sorguya çektiği bu adamın da kaçmasını engellemek için iki eliyle adamın yakasına yapışır ve Alangoya’nın nerede olduğunu sorar. Adam şaşırır ve ne öğrenmek istediğini anlayamadığını söyler. Bu cevaba hiddetlenen Olaycoto, adamı hırpalar. Kendisine Alangoya’nın sorulduğundan emin olan kişi, ilk önce ürperir ve Meryem’in oğlu beni korusun diyerek istavroz çıkarır. Olaycoto’nun sabrı tükenmeye başlamıştır ve adamın gırtlağına hançeri dayar. Eğer söylemezse bu hançeri gırtlağına sokacağını dile getirir.

170

Adam korkudan “Hazreti Meryem!.. , Hazreti Mesih!.. Beni Koruyun!..” diyerek bir kez daha istavroz çıkartır (s. 46). Ele aldığımız bu diyalogdan Hıristiyanlar için Hz. İsa ve Hz. Meryem’in ilahi bir güce sahip olduğuna inanışın söz konusu olduğunu ve zor durumda kaldıklarında onlardan yardım talep edildiğini görmekteyiz.

Gizli El romanının başkahramanı Şeref, karısı Seniha’nın, sürekli üzerine titremesinden, onu bazı zevklerden alıkoymasından şikâyetçidir. Karısı böyle tavırlar sergilediği anlarda böyle davranmasından sıkıldığını, kendisine bir eşten daha ziyade, bir anne gibi davrandığı yönünde eleştirilerde bulunur. Kendisinin hem erkek hem de yaş itibariyle ondan beş altı yaş büyük olduğunu hatırlatır ve hâlâ neden onun nezdinde bir çocuk muamelesi gördüğünü sorar. Burada kendisi için neredeyse Meryem Ana gibi bir şey olduğunu ifade eder (s. 13).

Ruh tahlillerine romanlarında sıklıkla yer veren Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Ben Deli Miyim isimli romanında başkahraman Şadan’ın kendi kendine “Ben niçin böyleyim? Başım yanıyor. Ah, bu uykusuzluk! Kâfirlerin hazreti İsa’ya giydirdikleri işkence tacının bir aynını ben de başımda taşıyorum. Uçları dimağıma saplanıyor.” şeklinde konuştuğunu görmekteyiz (s. 7). Şadan, baş ağrısının, yorgunluğunun dayanılmaz hal aldığını ifade etmek için Hz. İsa’ya işkence etmek için başına takılan dikenli tel örneğini vermiştir.

Eserin devamında Nuri’yi bir kuyuya atarak öldüren Şadan, Revan Hanım’a olayın nasıl gerçekleştiği üzerine malumatlar vermektedir. Revan Hanım da, bu suçun kendisi için işlendiğini düşünmekte ve Şadan’ın bu cinayetten ötürü ceza almamasını sağlamak için uğraşmaktadır. Bir aralık Şadan’a eğer Nuri daha ölmemişse onu o kuyudan çıkartmayı teklif eder. Ancak; Şadan, Revan Hanım’a biraz kızar ve onu öldürdüğünü ve artık Hazreti Mesih’in bile Kalender’i diriltemeyeceğini söyler (s. 303). Şadan’ın bu diyalogundan, Hz. İsa’nın ölüleri diriltmek mucizesine değindiğini ve onun ölüleri diriltmesi mucizesine telmihte bulunduğunu görmekteyiz.

Hüseyin Rahmi’nin bir diğer eseri Cehennemlik’te, Senai Bey ile Ferruh Efendi, eşlerinin kendileriyle ilişkiye girmeksizin hamile kalmalarına pek şaşırmışlardır. Zaten çoktandır konakta kendilerinin anlam veremedikleri olaylar zuhur etmektedir. Bu son hadise ise olayların ne derece vahim duruma geldiğini göstermeye yetmiştir. İki adam

171

kendi aralarında bu vaziyetin konak dışına taşmaması için çaba sarf etmeleri gerektiği hususunda birleşirler. Olayın üstünü örtmek için de eşlerinin Ruh-ül Kuds’ten çiçek koklayarak, erkeksiz döllenme mucizesine uğradığını kabul etmeye çalışırlar (s. 296). Eşlerinin yaptığı çirkinliği örtbas etmek için Hz. Meryem’in oğluna hamile kalışına telmihte de bulunulmuştur.

