• Sonuç bulunamadı

Ağaçlar Divan edebiyatında ağırlıklı olarak çeşitleri ile ele alınmış ve birçok benzetme yapılmıştır. Divanlarda tür olarak ağaç, Farsça karşılığı olan dâr, dıraht

(ç.dırahtân) ve Arapça karşılığı olan şecer (ç. eşcâr) adlarıyla geçmekte, şekli, çiçek

açması, meyve vermesi ve gölgesi22

ile şairlerin hayal dünyalarında yer almaktadır. Ağacın ilk yetişme hâline Farsçada nihâl denmektedir. Ağacın tazesi olmasından dolayı Divan edebiyatında ağaç fidanı kullanımından ziyade nihâl adıyla geçmektedir. Mu'îdî'nin Divan'ında da taze nihâl ve farklı benzetmeler halinde geçmektedir. Dolayısıyla nihâl de ağaçlar bölümünde ele alınacaktır.

Mu'îdî Divanı'nda da yaptığımız tarama sonucunda tür adı olarak ağaca iki yerde rastladık. Birinde Türkçe olarak "aġaç", diğerinde ise Arapça olarak "şecer" şeklinde geçmektedir. Ağaç ve şecer tespit edilen yerlerde tek başlarına, yani bir terkip öğesi olmadan ele alınmışlardır.

Sanem bilindiği gibi taş ve ağaçtan yapılmaktadır. Sanem Divan edebiyatı

geleneğinde mahbûbun benzetilenidir. Sevgili güzelliği vesilesiyle saneme

benzetilir. Mu'îdî bir beytinde bunun tersi bir benzetmede bulunmuştur. Teşbih-i maklûb (ters benzetme) ile sevgilisini sanemden üstün göstermiş ve sanemi kuru, tatsız-tuzsuz bir ağaç olarak nitelemiştir.

Şeker lebüŋe ķaçan öykünür ki hįç ŧuzı yoķ

Śanem ķurı bir aġaçdur saŋa göre sözi yoķ (G. 222/1)

Ağacın çadıra benzetilmesi dalları, yaprakları ve açtığı çiçeklerin rengi dolayısıyla olabilir. Ağacın büyüklüğü ve geniş gölgesi de çadıra benzetilmesine sebep olabilir. Mu'îdî ağacı (burada Arapça şekliyle şecer olarak) bir murabbasında üzerinde açtığı bahar çiçekleri dolayısıyla kırlarda eğlence meclisleri için kurulan bir çadıra

22

31 benzetmiştir. Ağacı kendi gözünde bahar aylarında yapılan kır gezilerindeki çadırlara benzetmiştir:

ǾAyş u nūş içün yine aķ ĥayme ķurdı her şecer Nerges-i maĥmūr ele aldı sâġerden cām-ı zer İçmeden mest oldı yırtar yaķasın gül-berg-i ter

Bāġa gel kim ŧarf-ı gülşen ĥūbdur merġūbdur (Mur. 2/2)

Nihâlin taze ağaç fidanı olması hasebiyle bu bölümde ele alınacağından yukarıda bahsetmiştik. Beyitlerde tazeliğine işaret edilmekte, benzerlikler ve farklı tasavvurlar da buna göre yapılmaktadır.

Tāze açılmış ciger zaħmında her tįrüŋ senüŋ

Bir nihāl-ı tāzedür olmış aŋa peyvend gül (G. 276/2)

1. Ağaç Kültü

Asırlar boyunca Kur'ân, Kitâb-ı Mukaddes, İslam öncesi Türk ve İran mitolojisinden beslenerek Osmanlı - Türk edebiyatında Ağaç kültü yoğun bir şekilde işlene gelmiştir. Ağaç yukarıda adı geçen kaynaklardan etkilenerek kutsallığı ile İslam kültürleri ve edebiyatlarında kült hâline gelmiştir. Zeytin, hurma, incir ve nar Kur'ân'da birkaç sûrede (Tîn, En'âm, Mü'minûn vb.) adı geçen ve İslam dünyasında kutsal olarak kabul edilen ağaçlardır. Peygamberlerin yetiştiği kutsal topraklarda bu ağaçlardan bolca

yetişmektedir.23

Sidertü'l-Müntehâ ağacı da İslam tasavvufu düşüncesinde işlenmiştir. Hz. Muhammed'in siyerinde yer alması ve Cennet ağacı olduğu inancından dolayı bizim de edebiyatımızda sıkça bahsedilmiştir.

Dünya halklarının birçoğunun mitologyalarında ağaç kozmogoniyle ilgilidir.24

İnsanoğlunun yaradılışını doğa-üstü olaylara ve varlıkla bağlama tarih öncesi dönemlerde yaratılanın üstünlüğünü ortaya koyma çabasıdır. Muhtemelen birçok mitologyada da olduğu gibi hanedan mensupları bu düşünce ile yüceltilmiş ve Tanrı tarafından olağanüstü özelliklerle donatılmış seçkin insanlar zümresi inancı oluşmuştur. Ayrıca İnsanoğlu kendi neslinin de diğer yaratılmışlardan üstünlüğünü yine kendine has olan hayal gücüyle ortaya koymuştur. İslam öncesi Türk destanlarında da mitolojik olgularda ağacın kozmogoni ile olan ilgisi çok net bir şekilde görülmektedir.

23

Metin AND, Minyatürlerle Osmanlı - İslam Mitologyası, YKY Yayınları, İstanbul, 2011, s. 35.

