• Sonuç bulunamadı

1.4. Sanayi Sonrası Toplum Kuramları

1.4.1. Postmodern Toplum Kuramları

1.4.1.3. Jean F Lyotard

Lyotard kuramında incelikle meta söylemleri net bir şekilde eleştirir. Lyotard modern terimini Tinin diyalektiği, anlamın yorum bilimi, rasyonel ya da çalışan öznenin özgürleşimi ya da zenginliğin yaratımı gibi temel anlatılara açık başvurularda bulunan bir meta söyleme gönderme yaparak meşrulaştıran herhangi bir bilim için kullandığını belirtir (Lyotard, 2000: 11-12). Meta-söylem, insan tarihinin bütünü hakkında, modern bilim ve modern siyasal süreçlerin “pragmatikleri”nin, yani bu pratikleri yöneten, bu pratikler içinde neyin yetkili bir hamle düzleminde görüleceğini belirleyen norm ile kuralların kendilerinin meşru olduklarını garantilemek anlamına gelen bir öykü anlatır (Fraser ve Nicholson, 2000: 429). Bu öyküler “Aydınlanma’nın, bilginin bilimsel, bütünsel, ilerici, evrensel, rasyonel ve nesnel olduğunu görüşünü sorgular ve zenginliklerin yaratılması (Adam Smith), hayatın evrimi (Darwin) ve tabii, kaçınılmaz olarak insanlığın işçi sınıfı aracılığıyla kurtuluşu (Karl Marx) gibi mutlak ya da evrensel doğrulara dayanan” bütün öyküleri kapsar (Munck, 2003: 185). Lyotard’a göre bu öyküler kendilerini geleneksel anlatıdan üstün bir düzlemde konumlandırmakla birlikte postmodern durum ile birlikte büyük anlatıya olan güvenirlilik kaybolur.

Postmodern durum ile birlikte şekillenen post-endüstriyel toplumda meta- anlatılar karşısında kuşkuculuk ortaya çıkmakta, totalleştirici toplumsal teoriler ile düşünceler anlamını yitirmekte ve devrimci siyaseti sürdürmek imkânsız hale gelmektedir. Lyotard’a göre postmodern durumda anlatının çöküşü İkinci Dünya Savaşı’ndan beri teknolojiler ile tekniklerin tomurcuklanmasının eylemin amaçlarından araçlarına bir vurgu değişikliği yapan eksende ve 1930-1960 döneminde Keynesciliğin koruması altındaki gerileyişinden sonra ileri liberal kapitalizmin kaynak değiştirmesi düzleminde anlam kazanmaktadır (Lyotard, 2000: 85). Bu yenilenmede mallar ve

hizmetler bireylerin tüketimine sunulmakta, komünist seçenek dışarıda bırakılmakta ve bilimsel bilgi krizi teknoloji ilerlemesi ile kapitalizmin yayılmasının sonucunda gerçekleşmektedir. Bu noktada Lyotard’ın temel hipotezi toplumların post-endüstriyel, kültürlerin de postmodern olarak bilinen bir çağda bilginin konumunun değişmesine ilişkindir (Lyotard, 2000: 16).