Din ile ilgili hususlara az yer veren Ayten romanında, başkahraman Ayten ile annesi, Ayten’in okulu bitirmesi şerefine yurtdışı seyahatine çıkarlar. Ayten, daha önce kitaplarda okuduğu, resimlerini gördüğü bu yerlerin hepsini gezmekte kararlıdır. Annesi ile birlikte Paris’te Lauvr isimli bir müzede gezinirken bir an Hz. İsa’nın havarileriyle ayinini gösteren bir tablonun önünde kendilerini bulurlar (s. 79-80).

Yukarıda verilen husus, Sodom ve Gomore romanında yazar Yakup Kadri tarafından ele alınmıştır. Başkarakterlerden Necdet’in gözüyle Leyla’nın bir balo akşamındaki halini bize Hz. Meryem’den bir örneğe benzeterek vermiştir.

“Mecidli Meryem, İsa’nın gömleğini giydikten sonra vücudunu bir ateşli ürperme almış, yıllarca diyar diyar bu ürperti ile dolaşmış ve sebt gününün “kıyam” mucizesini insanlara müjdelerken bu ürperti ile çeneleri birbirine çarparmış. Fakat gene bir dakika dinlenmeden yürürmüş, söylermiş; haykırırmış. Leyla’da kaç günün yorgunluğu, yürek çarpıntıları korkuları, üzüntüleriyle harap ve bitkin düştüğü halde gene zedelenmiş ayaklarının üstünde oraya buraya koşmadan, çırpınmadan, gidip gelmeden geri kalmamaktadır” (s. 214).

Acılar romanında başkarakter Fikret ile kendisine âşık olan akraba kızı Behice, Fikret’in halleri üzerine konuşmaktadır. Behice, Fikret’e kendisini terk eden kadının tekrar peşinde koşmasına mana veremediğini ve bunun acınacak bir hal olduğunu söyler. Bunun üzerine Fikret de kendi durumunu İsa Peygamberin havarilerinin haline benzetir. Hayatın sevilecek bir tarafı olmadığını, İsa’nın havarileri gibi kendilerinin ıstırabı sabur bir inkıyatla göğsünde taşıdığını ifade eder (s. 83).

Zeyno’nun Oğlu romanında, Zeyno Hanım ile Mazlume arasında Haso çocuk ile ilgili bir tartışma geçer. Mazlume, bu tartışmada gözyaşları içerisinde kalan taraf

172

olmuştur. Ancak Zeyno, genç kızın gönlünü almak için tekrar onun odasına gider. Zeyno, içinde bulunduğu ruh halini Hıristiyan misyonerlere benzetir. İçinde Hazreti İsa’ya ümmet kazandırmak için hiçbir eziyetten çekinmeyen misyonerlerin ısrarı gibi bir şeyin olduğunu dile getirir (s. 199).

Macera peşinde koşan Seyit Ali Reis ve arkadaşları, Hindistan’a geldikleri zaman Bilge Bingül Hatun’un hayatını kurtarırlar. Yine o sıralar Portekiz donanma komutanı ile karşı karşıya gelirler ve komutanı adamları ile birlikte pataklayıp denize atarlar. Bu durumlar, Bingül Hatun’u öldürmek isteyen Nasır Melik ile Portekiz donanma komutanının Seyit Ali Reis’e karşı birleşmelerine sebep olur. Nasır Melik, kurnazlık peşindedir ve kendisi hiçbir şey yapmadan olayı komutana havale etmek derdindedir. Komutan, Nasır’a yakın zamanda kendilerine destek vermek amacıyla beş yüz kişilik bir donanmanın geleceğini haber verir. Buna şaşıran Melik haberinin doğruluğundan emin olmak için sorular sorar. Hıristiyanlık inancına müntesip olan Komutan, Hz. İsa’nın, Hz. Meryem’den doğması konusunu dile getirmek suretiyle donanmanın geleceğine Hazret-i Meryem’in, Hazret-i İsa’yı bakire olarak doğurduğuna inandığı kadar iman ettiğini söyler (s. 29).