• Sonuç bulunamadı

Merkezi olmayan, hiyerarşi içermeyen ve yatay ilişkileri olan “Ağ Toplumu” 1970’li yıllarda enformasyon teknolojisi devriminin, kapitalizmin ekonomik krize girmesinin ve kültürel toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasıyla şekillenmeye başlamıştır. Bu toplumda bireyler daimi bir bağlantılı olma haline dayanmış ve sanal ağ ile zamanı ve mekânı aşarak toplumun kurallarını kendileri oluşturmuşlardır (Castells, 2013a: 200). Castells’e göre insani deneyimde niteliksel bir değişimi temsil eden “Ağ Toplumu” toplumsal eylemi doğa ile kültür arasındaki ilişki kalıplarının değişimi düzleminde ele alan eski sosyolojiye göre yeni bir çağda olduğumuzu haber vermiştir. Dolayısıyla toplumsal etkileşim ile toplumsal örgütlenmenin tümüyle kültürel bir biçimine adım atıldığı bu yeni dönemde enformasyon toplumsal örgütlenmenin kilit bir bileşeni olmuş ve ağlar arasındaki mesaj ile imge akışı toplumsal yapının temel niteliğini oluşturmuştur.

Ağ birbirleriyle bağlantılı bir düğümler dizisidir (Castells, 2013b: 622). Düğümü tanımlayan ise bahsedilen somut ağdır. Küresel finansal akışlar ağında düğümler menkul kıymetler piyasası iken, Avrupa Birliği’ni yöneten siyasal ağda düğümler ülkelerin bakanlar konseyleri ile Avrupa Komisyonu üyeleridir. Yeni medyanın küresel ağında düğümleri televizyon sistemleri, eğlence stüdyoları, bilgisayar grafiği ortamları, haber ekipleri ile sinyaller üreten, gönderen ve alan seyyar aygıtlar oluşturur. Bu ağlardaki etkileşimle ortaya çıkan Ağ Toplumu kapitalist olmakla birlikte onu diğer toplumsal yapılardan ayıran ilk kez tüm gezegen çapında toplumsal ilişkileri biçimlendirmesinde ortaya çıkar.

Ağ Toplumu’nda iletişim ağları iktidar oluşturmada belirleyici kaynak olmakta ve iktidar çok boyutlu bir yapıya bürünmektedir. Kendi aralarında ağlar oluşturan iktidar ağları, küresel finans ağları ve küresel multimedya ağları birbirleriyle tamamen kaynaşmak yerine “belli projeler etrafında bir seferberlik ağlar oluşturarak ortaklık ile rekabet stratejileriyle haşır neşir” olmaktadırlar (Castells, 2013a: 22). Bu ağların ortak çıkarı ise kendi çıkarlarına ve değerlerine cevap veren siyasi bir sistemin oluşturulmasıdır.

Ağ Toplumu’nda iktidar “programlama yetisine sahip” hükümet, parlamento, finans, medya ve bilim gibi organların tekelinde iken, medya “makas değiştiriciler” olan medya patronları, medya şirketleri ve siyaset ile finansal elitlerin elindedir. Ağların programlanmasıyla ve makasların değiştirilmesiyle iktidarın gerçekleştirildiği bir ortamda iktidar ilişkilerini değiştirmek amacıyla toplumsal değişim aktörleri mevcut ağları tanımlayarak iktidarlarla savaşmaktadırlar. Dolayısıyla toplumsal hareketler özgül toplumdaki çelişkiler ile çatışmalardan doğmakta, insanların çok boyutlu deneyimlerinden kaynaklanan isyanları ve projeleri ifade etmektedirler (Castells, 2013a: 197). Bu noktada ağ ile toplumsal hareketler arasındaki etkileşim önem kazanmaktadır.