Lyotard’a göre postmodern toplum bilgisayar, enformasyon, bilimsel bilgi, ileri teknoloji, yani bilim ve teknolojideki yeni ilerlemelerden kaynaklanan hızlı değişme toplumudur (Kellner, 2000: 380). Toplumdaki bilimdeki ve teknolojideki yeni ilerlemeler “toplumun bilgisayarlaştırılması”nı beraberinde getirmekte ve bu değişim belirli kamusal güçler ile sivil kurumlar üzerinde etkili olmaktadır. Egemen sınıf ise geleneksel siyasal sınıf yerine şirket liderleri ve yüksek-düzey idareciler ile birlikte mesleki, sendika, siyasal ve dini örgüt başlarından oluşan karar verici bir sınıftan meydana gelmektedir. Aynı zamanda post-endüstriyel toplumda dil yeni bir önem kazanmakta, bu nedenle Lyotard bilginin karşısına metodolojik dil oyunlarını koymaktadır. Lyotard dil oyunlarına ilişkin üç gözlemini belirtmektedir: Kurallar anlaşmanın nesnesidir, kural yoksa oyun da yoktur ve her ifade oyundaki bir harekettir. Oynama ve agonistik (cedel) alanına düşen konuşma edimleri anlamında konuşmak, dövüşmektir (Lyotard, 2000: 32). Bu nedenle toplumsal bağı biçimlendiren dil oyunlarında taraflar sadece gönderici ve alıcı olmak yerine her hareketin tepkisel karşı hareket oluşturmasından dolayı toplumsal iletişim teorisi aynı zamanda bir oyunlar teorisidir. Kısacası Lyotard’ın postmodern durum tasarımı çatışma toplumunu yansıtmakta ve çatışmalar dil oyunları aracılığıyla sürdürülmektedir (Atiker, 1998: 118). Dildeki çatışmanın kaçınılmaz doğasında ise farklılıkların dillendirilmesi ve azınlıklar ile muhalif görüşlerin dile dâhil edilmesi çerçevesinde çokkatlılık, farklılık ve ötekilik vurgulanmakta, “tüm seslerin konuşmasına ve toplumsal tartışmacı bilgi bölgesine girmesine izin verilen temel ilke olarak onaylanmaktadır” (Best ve Kellner, 2011: 219- 220).

Lyotard’ın kuramı bazı noktalarda eleştirilmektedir. Temel eleştiri Marksizmin ve üst anlatıların belirgin bir şekilde eleştirildiği kuramda kuramın bu unsurların ne kadar dışında kalabildiğine ilişkindir. Munck Lyotard’ın aktif bir biçimde katıldığı 1968 olayları ile birlikte 1974’te Marksizmden bir kopuş yaşadığını ve “anlatı-ötesine inanmama”yı tercih etmekle birlikte postmodern kültün incili haline gelen “Postmodern Durum” kitabında postmarksizm geleneği içinde kaldığını belirtmektedir. Munck’a göre

Lyotard “hala Marx’ın gölgesi altında yaşayan ve Marx’ı ağır bir dille eleştirmesine, hatta yadsınmasına karşın, onun tarihini reddetmeyen tek siyasi düşünür değildir” (Munck, 2003: 35). Kellner ise Lyotard’ın büyük anlatılara karşı çıkmakla birlikte bir büyük anlatı olmadan genel bir postmodernizm teorisi ortaya koymanın zorluğuna işaret etmekte ve postmodern kavramın bir ana anlatı ile totalleştirici bir perspektifi öncelediğini belirtmektedir. Kellner Lyotard’ın teorisinde post-endüstriyel toplum teorisi, postmodern toplum teorisi ile postmodern bilgi teorisinin yer almadığını ve postmodernizm tanımında moderniteyle ilişkilendirilen yenilik arayışı ile hayatın sürekli dönüştürülmesini içeren bir dinamizmi taşıdığını belirtmektedir. Kellner Lyotard’ın dil oyunları çerçevesinde koyduğu teoriyi eleştirerek oyun oynamanın araştırma yapmak, teorik modeller kurmak ile bir toplum teorisi inşa etmekten daha kolay olmakla birlikte yeterli olmadığını ve ihtiyaç olunan şeyin teorik modeller, daha sistematik bir toplumsal teori ve eleştiri olduğunu açıklamaktadır. Kellner’a göre Lyotard meta-teoriye, felsefeye ve bilginin eleştirisine odaklanmakla birlikte Lyotard’ın teorisinde tarihselleşme veya dönemselleştirme kriterleri yer almadığı gibi modern toplumdan postmodern topluma geçişte bu iki toplum arasında yaşanan kırılmaya ya da kopuşa ilişkin bir açıklama yer almamaktadır. Özetle Lyotard postmodern toplum için yeni bir teorik örnek çerçeve yerine bunun olanaksız olduğunu ve büyük anlatının inşasına varan bir toplum teorisi geliştirme projesinden vazgeçilmesi gerektiğini öne sürmektedir (Kellner, 2000: 387).