• Sonuç bulunamadı

Devletler ve Uluslararası Örgütler

BÖLÜM 3: ÇEVRENİN HUKUKSAL ARAÇLARLA KORUNMASI

3.1.2. Hakkın Sahipleri ve Yükümlüleri

3.1.2.2. Devletler ve Uluslararası Örgütler

Yeni kuşak insan haklarının öncekilerden farkı, hakların konusunun bireyi aşmasıyla tüzel kişilerin, toplulukların ve devletlerin de hakkın konusu olmasıdır. Çevre ve çevre sorunları tüm insanlığı ortak paydada buluşturan bir nitelik göstermesi bakımından uluslararası işbirliğini zorunlu kılmıştır. Bu zorunluluk uluslararası alanda en önemli aktörlerin başında gelen devletlerin hakkın kullanıcısı olarak karşı taraftan birtakım talepleri olabileceğini göstermiştir. Anlaşma hükümlerine uygun davranmayı isteme, aykırı davranışları uluslararası mahkeme ve hakemlere götürebilme hakkının bir uzantısı da çevre hakkı hususundadır. Bu şekilde devletlerin çevrenin sahiplerinden birisi olduğu ortaya çıkar.63 Kuşkusuz devlet insan hakları hususunda taraftır. Bu taraflık yükümlülük çerçevesinde düşünülse de özellikle çevre hakkı bakımından hakkın sahibi niteliğini de göstermektedir.64

Atmosferde, deniz ve okyanuslarda, sınıraşan akarsularda, birden çok ülkeye sınır göllerde yaşanan kirliliğin diğer ülkeleri de olumsuz etkileyeceği açıktır. Bu kirlilikler; zehirli atıkların denizlere bırakılması, özellikle sanayi tesisleri kaynaklı zararlı gazların atmosfere salınması, nükleer denemeler, üçüncü dünya ülkelerine çöp ihracı65 vs. şeklinde çoğaltılabilir. Dolayısıyla devletlerin bu olumsuz etkilenme karşısında çevre haklarının olduğu ve bu haklarını koruyabilme ve savunabilme adına harekete olanakları, uluslararası hukuk ve uluslararası çevre hukuku ilke ve hükümleri çerçevesinde, mevcuttur.66

62 Özdek, s. 116.

63 Keleş ve Ertan, s. 86.

64 Özdek, s. 111.

65 Limoges Bildirgesi’ne göre gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ülkeleri sömürücü faaliyetlerden kaçınması gerekir. Bu sömürü az gelişmiş ülkelerin kaynaklarının gelişmiş ülkelerce kullanılması olduğu kadar gelişmiş ülkelerin ürettiği atıkların az gelişmiş ülkelere gönderilmesi şeklinde olabilir. Dolayısıyla az gelişmiş ülkelerin kendi kaynaklarının gelişmiş ülkelerce aşırı kullanılmamasını isteme ve gelişmiş ülkelerin ürettiği çöpleri ihracıyla oluşacak bir çöplük olmayı reddetme hakları olduğu sonucu çıkarılabilir. Bkz. Özdek, s. 112.

129

Devletlerin çevre hakkıyla ilgili ilk önemli uluslararası belge Stockholm Konferansı’dır. Buna göre “…BM kuralları ve uluslararası hukuk prensiplerine göre…” ülkeler kendi kaynaklarını kendi çevre politikaları çerçevesinde kullanma haklarına sahiptir (m. 21).67

Dolayısıyla devletlerin çevre kaynaklarını çevresel duyarlılığa uygun davranarak kullanma hakları vardır. Devletlerin çevre hakkının birinci boyutu budur. İkinci boyutu ise çevrenin kullanılması sonrası ortaya çıkması muhtemel sorunlarda sorumluluğu bulunanlara karşı kirliliğin önlenmesini ve eski hale getirilmesini isteme, olası kirliliklere karşı önlem alma ve çevre hakkına tecavüz edilmesine karşın karşı tarafın düzeltme/iyileştirme yapmaması durumunda yukarıda belirtildiği gibi hakkını uluslararası mercilerde arayabilmedir.