Toplumsal hareketlerin merkezsiz yapıda olması ve hareketlerde lider, komuta ile kontrol merkezine gerek duyulmaması bireylerin ağlar sayesinde iletişime geçmelerini beraberinde getirmektedir. Ağlar çerçevesinde hareket oluşmakta ve ortak değerlerle bu ağlar kendi içinde yenilenmektedir. Ağlar oluşturma ise yüz yüze, elektronik olarak, web siteleriyle ve coğrafi mekânlarla gerçekleşmektedir (Castells, 2013c: 202). Birbirleriyle ağlar oluşturan bireyler deneyimlerini paylaşarak projeler oluşturmakta ve yeni programlar sayesinde iktidarla savaşabilme yetisini kazanmaktadırlar. Bu çerçevede toplumda yeni değerler ile hedeflerin üreticisi olan toplumsal hareketler özerk iletişim kanalları oluşturarak iktidarla savaşa girmektedirler. İnternetin ve kablosuz ağların dijital iletişim platformu kullanılması “kitlesel öziletişim”i ortaya çıkarmaktadır. Kitlesel olması iletinin kişinin yakın veya uzak çevresiyle sonsuz bağlantıya geçebilmesini sağlamaktadır. Kişinin mesajların gönderimine kendi karar vermesi, iletiyi göndereceği kişiyi kendi seçmesi ve ileti konusunu kendisi belirlemesi ise öziletişimi içermektedir. Bu minvalde kitlesel öziletişimin yatay iletişim ağlarına dayanması bu ağların hükümet tarafından denetlenmesini zorlaştırmakta ve bu durum bireye toplumsal kurumlar karşısında özerklik inşa etme ile eylemlerin koordinasyonu sağlama imkânı sunmaktadır.

Ağlar ile toplumsal hareketler arasındaki ilişki tamamen sanal bir ilişki olmamakta ve hareketler internetin dışında kendilerini görünür kılmalarını sağlayacak yeni bir kamusal alana ihtiyaç duyulmaktadırlar. Hareketler genellikle internette kurulan sosyal ağlarla başlamakla birlikte kamusal meydanların sürekli işgali, ısrarlı sokak gösterileri ve kent uzamı işgali ile hareket haline gelmektedirler (Castells, 2013a: 192). Bu çerçevede ağlar ile ortaya çıkan küresel toplumsal hareketler çeşitli ülkelerde eylemlerle kendilerini görünür kılmaktadırlar.

Castells temel birimi ağ olan küresel hareketlerin bağlamdan bağlama bir değişiklik gösterdiğini, zamanda bir birlikteliğinin bulunmadığını ve küresel bir karakteri bünyesinde taşıdığını belirtmektedir. Küresel hareketler ortak bir amaç etrafında bütünleşmekle birlikte hareketin her bileşeninin “kendine ait bir değerler dizgesi ve gündemi bulunmakta, büyük bir bölümünün küreselleşme sürecinin kurumsal reforma tabi tutulması için seferberlik göstermekte, bazı kesimler ise tümden kapitalizme” karşı çıkmaktadırlar (Castells, 2013c: 199). Bu düzlemde Castells küresel hareketleri Zapatistalar, Amerikan Milisleri, Aum Shinrinkyo, El-Kaide ve küresel toplumsal hareket düzleminde ele almaktadır. Castells küresel toplumsal hareketleri kimlik, karşıt ve hedef ekseninde incelemekte ve bu hareketlerin ortak noktalarının karşı çıktıkları yeni küresel düzen olduğunu belirtmektedir (Castells, 2013c: 211).

Zapatistalar hareketinde bastırılmış ve dışlanmış Kızılderililer/Meksikalılar hareketin kimliğini, küresel kapitalizm (NAFTA) ve yasadışı PRI hükümeti hareketin karşıtını ve onur ile demokrasi ise hareketin hedefini oluşturmaktadır. Amerikan Milisleri hareketinde Amerikan yurttaşları hareketin kimliği, yeni dünya düzeni ve ABD federal hükümeti hareketin karşıtını ve yurttaşların ile yerel cemaatlerin özgürlüğü ise hareketin hedefini oluşturmaktadır. Aum Shinrinkyo hareketinde inananların ermiş bedenlerinden oluşan manevi cemaat hareketin kimliğini, birleşik dünya hükümeti ve Japon polisi hareketlerin hareketin karşıtını ve kıyametten sağ kurtulmak ise hareketin hedefini oluşturmaktadır. El-Kaide hareketinde gerçek Müslümanlar hareketin kimliğini, Hristiyanlar ile Musevilerin küresel iktidarı hareketin karşıtını ve insanlığın ümmet olarak toplumların şeriatla yönetilmesi ise hareketin hedefini oluşturmaktadır. Küresel toplumsal harekette ise çoğul kimlikler hareketin kimliğini, küresel şirket kapitalizmi hareketin karşıtını ve küresel demokrasi ise hareketin hedefini oluşturmaktadır. İlk dört hareket daha çok tepkisel ve savunmacı iken küresel toplumsal hareket çoğul kimlikli bir direniş hareketinden küresel demokrasiyi hedefleyen bir siyasi proje etrafında örgütlenmiş bir harekete dönüşmektedir.