• Sonuç bulunamadı

A- Tutum ve Davranış Arasındaki Đlişkinin Kuramsal Açıdan

3. Tutum ve Davranış Oluşumunu Açıklayan Kuramlar

3.6. Sigmund Freud Psikanalitik Kuram

Psikanalitik ekol, yaşamı, çocukluk döneminde edinilen davranışların yetişkinlik boyuncu yinelenmesi olarak yorumlar. Buna karşılık, diğer yaklaşımlar insanın, belirli bir davranış örüntüsünü izlemekle birlikte sürekli bir gelişim ve değişim içinde olduğu görüşündedir (Geçtan, 1997: s.15). Freud’a göre, insan davranışlarının tümü, uyum yapmaya yönelik bir amaç taşır. Hiçbir davranış rastlantısal değildir ve organizmanın yaptığı her şey, yaşamı sürdürme çabasının farklı biçimleridir (Öztürk, 1998). Freud, insanın kişilik gelişimini üç başlık halinde incelemiştir; Đd, Ego, Süperego.

a) Đd: Đd, yeni doğandaki kişiliğin en kaba, en ilkel kalıtımsal içgüdülerinden meydana gelir. Bu bakımdan id biyolojik temelli ihtiyaçları içerir. Bu ihtiyaçlar yemek yeme, cinsel haz, ve acıdan kaçınma şeklindedirler (Tüfekçi, 2004: s.22). Đd haz ilkesiyle çalışır. Haz ilkesine bağlı olarak, acil ihtiyaçlarla ilgilenilmesinin anlaşılması konusunda istekte bulunur. Aç olan bebeğin çığlık çığlığa ağlaması gibi. Freud’un bakış açısına göre bebek masumdur, neredeyse id de masumdur, Çünkü id, acilen beslenme ihtiyacının karşılanmasını ister (Boeree, 2006).

b) Ego: Ego, Đd’i denetim altında tutmaya çalışan kişilik birimidir. Ego çevresindeki nesnelerin hangileriyle ilişki kuracağını seçer ve hangi güçlerin ne biçimde doyum bulması gerektiğine karar verir. Đd gibi haz peşinde değildir. Asıl, temel ihtiyaçlar için zevki feda etmeye hazırdır. Aynı zamanda id’in, süperegonun ve dış dünyanın karşı konulmaz istekleri arasında arabuluculuk yapar. Ego, dış dünyanın temsilcisidir (Liebert, Spiegler, 1990).

c) Süperego:Süperego, kişiliğin vicdan kısmını oluşturur. Bu vicdanın oluşmasında toplumun sahip olduğu ahlaki değerler ön plandadır. Kişinin bu değerleri içselleştirmesiyle vicdan meydana gelir. Süperego’ ya göre her davranış mutlaka toplumun kurallarına uygun olmalıdır (Atakay, Atakay ve Yavuz, çev., 1995). Freud’a göre, çocuk kendisini karşı cinsten ebeveyni ile özdeşleştirir. Ana-babanın “Baban gibi olmalısın” veya “baban gibi olamazsın” gibi birbiriyle çatışan ifadelerini, çocuk, ana-babanın yerini alamayacağı için içselleştirmeye başlar. Böylece bireyin kendi içinde (idin etkisiyle) geliştirdiği davranış kalıpları ile çevresinin etkisiyle geliştirdiği davranış kalıplarının bir araya getirir, sentezler. Ortaya yeni bir davranış kalıbı çıkartır. Bu kalıp ne idin, ne egonun ne de süperegonun egemen olduğu bir davranış kalıbıdır. Đd kişiliğin biyolojik bölümünü, ego psikolojik, süperego toplumsal ve ahlaki bölümlerini oluşturur (Muckenhoupt, 2002; Akt. Yapıcı ve Yapıcı, 2005).

Freud’un kişilik gelişim aşamaları, psikolojik olarak seksüel doyumun, dürtünün ortaya çıkmasıyla ilişkilidirler. Bu nedenle bu aşamalara Psikoseksüel

Gelişim Aşamaları denilmektedir (Yapıcı ve Yapıcı, 2005). Freud’un Psikoseksüel gelişim aşamalarını incelemek gerekirse:

3.6.1. Oral Dönem (0-1 yaş):

Oral dönemde, seksüel enerjinin kaynağı olan libido, ağız bölgesindedir. Zevk kaynağı emme davranışıdır ve her nesne çocuk tarafından ağzına götürülür. Çocuğun ihtiyaçları her aşamada ne fazla, ne de gereğinden az doyurulmalıdır. Böyle bir durumda, bireyler bu döneme saplanırlar ve kişilik gelişimiyle etkiler uzun süreli olur (Vasta, 1992, s.18). Đnsanın yaşamında anne, önemli bir yer tutmaktadır. Fakat bu dönemde annenin rolü diğer dönemlere oranla daha da önemlidir. Anne, çocuğun ihtiyaçlarını karşılarsa, bebekte dış dünyaya karşı güven duygusu oluşmaya başlar. Bu dönemde annesiyle; sıcak, sevecen ve güven verici bir ilişki yaşayan çocuğun, yaşamı boyunca diğer insanlarla da benzer şekilde ilişkiler kurabilmesi beklenir (Geçtan, 1995). Freud (1958)’de yayınladığı “A General Introduction To Psychoanalysis” adlı kitabında, anne ya da çocuğa bakan kişinin, özellikle çocuğun bebeklik döneminde bütün ihtiyaçlarını karşılaması gerektiğini söyler. Bunu yapan annelerin bebekleri, annelerine bağlanırlar http://www.questia.com/PM.qst?a=o&d=102189232 .

