• Sonuç bulunamadı

Çokluk ve Demokratik Bir Küresel Bir Toplum Talebi

3.4. Küresel Toplumsal Hareketlerin Temel Talepleri

3.4.1. Küresel Toplumsal Hareketlerin “Başka Dünya” Talebi

3.4.1.2. Çokluk ve Demokratik Bir Küresel Bir Toplum Talebi

Hardt ve Negri modernden postmodernizme ve emperyalizmden imparatorluğa geçişte içerisi ile dışarısı arasındaki ayrımın giderek silikleştiği yeni toplumsal gerçeklikte üretim alanı ekseninde ortaya çıkan imparatorluk ile çokluk kavramlarını kavramsal ve pratik düzlemde yapılandırılmaktadırlar. Üretim alanı toplumsal eşitsizliklerin açıkça serildiği ve imparatorluk güçleri karşısında en etkili direnişler ile

alternatiflerin boy gösterdiği bir alan olarak “emperyal” bir egemenlik yapısına sahiptir (Hardt ve Negri, 2003: 23). Bu alanda halktan çokluğa, diyalektik muhalefetten melezlik idaresine, modern egemenliğin yerinden imparatorluğun yok yerine ve krizden çürümeye gibi bir dizi ayrım kendisini göstermektedir.

Hardt ve Negri emperyalizmin günümüz küresel düzenini yeterince açıklayamadığı gerekçesiyle imparatorluk kavramını yeni küresel düzen biçimi olarak kullanmaktadırlar. Bir “eğilim” olan küreselleşme yaşadığımız bir gerçekliğin adı olmamakta ve imparatorluk emperyalizm ile küreselleşmeden farklı olan yeni bir toplumsal gerçeklik şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu yeni yapıda egemenlik yeni bir biçim almakta ve tek bir hükmetme mantığı altında birleşmiş bir dizi ulusal ile ulus-üstü organ meydana gelmektedir. Disiplin toplumundan kontrol toplumuna geçiş sürecinde ise toplum biyo-politik üretimin sonucunda biyo-iktidar alanı şeklinde ele alınmaktadır. Biyo-iktidar toplumsal hayatı her alanda izleyen ve düzenleyen yeni bir iktidar biçimidir. İktidarın her yerde ve hiçbir yerde olmadığı düzlemde iktidar ile sömürü merkezi olmaksızın her yerdedir. Üretici emeğin giderek maddeliğini kaybettiği bir ortamda değer üretiminde kitlesel fabrika işçilerinin oynadığı merkezi rolü bugün daha fazla entelektüel, maddi olmayan ve iletişimsel emek gücü oynar. Bu minvalde emek ile devrimin öznesinin değişir, günümüzde işçi sınıfı sahneyi terk eder ve proletarya bir sınıf düzleminde yeni bir bileşimle sömürülen ile kapitalist tahakküme tabi olan herkesi içine alır. Bu durum toplumsal mücadelede yeni bir niteliği ortaya çıkartır ve mücadeleler küresel düzeyde emperyal kuruluşun geneline saldırarak hayatın tüm biçimleri üzerine yürütülür. İmparatorlukla arasında hiçbir dolayım olmayan çokluk ise bu mücadelede politik bir özne ekseninde konumlanır (Hardt ve Negri, 2003: 395).

Çokluk yeni bir endüstriyel işçi sınıfı değil yeni proletaryadır. İki kavram arasındaki temel ayrım proletaryanın emeği sermaye tarafından sömürülen herkesi kapsarken, endüstriyel işçi sınıfının proleter devrim tarihinde sadece kısmi bir uğrağı temsil etmesinde ortaya çıkar. Çokluğun eylemi imparatorluğun merkezi baskıcı faaliyetleri karşısına doğrudan ve yeterli bir bilinçle dikildiği zaman politik hale gelir (Hardt ve Negri, 2003: 400). Böylece politik bir özne olan çokluk 1917’den 1968’e kadar sayısız özgürlük mücadelesinden doğarak pekişir.

Günümüzdeki mücadeleler ağ mücadeleleri olmasından dolayı çokluk tek bir otorite altında birleşmek yerine ağ biçiminde örgütlenmektedir. Bir istihbarat merkezi

olmadan yeni mücadele düğümleri diğer mücadele düğümleriyle iletişim kurarak ortak ağın bir parçası olmaktadır. Bu eksende çokluk şefi olmayan orkestra yapısına sahiptir. Orkestra sürekli iletişim sayesinde kendi müziğini kendi belirlemekte ve herhangi bir orkestra şefinin merkezi bir otorite dayatması sonucunda orkestra dağılıp susmaktadır (Hardt ve Negri, 2004: 352-353). Çokluğun demokrasi mücadelesi ise demokrasi krizi düzleminde şekillenmektedir.

