• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: YASAL VE KURUMSAL ÇERÇEVE: SORUNLAR, KAVRAMLAR VE TANIMLAR KAVRAMLAR VE TANIMLAR

1.4. Çevre Sorunları

1.4.3. Toprak Kirliliği

Toprak kirliliği; insan unsurunun ortaya çıkardığı atıklarla toprağın yapısında meydana gelen fiziksel, kimyasal ve biyolojik bozulma sonucu kalitesinde düşme ya da doğal özelliklerinin optimum düzeyin altına inmesidir.122 Toprak kirliliği tanımlamaları genellikle; insan unsuru dışındaki kirleticiler yok sayılarak yapılmaktadır. Yanlış tarım teknikleri123, tarımda kullanılan kimyasallar, evsel ve endüstriyel atıklar, kent ve sanayi kuruluşlarının tarım arazilerinde kurulması (tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı124), tarla, konut, fabrika kurulması amacıyla tarım ve orman arazilerinin işgal edilmesi, erozyon125, verim artırımı amacıyla gübre ve diğer kimyasal bazlı destek ürünleri kullanılması, böcek, haşere ve yabani otların temizlenmesi amacıyla kimyasal ilaçlar (pestisid) kullanılması, toprakta radyoaktif özellikler taşıyan ağır metallerin oranının kritik değerlere ulaşması, arıtım yapılmaksızın kanalizasyon atıkların toprağa deşarjı edilmesi, çöplerin dönüşüm merkezleri yerine doğrudan çöp depolarına gönderilmesi gibi pek çok faaliyet sebebiyle toprak kirliliği ortaya çıkarmaktadır.126

121 Özdilek, s. 86.

122 Keleş ve Ertan, s. 29; Güneş ve Coşkun, s. 33; Özdilek, s. 91; Turgut, Çevre Politikası…, s. 3.

123 Ertaş, s. 16.

124 Haktanır, s. 226-229.

125 Güneş ve Coşkun, s. 33.

126 Olle Pettersson, (1997), “Impact and Sustainability of Agriculture”, Ed. Brune, Dag, D.V. Chapman, M. D. Gwynne ve J. M. Pacyna, The Global Environment: Science, Technology and Management, Scandinavian Science Publisher, VCH, vol. 1., Weinheim, s. 186-206.

34

İnsanların yerleşik hayata geçmesi ve tarım toprak kirliliğinin de başlangıcıdır. Tarihsel en önemli kirlilik faaliyeti tarımdır. Bir üst aşama ise yanlış ve/veya yoğun tarımdır. İnsanlar artan besin ihtiyaçları karşılamak amacıyla toprağı tarım faaliyetleri için kullanmışlardır. Yanlış ekim ve dikim, sulama ya da gübreleme toprak kaybına sebep olmuştur. Erozyon sebebiyle topraklar kaybedilmiş, iklimsel etkenler başta olmak üzere çeşitli insan faaliyetleri nedeniyle çölleşme yaşanmış, aşırı sulama yapılarak topraklar çoraklaşmış ve gübreleme ise toprağın kimyasal ve biyolojik yapısını bozmuştur.127

Nüfusun aşırı derecede artmasıyla daha çok alan tarıma açılmış ve kullanılan topraklar da yoğun bir şekilde üretime zorlanmıştır. Aynı alanda benzer ürünlerin uzun süreli yetiştirilmesi anlayışı toprağın aynı mineral ve organik maddelerinin azalmasına hatta yok olmasına sebep olmuştur. Bu nedenle mineral ve organik madde eksikleri gübrelerle desteklenmeye çalışılmış, ilaçlama ile istenmeyen bitki ve hayvanların zararsız hale getirilebileceği düşünülmüştür. Ancak aşırı gübre ve ilaçlama toprağın yapısını bozmuş, verimini düşürmüştür. Pestisid kullanımının minimum düzeyde zarar verecek biçimde tutulmaya çalışılması temenniden öteye gitmemiştir. Bu durum kullanılan pestisidlerin, besin zinciri içinde değişerek/dönüşerek kalıntı halinde ya da konsantre şeklinde, tekrar insana gelmesine sebep olmuştur.128 Nüfus artışı aynı zamanda kentleşmeyi de ortaya çıkararak toprakların betonlaşması sürecini hızlandırmıştır.

