• Sonuç bulunamadı

A- Tutum ve Davranış Arasındaki Đlişkinin Kuramsal Açıdan

1. Tutumun Tanımı ve Oluşumu

Tutumu farklı şekillerde tanımlamak mümkündür. Örneğin Cronbach (1963; s.461) tutumu “Bireyin karşıtını kabul ya da reddetmesine etki yapan maksadı” olarak tanımlar. Benzer şekilde tutum, somut bir objeye veya soyut bir kavrama ilişkin, ona karşı ya da ondan yana olma şeklinde beliren, bireyin düşünce ve duygularına yön veren, öğrenilmiş öz eğilimler olarak ifade edilmektedir (Turgut, 1977). Ayrıca tutum, bireyi belli insanlar, nesneler ve durumlar karşısında belli davranışlar göstermeye iten, öğrenilmiş eğilimler olarak ele alınabilir (Demirel, Ün, 1987: s.173). Bir başka açıdan tutum, psikolojik bir objeye yönelen olumlu veya olumsuz bir yoğunluk sıralaması ve derecelemesidir (Thurstone, 1967). Petty ve Cacciopo’ya (1986) göre tutum; kişilerin kendisi, başkaları veya başka nesneler, olaylar veya sorunlar hakkındaki genel değerlendirmelerdir. Bu genel değerlendirmeler birçok davranışa, duygusal ve bilimsel temellere dayanır ve bunlardaki gelişim, değişim ve oluşumları etkiler (Akt. Kaplan ve Đpek, 2002: s.70).

Tanımlar göz önüne alınarak, bireyin karşılaştığı herhangi bir duruma karşılık sergilediği sevmek sevmemek gibi tutumlar, tutum ifadesinin açıklamak için yetersiz kalır. Kişinin bir durumu nasıl kabullendiği ya da reddettiği, karşılaştığı duruma karşı nasıl bir eğilim gösterdiği ya da göstermediği, o durumu benimsemesi ya da o durumdan yana olmaması gibi ifadeler, tutumu daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Tutumun temelinde, bireyin karşılaştığı duruma karşı beslediği niyeti, maksadı yatmaktadır (Başaran, 1985; s.297). Tutumun oluşumu, değişmesi, değiştirilmesi ya da ölçülmesi sosyal psikolojinin konularından birini oluşturmaktadır. Tutum, doğrudan gözlenemeyen bir değişkendir. Allport (1935)'a göre, tutum terimi ilk olarak sanat alanında, kullanılmıştır. Allport (1935) tutumun tanımını; "Bireyin ilgili durum ya da nesnelere ilişkin tepkisi üzerinde dinamik ya da yönlendirici bir etki yapan, yaşantı içinde biçimlenmiş bir zihinsel ya da sinirsel hazırlık durumu" biçiminde ifade etmiştir. Allport (1935), tutumun üç özelliği olduğunu bildirmiştir:

2) Yaşantı yoluyla örgütlenme ve

3) Tutumla ilgili nesne ya da durumların varlığında aktive edilme (Akt. Tezbaşaran, 1997).

Tutumların değişimi incelendiğinde tutumun, çok fazla benimsenen ya da karşı olunan düşünce ve inançlardan oluşanları benimseme ve karşı olma gibi duygusal yanları olmasından dolayı, değişime dayanıklılık gösterdiği görülmüştür. Bir şeye ilişkin duygular ne denli güçlü ise, bellekte onları değiştirmek o denli güç olur (Özyürek, 2006: s.12).

Tutumun diğer duyuşsal alan davranışlarından (ilgi, değer vb.) farklı özelliklerini en geniş biçimde ele alan ise Anderson 'dur (1988: s.421). Bu özellikler şunlardır: a) Duygulheyecan, b) Tutarlık, c) Hedef, d) Doğrultu/yönelim e) Yoğunluk.

