• Sonuç bulunamadı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI"

Copied!
234
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZINLIK POLİTİKASI VE AVRUPA BİRLİĞİ

ÜYELİK SÜRECİNDE TÜRKİYE’DEKİ AZINLIKLAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Gonca BAHADIR

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Canan ATEŞ EKŞİ

Ankara - 2012

(2)
(3)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANA BİLİM DALI ULUSLARARASI İLİŞKİLER BİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZINLIK POLİTİKASI VE AVRUPA BİRLİĞİ

ÜYELİK SÜRECİNDE TÜRKİYE’DEKİ AZINLIKLAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Gonca BAHADIR

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Canan ATEŞ EKŞİ

Ankara - 2012

(4)
(5)

"Azınlık" kavramı, henüz kabul edilmiş bir tanımı olmamakla beraber, uluslar arası ilişkilerde son 150 yıldır sürekli kullanılan bir kavramdır. Kavram, Birinci Dünya Savaşı sonunda Polonya ile yapılan antlaşma metninin içerisine konularak, bundan sonra yapılan tüm uluslar arası antlaşmalara dahil edilmiştir. Bu yüzyılda, ulus devlet sürecini yaşamaya başlayan dünya için daima bir sorun olan azınlıklar konusu Türkiye Cumhuriyeti için de kurulduğu dönem dahil varlığını ve tartışmalarını günümüze kadar getirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti 1959’da yaptığı başvuru ile başladığı Avrupa Birliğine üyelik sürecinin en kritik dönemine girmiştir. 17 Aralık 2004’te AB Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlama kararı almış, müzakereler için mevzuat ve genel yapı tarama süreci 3 Ekim 2005’te başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği macerasının geleceği ile ilgili iyimser ve kötümser olan bir çok yorum yapılmakla beraber 52 yıl önce başlamış olan bu sürecin takipçisi, özellikle son 15 yıldır, Türkiye olmuştur.

Azınlıklar konusu, Avrupa Birliği’nin üzerinde önemle durduğu, özellikle Türkiye’yi eleştirdiği ve şartlar getirdiği bir konudur. Avrupa Birliği hazırladığı ilerleme raporlarında insan hakları ve azınlık hakları için ayrı bölüm oluşturmakta, Türkiye’de mevcut olan azınlık anlayışından çok öte bir değerlendirme yapmaktadır. İlerleme Raporlarında Özellikle Lozan Anlaşması’nda tanımlanan ve hukuki statüsü belirlenen azınlıklar dışındaki bazı topluluklara atıf yapılmış, bazı yerlerde kapalı bazı yerlerde ise açıkça Türkiye’de “yeni azınlıklar” bulunduğu ifade edilmiştir. Lozan Antlaşması ile kabul edilen azınlıklar Rumlar, Ermeniler ve Musevilerdir. Bu topluluklar sosyal ve kültürel açıdan her türlü azınlık hakkına sahiptir, öyle ki, bu insanlar Türkiye'nin zenginlik ve refah içinde yaşayan diliminde yer alırlar. Türkiye Cumhuriyeti için Lozan Antlaşması ile çözümlenmiş bir konuda, Avrupa Birliği tarafından resmi olarak yüksek seviyede politik baskı oluşturulması ve sonuca yönelik değişimler talep edilmesi, zaten zor yürümekte olan Avrupa Birliği yolunda yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Türkiye azınlıklar

(6)

konusunda Osmanlı İmparatorluğundan miras kalanlar ile yakın tarihinde yaşadıklarını henüz unutmamıştır.

Bu tez çalışmasında, azınlık, azınlık hakları kavramı ve tarihsel gelişimi, cumhuriyet öncesi ve sonrası Türkiye’de azınlıkların durumları ile AB uygulamaları incelenmiştir. AB Uyum Yasaları ile oluşan durumun azınlıklar konusunda Türkiye’ye muhtemel etkileri ortaya konularak, bu etkilerin gelecekte verebileceği olumsuzlukları bertaraf etmek için alınması gereken tedbirler belirlenmeye çalışılmıştır.

Çalışmalarım süresince maddi ve manevi desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen,her an yanımda olan babam Yusuf, annem Aysel,kardeşlerim Gamze ve Gülce YAYLA ile çalışmamda emeği geçen,ufkumu açan , lisans ve yüksek lisans dönemlerim boyunca eğitimsel ve kişisel gelişim için benden hiçbir desteği esirgemeyen başta tez danışmanım Prof. Dr. Canan ATEŞ EKŞİ olmak üzere herkese teşekkürü bir borç bilirim.

Gonca BAHADIR

(7)

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...i

İÇİNDEKİLER ... iii

KISALTMALAR ... vi

TABLOLAR LİSTESİ ... viii

GİRİŞ ...1

BİRİNCİ BÖLÜM AZINLIK KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ 1.1. AZINLIK TANIMI, TARİHSEL GELİŞİMİ VE AZINLIK TÜRLERİ ... 6

1.1.1. Dilsel Azınlıklar ... 11

1.1.2.Dini Azınlıklar ... 12

1.1.3.Etnik Azınlıklar ... 12

1.1.4.Ulusal Azınlıklar ... 13

İKİNCİ BÖLÜM AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZINLIKLARA YAKLAŞIMI 2.1. GENEL... 15

2.2. AVRUPA BİRLİĞİNDE AZINLIK HAKLARININ TARİHÇESİ ... 16

2.2.1. Birincil Mevzuatta Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler ... 19

2.2.1.1. Maastricht Antlaşması ... 20

2.2.1.2. AMSTERDAM ANTLAŞMASI ... 22

2.2.1.3. Nice Antlaşması ... 23

2.2.2. İkincil Mevzuatta Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler ... 24

2.2.2.1. Irk ve Etnik Kökene Bakılmaksızın Eşit İşlem İlkesinin Kişiler Arasında Uygulanmasına İlişkin 2000/43/EC Sayılı Yönerge 24 2.2.2.2. İstihdam ve İşte Eşit Davranılması Konusunda Esasların Belirlenmesine İlişkin 2000/78/EC Sayılı Yönerge ... 26

2.2.3. Diğer Metinlerdeki Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler ... 27

2.2.3.1. 1993 Kopenhang Zirvesi ... 27

2.2.3.2. Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı ... 29

(8)

2.2.3.3. Avrupa Birliği Komisyonu Gündem 2000 Raporu ... 30

2.2.3.4. Avrupa Birliği Anayasası ... 31

2.3. AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİNİN TARAF OLDUKLARI SÖZLEŞMELER ... 39

2.3.1. BM Örgütünün Hazırladığı Metinler ... 39

2.3.2. AGİT Tarafından Yürütülen Çalışmalar ... 41

2.3.3. AVRUPA KONSEYİ TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR . 42 2.4. AVRUPA BİRLİĞİ KURUMLARININ AZINLIKLARA YÖNELİK ÇALIŞMALARI ... 44

2.4.1. AB Konseyi ... 45

2.4.2. AB Komisyonu ... 46

2.4.3. Avrupa Parlamentosu ... 48

2.5. AB ÜYESİ ÜLKELERİN AZINLIKLARA BAKIŞ AÇISI ... 50

2.5.1. Fransa’nın Azınlıklara Yaklaşımı ... 52

2.5.2. Almanya’nın Azınlıklara Yaklaşımı ... 60

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRKİYE –AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİNDE AZINLIKLAR 3.1. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE GAYRİMÜSLİMLER ... 70

3.2. LOZAN ANTLAŞMASI VE AZINLIKLAR KONUSU ... 77

3.2.1. Sevr Antlaşmasında Azınlıklar ... 80

3.2.2. Lozan Antlaşmasında Azınlıklar ... 83

3.3. CUMHURİYET’İN İLANINDAN GÜNÜMÜZE AZINLIKLAR ... 91

3.3.1. Cumhuriyet Sonrası Dönemde Azınlıkların Durumları : ... 92

3.3.1.1. Rumlar ... 93

3.3.1.2. Ermeniler ... 93

3.3.1.3. Yahudiler ... 95

3.3.1.4. Diğer Azınlık Grupları ... 96

3.3.1.4.1. Süryaniler ... 96

3.3.1.4.2. Yezidiler, Keldaniler, Nasturiler ... 97

3.3.1.4.3. Bulgarlar ... 97

(9)

3.4. CUMHURİYET DÖNEMİNDE CEMAAT VAKIFLARI İLE İLGİLİ

MEVZUAT DEĞİŞİKLİKLERİ ... 97

3.4.1. Yabancı ve Azınlık Vakıfları ... 102

3.4.2. Yabancı ve Azınlık Okulları ... 105

3.4.3. Diğer Azınlık Hakları Uygulamaları: ... 107

3.5. AVRUPA BİRLİĞİ UYUM SÜRECİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN YASA DEĞİŞİKLİKLERİ ... 108

3.5.1. 2001 Yılında Gerçekleştirilen Yasa Değişiklikleri ... 108

3.5.1.1. Madde 26: Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti ... 109

3.5.1.2. Madde 28: Basın Hürriyeti ... 110

3.5.1.3. Madde 33: Dernek Kurma Hürriyeti ... 111

3.5.1.4. Madde 66: Türk Vatandaşlığı ... 112

3.5.2. 2004 Yılında Gerçekleştirilen Yasa Değişiklikleri ... 113

3.5.2.1. Madde 30: Basın Araçlarının Korunması ... 113

3.5.2.2.Madde 90: Milletlerarası Antlaşmaları Uygun Bulma ... 113

3.5.3. AB İLERLEME RAPORLARINDA AZINLIK HAKLARI ... 114

3.6. AVRUPA BİRLİĞi’NİN TÜRKİYE’DEN AZINLIKLARLA İLGİLİ BEKLENTİLERİ ... 156

3.7. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZINLIKLARLA İLGİLİ BEKLENTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 159

