• Sonuç bulunamadı

I. TOPLUMSAL GERÇEKLİĞİN YAPISI VE DİL YOLUYLA KURULUMU 1 Gerçekliğin Yapısı

I.3. Toplumsal Gerçekliğin Yapısı

Dil, toplumsal yaşamda simgesel düzenin en etkili oluşumu olarak, gerçekliğin, en sağın ve kullanışlı aktarım aracı olarak belirim kazanmaktadır. Böylelikle, dış dünya ve insanlararası sözleşimsel yapı dille yeniden kurulduğunu dünyanın dilsel alanda yeniden kurulumunu anlatırken açıklamıştık. Bu noktada söz edilmesi gereken şey, kurulu edimsözel yapıda, yalnızca özdeksel gerçekliğin değil, doğada olmayan ama insanlararası düzlemde varlığını sürdüren bir gerçeklik yapısının da içkin olduğudur. Bu da ancak John R. Searle’ün belirlediği gibi anlığın toplumsal ırasını keşfetmeyle olanaklıdır.46 Anlığın varolan toplumsal ırasını keşfetmek ise, ancak ve ancak

toplumsal olgular arasında keskin bir ayrımın yapılmasıyla olanaklıdır.

Bu noktada gerçekleştirilmesi gereken ilk ayrım kaba olgular ve kurumsal olgular arasında yapılmalıdır. Dil sonrası bir yapılanmaya sahip olan kurumsal olguların tersine kaba olgular, dil öncesinde de varlığını sürdüren olgulardır. Böylelikle denizlerin geceleri sıcak olması gibi dilsel yapılanmalardan bağımsız olan olgular, Abdullah Gül’ün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olması gibi varlığı kurumsal oluşumlarla belirlenen olgulardan ayrılır. Bu noktada şu belirlenim yapılmalıdır ki, kaba olguların kurumsal olgulara göre mantıksal önceliğinin bulunmasına karşın, kurumsal olguların toplumsal yaşamda belirleyiciliği daha fazladır. Başka bir ifadeyle, “kaba olgular olmaksızın hiçbir kurumsal olgu yok gibidir,”47 ancak Anayasa Mahkemesinin bir siyasal aktör hakkında verdiği kararlardan, Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi maçında İnter’i bir-sıfır yenmesine kadar olan tüm olgular kurumsal olguları oluşturur ki, bunlar toplumsal gerçekliğin oldukça önemli bir bölümünü içerimler.

Böylelikle, açık bir şekilde çıkarsanacağı üzere, kurumsal olguların basit bir biçimde dış dünyadan kaynağını alan bir yapılanma içinde olmadıkları gözlemlenebilir. Peki, nasıl oluyor da, bu olgular dış dünyayla

46 John R. Searle, Zihnin Yeniden Keşfi, çev. Muhittin Macit, İstanbul: Litera Yayıncılık,

2004, ss. 278-300.

47 John R. Searle, Toplumsal Gerçekliğin İnşâsı, çev. Muhittin Macit ve Ferruh Özpilavcı,

İstanbul: Litera Yayıncılık, 2005, s. 55.

doğrudan bir nedensellik bağlantısı kurmadan varlaşabiliyorlar? Bu sorunun yanıtını Searle şu üç kavramdan yararlanarak açımlar: kolektif niyetlilik, işlev yükleme ve kurucu kurallar.

Kolektif niyetlilik, ortak uzlaşım alanının bir belirimidir. Ve Searle’e göre, “bütün toplumsal faaliyetlerin temelidir.”48 Yine Searle göre bir toplumsal olguyu, “kolektif niyetliliğe sahip iki veya daha fazla fail gerektiren her türlü olgu” olarak tanımlar.49 Böylelikle, toplumsal gerçeklik ve bunun bir bölümünü oluşturan ve kurumsal gerçeklikler olarak adlandırılan, salt insanlararası gerçeklik yapıları da niyetlilik bağlamında temellenmiş olur.