Toprak, tarımın yanında hammadde olarak da kullanılır. Tuğla, kiremit, çimento, seramik endüstrilerinin hammaddesi olan toprak işlenmek üzere yüzeyden alınınca ortaya kayaçlar çıkar ve toprak kaybolur. Kullanılan toprağın deşarjı ise kirliliğe sebep olur. Maden ocakları toprak örtüsünün kaldırılması, yeraltından maden çıkarılması ve atıklarla çevrenin kirletilmesi işlemleri sebebiyle ekolojik sistemin işleyişini bozar.129

Bu nedenle madenlerin çıkarılma yöntemleri çevres açısından her zaman tartışılmıştır.130

Sanayi atıkları, nükleer atıklar, füze denemeleri, nükleer, biyolojik ve kimyasal silah çalışmaları sonucu ortaya çıkan atıklar sebebiyle oluşan toprak kirliliği, hem zaman hem de toprağın temizlenmesi ve eski hale getirilmesi bakımından en tehlikeli ve zararlı

127 Görmez, s. 32.

128 Özdilek, s. 92.

129 Keleş ve Hamamcı, s. 110-111.

35

olanıdır. Öyle ki toprağın kullanımı mümkün olmayabilir. Bu kirlilik fiziksel olarak toprağı bozar ve havayı, suyu ve canlı yaşamını da büyük oranda etkiler.131

Evsel ve endüstriyel atıkların, özensiz ve önlem alınmadan doğaya bırakılması, bu kirlilik türünü büyüklük ve etki alanı bakımından en fazla sorun oluşturan kirliliklerden birisi yapmıştır. Yüzlerce yıl yok olmadan doğada kalması toprağı kirletmenin ötesinde ekosistemin işleyişini de engellediği için bu tür atıklar filtre edilmeli, süzülmeli, dönüştürülmeli ve uygun biçimde depolanarak saklanmalı ya da deşarj edilmelidir.132

1.4.4. Flora ve Fauna Konusunda Karşı Karşıya Kalınan Tehlikeler

Flora ve fauna dinamik, değişen/gelişen ve uyum gösteren çevre unsurlarıdır. Buna karşın inorganik unsurlardan farklı olarak dış etkenler bu unsurlar üzerinde daha baskın olduğu için hava, su ve toprak kirliliğini hisseder. Flora ve fauna hava, su ve topraktan bağımsız düşünülemez. Hava kirliliği bitkilerin fotosentez ve hayvanların solunum yapmalarını zorlaştırır. Hatta yok olmalara sebep olabilir. Suda yaşayan, sudan mineral ve besin alan bitki ve hayvanların toplu ölümleri sıkça görülmeye başlamıştır. Bitki ve hayvanların büyük çoğunluğunun toprağa bağlı olması ve topraktan beslenmelerine karşın toprakta meydana gelen sorunlar nedeniyle kuruyan bitkilere, açlık ve kıtlıktan kırılan hayvanlara hatta açlık sorunu sebebiyle, başka önemli birçok sebep dâhil, ölen insanlara şahit olunmaktadır.133

Tropik yağmur ormanlarının yok edilmesi biyolojik çeşitliliğin ve türlerin varlıklarının devamının önündeki en büyük handikaptır. Dünyadaki türlerin büyük çoğunluğunu barındıran ormanların ekosistemin sürekliliği bakımından önemi yadsınamaz.134 Yaşam alanları daralan canlılar yavaş yavaş yok olmaktadır. Bir asır öncesine oranla orman alanları yaklaşık yarı yarıya azalmıştır. Besin değeri taşıyan avlanmaya müsait deniz canlılarının birçoğunun türleri tehlike altındadır. Kuşlarda, sürüngenlerde, diğer kara

131 1986’da Çernobil’de meydana gelen nükleer sızıntının bölgede ve Karadeniz çevresinde toprakta, havada, suda ve canlılar üzerinde olan olumsuz etkisi halen devam etmektedir.