SONUÇ ... 174

KAYNAKÇA ... 179

EKLER ... 191

EK 1: AVRUPA KONSEYİ ULUSAL AZINLIKLARIN KORUNMASI İÇİN ÇERÇEVE SÖZLEŞME ... 191

EK 2: BÖLGESEL VEYA AZINLIK DİLLERİ AVRUPA ŞARTI... 204

ÖZET ... 219

ABSTRACT ... 221

(10)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale AB : Avrupa Birliği

AGİT : Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi AK : Avrupa Konseyi

AP : Avrupa Parlamentosu AT : Avrupa Topluluğu

AÜSBFD : Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi

BADAŞ : Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı bkz. : Bakınız

BM : Birleşmiş Milletler

C. : Cilt

Çev. : Çeviren der. : Derleyen

ECRI : Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Mücadele İçin Avrupa Komisyonu

ed. : Editör

Enst. : Enstitü

ESKHS : Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi EUTCC : Avrupa Birliği-Türkiye Yurttaşlık Komisyonu KOB : Katılım Ortaklığı Belgesi

KSHS : Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi

MERCATOR : The European Network for Information, Documentation and Research

no. : Numara

OHAL : Olağanüstü Hal

UAKÇS : Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi USAD : Uluslararası Sürekli Adalet Divanı

PHARE : Poland Hungary Aid for the Reconstruction of the Economy

(11)

S. : Sayı

s. : Sayfa

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi Üniv. : Üniversite

vb. : Ve benzeri yy. : Yüzyıl

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: 20.Yüzyıl Başlarında Türkiye’de Müslüman ve Gayrimüslimlerin

Nüfuslar ... 76

Tablo 2: 20.Yüzyıl Başlarında Türkiye’de Rum Nüfusu ... 76

Tablo 3: 20 Yüzyıl Başlarında Türkiye’deki Ermeni Nüfusu ... 77

Tablo 4: 20.Yüzyıl Başlarında Türkiye’deki Yahudi Nüfusu ... 77

(13)

Büyük nüfus hareketleri ve siyasal otoritelerde yapı ve sınır değişikliklerin yaşandığı her dönem azınlıkların doğmasına yol açmıştır.

Azınlıklar modern ulus devletin ortaya çıkışıyla doğmuşturlar. Aslında azınlık kavramı 16.yy Reform hareketlerinden bu yana kullanılmaktaydı.1648 Westphalıa Barışı sonucu devletlerin territoryal niteliğinin ve egemenliğinin tanınmasıyla yani ulus devletin ortaya çıkmasıyla; 16.yy. topluma egemen olan kilisenin temsil ettiği dine karşı çıkışla dinsel azınlıklar ortaya çıkmaya başladı.117.yy itibaren azınlık koruması güçlendi ve ulusçuluğun etkisiyle dinsel azınlık yerini etnik ve ulusal azınlıklar almaya başladı. Azınlık kavramını uluslar arası hukuk ve ilişkilere sokan Katolik ve Protestan yönelimli devletler arasında imzalanan azınlık koruma anlaşmaları oldu.Tek taraflı koruma fermanları ikili antlaşmalara dönüştü.Böylece Avrupa’daki dinsel azınlık çatışmalarını bitirdiler.18.yy a gelindiğinde Doğu sorunu;

Osmanlıdaki Hrıstıyan azınlıkların bir tek büyük devletçe korunması biçiminde başladı.1854-1856 Kırım savaşı sonucu 1856 Paris Antlaşmasıyla Avrupa Uyumu başladı.19.yy. süreç kolektif koruma sistemi kapsamında ikili antlaşmalar yerine çok taraflı antlaşmalara bıraktı.

Ulus devletlerin doğmaya başlamasıyla ortaya çıkan azınlık kavramının tanımı konusunda bir oydaşma yoktur. Bununla birlikte kavram sosyolojik ve hukuksal açıdan tanımlanabilir. Sosyolojik olarak ;bir toplulukta sayısal bakımdan az olan,başat olmayan ve çoğunluktan farklı özelliklere sahip olan gruptur.Hukuksal açıdan bakıldığında,konuya ilişkin uluslar arası belgelerde açık bir tanım yoktur. Çünkü bir azınlığı tanımanın duyarlı bir konu olması ve siyasal anlamlar taşımasıdır. Yapılan uluslar arası çalışmalarla bir çerçeve çizilebilmiştir.1928’de Uluslar arası Adalet divanında görülen ‘Yukarı Silezya Azınlık Okulları Davası’nda hukukçu Mello Toscana azınlık

1 İlk azınlıklar dinsel nitelikteydi ve ancak 19. Yüzyılda “egemen dini egemendir”yerine “egemenin ulusu egemendir”ilkesinin benimsenmesi, yani tutunum ideolojisinin din yerine ulusçuluk olmaya başlamasıyla birlikte dinsel azınlıkların yerini ulusal ve etnik azınlıklar aldı.Bkz.Jennifer Jackson Preece,Ulusal Azınlıklar ve Avrupa Ulus-Devlet Sistemi,Çev.Ayşegül Demir,İstanbul,Donkişot Yay.,2001,s.17-18

(14)

kavramını’’bir devletin nüfusunun, topraklarının belirli bir bölümüyle tarihsel olarak bağlı,kendine özgü bir kültüre sahip,ırk,dil ve din farklılığı nedeniyle devletin diğer uyruklarının çoğunluğuyla karıştırılması imkansız,kalıcı parçası’’şeklinde tanımlanmıştır.BM belgelerinde de azınlık tanımı olmamakla birlikte,çeşitli raporlarda geçen ve genel kabul gören iki azınlık tanımı bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, BM İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu Raportörü Francesso Capotorti’nin 1978’deki raporunda önerdiği,’’….bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayısal olarak az olan,egemen olmayan konumda bulunan,üyeleri o ülkenin vatandaşı olarak etnik,dinsel ya da dilsel açıdan nüfusunun geri kalanından ayrılan özellikler taşıyan ve kültürlerini,geleneklerini,dinlerini ya da dillerini korumak amacıyla üstü örtülü bir dayanışma duygusu gösteren gruptur.’’şeklinde tanımlamıştır.2Tanımların temelinde azınlık olmanın ana öğeleri vurgulanmaktadır. Bunlardan ilki Azınlık, nüfusun geri kalanından farklı ırksal,kültürel,etnik,dilsel ya da dinsel açıdan farklı olmalıdır.İkinci olarak azınlık farklı özelliklerini koruyabilecek ve devam ettirebilecek yeterli sayıya sahip olmalı,ama nüfusunun geri kalanından sayısal açıdan az olmalıdır.Üçüncü olarak,başat olmama koşuludur.Bu gruplar nüfusunun geri kalanına karşı egemen olmamalıdırlar.Dördüncü olarak azınlıkların vatandaş olması gerekmektedir.Son olarak azınlık bilincine sahip olmaları gerekmektedir.Tanımlarda yer alan dayanışma duygusu bunu gerektirmektedir.Grup,farklı niteliklerini ve geleneklerini korumaya istekli olduklarını göstermelidirler.Bunun en önemli nedeni;kimliklerinden dolayı dış saldırılara maruz kalacağından korkan grup üyelerinin kendi aralarında’’üstü örtülü dayanışma duygusu’’nu ve dolayısıyla kimliğini devam ettirme isteğidir.

Azınlık ulus devlete bağımlı bir olgudur ve modern ulus devlet yapılarının ortaya çıkışıyla eş zamanlı olarak doğmuştur.Ulus devletler sınırları içinde herkesin aynı özelliklere sahip ve birlik bütünlük içinde hareket

2 Ayşe Füsun Arsava,Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslar arası Belgelr ve Özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi,Ankara, AÜSBF Yayınları,1993,s.42-45

(15)

eden türdeş bir topluma dönüştürüldüğünde güçlü bir yapı ortaya çıkacağı varsayımına dayanır.Türdeşliğin gerekli olma nedeni,farklılıkların sosyal çatışma ve istikrarsızlığa yol açacağı varsayımıdır.Alt kimlikleri ulusal kimlik içerisinde türdeşleştirme çabasındadır.Alt kimlik bireyin içinde doğduğu grubun kimliğidir.Üst kimlikse devletin vatandaşına empoze ettiği kimliktir.3Toplumu birleştirmek için ileri sürülen üst kimlik iki durumda bunun tam tersi sonuç verebilir. Üst kimliğin kimi gruplar tarafından edinilmesi olanaksızlaştırılmış ve sınırlanmışsa ırkçılık politikası doğar ve azınlığı kendinden fizik olarak ayırır.İkinci olarak üst kimlik bireyi temsil etmiyorsa eğer bir ulus devlette millet inşası’’toprak temelli’’yöntemle değil de kan temelli yöntemle yapılıyorsa üst kimlik kimi grupları temsil etmez.

