• Sonuç bulunamadı

1. Dünya Savası’nı müteakiben azınlıkların korunmasını amaçlayan düzenlemelerle uluslararası hukuk literatürüne giren ulusal azınlık kavramı, farklı tanımlara sahiptir. Will Kymlicka ulusal azınlığı “tarihi vatanlarında tüm kurumlarıyla isleyen bir topluma sahipken bir başka devletin egemenliği altına giren gruplar” olarak tanımlarken, Cristoph Pan göçmen isçiler, mülteciler ve sığınmacılar vb. grupların ulusal azınlık sayılamayacağını belirterek ulusal azınlığın su özelliklere sahip olması gerektiğini belirtmiştir:17

Bir devletin sınırları içinde –toplu ya da dağınık olarak- geleneksel bir biçimde yerleşmiş olması, bu devletin geriye kalan nüfusundan sayıca az olması , bu devletin vatandaşı olması, etnik, dilsel veya kültürel varlıklarının devletin diğer vatandaşlarının bu alandaki varlıklarından farklı olması ve azınlık grubunun, kendine has bu özelliklerini koruma isteğine sahip olması”

Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nce 1993’te hazırlanan

“Ulusal Azınlıklara Mensup Kişiler Hakkında İnsan hakları Avrupa

17 The final text of the Commentary to the UN Declaration on Minorities” by Mr.Asbjorn

Eide,Chairperson-Rapporteur of the UN Working Group on Minorities,E/CN.4/Sub.2.AC.5/2001/2

Sözleşmesi’ne Ek Protokol Önerisi”nde ise bir insan topluluğunun ulusal azınlık statüsüne dahil olması için;

“ Bir devletin ülkesinde ikamet etmek ve bundan dolayı o devletin vatandaşı olmak, bu devletle uzun süreden beri devam eden sıkı ve sürekli bağlara sahip olmak, ayırt edici etnik, kültürel ya da dilsel özelliklere sahip olmak, söz konusu devletin ya da o devletin bir bölgesinin geriye kalan nüfusundan sayıca az olmasına rağmen yeterli düzeyde temsil edilmek ve ortak kültürlerini meydana getiren kültür, gelenekler, dil ve din gibi unsurları koruma kaygısı gütmek,” niteliklerine sahip olması gerekmektedir.18

Avrupa Konseyi tarafından 1995’te imzaya sunulan “Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşme”de ise ulusal azınlık tanımına yer verilmemekle birlikte, ulusal azınlıkların başka bir ulusla etnik bağı olan azınlık anlamına gelip gelmediği tartışmaya açılmıştır. 19Bu konudaki genel kanaat, ulusal azınlığın, bir ulus devlette egemen çoğunluğu oluşturmakla birlikte, başka bir devlette azınlık durumunda bulunan insan topluluğunu ifade ettiği ve bu niteliği ile diğer etnik azınlıklardan ayrıldığı yönündedir. Bu tür azınlıklara Romanya’daki Macarlar, Polonya’daki Almanlar ve Bulgaristan’daki Türkler iyi birer örnektir.20

Fakat ulusal azınlıkların tanımlanmasındaki bu ana eğilim hukuksal açıdan geçerli değildir.Zira Almanya, bu ülkede yasayan hem Danimarkalı azınlığı hem de başka herhangi bir ülkede egemen olmayan Sorb azınlığını ulusal azınlık statüsüne almakta, bunu da “Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşme”nin ulusal azınlık kavramını tanımlamayarak bu statü ilkelerinin hangi insan toplulukları için uygulamaya konulacağını ülkelerin kendilerine bıraktığı tezine dayandırmaktadır.

18 İbrahim Alper ARISOY, “Avrupa Birliği ve Azınlıklar”, Dokuz Eylül Üniv. Sosyal Bilimler Enst., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2002, s:10-11.

19 ARSAVA, a.g.e., s: 55.

20 KURUBAŞ. a.g.e..s:36

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZINLIKLARA YAKLAŞIMI

2.1. GENEL

Avrupa Birliği (AB), bünyesinde barındırdığı etnik, dilsel ve dini kimliklere, insan hakları politikasının dayandığı temellerden biri olan azınlık hakları çerçevesinde yaklaşma eğilimindedir. AB’nin ortak bir azınlık politikasının olmadığı gerçeğinden hareketle, bu yaklaşım, her AB üyesi ülke için farklılıklar gösterebilmektedir. Başka bir deyişle; bir ülkenin vatandaşı olan bir grup, diğer bir ülkede azınlık, bir başka ülkede ise etnik/dini grup sayılabilmektedir. Bu konu son yılarda Birliğin iç ve dış ilişkilerindeki ana gündem maddeleri arasında yer almaktadır. Ancak asıl sorun bu gruplara azınlık haklarının tanınması değil, bu hakları elde etmiş grupların zaman içerisinde ayrılıkçılık fikrini gündeme getirme ihtimalinden duyulan rahatsızlıktır.

Geçmişte kültürel farklılıkların tanındığı Batılı demokrasilerde, çok kültürlü bir toplum fikrinin hayata geçirilmesi basit bir olgu olarak algılanmış, ancak zamanla bu fikrin bazı sorunlar içerdiği görülmüştür. Farklı kültürlerin talepleri ile eşitlik düşüncesi arasındaki çatışma, çok kültürlülüğü savunan kesimlerin başka arayışlar içine girmelerine sebep olmuştur. 21Bu kapsamda, son yıllarda Avrupa’da çok kültürlülükten tek kültürlülüğe ve kültürel homojenleştirmeye doğru bir kayış gözlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

AB’nin, etnik ve dini kimliklere yaklaşımı, özellikle genişleme sürecinin eski Doğu Bloku ülkelerini de kapsayacak bir içeriğe

21 Deniz ALTINBAŞ, “Avrupa’da Çokkültürlülüğün Modası Geçiyor”, (Erişim) http://www.avsam.

org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=468&kat1=2&kat2, 21 Mart 2005.

kavuşturulmasıyla birlikte farklı bir boyut kazanmıştır.22 Eski Doğu Bloku ülkelerinde, göreceli olarak, sayıca fazla farklı dinsel, dilsel ve etnik toplumların yaşaması bu halklara bazı hakların tanınması konusunu gündeme getirmiştir. Bu anlamda, AB’nin etnik ve dini kimliklerine uyguladığı azınlık hakları rejiminin son derece genç ve gelişmekte olan bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Hatta, azınlık haklarının daha çok AB’ye katılma çabasındaki devletlerin gündemine konmasına karşın, bugüne kadar AB’nin kendi içerisinde aynı ölçüde popüler bir konu olmadığı yorumları da yapılmaktadır. Bu çerçevede bir AB üyesi devletin, Birliğin karar alma sürecine katılırken ve AB’nin yükümlülüklerini yerine getirirken nasıl temsil edileceği, azınlık gruplarına ne ölçüde yetki vereceği, büyük ölçüde kendi anayasal düzeni uyarınca iç meselesi olmaya devam etmektedir.23 Çünkü üye ülkelerin azınlıklar konusunda ortak bir anayasal gelenekleri oluşmuş değildir.