• Sonuç bulunamadı

A- Tutum ve Davranış Arasındaki Đlişkinin Kuramsal Açıdan

2. Davranışın Tanımı ve Oluşumu

Senemoğlu (2005) davranışı, “organizmanın her türlü etkinliği” olarak ifade eder. O’na göre organizmanın gözlenebilen ya da gözlenemeyen açık ya da örtük etkinliklerinin tümüdür. Örneğin, konuşma, yazma, düşünme, kalbin çalışması… vb (Senemoğlu, 2005: s.91). Davranışların sahip olduğu özellikler, aşağıdaki gibi sıralanabilir:

2) Davranışlar ölçülebilir,

3) Davranışlar, uyaran veya koşullara bağımlıdır,

4) Davranışlar önceden tahmin edilebilir.

5) Davranışlar, öğrenilmesine rağmen; harekete dönüşmeyebilir.

6) Davranışlar, pekiştirilerek güçlendirilir, azaltılır ya da ortadan kaldırılır (Kılıç ve Şimşek, 2004).

Đnsanın doğduğu andan başlayarak yaşadığı olumlu ve olumsuz olaylar ve bunların izleri, varoluşunun bir parçası durumuna gelir. Kalıtsal ve biyolojik etmenler ya da bedensel sakatlıklar gibi durumların dışında, bireyin ruhsal sorunları, çevresiyle etkileşimi sonucu oluşur. Bu nedenle okulöncesi dönemde (0-6 yaş) yaşanan etkileyici ve sarsıcı olaylar, kişinin yaşamını ömür boyu etkiler. Davranışa yön veren sinir sistemi bağlantıları, bir kez oluştuktan sonra temel örüntülerini pek değiştirmezler. Yeni edinilen davranışlar ise bu temel örüntünün çevresinde oluşurlar. Dolayısıyla bir insan yetişkinlik dönemine eriştiğinde yaşam biçimi de belirlenmiş olur (Geçtan, 1997: s.14, 15).

Bu özelliklere dayanarak davranışlar sınıflandırılırsa, üç grupta toplanabilir:

a) Doğuştan gelen davranışlar: Bu gruptaki davranışlar, doğuştan getirildikleri için eğitim yoluyla değiştirilememektedir. Örneğin, gözbebeğinin şiddetli ışıkta küçülmesi, az ışıkta büyümesi refleksif bir davranıştır ve eğitim yoluyla değiştirilemezler.

b) Geçici davranışlar: Geçici durumlara bağlı olarak ortaya çıkan davranışlar bu grupta yer almaktadır. Alkol, ilaç, uyuşturucu madde, hastalık gibi çeşitli etkilerle ortaya çıkan ve bu etki ortadan kaldırıldıktan sonra yok olan davranışlardır.

c) Sonradan kazanılan davranışlar: Doğuştan getirilmeyen, öğrenme ürünü olan davranışlardır. Đnsanlar davranışlarının büyük bir bölümünü çevreleriyle etkileşimleri sonucunda kazanırlar. Örneğin, ağladığında istediğini

elde eden bir çocuk, yeni bir davranış kazanmıştır. Başka bir isteğini yaptırmak için gelecek sefere yine ağlayacaktır. Bu tür davranışlar, organizmanın doğrudan ya da dolaylı olarak ölçülebilen, gözlenebilen etkinlikleridir. Bu şekilde öğrenme ürünü olan davranışlar, genel olarak iki yolla kazanılmaktadır (Senemoğlu, 2005: s.91, 92):

• Planlı eğitim yoluyla, yani kasıtlı kültürleme ürünü davranışlar; okullarda ya da değişik kurumlarda bir plan uyarınca kazanılmaya ya da değiştirilmeye çalışılan istendik nitelikteki davranışlardır. Örneğin, “piyano çalma”, “çevre kirliliğini önlemek için başkalarını uyarma”… vb. planlı eğitim sürecinde kazandırılmaya çalışılan davranışlardır.