Azınlık sorunları sadece devletin iç politikasını ilgilendiren ulusal bir sorun değil, aynı zamanda uluslar arası ve bölgesel istikrarı etkilediği ölçüde uluslar arası bir sorundur.Çünkü kimi azınlıklar sınır aşan niteliğe sahiptir.Her azınlık değilse bile kimi azınlıkların ya bir akraba devlete ya da komşu devlet içinde yaşayan akraba azınlığı vardır.Bunun yanı sıra azınlık sorunlarının artık evrensel insan haklarının bir parçası olarak görülmesidir ve azınlık hakları sorunlarının insan hakları ihlallerini beraberinde getirdiği varsayılmaktadır.Azınlık sorunlarının uluslar arası nitelik kazanmasındaki bir diğer faktör ise devletlerin rakiplerine veya düşmanlarına karşı stratejik birtakım kazanımlar elde edebilmek için bir başka devletin esasen iç işi sayılabilecek azınlık sorunlarına müdahale etmeleri ve azınlık gruplarını içinde yaşadıkları devletlere karşı kullanmaya çalışmalarıdır.Ayrıca bir devletin genellikle uluslar arası anlaşmalar gereğince,bazen böyle bir durum olmasa bile,kendi ülkesi dışındaki soydaşlarının haklarını koruma arzusu da azınlık sorunlarının uluslar arası alana taşınmasına neden olabilmektedir.Kısaca azınlıklar sorunu her zaman potansiyel olarak ulusal olduğu kadar uluslar arası bir sorun niteliği taşır.Günümüzde yaşanan küreselleşme olgusuyla eşzamanlı olarak azınlıkların korunmasının gündeme gelmesi ve birbirine zıt gibi görünen bu iki olgunun ulus-devlet bakımından

3 Baskın ORAN,Küreselleşme ve Azınlıklar,Güncelleştirilmiş ve Geliştirilmiş 5.B.,Ankara,İmaj Yayınevi,2009, s.64

(16)

benzer sonuçlara yol açması,aralarında yakın ilişki olduğuna dair görüşleri güçlendirmiştir.19.yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başında imparatorlukların tasfiyesinde önemli rol oynayan azınlıklara,şimdi küreselleşme ve ulusüstü yapılanmalar karşısında engel olarak görülen veya bu alanlarda engeller çıkartabileceği düşünülen ulus-devletlerin zayıflatılmasında veya dönüştürülmesinde önemli bir rol yüklenmeye çalışılmaktadır.

Soğuk savaşın sona ermesiyle ideolojik kamplaşmalarının yerini kimlik sorunlarının almasıyla birçok ülkede etnik,dilsel,dinsel ya da ulusal temele dayalı azınlık sorunları tekrar gündeme gelmeye başlamıştı.Akabinde uluslar arası barış ve güvenliği temel amaç edinmiş olan BM’nin azınlık sorunlarına ilişkin bazı kararlar almasına yol açmıştır.4Fakat bu kararların herhangi bir bağlayıcılığı yoktu.Azınlık sorunlarının canlılığını her zaman koruduğu Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin yeniden Avrupalılaşma sürecine girmeleriyle azınlıklar konusunda Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı çerçevesinde kabul edilen çeşitli sözleşme ve belgelerle insan hakları rejimine bağlı bir alt rejim oluşmaya başladı.BM’deki çalışmalara paralel olan ve birçok hükümetdışı kuruluş tarafından desteklenen ve geliştirilmeye çalışılan bu alt rejim aynı zamanda Avrupa’da güçlü bir bütünleşmenin ürünü olan Avrupa Birliği tarafından da büyük bir çoşkuyla benimsenerek teşvik edildi.Gerek uluslar arası gerekse Avrupa düzeyinde azınlıkların korunmasına ilişkin ortaya çıkan bu ilgi ve hassasiyetten duydukları rahatsızlıktan doğan isteksizlik sonucunda her devletin azınlıklarına ve özel koşullarına uygun bir azınlık politikası ve uygulaması geliştirme çabası içerisindedir.Bu nedenle pek çok AB üyesi veya adayı,farklı biçim ve yöntemlerle çok farklı düzeylerde azınlıkların tanıma ve koruma yoluna gitmektedir.

Avrupa Birliği azınlık politikasının amacı;farklı kültürlere sahip grupların farklılıklarının muhafaza edilerek hoşgörü ortamında barış içerisinde bir arada yaşayabilmelerini sağlayabilmektir.Çok kültürlü bir

4 Bkz.Olivier Roy,Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi,Çev.Mehmet Moralı,İstanbul,Metis Yayınları,2000

(17)

ortamda tüm gruplar eşit şekilde kültürel haklara sahip olurken vatandaşlık esası ortaya çıkmaktadır.Avrupa birliğinin azınlıklara saygı ilkesini adaylık kriteri haline getirmesi Avrupa Birliği’nin benimsediği ‘farklılık içinde birlik’

ilkesiyle de uyum göstermektedir.Çalışma kapsamında Avrupa Birliğinin azınlıklara yaklaşımı Avrupa Birliği hukukundaki düzenlemeler ,Avrupa Birliği Organlarının yaklaşımı ve çalışmaları, birliğinin taraf oldukları sözleşmeler perspektifinde Avrupa Birliği’nin azınlık sorunlarına genel olarak nasıl yaklaştığı ,azınlıklar konusundaki çalışmaların Avrupa bütünleşmesi açısından ne anlama geldiği tanımlanacaktır.Avrupa birliği üyelik sürecindeki Türkiye’deki azınlıklar konusundaki tarihsel süreç incelenecek ve süreç günümüze kadar azınlıkları etkileyen olaylar irdelenerek getirilecektir.Gelinen noktada;Avrupa Birliğinin Türkiye’den beklentileri tek tek belirlenip;Türkiye’nin azınlıklar konusundaki yaptığı reformlarla ne ölçüde ilerleme kaydettiği sorgulanacaktır.

(18)

AZINLIK KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ

1.1. AZINLIK TANIMI, TARİHSEL GELİŞİMİ VE AZINLIK TÜRLERİ

Günümüzde uluslararası alanda önemli bir problem teşkil etmesine karşılık azınlık kavramı ile ilgili üzerinde tam bir mutabakata varılmış hukuki bir tanım bulunmamaktadır.5Sosyolojik açıdan, “Bir toplulukta sayısal bakımdan azınlık oluşturan, başat olmayan ve çoğunluktan farklı niteliklere sahip olan grup” 6olarak tarif edilen azınlık kavramı hukuki açıdan birbirinden bağımsız çeşitli kaynaklarda farklı yönleriyle ortaya konulmuş olduğundan net bir tanımın oluşması mümkün olmamıştır.

Aslında antik çağlardan beri var olan ve günümüze kadar gelen süreçte savaşlar, göçler gibi büyük ölçekli toplumsal değişimlere yol açan önemli gelişmeler sonucunda da ortaya çıkmaya devam eden azılıkların devletlerce göz ardı edilmesi ve açık bir şekilde tanımlanmamasının çeşitli sebepleri vardır.Bunlardan bazıları şunlardır:7

1.Azınlık haklarının günümüzde insan haklarının vazgeçilmez ve en önemli parçalarından birisi olması nedeniyle, bu statüye girecek toplulukların bir çok devlet ve uluslararası örgütün ilgi odağı haline gelecek olması

2.Özellikle ulusal azınlık statüsüne girecek toplulukların ait oldukları ana ulusun içinde bulunduğu devlete, azınlığın yasadığı devletin içişlerine müdahale ve stratejik kazanımlar elde etme imkanı sağlaması ihtimali ve bundan yararlanmak isteyen devletlerin varlığı

5 Azınlık” kavramı, Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğü'nde "bir topluluk ta herhangi bir nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar ya da bunların bu durumu, çoğunluk karşıtı, ekalliyet...” ve “Bir ülkede egemen ulusa göre ayrı soydan ve sayıca az olan topluluk..." şeklinde tanımlanmıştır.

6 Baskın ORAN,Türkiye'de Azınlıklar:Kavramlar,Teori,Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama, İstanbul, İletişim Yayıncılık,2004,s.26

7 Erol KURUBAŞ, Asimilasyondan Tanınmaya: Uluslararası Alanda Azınlık Sorunları ve Avrupa Yaklaşımı, Ankara, 2004, s:13-14.

(19)

3.Özellikle sınır asan azınlıkların kolektif haklarını kullanma girişiminde bulunarak komsu ülkelerdeki kendileriyle aynı azınlığa mensup topluluklarla birlikte bir devlet kurma amacıyla siyasi ayrılıkçı taleplerde bulunması endişesi

Yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı net olarak tanımlanmaktan çok birbirinden farklı sekilerde izah edilmekle birlikte azınlıklar 16. yüzyıldan itibaren uluslar arası anlaşmalar, bildiriler gibi resmi metinlerde yer almıştır.

