• Sonuç bulunamadı

Kutsal Mekânlar ve Şehirler

1.1 DİN DUYGUSU VE İNANMA İHTİYACI

1.1.69 Kokotlar Mektebi

2.1.1.4 Diğer Dini Unsurlar

2.1.1.4.10 Kutsal Mekânlar ve Şehirler

Mehmet Rauf’un Karanfil ve Yasemin isimli romanında, Milli Mücadele sonrası İstanbul hayatı konunun aslını teşkil etmektedir. Saraylılar ve onların çevresindeki

120

tebaa, Milli Mücadele’ye rağmen Anadolu halkının çektiği sıkıntıların aksine sürekli eğlence programları düzenleyip kendi keyiflerini düşünmektedir. Gezip tozmalar, yeme içmeler, çapkınlıklar hayatlarından hiç eksik olmaz. Bir gün yine eğlenmek maksadıyla toplanan gurup, İstanbul’daki Yuşa Tepesi’ne giderler. Orada bulunan konakta kahvaltı ve daha sonrasında öğle yemeği planlanmıştır (s. 62). İsrâiloğulları’na gönderilen peygamberlerden Mûsâ’dan (a.s) sonra gönderilip onun yeğeni veya vekili olan Hz. Yuşa’nın kabrinin gittikleri tepede olduğunu bilmelerine rağmen, onu da pek önemsemezler.

Kutsal mekânlara romanında yer veren yazarlardan bir tanesi de Peyami Safa’dır. Onun Mahşer isimli romanında başkahraman Muazzez’e, annesinden bir miktar para miras kalır. Ancak Muazzez bu paralardan hiç bir şey görememiştir zira paranın idaresi ablasının elindedir. Kendisinin hakkı olan parayı geri alabilmek için Nihad ile adliyeye giderler. Ancak adliyede tanıdığınız yoksa ya da adliye çalışanlarına bir miktar para yedirilmezse işin halli aylarca sürebilir. Nihad ve Muazzez, Hacı Hüseyin Efendi isimli birine bu konuyu halletmesi için bir miktar para teklif ederler. Ancak adam bunu “istemem yan cebime koy” üslubuyla alır. Hacı Hüseyin Efendi, Nihad ile Müzeyyen’i, kendisinin bu tür işleri hayır maksatlı yaptığını söyleyip, paranın da kendisi için önemi olmadığına inandırmak için hacı olduğunu dile getirir. Karşısındakilerin güvenini arttırmak için Harem-i Şerif’i ziyaret etmiş biri olduğunu, hatta Arafat’ta vakfeye durduğunu şu şekilde dile getirir: “Hacıyım, hacı! Anladın mı? Bende vicdan var, bir zerre haramdan bin hatve uzağa kaçarım, git beni mümeyyize sor, müdüre sor…” (s. 147).

Yeşil Gece romanında Şahin’in Sarıova’da ki en büyük düşmanlarından biri eski bir eşkıya olan Hacı Emin’dir. Reşat Nuri Güntekin’in diğer bazı romanlarında olduğu gibi, din adamına karşı olumsuz bakış bu romanda da Hacı Emin ismi üzerinden devam ettiği görülmektedir. Romanda Hacı Emin’in eşkıyalıklarıyla kesesini doldurduktan sonra Hicaz’a gidişi, Beytullah’a yüz sürerek tövbe ve istiğfar edişi yer almaktadır. Şimdi ise yetmiş yaşına gelmiş, abdestsiz yere basmayan, dindar, uslu bir adam olmuştur (s. 108).

Kutsal sayılan şehirlerden bahseden yazarlardan birisi de Fazlı Necib’dir Saraylarda Mecnunlar romanında Zeynel Ağa, Sabihi ve Nur-u Ayn’ın Mısır’a gitmek

121

üzere bindikleri gemide Kadı Efendi de vardır. O, hem hac vazifesini yapmak hem de yolda ölüp giden hacı adaylarının mallarına konmak amaçlarıyla o gemiye binmiştir. Ancak korsanların gemileri çevirdiği haberi yayıldığı için limandan hareket zamanı ertelenmiştir. Kadı Efendi, bu duruma sinirlenmiş ve hac zamanı geçmeden evvel Hicaz’a yetişmek istediğini, vakit kaybetmemesi gerektiğini, hemen yola çıkılması yönünde kaptana ısrar eder (s. 17,18).

Ercüment Ekrem Talu’nun Kan ve İman adlı romanında Yunan’a karşı mücadele etmek için cepheye gidenlerden bir tanesi de Sadık’tır. Yunan’a karşı mücadele için Sadık ile aynı anda giden mahallenin gençleri köye dönmeye başlamışlar; fakat Sadık bir türlü dönmek bilmemiştir. Sadık’tan haber gelmeyişi annesini üzüntülere sevk etmiş ve artık rüyalarında da oğlunu görmeye başlamıştır. Yaşlı kadın, rüyalarından bir tanesini mahalle esnaflarından Dede Efendi’ye anlatır. Rüyayı yorumlayan Dede Efendi, rüyada görülenlerin iyi şeyler olacağının işareti olduğu ve bunun olması için de Hz. Eyüp ve Hz. Halid’in kabirlerini ziyaret ederek burada iki rekât namaz kılıp Allah’a şükretmesini tavsiye eder (s. 7).