132 Keleş ve Hamamcı, s. 108.

133 Görmez, s. 33-34.

134 Lawrence S. Hamilton, (1997), “Current Human Impacts on Forests”, Ed. Brune, Dag, D.V. Chapman, M. D. Gwynne ve J. M. Pacyna, The Global Environment: Science, Technology and Management, Scandinavian Science Publisher, VCH, vol. 1., Weinheim, s. 231.

36

canlılarında da durum pek iç açıcı değildir. Hayvanların yok olması bitki türlerinin yok olması ve besin yok azlığı nedeniyle katlanarak artmaktadır.135

Dünyanın birçok yerinde birbirlerine bağımlı endemik türler bulunur. Bu döngü besin zincirinin en üstünde bulunan insana kadar uzanır. Besin zinciri içerisinde türlerin birbirlerinin besini olmaları şeklindeki süreçte varlıklarını ve misyonlarını devam ettirir. Bir türün yok olması hatta etkinliğinin azalması bile bu süreci aksatacaktır.

Tarih boyunca doğal afetler, tarım, nüfus artışı, kentleşme, sanayi, besin sorunu, avcılık gibi nedenlerle bitki ve hayvan türleri yok olmuştur. 16. ve 17. yy’den sonra tespit edilen yaklaşık 700 tür artık yoktur.136 Biyolojik çeşitlilik bakımından türlerin yok olması bir süreç olarak kabul edilebilir. Ancak en önemli sorun olan insan unsuru nedeniyle birçok tür süratli bir şekilde yok olma potasına girmektedir.137 Bu yok oluş öylesine kritik değerlere ulaşmıştır ki dünyada canlı hayatı ile ilgili üretilen komplo teorilerinin aslında fantezi olmadığını ve gerçeklik payı bulunduğunu gösterir olumsuzluklar yaşanmıştır.

Sonuç olarak flora ve fauna; çevrenin atıklarla kirlenmesi, nüfusun aşırı derecede artması ve insan yaşam alanlarının genişlemesi sonucu diğer türlerin yaşam alanlarının daralması, doğal kaynakların aşırı tüketilmesi, ekosistemlerine müdahale edilerek farklı türlerin o alanlarda yetiştirilmeye çalışılması, insan için zararlı olduğu düşünülen türlerin azaltılması nedeniyle o türe besin kaynağı olan bir başka türün aşırı artmasına karşın bahsedilen ikinci türün yok olma eşiğine gelmesi gibi nedenlerle yok olmuş/olmaktadır. Fakat en önemli unsur insan faaliyetleri ve bu faaliyetlerin ortaya çıkardığı sonuçlar olmuştur.

Ortaya çıkan durum insanların birtakım düzenleyici önlem almalarını gerekli kılmıştır. ABD’de, Yosemite Milli Parkının (Kaliforniya) dünyada koruma bölgesi ilan edilen ilk alan olması biyolojik çeşitliliğin korunması bakımından bir milat kabul edilebilir.138

Yine ABD’de, 1969 yılında Tehlikedeki Türlerle ilgili yasal düzenlemelerle biyolojik çeşitliliğin korunması amaçlanmıştır.139 Türkiye’nin taraf olduğu “Avrupa’nın Yaban

135 Fikret Mazı, (2004), “Biyolojik Çeşitliliğin Azalmasını Etkileyen Faktörler ve Sonuçları”, Ed. Marın, Mehmet C. ve Uğur Yıldırım, Çevre Sorunlarına Çağdaş Yaklaşımlar, Beta Yayınları, Yayın No: 1483, İstanbul, s. 171-172.

136 Güneş ve Coşkun, s. 34.

137 Mazı, Biyolojik…, s. 171.

138 Sands, s. 499.

37

Hayatı ve Doğal Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi”nin140 amacı (m. 1) da flora ve faunanın geniş kapsamlı olarak korunmasıdır.141 1992 yılında gerçekleştirilen Rio Bildirgesi’nde ise Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi imzalanmıştır. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve tehditlerin minimize edilmesi gibi önemli kararlar alınmıştır.142