İlk olarak 1598’de yayınlanıp 1685’te kaldırılan ve Fransa’nın Protestan uyruklarına dinsel özgürlük tanıyan Nant Fermanında daha sonra da 1606’da Macaristan Kralı ile Transilvanya Prensi arasında imzalanan ve Transilvanya’da yasayan Protestanların dini haklarını garanti altına alan antlaşmada yer alan azınlık konusu özellikle Otuzyıl savaşlarının sonunda Avrupa’daki devletlerin sınırlarını netleştiren 1648 Westfalya Barısı’nı müteakiben yasadıkları topraklar baksa bir ülkeye geçtiği için dinsel azınlık statüsüne giren insan topluluklarının haklarını koruyan maddeler içeren 1660 Oliva, 1678 Nijmegen, 1697 Ryswick, 1713 Utrecht, 1745 Dresden, 1763 Paris antlaşmalarında da önemli yer tutmuştur. Bunların yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında yapılan ve Katolik Hristiyan toplulukların haklarını garanti altına alan 1615 Antlaşması ve 1699 Karlofça Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında yapılan ve Ortodoks Hıristiyan toplulukların haklarını garanti altına alan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması da dinsel azınlık konusuna önemli ölçüde temas etmiş diğer antlaşmalardır.8

Dinsel azınlıkların yanı sıra etnik azınlıklara değinen geniş katılımlı ilk antlaşma 9 Haziran 1815 tarihli Viyana Nihai Senedi’dir.Bu Antlaşma Rusya, Avusturya ve Prusya’da yasayan Polonyalılara ulusal temsil ve ulusal kurumlarını kurma hakkını vermiştir.

8 KURUBAŞ,Asimilasyondan Tanınmaya…,s:32-33

(20)

Doğrudan azınlıkları korumaya yönelik maddeleri içeren antlaşmalar ise daha çok Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde ortaya çıkmıştır.

Bunlar Sırplara muhtar yönetim hakkı veren 1812 Bükreş Antlaşması Yunanistan’a bağımsızlığını tanıyan ve bu ülkeye bırakılan topraklarda yasayan Müslümanların korunmasına ilişkin maddeler içeren 1830 Londra Protokolü Osmanlı İmparatorluğu’nun yayınladığı ve Müslüman olmayan azınlıklara eşit muamele yapılmasını içeren Islahat Fermanı’nın Avrupalı Devletlerce onaylandığı 1856 Paris Antlaşması , Doğu Rumelilere muhtariyet kazandıran 1878 Berlin Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nda yasayan Müslüman olmayan azınlıkların korunması ile ilgili olarak Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa, Almanya , Avusturya-Macaristan, İngiltere, İtalya ve Rusya arasında imzalanan 1881 İstanbul Antlaşması Ulahlara okul açma özgürlüğü veren 1913 Antlaşması, Bulgaristan’daki Türk azınlık haklarını güvence altına alan 1913 İstanbul Antlaşması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun terk ettiği topraklarda kalan Müslümanlara Türkçe eğitim hakkı veren 1914 Türk-Sırp Antlaşması’dır.

Azınlık kavramının kültürel kimliğinin ön plana çıkarıldığı ilk uluslararası antlaşmalar ise 1919 Versay Barış Konferansı’nda Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu ve Prusya Krallığı arasında imzalanan ve azınlıklara kendi eğitim kurumlarını, dini cemaatlerini kurma, yargıda, toplantılarında ve yayınlarında kendi dillerini kullanma haklarını veren barış antlaşmalarıdır.

Yukarıda değinildiği gibi bir çok antlaşmaya konu olan fakat net bir şekilde çerçevesi çizilmeyen azınlıklar9 ilk kez Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nda görülen “Yukarı Silezya Azınlık Okulları Davası”nda hukukçu Mello Toscana tarafından “bir devletin nüfusunun, topraklarının belirli bir

9 Genel kabul görmüş hukuksal bir azınlık tanımına ulaşılamamasının nedenlerinden biri, tanım konusundaki belirsizliğin aynı zamanda her devletin kendi politik çıkarları doğrultusunda,ülkelerinde azınlıkların varlığını reddetme ya da varlığını kabul ettikleri azınlıkların statüsünü dar yorumlama eğilimlerine dayanak olmasıdır.Devletlerin hukuksal bir azınlık tanımıyla kendilerini bağlamak istememelerinin bir diğer nedeni ise, kolektif azınlık haklarının gündeme gelmesinden duyulan endişedir.Bkz.Ayşe Özkan DUVAN,”Avrupa Birliği ve Azınlık Hakları”,Avrasya Dosyası,c.10,s.2,(Yaz2004)

(21)

bölümüyle tarihsel olarak bağlı, kendine özgü bir kültüre sahip, ırk, dil ve din farklılığı nedeniyle devletin diğer uyruklarının çoğunluğuyla karıştırılması imkansız, kalıcı parçası” olarak tanımlanmıştır. Yine Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’nın 06.04.1935 tarihli Arnavutluk’taki Yunan Azınlık Okulları hakkındaki Danışma görüsünde ise azınlıklar “Bir devlette yerleşmiş bulunan ve nüfusu ayrı bir ırk, dil ya da dinden oluşan toplumsal gruplar” olarak tanımlanmıştır. Fakat uluslararası belgelerde özellikle de Birleşmiş Milletler raporlarında en çok geçen ve genel kabul gören iki azınlık tanımı bulunmaktadır.Bunlardan birincisi adı 1999yılında İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Alt Komisyonu olarak değiştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu Raportörü Francesco Capotorti tarafından 1978 yılında yapılan,10

… “bir devletin nüfusunun geri kalanına göre sayısal olarak az olan, egemen olmayan konumda bulunan, üyeleri o ülkenin vatandasları olarak etnik, dinsel ya da dilsel açıdan nüfusun geri kalanından ayrılan özellikler tasıyan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumak amacıyla üstü örtülü bir dayanımsa duygusu gösteren bir grup” tanımıdır.

Bu tanımlardan ikincisi ise aynı alt komisyon üyesi Jules Deschênes’in 1985 yılında yaptığı,

…”Bir devletin; sayısal olarak azınlık oluşturan ve o devlette hakim konumda bulunmayan, nüfusun çogunlugundan farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip, birbirleriyle dayanışma duygusu içinde, üstü örtülü de olsa varlıklarını sürdürmek için ortak bir istekle yönlenmiş ve amacı çoğunluk ile fiili ve hukuki eşitlik elde etmek olan bir grup vatandaş “ tanımıdır.

Günümüze gelindiğinde dikkat çeken diğer bir tanım da Avrupa Konseyi’ne bağlı Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (Venedik Komisyonu)’nca 1991 yılında hazırlanan Azınlıkların Korunması İçin Avrupa Sözleşmesi tasarısında geçen

…” Azınlık terimi, bir devletin nüfusundan geri kalanından sayısal olarak az olan, üyeleri bu devletin vatandaşı olan ve nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip

10 Naz ÇAVUŞOĞLU:Uluslar arası İnsan Hakları Hukukunda Azınlık Hakları,(İstanbul:Su Yayınları,2001)s.33

(22)

olan ve kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini koruma isteğiyle hareket eden bir grubu belirtir” tanımıdır.

Bütün bu tanımlar ve tarihsel süreç göz önüne alındığında bir insan topluluğunun azınlık sayılması için sahip olması gereken nitelikler şunlardır;11

1. Bu topluluğun üyeleri nüfusun geri kalanından etnik,dilsel,ırksal ya da dinsel bakımdan farklı olmalıdır

2. Bu topluluğun üyeleri farklı niteliklerini koruyabilecek ve sürdürebilecek yeterli fakat nüfusun geri kalanından az sayıda olmalıdır

3. Bu topluluk bulunduğu ülkede nüfusun geri kalanına egemen olmamalıdır

4. Bu topluluğun üyeleri bulundukları ülkenin vatandaşı olmalıdır

5. Bu topluluğun üyelerinde azınlık bilinci ve dayanışma duygusu olmalıdır

İnsanlık tarihi boyunca yasayan azınlıkların tümü aynı farklılık unsuruyla içinde bulundukları çoğunluktan ayrılmamış, farklılıklarını oluşturan ana kimlik öğeleri çeşitlilik arz etmiştir.Kimi azınlıklar Almanya’daki Yahudiler gibi dini yönden ayrılırken, kimi azınlıklar da İspanya’da yasayan Basklar gibi etnik olarak esas toplumdan farklılık göstermiştir.

Bir azınlık grubu doğal olarak beraber yasadığı başat toplumdan, Batı Trakya’daki Türkler gibi, birden fazla açıdan ayrılabilir fakat sınıflandırma yapılırken dahil olacağı azınlık türü kimliğinin temelini oluşturan farklılığa göre belirlenir. Bir insan topluluğunun hangi tür azınlık sayıldığı önemlidir çünkü hangi azınlık grubuna ait haklarından yararlanacağı bu şekilde belirlenir.

Örneğin dilsel azınlıklar dilin hayatın farklı alanlarında kullanımı ve öğrenimiyle ilgili azınlık haklarından yararlanabilirken dini azınlıklar sadece dini uygulamalara yönelik azınlık haklarından yararlanabilirler.Etnik azınlıklar ise dilsel azınlık hakları ile ,dinleri farklıysa, dini azınlık haklarının yanı sıra kültürel haklardan da yararlanabilirler.Ulusal azınlıklar ise tüm bunlara

11 KURUBAŞ,Asimilasyondan Tanınmaya…,s29

(23)

ilaveten ulusal kimliklerin koruma hakkından da faydalanabilirler. Günümüzde ana kimlik unsurları göz önüne alındığında 4 çeşit azınlık bulunmaktadır.