Çevre hakkı devlet açısından hak olma niteliğinden çok sorumluluk, yetki ve görevi ifade eder. Çevre hakkı devlete kaçınma ödevinin yanında hakkın kullanılma koşulları ile ilgili düzenleme yapma, hakkı güvence altına alma, bu amaçla kamusal örgütlenmelere gitme ve yönlendirme şeklinde olumlu edimler yüklemiştir.68

Devletin yükümlülüğü genel bir çerçeve oluşturmaktadır. Çünkü kamu gücünü kullanarak genel belirleyici, kanun ve/veya kural koyucu, yaptırım uygulayıcı olan devlettir. Devletin düzenlemesi ve/veya koruması altında olmayan bir çevre hakkın varlığının devamı söz konusu değildir. Yani devletin çevre hakkının yükümlüsü olması, çevre hakkının kullanıcısı olmasından daha anlaşılır bir durum arz etmektedir.69

Çevre hakkının güvencesi olan devletin görev ve sorumluluğu ile ilgili olarak Stockholm Konferansı’nın 21. m.’sinin devamına göre ülkelerin zarar veren taraf (başka ülkelerin kaynaklarını kirletmeme) olmaması gerekir. Dolayısıyla devletlerin çevreyi kullanma hakları bulunduğu gibi çevreyi kirletmeme gibi bir zorunlulukları vardır. Türkiye’de 1982 Anayasası’na (m. 56) göre çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevrenin kirlenmesini önlemek birey ve toplulukların sorumluluğunda olduğundan çok daha fazla bir şekilde devletin sorumluluğundadır.70 Bu sorumluluk, devletin sosyal yaşam ve sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde anlamlandırıldığında çok daha geniş alana nüfuz eder.

67 Özdek, s. 112.

68 Kaboğlu, s. 75.

69 Keleş ve Ertan, s. 90.

130

Burada bir çelişkiden bahsedilmesi gerekir. Şöyle ki, devlet ülke içerisinde ve uluslararası alanda en önemli çevre hakkı koruyucusu ve yükümlüsüdür. Ayrıca çevre hakkının kullanıcısı olup çevresel sorunlara sebep olduğu da bilinen bir gerçektir.71

Soyut olan devletin kurum, kuruluş ve organlarla somutlaşan yapısında bir bütün olarak kirletmeme ve çevre sorunu üretmeme yükümlülüğünün bir parçasıdır. Dolayısıyla çevresel bir soruna sebep olan bir devlet kurumunun devletin yetkili diğer organlarınca düzene sokulması, devletin çevre hakkı ve yükümlüğü konusunda bütünlüğünü yansıtır. Devletlerin çevre politikalarının çevrenin korunması ve geliştirilmesi çerçevesinde oluştuğu şüphelidir. Zira sosyal yaşamın düzenlenmesinde normlar düzeyinde temel belirleyici olan devletin çevresel duyarlılık konusunda duyarsız olması mevcut sorunların ortaya çıkmasına ve artarak devam etmesine sebep olmuştur.

Çevre sorunlarının global ölçekte risk oluşturduğu, birtakım çevre sorunlarının ancak uluslararası işbirliği ile çözülebildiği ve yerel ve bölgesel bile olsa çevre sorunlarının tüm insanlığın sorunu olduğu gerçekleri karşısında insanların ortak hareket etmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.72 Çünkü ulus devletlerin kendi topraklarında oluşan çevre sorunlarını ülke sınırları dâhilinde tutabilmeleri söz konusu olmadığı gibi diğer ülkelerden gelecek kirliliklere de sınırlarını kapatabilme olanağı yoktur.73 Bu durum, uluslararası örgütlenmeleri ortaya çıkarmıştır.74 Örgütlerin çevre konusunda taraf kabul edilmeleri bu örgütleri çevre hakkı sahibi ve yükümlüsü yapmıştır. Dolayısıyla bu örgütlerin daha iyi bir çevre talep etme hatta özellikle devletleri, bağlayıcı anlaşmalarla, daha iyi çevre oluşturma hususunda zorlayıcı tedbirler75 alma hakları olduğu görülür.76

Tüm canlıların ortak değeri olan çevre, insanların sorunları barışçı yollarla çözme azmi ve daha iyi bir dünyada yaşama isteği amacıyla kurdukları, uluslararası örgütlerin de taraf olduğu hak/sorumluluk paylaştığı bir alandır. Özellikle BM ve bağlı uzmanlık kuruluşları77 ile diğer uluslararası78 ve bölgesel79 oluşumların çevrenin ve çevre hakkının

71 Özdek, s. 114.

72 Keleş ve Hamamcı, s. 147, Can Hamamcı, (1997), “Çevrenin Uluslararası Boyutları”, Ed. Keleş, Ruşen, İnsan Çevre Toplum, İmge Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, s. 396, Kaboğlu, s. 134, Ertaş, s. 6, Mazı, Biyolojik…, s. 168, Görmez, s. 112, Turgut, Çevre Politikası…, s. 8.