24

32 Günümüzde elimize yazılı bir şekilde ulaşan ve mitolojik mahiyette olan İslam öncesi Türk destanlarında da Ağaç kültü önemli bir yer tutmaktadır. Osmanlı dönemi edebiyatına da doğurganlığı ve bu sayede makbul olması ile etkili olmuştur. Bilindiği gibi Oğuz Kağan Destanı'nda Oğuz Kağan ikinci eşini bir göl ortasındaki ağaç kovuğunda bulmuş, bundan doğan çocukları da yerin yaratılışıyla alakalı yaradılış

hikayesini oluşturmuştur.25

Bir diğeri de Hun Türklerinin Yaradılış Destanı'dır. Burada da insanlığın yaradılışı ve nesillerin devamı konusunda ağacın kutsallığından ve doğurganlığından bahsedilmiştir. Toğla ve Selenge nehirlerinin birleştiği yerde iki ağaç arasına, bölgede hüküm sürecek olan neslin ilk çocukları gökten inen kutsal bir ışık

aracılığıyla doğmuşlardır.26

İslam'dan önceki Orta Asya kültüründen gelen ve Anadolu'da Beylikler döneminde devşirilip Osmanlı İmparatorluğu döneminde sanatın her dalında ve edebiyatta büyük bir etkisi olan "Hayat Ağacı" kültü de mevcuttur. Sonsuz hayatı vaat etmesi İslam sonrası cennetteki sonsuz hayata tekabül etmiş ve bu şekilde edebiyatımızda işlenmiştir.

2. Umumî Ağaçlar ile İlgili Tasavvurlar

Divan edebiyatı şairlerince ağaçlar çeşitli hususiyetlerine göre edebiyatımızda

çeşitli benzetmeler, hayal ürünleri ve tasavvurlara malzeme olmuştur.27

Mu'îdî Divanı'nda da ağaçlar ile birçok benzetme yapılmıştır. Burada şairin nihâl üzerinden kurduğu tasavvurlar ele alınacaktır. Zira ağaç, şecer ya da dıraht olarak fazla örneğe rastlanılmamıştır.

2.1. Nihâl - Boy:

Sevgilinin boyu taze bir nihâl gibi düzgün olarak tasavvur edilir. Şair kırmızı elbise giyen sevgilisini düzgün fiziğiyle sarmaşık kızıl güller tarafından sarılan nihâle benzetmiştir:

Ne ħôş yaraşdı senüŋ ķaddüŋe bu ħilǾat-ı āl

Kızıl gül ile bezenmiş nihāle döndürdi (G. 441/2)

25

R. Rahmeti ARAT - W. BANG, Oğuz Kağan Destânı, Burhaneddin Basımevi, İstanbul, 1936, s. 15; Nurer UĞURLU, Türk Mitolojisi, Örgün Yayınevi, İstanbul, 2012, s. 171.

26

Nurer Uğurlu a.g.e., s. 313-315.

27

Nihat ÖZTOPRAK, Hayretî Dîvanı'nda Bitkiler, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 1986, s. 12 - 13.

33

2.2. Nihâl - Gölge (mahbûbun sâyesi):

Âşık her daim ma'şukunun sâyesine girmek, onun gölgesi altında yaşamak hayalindedir. Sevgilinin gülistanda âşıklarına gölge salması, onlara iltifat etmesi sabâ rüzgarını bile harekete geçirmiştir:

Nihāl-i serv gibi sāye śalasın dėyü sen

Silüp süpürdi śabā gülistānı pāk ėtdi (G. 441/3)

2.3. Nihâl - Güzellik:

Taze fidan endamı, duruşu ve düzgünlüğü ile bir güzellik emsalidir. Sevgili bu unsurlarından dolayı nihâl ile bağdaştırılmıştır. Düzgün endamı vesilesiyle süslenilir, nahl-bendler tarafından zeyn edilir:

Naĥl-bend olup nihāl-i ĥüsne güller zeyn ėden

Erġavānį cāmelü serv-i revānumdur benüm (G. 284/6)

2.4. Nihâl - Hasta insan (Şairin kendisi):

Şair kendisini çektiği ıztırap ve halsizlikten dolayı rüzgarda sallanan çelimsiz bir fidana benzetmiştir. Olgunlaşmamış bir ağacın sert hava koşulların karşısındaki zayıflığı ile şairin hayat çilesi arasında da bir tenasüp kurulmuştur:

ŻaǾf ile ıżŧırābum āhumdan oldı efzūn

Bād esdügince ditrer ince nihāle döndüm (G. 302/2)

2.5. Nihâl - Ok:

Gül, dalında açamamış goncaları bülbüle kast etmeye memur kılmıştır. Açılmamış her gül fidanı bir oka, goncası da okun temrenine benzetilmiştir:

Her nihāl-i tāze bir oķ oldı bülbül ķaśdına

Ġonçe-i nev-resteden ol oķa peykān ėtdi gül (G. 269/5)

Ayrıca G. 209/1, 236/2 örneklerinde nihâl ile ok arasındaki ilgi ve tasavvurları görmek mümkündür.

2.6. Nihâl - Sevgili:

Sevgili taze bir fidana benzetilmiştir. Sevgilinin çenesinin kırmızı olmasından dolayı meyve vermiş bir taze fidan tasavvuru ile burada karşı karşıyayız. Sevgilinin kırmızı çenesi elmaya benzetilmiştir. Meyve veren ağaçlar makbuldür. Meyve veren ağaç rağbet görür ve değer verilir. Aşağıdaki beyitte sevgili taze bir fidana, çenesi

34 elmaya, saçı da bu fidandan elma toplamak kasdıyla eteğini tutan bir bağcıya benzetilmektedir:

Bāġbān-ı zülf etek ŧutsa n'ola altında kim

Düşmege ŧurur nihāl-i tāzeden sįb-i źeķān (G. 342/4)