Bunlar; Dilsel, Dini, Etnik ve Ulusal azınlıklardır.12

1.1.1. Dilsel Azınlıklar

Bu gruba dahil olan azınlıkların ana kimlik öğeleri ve başat toplumdan ayrıldıkları yön dilleridir. 13Reformasyon döneminde daha çok dini azınlıklar ön plandayken, bu dönemi müteakiben Protestanlık mezhebinin ortaya çıkması nedeniyle Hristiyanlığın birleştirici olma özelliğini kaybetmesi ve milliyetçilik akımlarının yaygınlaşması sonucu dilsel azınlıklar ortaya çıkmıştır.

Günümüzde görülmektedir ki dilsel ayrılık kültürel olarak ayrılmanın ana öğesidir.Çünkü genelde bir dil azınlığı aynı zamanda etnik veya ulusal azınlığı oluşturmaktadır.Bu nedenle bir çoğunluk dilinin diyalekti azınlık dili olarak kabul edilmez. Burada geçen ‘diyalekt’ kelimesi bir dilin kollarını sınıflandırmada kullanılan bir dil bilimi terimi olup, bir dilin belirli bir bölgede konuşulan ve mahalli hususiyetler taşıyan en küçük kolu anlamına gelmektedir. Dilsel azınlık kavramı Kişisel (Medeni) ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 27. Maddesinde de “Etnik, dinsel ya da dilsel azınlıkların bulunduğu devletlerde, bu azınlıklara mensup kişiler, kendi gruplarının diğer üyeleriyle birlikte toplu olarak, kendi dinlerini açıklamak ve uygulamak ya da kendi dillerini kullanmak hakkından mahrum edilemezler” seklinde geçerek uluslararası hukukta kabul görmüştür.

Bu azınlıklara örnek olarak İtalya’da yasayan Franko-Provençaller ve Walserler verilebilir..

12 KURUBAŞ,Asimilasyondan Tanınmaya…s.34

13 Dinsel azınlık kavramı için bkz.Arsava,Azınlık Kavramı…,s.56-57; ORAN,Küreselleşme…,s.64.

(24)

1.1.2.Dini Azınlıklar

16. Yüzyıldaki Reformasyon sürecinde topluma hakim olan kilisenin farklı dinlere karsı çıkması sonucunda oluşan dini azınlıklar, 1598’de ilan edilen Nant Fermanı’nda yer alarak, tarihte ilk kez azınlık kavramının ortaya çıkmasına yol açtıklarından büyük önem arz etmektedir.14

Bu dönemdeki tutunum ideolojisi, yani "bir toplumu bir arada tutan temel ideoloji” olan dinin, yerini, milliyetçilik hareketlerinin etkisiyle, millet anlayışına bırakmasıyla kimliğin belirlenmesindeki en önemli unsur din olmaktan çıkmış dolayısıyla dini azınlıklar ulusal azınlıklar halini almıştır.

Günümüzde dini farklılıklar varlığını sürdürmekteyse de bir azınlığa üyeliği belirleyen tek basına yeterli bir prensip olmaktan çıkmış olup, din faktörü azınlık grubunun farklı yönlerinden birisini teşkil ediyorsa önemli kabul edilmektedir.15

Kişisel (Medeni) ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 27. Maddesinin de kapsamına giren dini azınlıklara etnik olarak Çinli olmakla birlikte dini ve dolayısıyla da kültürel ve yaşamsal olarak farklılık gösteren Müslüman Hui’ler örnek gösterilebilir.

1.1.3.Etnik Azınlıklar

Belirli bir siyasal özelliği bulunmamakla birlikte üyeleri ortak bir kökene ve aynı kültürel, tarihsel ve topraksal kimlik vasıflarına sahip insan topluluklarına verilen etnik grup adı, Antik Yunan dilinde halk anlamını ifade eden “Ethnos” kelimesinden türemiştir.16

14 Dinsel azınlık kavramı için bkz.Arsava,Azınlık Kavramı…, s.56-57;ORAN,Küreselleşme…,s.64.

15 Ali Tayyar ÖNDER, Türkiye’nin Etnik Yapısı, Önerler Yayıncılık, Ankara, 1999, s:2,3.

16 Etnisite konusunda ayrıntı için bkz.Anthony D.Smith,The Ethnic Origins of Nations,New York,Basil Blackwell,1986;Erol KURUBAŞ,”Uluslar arası Politikada Etnik Sorunlar ve Çözüm Yolları”İktisat Dergisi,S.386 (Ocak 1999), s.49-59

(25)

Azınlık kavramının kendisi gibi yere ve zamana göre farklı faktörlerle tanımlanan Etnik Grup dil, din, ulusal köken gibi bir insan topluluğunu bir arada tutan birkaç faktörü içeren tüm grupları ifade etmek için kullanılmış ve adı 1999 yılında İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Alt Komisyonu olarak değiştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu’nda ırk kelimesinin etnik kelimesiyle desteklenmesine karar verilmesiyle uluslararası hukuk terminolojisine girmiştir. Günümüzde etnik azınlıkların göze çarpan en önemli özelliklerinden birisi genelde aynı zamanda dilsel ve dini azınlıklar olmalarıdır; fakat bu tüm etnik azınlıkların ulusal azınlıklar oldukları anlamına gelmez.İspanya’da yasayan Katalanlar etnik azınlıklara bir örnek teşkil etmektedirler.

1.1.4.Ulusal Azınlıklar

1. Dünya Savası’nı müteakiben azınlıkların korunmasını amaçlayan düzenlemelerle uluslararası hukuk literatürüne giren ulusal azınlık kavramı, farklı tanımlara sahiptir. Will Kymlicka ulusal azınlığı “tarihi vatanlarında tüm kurumlarıyla isleyen bir topluma sahipken bir başka devletin egemenliği altına giren gruplar” olarak tanımlarken, Cristoph Pan göçmen isçiler, mülteciler ve sığınmacılar vb. grupların ulusal azınlık sayılamayacağını belirterek ulusal azınlığın su özelliklere sahip olması gerektiğini belirtmiştir:17

Bir devletin sınırları içinde –toplu ya da dağınık olarak- geleneksel bir biçimde yerleşmiş olması, bu devletin geriye kalan nüfusundan sayıca az olması , bu devletin vatandaşı olması, etnik, dilsel veya kültürel varlıklarının devletin diğer vatandaşlarının bu alandaki varlıklarından farklı olması ve azınlık grubunun, kendine has bu özelliklerini koruma isteğine sahip olması”

Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nce 1993’te hazırlanan

“Ulusal Azınlıklara Mensup Kişiler Hakkında İnsan hakları Avrupa

17 The final text of the Commentary to the UN Declaration on Minorities” by Mr.Asbjorn

Eide,Chairperson-Rapporteur of the UN Working Group on Minorities,E/CN.4/Sub.2.AC.5/2001/2

(26)

Sözleşmesi’ne Ek Protokol Önerisi”nde ise bir insan topluluğunun ulusal azınlık statüsüne dahil olması için;

“ Bir devletin ülkesinde ikamet etmek ve bundan dolayı o devletin vatandaşı olmak, bu devletle uzun süreden beri devam eden sıkı ve sürekli bağlara sahip olmak, ayırt edici etnik, kültürel ya da dilsel özelliklere sahip olmak, söz konusu devletin ya da o devletin bir bölgesinin geriye kalan nüfusundan sayıca az olmasına rağmen yeterli düzeyde temsil edilmek ve ortak kültürlerini meydana getiren kültür, gelenekler, dil ve din gibi unsurları koruma kaygısı gütmek,” niteliklerine sahip olması gerekmektedir.18

Avrupa Konseyi tarafından 1995’te imzaya sunulan “Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşme”de ise ulusal azınlık tanımına yer verilmemekle birlikte, ulusal azınlıkların başka bir ulusla etnik bağı olan azınlık anlamına gelip gelmediği tartışmaya açılmıştır. 19Bu konudaki genel kanaat, ulusal azınlığın, bir ulus devlette egemen çoğunluğu oluşturmakla birlikte, başka bir devlette azınlık durumunda bulunan insan topluluğunu ifade ettiği ve bu niteliği ile diğer etnik azınlıklardan ayrıldığı yönündedir. Bu tür azınlıklara Romanya’daki Macarlar, Polonya’daki Almanlar ve Bulgaristan’daki Türkler iyi birer örnektir.20

Fakat ulusal azınlıkların tanımlanmasındaki bu ana eğilim hukuksal açıdan geçerli değildir.Zira Almanya, bu ülkede yasayan hem Danimarkalı azınlığı hem de başka herhangi bir ülkede egemen olmayan Sorb azınlığını ulusal azınlık statüsüne almakta, bunu da “Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin Çerçeve Sözleşme”nin ulusal azınlık kavramını tanımlamayarak bu statü ilkelerinin hangi insan toplulukları için uygulamaya konulacağını ülkelerin kendilerine bıraktığı tezine dayandırmaktadır.

18 İbrahim Alper ARISOY, “Avrupa Birliği ve Azınlıklar”, Dokuz Eylül Üniv. Sosyal Bilimler Enst., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2002, s:10-11.