• Gelişigüzel kültürleme ürünü olan davranışlar; belli bir yerde belli bir plan uyarınca değil, yaşam içinde kendiliğinden kazanılan davranışlardır. Örneğin, bireyin evde, sokakta… çevresiyle belli bir düzeyde etkileşimleriyle kazandığı davranışlardır. Gelişigüzel kültürleme ürünü olan davranışlar, hem faydalı, istendik nitelikte olabilir; hem de istenmeyen zararlı, olumsuz nitelikte olabilir. Örneğin, çocuk iyi bir çevrede yaşıyorsa, insanlara saygı duymayı, sevmeyi, odasını toplamayı, güzel konuşmayı… vb. davranışları öğrenebilir. Olumsuz kültürel koşullar altında yaşıyorsa, yankesicilik yapmayı, yalan söylemeyi… gibi davranışları da öğrenebilir (Senemoğlu, 2005: s.92, 93).

Çocuğun birlikte büyüdüğü ve yaşadığı aile bireylerinin davranışlarının, çocuk üzerinde çok önemli etkileri vardır. Çocuğun, ailenin her bir bireyiyle farklı etkileşimlerde bulunması, onun davranışlarının şekillenmesine neden olur. Çocuklarda yerleşen ve süreklilik gösteren pek çok davranış, ebeveynlerini model almaları sonucunda oluşmaktadır (Eripek, 1998: s.44; Fındıkçı, 1989: s.40).

Nörobiyoloji alanında yapılan araştırmalar, bir insanın doğduğu andan başlayarak yaşadığı tüm olayları ve onlara eşlik eden duyguları, bazı beyin hücrelerindeki bellek moleküllerinde bir arşiv gibi sakladığını göstermektedir. Beyin, işlevlerini ekonomik bir biçimde sürdürmek zorunda olduğundan, bu olayların ve duyguların tümünü çağrıştırmak olanaksızdır. Ancak bu izlenimlerin davranışları sürekli olarak etkilediğini kanıtlayan belirtiler vardır. Örneğin, bir

insan çocukluk dönemlerinde geçirdiği sarsıcı yaşantılara ilişkin anksiyetesini bastırmış olsa da, yetişkinlik döneminde bu yaşantıları çağrıştırıcı durumlarla karşılaştığında çocukluk dönemine ait duygularını yeniden yaşayabilir. Ama çoğu kez, geçmişle şimdiki zaman arasındaki ilişkiyi göremez (Geçtan, 1997: s.15).

Yetişmekte olan çocuğun kendi kendine “ben kimim?” “kime benzemeliyim?” gibi sorular sormaya başlamasıyla kişilik, artık toplumsal bir nitelik kazanmak için arayış dönemine girmektedir. Bu arayış içinde kişi kim olduğunu, kime bağlanıp inanacağını ve neye değer vereceğini bulmaya çalışmaktadır. Çevresinde daima “onun gibi olmak” istediği kişileri aramaya gayret etmektedir (Yavuzer, 1982: s.21) Ancak tutumlarla davranışlar, birbirinden farklı olabilir. Yani düşüncemize ve inancımıza uygun bir davranış sergilemeyebiliriz. Bir düşünce, olay, ya da kişiye yönelik tutumlar, olumlu olurken, o denli olumlu davranılmayabilir. Ancak tutumların davranışları etkilemediği söylenemez (Özyürek, 2006: s.13).

Okul öncesi dönemde anne baba çocuğa yoğun olarak toplumsallaşma eğitimi verirken, kullandıkları disiplin yöntemlerinin ve çocuğa yaklaşım tarzının, çocuk tarafından algılanabileceği ve yetişkinlikte hatırlanabileceğine inanılmaktadır. Bu nedenle çocuğun anne babayla kurduğu özdeşim, anne babanın çocuk yetiştirme tutum ve davranışlarını da içermektedir. Bu durum ise kişilerin kendi çocuklarına, anne babalarının kendilerine davrandığı biçimde davranma olasılıklarına işaret eder (Doğan, 1999; Mızrakçı, 1994).

Benzer Belgeler