İkinci olarak, bir gerçekliğin toplumsal olarak kanıksanması işlev yüklemeyle olanaklı bir durumdur. Böylelikle, bir nesne veya olgu gözlemciye ya da işlevi yüklenen faillere bağlı olarak varlaşır. Searle bu konuda şu örneği verir: “Organizmanın genel ekolojisi içinde kanın pompalanmasının hayatın ve hayatta kalmayı sürdürmenin amaçlarına hizmet ettiğini kastederek, kalbin işlevinin kanı pompalamak olduğunu söyleyebilmemizin tek sebebi, hayatın ve hayatta kalmayı sürdürmenin değerli olduğunu hiç tartışmasız doğru kabul etmemizdir.”50 Bununla birlikte, işlevler gözlemciye bağımlıyken nedensellik gözlemciden bağımsızdır. “İşlev, nedenselliğe normatiflik ya da teleoloji katar.”51 Böylelikle işlevler ve nedensellik arasındaki eytişim, işlevlerce oluşturulmuş düzgüsellikte belirim kazanır.

Kaba olgular ve kurumsal olguların arasındaki ayrımı görmek ise bize, kurucu kuralların işlevi hakkında fikir verebilir. Kurucu kurallar, düzgüsel gereklilikten ileri gelmektedir. Yasalar, satranç ve futbol oyunları gibi kurumsal gerçeklik görüngüleri bu türden bir düzenlemeye örnek verilebilir. Bir kurumsal olgu olarak satranç oyunu incelemek, bu noktada bize buraya kadar anlattığımız şeyleri kılgın açıdan görme olanağını tanır.

48 John R. Searle, Zihin, Dil ve Toplum, çev. Alaattin Tural, İstanbul: Litera Yayıncılık, 2006,

s. 137.

49 Searle, Zihin, Dil ve Toplum, s. 137. 49 Searle, Zihin, Dil ve Toplum, s. 137. 50 Searle, Zihin, Dil ve Toplum, s. 139. 51 Searle, Zihin, Dil ve Toplum,, s. 139.

İlkin belirlenmesi gereken şey, satranç oyununun karşılıklı bir uzlaşım ve niyetlilik çerçevesinde oynanan bir oyun oluşudur. Şöyle söyleyebiliriz ki, karşılıklı olarak bu oyunu oynayan taraflardan biri farklı bir niyetlilik gütseydi bu oyun için kurulan kurgul tasarım olanaksızlaşırdı. Gerçekten de, böylesine bir kolektif niyetlilik unsuru tüm kurumsal olgular için olmazsa olmaz bir ilkşarttır. Böylelikle, kurumsal olgu hakkında karşılıklı olarak bir referans çerçevesi üzerinde uzlaşmış olan birden çok bireyler bütünü, bir kurumsal olguyu kılgılamak için gerçekten de hazır demektir. Bundan sonra yapılacak şey ise, her bir satranç öğesine bir işlev yüklenmek ve bu yüklenen işlevlerin nedensellik bağlamlarını oluşturarak düzgüsel bir yapıyı kurmak olacaktır. Ancak bu yolladır ki, kalenin düz, filin çapraz gitmesi gibi, satranç kuralları denilen kuralların varlaşması olanaklı olabilir ve bu kurallar sonucunda kurumsal olgunun üzerinde işlediği bir düzgüsel yapının işleyimini sağlanabilir.

Bu noktada sorulabilecek son bir soru, dilin toplumsal gerçekliğin kurulumunda ne türden bir rol üstlendiği olacaktır. Yukarıda çizilen toplumsal gerçeklik kuramı içerisinde düşünüldüğünde dile, gerçekliğin bir taşıyıcılığı işlevinden farklı bir şekilde iletişimsel bir işlev yüklenecektir. Ve izleyen bölüm içerisinde dil bu tasarım içerisinde düşünülmelidir.

Bu noktada, bir anti parantez açarak, toplumsal gerçeklikte doğruluk ölçütü sorunsalını

imlemesi bakımından yaftalama kuramına değinmekte yarar vardır. Yaftalama kuramı, sapkınlık davranışının düzgüsel yapısından yola çıkarak, yaftalama sürecinde hakim kurumların yasa koyucu olarak etkinlik öğesine dikkat çeker. Böylelikle, kuramı bizim çizdiğimiz yapısal bütünlüğe uyarlayacak olursak, yaftalama kuramı bu yönüyle, kurumsal gerçekliklerin -ve hatta toplumsal gerçekliğin- kurulumunda güç dengeleri unsurunun belirleyici rolünü dikkate alarak, toplumsal gerçeklikte bir çeşit doğruluk ölçütü sorununu imler. Bu konuda bkz., Smith, a.g.e., ss. 94-95.