19 ARSAVA, a.g.e., s: 55.

20 KURUBAŞ. a.g.e..s:36

(27)

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AZINLIKLARA YAKLAŞIMI

2.1. GENEL

Avrupa Birliği (AB), bünyesinde barındırdığı etnik, dilsel ve dini kimliklere, insan hakları politikasının dayandığı temellerden biri olan azınlık hakları çerçevesinde yaklaşma eğilimindedir. AB’nin ortak bir azınlık politikasının olmadığı gerçeğinden hareketle, bu yaklaşım, her AB üyesi ülke için farklılıklar gösterebilmektedir. Başka bir deyişle; bir ülkenin vatandaşı olan bir grup, diğer bir ülkede azınlık, bir başka ülkede ise etnik/dini grup sayılabilmektedir. Bu konu son yılarda Birliğin iç ve dış ilişkilerindeki ana gündem maddeleri arasında yer almaktadır. Ancak asıl sorun bu gruplara azınlık haklarının tanınması değil, bu hakları elde etmiş grupların zaman içerisinde ayrılıkçılık fikrini gündeme getirme ihtimalinden duyulan rahatsızlıktır.

Geçmişte kültürel farklılıkların tanındığı Batılı demokrasilerde, çok kültürlü bir toplum fikrinin hayata geçirilmesi basit bir olgu olarak algılanmış, ancak zamanla bu fikrin bazı sorunlar içerdiği görülmüştür. Farklı kültürlerin talepleri ile eşitlik düşüncesi arasındaki çatışma, çok kültürlülüğü savunan kesimlerin başka arayışlar içine girmelerine sebep olmuştur. 21Bu kapsamda, son yıllarda Avrupa’da çok kültürlülükten tek kültürlülüğe ve kültürel homojenleştirmeye doğru bir kayış gözlendiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

AB’nin, etnik ve dini kimliklere yaklaşımı, özellikle genişleme sürecinin eski Doğu Bloku ülkelerini de kapsayacak bir içeriğe

21 Deniz ALTINBAŞ, “Avrupa’da Çokkültürlülüğün Modası Geçiyor”, (Erişim) http://www.avsam.

org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=468&kat1=2&kat2, 21 Mart 2005.

(28)

kavuşturulmasıyla birlikte farklı bir boyut kazanmıştır.22 Eski Doğu Bloku ülkelerinde, göreceli olarak, sayıca fazla farklı dinsel, dilsel ve etnik toplumların yaşaması bu halklara bazı hakların tanınması konusunu gündeme getirmiştir. Bu anlamda, AB’nin etnik ve dini kimliklerine uyguladığı azınlık hakları rejiminin son derece genç ve gelişmekte olan bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Hatta, azınlık haklarının daha çok AB’ye katılma çabasındaki devletlerin gündemine konmasına karşın, bugüne kadar AB’nin kendi içerisinde aynı ölçüde popüler bir konu olmadığı yorumları da yapılmaktadır. Bu çerçevede bir AB üyesi devletin, Birliğin karar alma sürecine katılırken ve AB’nin yükümlülüklerini yerine getirirken nasıl temsil edileceği, azınlık gruplarına ne ölçüde yetki vereceği, büyük ölçüde kendi anayasal düzeni uyarınca iç meselesi olmaya devam etmektedir.23 Çünkü üye ülkelerin azınlıklar konusunda ortak bir anayasal gelenekleri oluşmuş değildir.

2.2. AVRUPA BİRLİĞİNDE AZINLIK HAKLARININ TARİHÇESİ

AB, azınlıklar konusunu temelde insan hakları çerçevesinde ele almaktadır. Hatta bu çerçevede, AB’nin 1990’lara kadar insan hakları konusuyla doğrudan ilgilendiği, azınlıklar konusuna ilgi göstermediği söylenebilir.24 İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde tüm devletlerde olduğu gibi Avrupalı devletlerde de azınlıklar konusunda öne çıkan yaklaşım, başta da belirtildiği gibi onların insan hakları konsepti içerisinde ve özellikle de “eşitlik” ve “ayrım gözetmeme” ilkeleri çerçevesinde korunmaları olmuştur.25

22 Ayşe ÖZKAN DUVAN, “Avrupa Birliği’nde Azınlık Hakları ve Fransa’nın Yaklaşımı”, (Erişim) http://www.avsam.org.tr/arsivgoster.asp?ID=419&kat1=&kat2, 22 Şubat 2005.

23 Eren POLATOĞLU, “Azınlık Hakları Yönünden AB Hukuku”, Türkiye ve Siyaset Dergisi, Temmuz-Ağustos 2001, (Erişim) http://www.turkiyevesiyaset.com/sayi3/0310.htm., s:75.

24 Murat SARAÇLI, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Azınlıklar, Lotus Yayınları, Şubat 2007, Ankara,s:48.

25 SARAÇLI, a.g.e., s:49

(29)

Topluluk organları tarafından azınlıklar konusunda özel bir çalışma yapılmamış, sadece, Avrupa Konseyi, Parlamentosu ve Komisyonu’nun 1977 yılında yayımladıkları Ortak Bildirgede, “yetkilerini kullanırken ve Avrupa Topluluklarının hedeflerini gerçekleştirme çabalarında…üye devletlerin ve İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nden kaynaklanan…temel haklara saygı gösterme” niyeti vurgulanmıştır. AB, ülkelerinde yaşayan etnik/dini kimlikleri ilgilendiren mevzuat konusunda her ne kadar Avrupa Konseyi’nden “esinlenmişse” de kendi bünyesinde belirli standartların oluşturulması çabaları doğrultusunda;

insan hakları bağlamında geliştirdiği düzenlemeleri önem arz etmektedir. Bu düzenlemelerin başında AB Antlaşmaları gelmektedir. AB Antlaşmalarının, zaman zaman birbirinden bağımsız, zaman zaman da birbirine atıf yapan maddelere rastlanmaktadır.

AB’de azınlık haklarının tarihsel gelişimine baktığımızda ilk olarak 25 Mart 1957 tarihinde Roma’da imzalanan Avrupa Topluluğunu Kuran Antlaşma’nın 13’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında (eski 6/a maddesi), “bu Antlaşmanın diğer hükümlerine zarar vermeyecek şekilde ve bu Antlaşma tarafından Topluluğa verilmiş olan yetkiler çerçevesinde Konsey Komisyon’dan gelecek teklife binaen ve Avrupa Parlamentosu’na da danıştıktan sonra cinsiyet, ırksal ya da etnik köken, din ya da inanç, bedensel özür, yaş ya da cinsel tercihlere dayalı ayrımcılıkla mücadele etmek üzere gerekli tedbirleri alabilir” denilmiş olması ve bu çerçevede Birlik içerisinde etnik ve dinsel kimlikler yararına tedbirler içeren mekanizmaların işletilmesi yolunun açılması önemli bir gelişmedir.26 Yine aynı antlaşmanın 151’inci maddesinin 1’inci fıkrasında (eski madde 128) geçen “Topluluğun, ulusal ve bölgesel çeşitliliğe saygı gösterirken, üye devletlerdeki kültürlerin gelişmesine de katkıda bulunması” ifadesi ile Avrupa kültürlerinin devam eden farklılıklarını garanti altına almanın AB için önemi vurgulanmıştır. Bu antlaşma, AB’nin kültürel çeşitlilik yoluyla dolaylı da olsa azınlıkları ima

26 Kamer KASIM, “Avrupa Birliği Üyelik Sürecinde Kıbrıs, Ermeni Sorunu ve Azınlıklar”, Avrasya Dosyası, Cilt:11, Sayı:1, 206, s:106.

(30)

etmesi ve kültür ve dil alanındaki Topluluk faaliyetleri için somut birtakım çalışmalara hukuksal dayanak oluşturması bakımından önemlidir.27

Akabinde, 1987 tarihli Tek Senet’in giriş bölümünde, “Demokrasiyi birlikte yaşatmak amacıyla üye devletlerin yasal ve anayasal düzenlemelerinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve Avrupa Sosyal Şartı’nda yer alan temel haklara, özellikle özgürlük, eşitlik ve sosyal adalet kavramlarına dayanarak demokrasiyi birlikte yaşatmak” ifadesine yer verilmiş, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının korunmasında Avrupa’nın üzerine düşen sorumluluktan söz edilmiştir.28

Ancak 1990’lara doğru yaşanan gelişmeler azınlıklara yönelik tutumlarını zamanla terk edilmesine zemin hazırlamıştır.29Devletlerin azınlıklara yönelik tutum değişikliğine Sovyetler Birliği, Çekoslovakya ve Yugoslavya’nın 1990’ların başlarında parçalanmaları etken olmuştur. Bu kapsamda, ulusal azınlıkların durumları bu yıllardan sonra Avrupa düzeni ve istikrarı için potansiyel bir tehdit olarak nitelendirilmiş ve bu tehdidi önleyebilmek için birtakım girişimlerde bulunmaya başlanılmıştır.

AB, etnik, dilsel ve dinsel kimliklere ilişkin politikalarını, bunlara yönelik mevzuatı kendi kurucu anlaşmalarına müdahil etmekten ziyade, AK çalışmaları üzerine oturtma eğilimindedir. Şöyle ki; AK tarafından hazırlanan Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi (1995) ve Bölgesel Azınlık Dilleri Avrupa Şartı (1992)76, AB’nin etnik, dilsel ve dinsel kimlikleri konusunda örnek aldığı temel kaynaklardır. Ayrıca, AB her fırsatta AK ile aynı temel değerleri paylaştığını belirterek, AK üyeliğini ve AİHS’ne katılımı AB’ye girişin dolaylı bir şartı olarak ima etmektedir.