3.6.2. Anal Dönem (1-3 yaş):

Bu dönemin en belirgin özelliği, çocuğun istemli hareketleri yapabilme yeteneklerini kazanmasıdır. Çocuğun alma-atma, tutma-bırakma gibi birbirinin karşıtı istemli hareketlerde kontrol kazanmaktan büyük bir haz aldığı görülür. Kendi isteğine bağlı olarak "tutmayı" ve "bırakmayı" öğrenerek bağımsızlık duygusunu tatmaya başlar (Vasta, 1992). Anüs bölgesinin anatomik durumu tümüyle, ağız-dudak bölgesinde olduğu gibi, onu bir cinsel etkinliği başka bir fizyolojik etkinlik üzerine dayandırmak için elverişli kılar. Çocuk, bölgenin haz uyandırıcılığını kullanır. Dışkı, anüsün halka kasından geçerken mukoza üzerinde kuvvetli bir uyarma yapıncaya ve şiddetli kas büzülmelerine neden olana kadar tutulur. Bir acı duygusuna, bir zevk duygusunun eklendiği sanılabilir. Çocuk, lazımlığa oturduğu zaman bağırsaklarını boşaltmaya yanaşmaz ve annesinin emrini ve öğütlerini dinlemeyerek, bu işi, ne zaman hoşuna giderse o zaman yapmakta diretir. Yatağını kirletmekten çekinmez; onun için önemli olan,

dışkısının fazla birikmesiyle elde ettiği hazzı kaybetmemektir (Kapkın, E., çev., 1996: s.63).

3.6.3. Fallik Dönem (3-6 yaş):

Bu dönemde haz kaynağı (libido) genital bölgede yer almaktadır. Bu dönemde çocuklar karşı cins ebeveyne ilgi duymaya başlarlar. Mitolojide de benzer olaylar olduğundan “Oedupus” “Elektra Kompleksi” bu dönem yaşantılarına isim olarak verilmiştir. Kız çocuklarının babalarına karşı hayranlık duydukları; ancak bunu yaparken anneyi model almalarına “elektra kompleksi” adı verilir. Erkek çocuklarının da bir yandan babayı model alırken, diğer yandan anneye karşı hayranlık duydukları döneme “oedipus kompleksi” denmektedir. Çocuk, karşı cinsteki ebeveyne ilgi duymasına rağmen aynı cinsiyette olan ebeveyn çocuğun baş edemeyeceği kadar güçlüdür. Bu nedenle bu karışıklığı çözmek için bu düşünce ve duygularını bilinç altına iter, bastırır. Aynı zamanda çocuğun, kendisiyle aynı cinsiyeti paylaşan ebeveynini model alması, özdeşim kurması, kişilik oluşumu etkiler (Vasta, 1992, s.18).

Çocuğun bu dönemde “nereden ve nasıl dünyaya geldiğiyle” ilgili soruları oluşur. Bu sorularına çevresinden cevaplar arar. Aile, cevap verme aşamasında çocuğu oldukça etkilemektedir. Sorduğu soruları, ayıp ve utanılacak bir şeymiş, ya da terbiyesizlikmiş gibi algılayan aileler, çocuklara yanıtlarında daha sert olabilmektedirler. Bir anda ana-babanın sesinde kızgınlık, mahcubiyet ya da gizemli bir sır anlatıyormuşçasına oluşan ton, çocuğun zihninde, bu tarz soruların onlara sorulmaması gerektiği, bunu sormanın yasak olduğu fikri oluşmaya başlar. Bu durum çocuğun merakını oldukça artırır. Cinselliğin kötü bir şey olduğunu, bu yüzden ilgilenmemesi gerektiğini de düşünebilir. Sonuçta ilgilenilen konunun yasak, pis ya da günah olduğu inancı yerleşir. Bilinçaltına itilen bu inanç, birçok yetişkin insanın hayatını etkiler. Çünkü, böyle yasak bir atmosferde hata ve utanç kavramlarıyla gelişen cinsel hayat, meraklar ve normal ihtiyaçlar, kişiyi ilerde kuracağı evlilikte güzel, sağlıklı, mutlu bir fizik ve sevgi kavramına götüremez.(Yavuzer, 1990)

