• Sonuç bulunamadı

Siyaset ve siyasi partiler, mensup oldukları toplumların toplumsal ve siyasi ortamından etkilenerek dönüşüm geçirirler. Öncelikle toplumun sorunlarını çözümü için ürettikleri strateji, dönüşümün olumlu ya da olumsuz olmasını belirleyen başat faktördür. Bu nedenle bir dönüşüme en fazla etki eden faktör, toplumsal ve siyasal ortamdır.

1.1. TÜRKİYE’NİN 1960–1980 ARASINDAKİ SOSYO-EKONOMİK DURUMU

1960’lı yıllarda Türkiye önemli bir dönüşüm içindedir ve dönüşüm 27 Mayıs 1960 darbesi ile keskin bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu keskinlik durumun ağır fakat sağlam giden dengesini bozmuştur. Olumlu etkilerinin yanı sıra olumsuz özellikleri uzun vadede çok daha fazla etkili olmuştur.

27 Mayıs Darbesi, siyasal yaşamda olduğu kadar köklü bir değişimi ekonomi alanında da gerçekleştirdi. 27 Mayıs’tan sonra kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, devletçi-reformcu aydınların etkisiyle büyümenin aracı olarak kamu yatırımlarını ve devlet işletmeciliğini benimsedi ve 1963 yılında uygulamaya konan Birinci Beş Yıllık plan bu doğrultuda hazırlandı.1 Böylece planlı kalkınma dönemine geçildi. Birinci kalkınma planını izleyen İkinci ve Üçüncü kalkınma planları da kamu desteği ile özel teşebbüsü yaygınlaştırma amacını benimsedi. Özel teşebbüsü desteklemek için ayrılan kaynaklar sosyal hedefleri arka plana kaydırdı.2

1960 sonrasında izlenen bu planlı kalkınma politikalarına rağmen; ekonomi politikasının popülist siyaset aracı olması; 1970’li yılların sonunda ciddi krizlere neden oldu. Bu dönemler Korkut Boratav tarafından “İçe Dönük, Dışa Bağımlı

1 Korkut Boratav, “İktisat Tarihi (1908–1980)”, Türkiye Tarihi Çağdaş Türkiye Tarihi c.4 (1908– 1980) (Yay. Haz.: Sina Akşin), Cem Yayınları, İstanbul, 2000,s.359.

Genişleme (1962–1976)” ve “Yeni Bunalım (1977–1979)” dönemleri olarak

adlandırılmıştır.3

Ülkenin sosyo-ekonomik durumunu belirleyen en önemli faktör, ekonominin işgücünü oluşturan nüfustur. Ekonomideki bütün hesaplamalar; ülkede var olan bütün koşullar, nüfusa göre yapılır ve belirlenir. Bu nedenledir ki nüfus artış hızı, ülkenin durumunu belirleyen önemli etkenlerden biridir. Aşağıdaki Grafik 1 Türkiye nüfusunun 1935–2000 yılları arasındaki durumunu göstermektedir.

Bu grafiğe göre Türkiye nüfusu sürekli yükselen bir çizgidedir. Buna rağmen nüfusun artış hızında önemli değişiklikler vardır. Özellikle 1960–1970 yılları arasında artış hızında bir düşüş görülmektedir. Bu düşüşte, bu dönemde yurt dışın giden işçi sayısının artmasının da etkisi vardır.4 Bu düşüş eğilimi 1980’lere kadar devam etmiştir. 1970–1980 arsındaki düşüşte yurt dışına çıkan insan sayısının etkisi kadar kısmen başarılı olan nüfus planlamasının da rolü büyüktür.

Grafik 1: Sayım yıllarına göre nüfus ve nüfus artış hızı5

Bu dönemde Türkiye nüfusu, köyden kente ve kentten, yurt dışına doğru akan bir göç dalgasının içindedir. Köyden kente gerçekleşen göç hareketi, şehirlerin bir

3 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi (1908–2002), İmge Kitabevi, Ankara, 2004.

4 Stefanos Yerasimos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye (1. Dünya Savaşından 1971’e ) c.3, (Çev:

Babür Kuzucuoğlu), Belge Yayınları, İstanbul, 2005,s.327.

5 İstatistik Göstergeler (1923–2005), CD, Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü Yayını, ISSN 1300,

çekim merkezi olmasından çok köylerdeki ekonomik durumun kötüleşmesinden kaynaklandı. Tarımda makineleşme toprağı olmayan köylüyü işsiz bıraktı. Şehirlerde küçük imalat sanayine dayalı olsa da yeni iş olanaklarının artmış olması sonucunda işsiz kalan köylüler şehirlere, şehirlerdeki nispeten vasıflı işçilerde, daha iyi şartlar için yurt dışına göç ettiler.6 (Bakınız Grafik 2–3)

Köyden kente göç dört ana merkez etrafında toplandı. Marmara Bölgesi (İstanbul, Bursa ve Kocaeli), Ankara, İzmir, Adana.7 Özellikle İstanbul önemli bir çekim merkezi oldu. Büyük kentlerdeki işçi sınıfının bu şekilde göreceli olarak büyümesi Türkiye’deki sosyal haklar mücadelesine yeni bir boyut kattı. Sendikal hareketlerin gelişmesine katkıda bulundu ve ana konumuz olan Ortanın Solu akımının da destekçi sınıflarından birini oluşturdu.