Sonuç olarak; AB’nin 1990’ların başlarından itibaren azınlıklara yönelik artan ilgisi Doğu Bloku ülkelerinin Birliğe üye olmak konusundaki istekleriyle

27 Ayşe Özkan DUVAN, “Avrupa Birliği ve Azınlık Hakları”, Avrasya Dosyası, Avrupa Birliği Türkiye İlişkileri, Yaz 2004, Cilt 10, Sayı 2, s:197.

28 Tolga BİLENER, “AB’nin Azınlık Hakları Anlayışı ve AB’ye Bütünleşme Sürecinde Orta ve Doğu Avrupa Ülkeleri, Beril DEDEOĞLU (der.), Dünden Bugüne Avrupa Birliği, Boyut Kitapları, Ekim 2003, s:168.

29 J.Jackson PREECE:”National Minorities and the İnternatıonal System (1)”,Politics,C.1S.18, (1998),S.20

(31)

paralel şekilde günümüze kadar devam etmiştir. Ancak, AB’nin insan hakları konusundaki aday ülkelere yönelik olmazsa olmaz yaklaşımı, Birliğin kurucu antlaşmalarında bu konularda hüküm olmaması ve bazı üye ülkelerin Birliğin azınlıklara yönelik temel politikalarıyla çelişen tutumları bulunmaktadır.AB kurucu antlaşmaları olan AKÇT antlaşması,Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Antlaşması ve Avrupa Ekonomik Topluluğu Antlaşması birliğin amaçları,örgütlenmesi ile işleyiş biçimi üzerine temel hükümleri içermekte ve Birlik ekonomik mevzuatının büyük kısmını oluşturmaktadır.Fakat kurucu antlaşmalar AB organ ve kurumlarına,azınlıkların korunması konusunda herhangi bir yetki vermemiştir.Kurumların yetkili olmadıkları düzenleme yapmaları mümkün olmadığından,AB hukukunda doğrudan azınlıkların korunması konusunda tüzük,yönerge gibi bağlayıcılığı olan normatif düzenlemeler bulunmamaktadır.

2.2.1. Birincil Mevzuatta Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler

AB hukukun kaynakları, birincil ve ikincil kaynaklar şeklinde bir ayrıma tabi tutulmaktadır.Birincil kaynaklardan maksat,kurucu antlaşmalar,kurucu antlaşmalarda değişiklik yapan antlaşmalar,Topluluklara katılın antlaşmaları ve hukukun genel ilkeleridir.İkincil kaynaklar ise AB organlarının,kurucu antlaşmaların verdiği yetkiye dayanarak çıkarmış oldukları, tüzükler, yönergeler, kararlar, tavsiyeler ile görüşlerden oluşmaktadır. AB’nin üçüncü ülkelerle ve diğer uluslar arası kuruluşlarla yaptığı antlaşmalar ile üye devletlerin kendi aralarında imzalanmış olan antlaşmalarında AB hukukunda özel bir yeri vardır.30

AB’nin kurucu antlaşmaları, kurucu antlaşmalarda değişiklik yapan Maastricht, Amsterdam ve Nice antlaşmaları ile Avrupa Temel Haklar Şartı

30 Ercüment TEZCAN, AB Kurumlar Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2001, s:223-224. Ayrıntılı bilgi için bkz. TEKİNALP Gülören&Ünal, Avrupa Birliği Hukuku (2nci Baskı), (İstanbul: Basım Yayım Dağıtım A.S., 2000), 64-76; Nicholas MOUSSIS, Avrupa Birligi Politikalarına Giriş Rehberi, (çev.) Ahmet Fethi, (İstanbul: Mega Pres, 2004), 41-45; Altan HEPER, Avrupa s Hukuku ve Türkiye, (İstanbul: Avrupa-Türkiye Araştırmaları Enstitüsü, 1997), 56-61.

(32)

ve Birliğin 22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhang zirvesinde aldığı ve Kopenhang Kriterleri olarak bilinen ve AB’ye katılmak isteyen ülkeler için standartları belirleyen kararları azınlıklara yaklaşımını genel çerçevesini oluşturmaktadır.

2.2.1.1. Maastricht Antlaşması

Resmi adı Avrupa Birliği Antlaşması olan Maastricht antlaşması 7 Şubat 1992 tarihinde imzalanmış olan ve 1 Kasım 1993’de yürürlüğe girmiştir. Antlaşmayla Avrupa Topluluğunu kuran antlaşmada çok önemli ve kapsamlı değişiklikler yapılmıştır. Üye devletler antlaşmanın başlangıç bölümünde ‘hürrİyet, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlükler ile hukukun üstünlüğü’ prensiplerine bağlılıklarını vurgulamışlardır.31

G(37) maddesi ile ATA’ya on ikinci bölüm olarak kültür bölümü eklenmiştir. Bölüm içerisinde yer alan 151’inci maddeye göre; Topluluk, ulusal ve bölgesel çeşitliliklerine saygı göstererek üye devletlerin kültürlerinin yaygınlaşmasına katkıda bulunacaktır. Avrupa halklarının kültür ve tarihlerinin tanınması ve yaygınlaştırılması, Avrupa seviyesinde önemli olan kültür değerlerinin muhafazası ve korunması, ticari nitelikte olmayan kültürel alışveriş, görsel, işitsel, artistik ve edebi eserlerin yaratılması konularında üye ülkeler arasındaki işbirliği teşvik edilecek ve desteklenecektir.Kültür alanında üçüncü ülkeler,uluslar arası örgütler ve özellikle AK ile işbirliği yapılacaktır.Bu maddede doğrudan azınlıklardan ve azınlık kültüründen bahsedilmektedir.Avrupa halkları terimi azınlık haklarını da kapsadığından azınlıkların korunması konusu ilk kez dolaylı da olsa kurucu antlaşmada yer almıştır.

ABA’nın 11’inci maddesinde; BM şartı,Helsinki Nihai Senedi ve Paris Şartı ilkelerine uygun olarak,barışın korunması ve uluslar arası güvenliğin güçlendirilmesi,demokrasi ve hukuk devleti ile insan haklarına ve temel

31 Çiğdem NAS, “Avrupa Parlamentosu, Etnik Azınlıklar ve Türkiye”, Faruk SÖNMEZOĞLU (der.), Uluslararası Politikada Yeni Alanlar, Yeni Bakışlar, Der Yayınları, İstanbul, 1998, s:389.

(33)

özgürlüklere saygının geliştirilmesi ve güçlendirilmesi bu politikanın amaçları arasında sayılmaktadır.Avrupa halkları terimi azınlık haklarını da kapsadığından azınlıkların korunması konusu ilk kez dolaylı da olsa kurucu antlaşmada yer almıştır.

Maastricht Antlaşması, Avrupa kültürlerinin devam eden farklılıklarını garanti etmekten söz ederek ilk kez, dolaylı da olsa azınlıkların korunması Bunun haricinde, Antlaşmanın 6’ncı ve 14’üncü maddeleri azınlıkları ilgilendirmektedir.32 6’ncı maddede; İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Avrupa Konvansiyonuna atıf yapılarak, üye devletlerin ortak ilkeleri olan hürriyet, demokrasi, insan hakları ve temel özgürlüklere ve hukukun üstünlüğü ilkelerine saygı gösterileceği hükme bağlanmıştır. Birliğin, üye devletlerin ulusal kimliklerine saygı göstereceği de ayrıca belirtilmiştir.

14’üncü maddede ise; “cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi ya da diğer görüş farkı, ulusal ya da sosyal köken, ulusal azınlıkla ilişkili olma, mülkiyet, doğum ya da diğer statü farkına dayalı ayrımcılık yapılmaması” hususu güvence gerekliliğine işaret etmiştir. Antlaşmanın F/1 maddesinde, Birliğin demokrasilerden meydana geldiği ve temel insan haklarına saygının üyelik için bir ön koşul olduğu vurgulanmıştır. Antlaşmanın 128’inci maddesinde ise;

“topluluğun ulusal ve bölgesel çeşitliliğe saygı gösterirken, üye devletlerdeki kültürlerin gelişmesine katkıda bulunacağı” hükmü yer almaktadır.33 1992 Maastricht Antlaşması ile etnik ve dinsel kimlikler açısından getirilen yeniliklerden bir tanesi de bu antlaşma ile kurulan Bölgeler Komitesidir.3484 Komite ile yerel ve bölgesel yönetimler, AB politikalarının oluşumunda giderek daha büyük rol oynamaya başlamışlardır. Böylece ulusal azınlık yönetimleri “üçüncü seviye” entegrasyonu oluşturmaya başlamışlar, birinci ve aynı zamanda üst seviyede AB yönetimi bulunmakta, ikinci seviye yönetimde

32 Haluk GÜNUĞUR, Avrupa Birliği’nin Kurucu Antlaşmaları, Eko Yayınları, Ankara 2005, s:79.

33Ayşe Özkan DUVAN, Avrupa Birliği ve Azınlık Hakları…, s:196,197.