Tutum, insan davranışlarını belirlemede etkilidir. Bu bakımdan tutumların ölçülmesi, ya da tutum derecesinin bilinmesi birçok alanda istenen bir durumdur (Tezbaşaran, 1997). Tutumun oluşumunda bazı değişkenlerin rol oynadığı bilim adamları tarafından kabul edilmekte, bilim adamları bu değişkenleri farklı şekillerde incelemekte ve ifade etmektedirler. Rosenberg ve Houland, tutumun oluşumunu 4 aşamada incelemişlerdir (Akt. Tepe, 1999: s.19). Bunlar aşağıdaki gibi ifade edilmektedir:

1. Bilişsel Boyut: Kavramın ya da durumun algılanmasıdır. Bilişsel öğe Triandias tarafından şu şekilde tanımlanmıştır: “bireyin düşünme süreçlerinde

kullandığı bir sınıflama olgusu” . Bu sınıflamaya aynı zamanda bilgilerin gruplanması da denmektedir.

2. Duygusal Boyut: Algılanan kavram ya da durum ile ilgili duyguların ortaya çıkmasıdır. Tutumun duygusal öğesi bilişsel öğeye göre daha basittir ancak duygusal yönü ağır basan tutumlar daha güçlüdürler. Özellikle bireyin özü ya da kendisi ile ilgili bir konuda ki olaylara karşı olan tutumlar daha çok duygu yüklüdürler (Baysal, 1981: s.16).

3. Değerlendirme Boyutu: Duygulara iyi ya da kötü bir değer biçilmesidir.

4. Davranışsal Boyut: Yapılan değerlendirmenin davranışa dönüştürülmesidir. Bireyler belli bir tutumları olan nesnelere karşı çeşitli davranışlarda bulunma eğilimindedirler.

Belli bir nesneye karşı olumlu bir tutum, bireyin bu nesneye karşı olumlu davranmasına, ona yaklaşmasına, onu desteklemesine ve yardım etmesine sebep olacaktır. Öte yandan bireyin belli bir nesneye karşı olumsuz tutumu varsa, bu birey, bu nesne ile ilgisiz kalmaya ondan uzaklaşmaya ve o nesneye zarar vermeye eğilim gösterir (Hanyaloğlu, 1995: s.35).

Tutumlar bireyin duygusal gelişimine dayanır. Bireyin geçmiş yaşantılarından belli bir duruma ait, olumlu ve olumsuz yönde geliştirdiği tüm duygularının, başka bir duruma karşı sergileyeceği tutumunun biçimlenmesine etki ettiği söylenebilir (Başaran, 1985: s.298). Tutumların oluşması ile ilgili olarak çeşitli yaklaşımlar bulunmaktadır. Bir yaklaşıma göre tutumların oluşmasında şu faktörler rol oynamaktadır:

1. Genetik Faktörler,

2. Biyolojik Faktörler (olgunlaşma, hastalık, uyuşturucu ya da alkol alışkanlığı gibi),

3. Tutum konusunda olan doğrudan deneyimler,

5. Toplumsallaşma süreci,

6. Grup üyeliği,

7. Sosyal sınıf (Hanyaloğlu, 1995: s.38).

Tutumlar, karmaşıklıkları açısından farklılıklar gösterebilirler. “Ben ondan hoşlanmam” şeklindeki belirleyici bir yanı olmayan, basit bir tepkiyi gösteren tutumlar varolduğu gibi, içinde bir çok farklı öğe içeren tutumlar da vardır. Örneğin bir kişi hakkında bir yorum yaparken, “A kişisi pek çok açıdan iyi bir insan değildir; ama çok zeki ve aklını kullanabilen bir insandır” ifadesinde A kişisine ilişkin farklı öğeler bulunmaktadır. Böyle bir yorumda A kişisine karşı karmaşık bir tutum sergilendiği görülür. Bu karmaşık tutumun içinde tutarsızlık da bulunmaktadır. Ama böyle bir tutum çoğu zaman olgun ve nesnel düşünmenin bir belirtisidir (Morgan, 2000: s.364,365).