Çocukluk çağlarında cinsel yaşam konusunda eksik, hatalı bilgiler alan bireylerin ise yetişkinlik döneminde cinsel uyumu olmayan, doyum

sağlayamayan, sinirli, öfkeli, uyumsuz bireyler oldukları görülmektedir (Mangır ve Çalış, 1994). Anne ve babalar çocukları okul çağına gelene kadar onların ilgilerine uygun olarak cinsellikle ilgili aşağıdaki tutumları çocuklarına kazandırmalıdır;

a) Bedeniyle ilgili olumlu imaj: Çocuğa bedeninin güzel olduğu ve ona değer vermesi, onunla övünmesi gerektiği öğretilmelidir. Eğer çocuk bedeninin cinsellikle ilgili bölgelerinin utanç verici olduğunu düşünür ve onlardan utanırsa, evlilik hayatındaki cinsel ilişkisini mutsuzlaştıracak, bazı engellemeler ve yanlış kanılar geliştirecektir.

b) Açık bir tutum: Çocuğa cinsellik konusunda açık, kabul edici ve dürüst bir tutum sergilenmelidir. Cinselliğin konuşulmasından utanan anne-babaların çocuklarının bu konuda açık ve utanmayan bir tutum içinde olması beklenmemelidir.

c) Doğru bilgi: Cinsel konuları tartışmak için yeterli kelime bilgisine sahip olunmalıdır. Bedenimizin değişik bölümlerinin isimleri ve işlevleri bilinmelidir.

d) Mahremiyete saygı: Çocuğa yalnız kendi bedenine saygı, sevgi ve değer vermesi öğretilmemeli, başkalarının mahremiyetine de saygı göstermesi sağlanmalıdır.

e) Kendine saygı: Çocuğa bedeninin sadece ona ait olduğu ve onun izni olmadan kimsenin ona dokunmaya hakkı olmadığı açıklanmalıdır. Cinsel taciz ile sevgiyle dokunma arasındaki fark mutlaka belirtilmelidir (Ketterman, 1998; Akt. Ersoy, 1999: s.21).

3.6.4. Gizil Dönem (7-11 yaş):

Çocuğun bir önceki dönemde yoğun olan cinselliğe ilişkin ilgilerinde, sorularında azalma görülür. Daha önceleri çok iyi anlayamadığı konuları daha iyi anlayabilecek bilişsel yeterliliğe ulaşmıştır. Ana-babalarına olan ilgileri azalarak, daha çok okul ve arkadaş çevresine yönelmiştir. Cinsellikle ilgili merak ettiklerini, okuldan öğrendikleri, arkadaşlarından duydukları ve kendi

düşüncesiyle oluşturduğu cevaplarla çözüm arar (Taşçı, 2003: s.66). Ancak bu dönem problemli olarak yaşanırsa, çocuğun içsel dürtülerinin denetimini sağlayamadığı ve enerjisini olumsuz şekilde kullandığı ya da dürtülerini aşırı denetim altına alarak kişiliğinin gelişimini engellediği ve obsesif karakter yapısına sahip olabildiği görülmektedir (Selçuk; 2004: s.51).

Bu dönemde kimlik, aynı cinsiyetteki ebeveyninden, ailesindeki ya da çevresindeki aynı cinsiyetteki diğer kişilere doğru genişletilmiştir. Çocuk daha çok kendi cinsiyetindeki çocuklarla oynamayı tercih eder. Ayrıca öğretmeni ya da aynı cinsiyetteki başka yetişkinlerden hoşlanma durumu da yaşabilir. Bu dönemde id, ego ve süperego arasındaki denge, bireysel yaşamın gelişiminde daha önceki aşamalara göre daha iyi durumdadır (Freud, 1953: s.74).

3.6.5. Genital Dönem (12 yaş ve sonrası):

Bu dönem, ergenlik dönemi ve sonraki yetişkinlik yıllarını kapsar. Bu dönemdeki en belirgin durum, bireyin yaşamının temelinde yer alan ebeveynlerinden kopmalar yaşanmaya başlamasıdır. Ergende, bireyselleşme ve bencillik ön plana çıkar. Ayrıca çocukluk dönemlerinden çözümlenmemiş olarak gelen problemlerin bireysel olarak çözülmeye çalışılması söz konusudur. Bu dönemde ilgi tekrar cinsel organlara yöneltilmiştir; ancak bu aşamadaki cinsellik, yetişkin cinselliği olarak ifade edilir. Genital dönemdeki egonun sağlıklı gelişimi, fallik dönemdeki ilk haz dürtüleri ile ilişkilendirilebilir. Böylece hazzın sembolikleştirilmesinde ikincil bir düşünme süreci kullanılmaya başlanır. Bu sembolik haz, aşk ve aile ilişkilerinin ya da yetişkinlikle ilgili sorumlulukların kabul edilmesini içerebilir (Fisher, Greenberg, 1977: s.399, 400).

Dönemler incelendiğinde Freud’un, çocukluk yaşantılarının insan kişiliği üzerindeki etkilerine dikkat çektiği görülmektedir. Psikanalistler, çocukluk yaşantılarının insanın ileriki yaşamında davranışlarını etkilediğini kabul ederler. Bunun doğal bir sonucu olarak da, kişinin bugünkü davranış biçimlerinin nedenlerini bulmak için onun geçmiş yaşantılarının anlaşılması gerektiğini ileri sürerler (Baymur, 2004: s.319).

Benzer Belgeler