Grafik 2: Türkiye İş Bulma Kurumunca Yurt Dışında işe yerleştirilenler8

6 Yerasimos, a.g.e.,ss. 323–336. 7 Yerasimos, a.g.e.,s.328.

Grafik 3: Şehir ve köy nüfuslarının toplam içindeki oranı 9

Köyden kente yapılan göçlerin diğer önemli bir sonucu da gecekondulaşmadır. Gecekondularda yaşayan nüfusun yaşam şartları ise çok ağırdır. 1963–1964 yıllarında dördü Türkiye’nin en büyük şehir merkezleri, dokuzu ise gelişme sürecindeki bölge merkezleri olmak üzere, 13 büyük şehirde yapılan sayımlara göre 1 milyon 800 bin kişinin çok büyük bir çoğunluğu en basit sağlık şartlarından yoksun, mülkiyeti başkasına ait arazide kaçak olarak inşa edilmiş gecekondularda; bu 1 milyon 800 bin kişinin 1 milyon 590 bin kişisi ise dört büyük şehirde yaşamaktadır. 1963–1964 yıllarındaki nüfus sayısını düşündüğümüzde, bu rakamlar oldukça yüksek rakamlardı ve sonraki yıllarda artarak devam etti.10

Gecekondularda yaşayan nüfusun fazlalığı doğrudan siyaset politikalarını da etkiledi. Daha iyi yaşam şartlarını arzulayan bu insanlar; kendilerine bunu vadeden politikacıları desteklediler. Bu nedenle 1980 öncesinde gerçekleşen iç göç dalgasının daha bilinçli bir hareket olduğu gözlemlenebilir bir sonuçtur. 1980 sonrasında ise bu göç çok daha bilinçsiz ve ekonomik zorlamalar altında gerçekleşmiştir.1970’ler de, halk kendisine daha iyi yaşam koşulları vaat eden politikacıları desteklerken; bilinçlenmeye paralel olarak, bu politikacı Ecevit oldu. Bu durum CHP’nin kitlelere

9 İstatistik Göstergeler (1923–2005),a.g.e., Nüfus Bölümü. 10 Yerasimos, a.g.e.,s. 394.

ulaşmak için 1965’te başlattığı Ortanın Solunun bir sonucuydu. (Bu konuyla ilgili ayrıntılı açıklama ilerleyen bölümlerde yapılacaktır.)

1960–1980 yılları arasında nüfusun eğitim durumuna ve gelirlerine baktığımızda ise dengesiz bir dağılım olduğu görülür. Daha iyi şartlar için köyden kente gelen nüfusun büyük çoğunluğunun kaderi şehirlerde de değişmedi ve pek azı eğitim olanağı ve iş buldu.

Grafik 4: Nüfusun okur-yazarlık oranı 11

Sadece okur-yazarlık olarak baktığımızda bile, grafikte görüldüğü gibi, okur- yazarlık oranı sürekli yükselmektedir. Ancak bu oran 1960’lı yıllarda %20’dir. 1975’te ise %40’a ulaşabilmiş ve bu tarihten sonra ülke ortalaması %50’ye ulaşmakla beraber, bölgeler arasında ciddi farklar gözlenmiştir. Eğitim durumuna sadece okur- yazarlık açısından değil, nitelikli eğitim açısından baktığımız da ise daha düşük sonuçlarla karşılaşılır. Ülkede ihtiyacı karşılayacak yeterli okul ve öğretmen sayısının olmadığı görülür.

Aşağıda, 1959–1970 yılları arasında yüksek öğrenimdeki öğrenci sayıları verildi. Bu tabloya göre yüksek öğrenimde öğrenim gören öğrenci sayılarında 1965’ten sonra ciddi bir yükselme vardır. Bu yükselmenin en büyük nedeni de toplumda başlayan bilinçlenme ve daha iyi mesleklerle daha iyi yaşam şartlarının bir aracı olarak okumanın öneminin artmasıdır. Elbette ki; yüksek öğrenimdeki bu sayılar arttıkça siyasal bilinçlenme de artmış ve siyasal tercihler de farklılaşmıştır.

Kamu Yüksek Öğretiminde Öğrenci Sayıları Kurumlar 1959–1960 1964–1965 1969–1970

Üniversite 10 793 13 422 14 942 Akademi 2460 2968 5425 Yüksek Okul 1351 3817 2895

Toplam 14 174 20 207 23 262