Demokrasinin bugünkü krizi demokrasi kurumlarının ve pratiklerinin yozlaşması ile küresel dünyada demokrasinin anlamının belirsiz olmasından kaynaklanmaktadır. Temsil krizi ile demokrasi biçimleri yozlaşmakta, demokrasinin küresel krizi dünyadaki her hükümeti etkilemekte, iktidarın meşruluğu savaştan geçmekte ve küresel bir savaş durumu ortaya çıkmasından dolayı bütün demokratik mekanizmalar aşınıp askıya alınmaktadır. Nitekim küresel sistemin ekonomik ve siyasal boyutuna karşı yürütülen protestolar bu krizin en belirgin göstergeleridir. Bu durumla birlikte özgürlük ile demokrasi talebinin tüm dünyaya yayılması ve demokrasi ile savaş konusunun erken modern dönemlere benzememesinden dolayı demokrasi kavramının baştan icat edilmesi gerekmektedir.

Hardt ve Negri somut bir eylem planı önermek yerine yeni demokrasi projesinin yükseleceği kavramsal zeminleri görmeye çalıştıklarını belirtmektedirler. Bu minvalde ortaya çıkan çokluk yeni demokratik kurumlar ve toplumsal yapılar oluşturma amacını taşıyan siyasal bir projedir. Modern toplumda aile, cemaat, halk ve ulus gibi doğal kimlikler söz konusu iken biçimlenmemiş, düzenlenmemiş ve suni yaşamın bir sonucu olan çokluk bedenin organik birliğini reddeden sayısız tekil ete benzemektedir. Tek bir kimlikte eritilemeyecek radikal farklılıklar ile tekilliklerden oluşan çokluğun eti canavarımsı bir gücü içinde barındırmakta ve bu güç çokluğa başka bir dünya inşa etme imkânı sunmaktadır.

Toplumsal üretime katılan tüm figürlerden oluşan çokluk demokrasiyi gerçekleştirebilecek yegâne toplumsal özne denkleminde harekete geçmekte ve kendi siyasal temelini demokraside aramaktadır. Çokluk geleneksel toplumsal bedenleri aşan bir biçimde üretim yapmakta ve bu üretim ortak paydayı şekillendirmektedir. Yeni küresel mücadeleler ise ortak paydanın küresel olarak harekete geçmesini sağlamakta, çokluğu örgütlemekte ve geleneksel toplumsal ile siyasal bedenleri tehdit eden alternatifleri ortaya çıkarmaktadır. Alternatif bir küresel toplum oluşturmak için çalışan çokluk farklılıklar ekseninde iletişim kurarak ortak paydayı bulmaktadır.

Emek iş birliği ve iletişim ağlarıyla ortak bilgiyi oluşturmakta ve her türlü emeğin kendisine yer bulduğu ortak paydanın genişlemesi demokrasiyi etkilemektedir. Ayrıca devrimci diktatörlük ve komutanın merkezi biçimlerinden iş birliğine dayalı ilişkilerle otoriteyi ortadan kaldıran ağ örgütlenmelerine geçişle birlikte oluşan siyasal örgütlenme demokrasiye katkı sağlamaktadır. Dolayısıyla çokluk korku, adaletsizlik, yoksulluk ve boyunduruk getiren bir dünyada yaşama fikrini reddederek açık ve kapsayıcı demokratik bir küresel toplum talep etmektedir (Hardt ve Negri, 2004: 9). Bu düzlemde çokluk daha iyi ve demokratik başka bir dünyanın mümkün olduğu arzusuyla harekete geçerek bazı politik taleplerde bulunmaktadır.

İlk politik talep olan “küresel yurttaşlık” talebi ile çokluk göçlerin yasal olarak tanınmasını, göç hareketlerini kendisinin kontrol etmesini ve en nihayetinde kendi hareketini kontrol hakkı talep etmektedir. İkinci talep olan garanti edilmiş bir gelir olan “toplumsal ücret hakkı” talebi ile çokluk sermayenin üretimi için zorunlu olan bütün faaliyetlere eşit karşılık verilmesini talep etmektedir. “Yeniden sahiplenme hakkı” talebi ise üretim araçlarını yeniden sahiplenme hakkı düzleminde bilgi, enformasyon, iletişim ile duygulanımlara özgür erişim ve onlar üzerinde kontrol etmektedir. Çünkü bu unsurlar biyo-politik üretimin asli araçlarından bazılarıdır (Hardt ve Negri, 2003: 406- 407). Dolayısıyla bu taleplerin birleştiği üst platform olan özgürlük talebi çerçevesinde çokluk demokratik küresel bir toplum talep etmektedir.

Yeni bir nesli, yeni bir insanlığı ve başka bir dünyayı kuracak çokluk küresel toplumsal hareketlerdeki özneye tekabül etmektedir. Projenin radikal olmakla birlikte ulaşılamaz bir ütopya olmadığını vurgulayan Hardt ve Negri projenin zamanı konusunda net bir zaman dilimi belirtmemektedir. Çünkü zaman çoktan ölmüş bir şimdiyle, çoktan yaşamaya başlamış bir gelecek arasında yarılmıştır (Hardt ve Negri, 2004: 371). Çımrın ise çokluğun örgütlenmesinin belirsiz olduğunu, çokluğun nasıl ortak bir paydayı oluşturarak harekete geçeceği konusunda ciddi boşlukların bulunduğunu ve bu sorulara Hardt ile Negri’nin açıklıkla cevap veremediklerini belirtmektedir (Çımrın, 2009: 165-166).