1.1. Tutumların Edinilmesi

Tutumlar, öğrenme süreci içerisinde çevreden etkilenerek edinilmektedir. Tutum edinilirken, daha çok bireyin çevresinde yer alan beğendiği kişilerin davranışlarını taklit etme, o kişilerle özdeşleşme ve yaşantıları ön plandadır. Bu sayede bireyin bilgi ve becerileri öğrenmesinde de geçerli yollar haline gelmektedir. Cronbach (1963) özdeşimi, “bireyin örnek aldığı belli bir kişinin yaptığı eylemleri öykünmesi ve onun davranışları ile kendi davranışlarını özde bir davranış haline getirmesi” olarak tanımlar (Akt. Başaran, 1985: s.303). Kişi devamlı olarak aynı kişinin davranışlarını model almaya çalışırsa; zaman içerisinde o kişiyle olan davranışları arasında özdeşim kurulmaya başlanır. Bireyin özdeşim kurmaya başladığı kişinin davranışlarıyla oluşturduğu bağlanmanın temelinde o kişiye hayranlık yatmaktadır. Özdeşim kurulan kişi, herhangi bir durum karşısında ya da yaşadığı zor durumlarda nasıl ve ne şekilde tepkiler vereceğini iyi biliyorsa, birey onun gibi davranırsa başarıya ya da sonuca daha kolay ulaşabileceğini düşünür. Birey, o kişi gibi beğeni kazanacağını düşünmeye başlamaktadır. Kişi kiminle özdeşim kurmaya karar veriyorsa, duyduğu hayranlıkla kişiyi model alarak, onunla arasında duygusal bir bağ

kurmaya başlamaktadır. Cronbach (1963) böylece “özdeşim kurulan kişinin, yaptığı akla uygun davranışlarını öykünerek amaca daha güvenle ulaşmak; beğenisini, sevgisini, onayını kazanmaya çalışmak, özdeşimin akılsal ve duygusal iki yönünü oluşturduğunu” söyler (Akt. Başaran, 1985: s.303).

Đnsanlar okulöncesi çağdan yetişkinlik dönemlerinin sonuna kadar hayran oldukları, sevdikleri, takdir ettikleri hatta kıskandıkları pek çok kişi ile özdeşim kurarlar. Bireyin özdeşim kurduğu kişinin olumlu olumsuz bütün özellikleriyle herhangi bir düşünce süzgecinden geçirmeden özdeşleşmesi, kişinin olgunlaşmasını olumsuz yönde etkileyebilir. Özdeşim kurulan kişinin sergilediği davranışların eleştirilerek, yanlış olanlardan sıyrılıp doğru olan davranışları benimsemek, kişinin olgunlaşmasına yardımcı olur. Model alma, beğenilen kişinin tutumlarını olduğu gibi almaya; özdeşim ise beğenilen kişiye bağlanmaya eğilim yaratmaktır. Model alma ve özdeşimde, bireyin yaratıcılığını ve kendi tutumlarını kendi emeği ile edinmesi, hemen hemen hiç yoktur. Bu nedenle model alma ve özdeşim, bireyin kişiliğini kazanmasına, kendine güveninin artmasına, gerçekleri kabullenmesine ve yaratıcılığına yardım etmede yetersiz kalmaktadır. Ancak bunların özellikle ilk yaşlarda, bireyin tutumlarının istenen yönde olmasına da büyük etkileri de bulunmaktadır. Đleri yaşlara doğru, model alma ve özdeşleşmenin etkisinin giderek azalması, bunun yerine bireyin yaşantılarına dayalı bilimsel bir tutum kazanmaya doğru yönelmesi gerekir. Böylece birey bağımsızlaşır ve kişilik özelliklerini geliştirir (Akt. Başaran :1985; s. 304).

Benzer Belgeler