Agah Sırrı Levend’in Acılar isimli eserinde Arafat Dağı’nın Müslümanlar için onemli oluşuna yer verilmiştir. Milli mücadele dönemini konu edinen romanda seferberlik ilanı ile genç-yaşlı herkes Harbiye Mektebi’nde toplanır. Kendisi, Sanayi-i Nefise Mektebi’ni bitirmiş olan başkahraman Fikret de mücadele için belirtilen yerde toplananlar arasındadır. Fikret, toplanma yerindeki kalabalığın oluşturduğu manzara karşısında şaşırır, biraz da coşar ve buradaki topluluğu Arafat’ta birbiriyle kardeş olan müminlere benzetir. Oradaki Müslümanlar gibi herkes birbirini karşılıksız sevmiş ve sonra hudutların her bir köşesine dağılmıştır (s. 30).

Apdullah Ziya Kozanoğlu’nun Deli Deryalı isimli eseri de Ayasofya’dan bahseder. Romanda üç ayrı olay ön planda tutulmuştur. Birincisi Kanuni’nin veziriazamlarından İbrahim Paşa’nın ihanetleri, ikincisi Hurrem Sultan’ın entrikaları ve üçüncüsü de Deli Deryalılar isimli korsan gurubunun yaptıklarıdır. İbrahim Paşa, Ayasofya Camii’nin baş imamını, müezzinleri ve diğer din adamlarına gözdağı vermek için sabah namazı sonrası cami içerisine bir kesik baş koydurmuştur. Bunu gören din adamları delirmiş gibi dışarıya kaçarlar. İbrahim Paşa bu hal üzerine imamların öldürülmesine hükmeder ve onları çuvallara koydurup Büyükada açıklarında denize

122

atılmak üzere gemiye bindirtir. Bu kısımda sıklıkla Ayasofya Camii’nden bahsedilmektedir. Yine onun bazı fiziksel özellikleri de muhtelif sayfalarda tasvir edilmiştir (s. 3).

Reşat Nuri Güntekin’in Akşam Güneşi isimli romanında, Bursa’daki Kırk Fenerli Türbesi olarak bilinen ve halk tarafından kutsallık atfedilmiş bir mekâna değinildiğini görmekteyiz. Bununla birlikte bütün dinler için de önem arz eden Kudüs şehri de zikredilmiştir. Roman başkahramanına M… adasını gezdiren çavuş asabi bir kişidir. Onun bu durumunu anlatmak için “ Yeri geldikçe adanın büyük, küçük bütün memurlarını, bahusus eşrafı zalimane kamçılamıştı. Kırk Fenerli Türbesi’nin yanında bir dakika atını durdurup “Fatiha” okuduğu bir evliyayı bile kapalı bir surette tenkit etti.” ifadelerini kullanır (s. 7).

Romanın devamında bir akşam Nazmi Bey, başından geçen sergüzeştlerini doktora anlatmaya karar verir. Bunlar askerlik vazifesi için gittiği çeşitli ülkelerde yaşadığı maceralardır. Bunlardan bir tanesi Kudüs’te yaşanmıştır. Nazmi Bey bir arkadaşına yaptıkları hovardalıklara son vermeyi teklif eder ve birlikte Nasuh tövbesini okurlar. Kudüs’ün mübarek evliyalar şehri olduğunu ve kendileri gibi nice avarelerin burada hidayete erdiğini arkadaşı ile paylaşır (s. 43).

İslam inancının esaslarından olan hac ibadetinin gerçekleşmesi için Mekke’de bulunan Kâbe’nin ziyaret edilmesi ve ibadetin gereklerinin burada yerine getirilmesi gerekmektedir. Aka Gündüz’ün romanı Tank Tango’da Ömer ile Bihter bir müddet dinlenmek için yurtdışına gitme planları yapmaktadırlar. Nereye gidebilecekleri hususunda bir müddet düşündükten sonra hacca gitmekte anlaşırlar. Bu kararlarını ailelerine ve yakın çevrelerine söylediklerinde büyük şaşkınlık oluşur. Özellikle Bihter’in annesinin şaşkınlığı daha fazladır.

Semavi olan bütün dinlerde kutsal olarak kabul edilen yerler vardır. Görüldüğü gibi romanlarda ismi en çok zikredilen şehir Mekke olurken mekân olarak da Kâbe en çok ismi geçen kutsal mekân olmuştur. Kâbe, Allah’ın evi anlamına gelen Beytullah ismi ile de romanlarda kullanılmıştır. Ayrıca incelediğimiz romanların bazılarında Müslümanlar için kutsal kabul edilen Mekke ve Medine şehirleri tek tek söylenmek yerine, bulundukları Hicaz bölgesi zikredilmek suretiyle karşımıza çıkmaktadır. Arafat

123

Dağı ve Kudüs de Müslümanlarca kutsal kabul edilen yerlerden olup romanlarda yerini almışlardır.