73 O’Neill, 29.

74 Kaplan, s. 37.

75 Bir uluslararası örgüt; anlaşma hükümlerine ve diğer kural ve kaidelere uymadığı zaman üye devletleri üyelikten çıkarma, uluslararası alanda tecrit etme (ambargo) gibi uygulamalara gidebilmekte hatta uluslararası mahkeme kararları ile mahkûm edilebilmektedir.

76 Haktanır, s. 195.

131

korunması ve geliştirilmesi hususlarında çaba ve çalışmaları vardır. Çevre koruma ve ekolojik yaşam konusunda çalışan uluslararası STK’lar80 da devletler, devletlerin oluşturduğu bölgesel ve uluslararası örgütler81 ve özellikle BM ve bağlı kuruluşları nezdinde çevresel yükümlülükler alan ve bu s orumluluk çerçevesinde hareket eden uluslararası örgütlenmelerdir.

Yukarıda bahsi geçen örgütlenmelerin kuruluş anlaşması ya da daha sonra kabul edilen protokollerle çevre ve çevre hakkı konularında söz sahibi olmaları ve yükümlü tutulmaları bu örgütlenmelerin çevre hakkının geliştirilmesine katkılar yapacağı açıktır. Küresel bir köy olan dünyada yerel çevre sorunları uluslararası gündemi meşgul edebilmekte ve çözümü ile ilgili bu örgütlenmelerin harekete geçebilmelerini sağlamaktadır. Konuyla ilgili olarak ulusal çevre dernek ve örgütlerinin oluşturacağı uluslararası oluşumların çevre hakkı konusunda her ülkede söz sahibi olabilmesi ve dava açabilme ehliyeti sağlanmalıdır. Çünkü etkisiz ve yetkisiz oluşumların herhangi bir sorunun çözümüne katkısı ve çözüme yönelik eylemde bulunma isteği zayıf kalacaktır. Çevre duyarlılığı olan uluslararası STK’ların medyatik eylemlerinin de bu duyarlılık çerçevesinde düşünülmesi gerekmektedir.

Uluslararası arenada devletlerin oluşturduğu örgütlenmelerin çevre duyarlığı hususunda sorumluluğu oldukça yüksektir. Bunun nedeni uluslararası ilişkilerin yönlendirilmesinde rol oynayan en önemli aktörler devletler ve devletlerin oluşturduğu birlikler olmasıdır. Çevre hakkı bağlamında ise sosyal sorumluluk çerçevesinde işleyen yapılanmaların ön plana çıkarılması daha iyi bir gelecek ve yaşanabilir bir dünya için makul görünmektedir.

78 OECD, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) vs.

79 1963’te Addis Ababa’da 32 bağımsız Afrika Devletinin katılımıyla kabul edilen Afrika Birliği Şartı çerçevesinde kurulan Afrika Birliği Teşkilatı ve 1981’de kabul edilen ve 1986’da yürürlüğe giren Afrika İnsan ve Halk Hakları Şartı, 1948’de Kolombiya’nın Bogota şehrinde yapılan Dokuzuncu Amerikan Devletleri Konferansı’nda kabul edilerek 1951’de yürürlüğe giren Amerika Devletler Teşkilatı Şartı ve 1969’da imzalanan Amerika İnsan Hakları Sözleşmesi, Strasbourg’da 1949’da bir araya gelen 10 Avrupa ülkesinin imzaladığı Avrupa Konseyi Statüsü Sözleşmesi ve 1950’de AİHS, Üç kurucu anlaşmayla (AET, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET)) ortaya çıkan ve AB 1992’de kabul edilip 1993’te yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması, 1983’te Cakarta’da kabul edilen Asya Halklarının ve Hükümetlerinin Temel Ödevleri Bildirgesi için Bkz. Kaboğlu, s. 136-145.

80 Avrupa Çevre Ajansı (European Environment Agency-EEA), INEPO, IFOAM, ECEAT, Gaia Trust, CAT, GEN-Europe, FTO, WWF, LEF, BLI, Yeşilbarış (Greenpeace), EEB, FoE, T&E, NFI, CAN-GEN-Europe, IULA, EWI, IUCN, FCP, IFPRA, ACTS, envirolink, WFC, EFI, ITTO, CI, CFA, FPP, GFW, IITF, IIED, IWPA, IUFRO, PEFC, Montreal Process, WRI, TFRG, CFC, The Seacology Foundation, WSPA vs. Bkz. Yeşil Atlas, http://yesilatlas.kesfetmekicinbak.com, 01.09.2009.

132