34 Bölgeler Komitesinin üyeleri üye devletler tarafından tavsiye edilmekte ve Konsey tarafından dört yıllık bir görev süresi için tayin edilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Tove H. MALLOY, “National Minority Regions in the Enlarged European Union: Mobilizing for Third Level Politics”, European Centre for Minority Issues, Working Paper, Sayı 24, Temmuz 2005, s:6.

(34)

üye devletler bulunmakta ve yeni ortaya çıkan üçüncü seviye yönetimde de bölgeler yer almaktadır.

2.2.1.2. AMSTERDAM ANTLAŞMASI

Amsterdam Antlaşması 2 Ekim 1997 tarihinde imzalanarak,1 Mayıs 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Antlaşma soğuk savaş sonrasında Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinde meydana gelen değişiklikler neticesinde ,AB’nin Avrupa güvenliğinin sağlanmasında azınlıkların rolü konusundaki algılamasının değiştiğinin göstergesidir.

Amsterdam Antlaşması ile ABA’ya 7’ci madde eklenmiştir.Bu maddeyle üye devletlerden birinin ABA m.6(a)’da yer alan hürriyet,demokrasi,insan hakları ve temel özgürlükler ile hukukun üstünlüğü prensiplerine aykırı davranması durumunda,konseye gerekli yaptırımları uygulama yetkisi tanınmıştır.35

Konsey bu maksatla devlet ve hükümet başkanlarının bir araya gelmesiyle toplanarak,üye devletlerin üçte birinin veya Komisyonun önerisi üzerine ve Avrupa Parlamentosunun onayını almayı müteakip,ilgili üye devlet hükümetini gözlemlerini sunmak üzere davet ettikten sonra,üye devletin yukarıda belirtilen ilkeleri,ciddi ve sürekli olarak,ihlal edip etmediğine karar verecektir.36Konsey bu kararını oybirliği ile almak zorundadır.

Konsey bir üye devlet tarafından söz konusu ilkelerin ihlal edildiğine karar verdiği takdirde ,ATA madde 7’de belirtildiği şekilde;nitelikli çoğunluk esasına göre karar almak şartıyla,ABA’nın ihlali yapan devlete uygulanmasından doğan bazı hakları askıya alabilir.Aleyhinde karar alınan üye devletin Konseyde oy kullanma hakkına kısıtlama getirebilir.Bu kararı alırken Konsey,askıya almanın gerçek ve tüzel kişiler üzerinde doğuracağı sonuçları göz önünde bulundurur ve ihlalde bulunan devletin hükümet

35 Füsun TÜRKMEN, “Avrupa Birliği ve İnsan Hakları”, Beril DEDEOĞLU (der.), Adım Adım Avrupa Birliği, s:133.

36 TÜRKMEN, a.g.e., s:134.

(35)

temsilcisinin oyunu dikkate almaz.Konsey tarafından tedbir alınması durumunda dahi o devletin antlaşmadan doğan yükümlülükleri geçerli olmaya devam edecektir.37

Amsterdam Antlaşması’yla ABA’da bir başka değişiklik de 49’uncu maddede yapılmış ve m 6(1)’de yer alan ‘hürriyet,demokrasi,insan hakları ve temel özgürlükler ile hukukun üstünlüğü’ prensiplerine ve AİHS’de yer alan güvence altına alınmış olan temel haklara saygı duyan her Avrupa devletinin Birlik’e üye olmak için başvuruda bulunabileceği belirtilmiştir.

Amsterdam Antlaşması’yla ATA’nın 13’üncü maddesinde de değişiklik yapılarak,cinsiyet,ırk ve etnik köken,din veya inanç,engellilik,yaş veya cinsel konuma dayanan ayrımcılıkla mücadele etmek için Konseye uygun girişimlerde bulunma yetkisi verilmiştir. Konsey bu yetkisini kullanırken ATA tarafından tanınan yetkilerin içinde kalacak,Komisyonun önerisi üzerine ve Avrupa Parlamentosuna danıştıktan sonra,oybirliği ile karar alacaktır.38

Böylece Amsterdam Antlaşmasıyla bir taraftan,ABA’da yer alan prensipleri ihlal eden devletler için yaptırım uygulanması hüküm altına alınırken,diğer taraftan da Birlik’e yeni katılacak ülkelerin üyeliğe kabulünde hürriyet,demokrasi,insan hakları ve temel özgürlükler ile hukuki bir şart olarak kabul edilmiştir. Bu nedenle insan hakları ve temel özgürlüklerini ihlal eden bir ülkenin üyeliğe kabulü hukuken mümkün değildir.

Amsterdam antlaşması AB kapsamında insan haklarının korunması açısından atılmış adımların içinde en önemlisi olarak nitelendirilmektedir.

2.2.1.3. Nice Antlaşması

26 Şubat 2001 tarihinde imzalanarak 2003 yılında yürürlüğe giren Nice Antlaşması ile ABA’da değişiklikler yapılmıştır.7’inci maddede yapılan değişiklikle; 6’ncı maddede yer alan prensiplerin ciddi biçimde ihlal edilmesi

37 Cenk BOLAYIR, Amsterdam Antlaşması, İstanbul: İktisadi Kalkınma Vakfı, 2000), 96.

38 KARLUK, Rıdvan(2005), Avrupa Birligi ve Türkiye, Sekizinci Bası, Beta Yayınları, İstanbul.s.36

(36)

riskinin bulunduğu durumlarda,üye ülkelerin üçte biri ile parlamentonun onayını alarak,Konseye harekete geçme yetkisi tanınmıştır.39

Nice Antlaşmasının birinci maddesiyle yapılan değişikliğe göre;Konsey önce söz konusu üye devletin görüşlerini dinleyecek,bağımsız kişilerden oluşacak bir gruptan,makul süre içerisinde,konu hakkında rapor hazırlamalarını isteyecek ve bundan sonra ihlal riskinin bulunup bulunmadığına karar verecektir.Konseyin bu kararı 4/5 oy çokluğu ile alması gerekmektedir.Böylece henüz temel hak ve özgürlükler ihlal edilmeden,ciddi biçimde ihlal edilme riskinin ortaya çıkmasıyla Konseyin harekete geçerek gerekli tedbirleri alması sağlanmış olmaktadır. ABA 46 madde gereğince, Konsey tarafından kararın verilmesini müteakiben,bir ay içerisinde hakkında karar alınan devlet tarafından bir talepte bulunulması durumunda,ATAD konseyin vermiş olduğu kararı şekil şartlarına uyulup uyulmadığı hususunda denetleyebilecektir.Ancak ATAD’ın yerindelik denetimi yapma yetkisi bulunmamaktadır.40

Nice Antlaşması’na göre üçüncü ülkelerle ekonomik,mali ve teknik işbirliğinde uygulanacak politikanın,demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü,insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı geliştirip güçlendirmesi gerekmektedir.

2.2.2. İkincil Mevzuatta Azınlıklarla İlgili Düzenlemeler

2.2.2.1. Irk ve Etnik Kökene Bakılmaksızın Eşit İşlem İlkesinin Kişiler Arasında Uygulanmasına İlişkin 2000/43/EC Sayılı Yönerge

Irk ve Etnik Kökene Bakılmaksızın Eşit İşlem İlkesinin Kişiler Arasında Uygulanmasına İlişkin 2000/43/EC Sayılı Yönergesi 29 Haziran 2000 tarihinde kabul edilmiş ve 19 Temmuz 2000 tarihinde ABRG’de

39 REÇBER, Kamuran(2004,Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri,Aktüel Yayınları,İstanbul,s.53-56 40 Treaty of Nice, Official Journal of the European Communities 10.3.2001, C 80/1, (internet), Europa-Gateway to the European Union, 17.03.2009, <http://europa.eu.int/eur-lex/lex/en /treaties/dat/12001C/pdf/12001C_ EN. pdf>.

Referanslar

Benzer Belgeler

Uluslar arası İmar ve Kalkınma Bankası(IBRD) Ekonomik gelişme için uzun. vadeli büyük çaplı kredi Mali ve

Sonuç olarak; çok kutuplu yeni dünya düzeninde güvenlik kavramının tüm ülkeler için çok önemli bir hale geldiğini görüyoruz. Çok kutupluluk, dünya genelinde ciddi

Bu çalıĢmada genel olarak uluslararası alanda çeĢitli düzeylerdeki iĢbirliği örgütlenmelerinin tarihçesi ve tarzının yanında, nev‘i Ģahsına münhasır

Bu çalışma Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası Ticaret ve Pazarlama Anabilim Dalında hazırlanmakta olan “Balıkesir Organize Sanayi

Bölgede hegemon bir gücün olmaması, ulusal çıkarların iç içe geçtiği, bölge devletleri arasında var olan öteki algısı, bölgede oluşturulmaya çalışılan güçler

12-13 Aralık 2000 tarihinde Palermo da kabul edilen, ülkemizce de imzalanan ve onay işlemleri tamamlanan “Birleşmiş Milletler Sınır Aşan Örgütlü Suçlarla

hatta Çin gibi halen askeri anlamda NATO ve müttefikleri açısından tehdit kabul edilen bir ülke ile ortaklık arayışına girmiştir. Geçtiğimiz yaklaşık on yıllık

Çalışmanın ikinci bölümde Avrupa Birliği’nin göç politikası ve bu politikanın yasal dayanakları başlığı altında İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’ya