• Sonuç bulunamadı

IV. Ali Kemal’in İlm-i Ahlak Adlı Eseri

IV.III. Eserin Önemi

1.4. Toplumsal Görevler

1.4.1. Kişiler Arasında Münasebet

Ali Kemal, bireysel insan tanımını veya bazı filozofların söylediği “tabiat insanı”, “tabiat adamı” gibi tanımlamaları bir hayalden ibaret sayar. Bu konuda Aristo’nun insan için “hayvani medeni”dir tezini savunur.321

İnsan için içtimai hayat tabii durumdur. İnsan birbirine muhtaçtır. Ve toplumsal yapıda yaşamak zorunda olan tüm insanlara karşı içtimai vazifelerimiz yani toplumsal sorumluluklarımız vardır. Huzurlu ve mutlu bir toplum için bireyin diğer insanların haklarına saygı göstermesi gerekir.322

İnsanı toplumdan bağımsız olarak düşünmek mümkün değildir. Her insanın farklı ihtiyaçları vardır. Ondan bu ihtiyaçlarını tek başına karşılaması beklenemez. Evde, okulda ve sosyal hayatta insanların ihtiyaçlarının karşılanması, hayatın daha yaşanabilir olması için bir iş bölümü ve dayanışma gereklidir. Bu da ancak sorumluluk bilinciyle olur. İnsanın insanca yaşayabilmesi ve yaşanabilir bir çevrenin oluşması için herkesin alabileceği sorumluluklar vardır.323

Toplumda bir arada yaşayan insanlar arasındaki ilişkiler iş birliği ve iş bölümü yapmanın hem bir sonucu hem de gereğidir. Ferdin hükümete karşı sorumlulukları, hükümetin vatandaşına karşı sorumlulukları, buğdayı çiftçinin yetiştirmesi, unu

318 A. Şeref, a.g.e., s. 133; Ali Kemal, a.g.e., s. 175. 319 Ali Kemal, a.g.e., s. 175; R. Kılıç, a.g.e., s. 120-122. 320 Ali Kemal, a.g.e., s. 176-177.

321 N. Durak, Aristoteles ve Farabi’de Etik, Isparta 2009, s. 158-159; Ali Kemal, a.g.e., s. 179. 322 Ali Kemal, a.g.e., s. 179-180; H. Erdem, a.g.e., s. 146-147.

değirmencinin öğüterek un yapması, ekmeği fırıncının üretmesi iş bölümünün göstergesidir. Toplum hayatının devamı için çalışmak, üretmek gereklidir. Bu nedenle insanlar ihtiyaçlarını karşılamak için iş birliği yapmak, dayanışma içinde olmak zorunda kalırlar. Birbirlerinin ürettiklerinden, hizmetlerinden yararlanırlar.324

Düşünürümüze göre, toplumsal hayat aile ile başlar, fakat aile ile bitmez. Aile sorumluluğu ve eğitiminden amaç insanı cemiyete faydalı olarak hazırlamaktır. Ali Kemal insanın toplumsal yaşamını balığın suda yaşamasına benzetiyor.325 Ali Kemal,

toplumsal hayatın ilk insan kadar eskiye dayandığını ve bunun ilahi bir yapı olduğunu ifade eder.326

1.4.2. Adalet Görevi

Adalet; ahlakta, hukukta ve devletin devamının kendilerine bağlı olduğu diğer konularda tam uyumluluk anlamına gelir. Adalet vazifesini tamamlayan şefkat görevini de unutmamak gerekir. Adalet, insanlar arasındaki ilşkiye dayanır. Her insanın insan olma hasebiyle diğerlerine karşı sorumlulukları vardır.327

Düşünürümüze göre adâlet erdemlerin kendisine nispet edildiği bir ölçüdür. Bu ölçünün iki durumda gerçekleşmesi gerekir. Bunlardan ilki ferdî boyuttur ki, nitekim Ali Kemal, itidalin veya adâletin gerçekleşmesi gereken bu boyutunu ferdin adâleti kendisine uygulaması olarak niteler. Adâlet insan nefsinin kuvvelerin düzenlenmesi için kendisine başvurulan bir ölçüdür.328

Adâletin uygulanmasındaki ikinci boyut ise sosyal boyuttur. Bu belli zamanda, belli koşulda ve belli yerde sergilenen davranış ve muamelelerde aranan ölçülülüktür.329

Ayrıca âdil olmanın düşünürümüzün ahlâk felsefesinde Allah’ın halifeliği görevi ile de bağdaştırılmış olması kişinin hem kendine hem de başkalarına karşı âdil davranmasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Adâletin ikinci türüne gelince bununla, insanın kendi hemcinslerinin hakları, büyüklere saygılı davranma, emanetleri geri verme ve dolayısıyla insan ilişkilerinde insaflı davranma noktasında yapması gerekenlerle ilgili olan adâlet kastedilmektedir. Adalet ile irtibatı olan şefkatin tanımını Ali Kemal şöyle ifade eder: Şefkat, kişinin birisinin başına gelen istenmeyen bir halden

324 M. Çağrıcı, a.g.e., s. 258-260. 325 Ali Kemal, a.g.e., s. 183. 326 Ali Kemal, a.g.e., s. 184.

327 E. Güngör, a.g.e., s. 120-123; Ali Kemal, a.g.e., s. 188-189. 328 R. Kılıç, a.g.e., s. 47; Ali Kemal, a.g.e., s. 190-191.

etkilenmesi ve bunun giderilmesi için gayret göstermesidir.330 Düşünürümüz adaleti;

hem cinsinin hukukuna riayet, işlenen suçun cezası ve sözleşmeye riayet olmak üzere üç kısma ayırır.331

1.4.3. Can Güvenliği

Can güvenliği deyince akla ilk gelen insanın yaşama hakkıdır. Bu hak bütün hakların başında gelir. Bu hakka sahip olmayan bir kimsenin diğer haklara da sahip olması ve birtakım sorumluluklar yüklenmesi mümkün değildir. Allah’ın en güzel biçimde yarattığı insanın varlıklar arasında ayrı bir yeri ve değeri vardır. Kur'ân-ı Kerim, “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.”332 Diyerek onun Allah nazarındaki

yerine ve bu âlemdeki konumuna işaret etmiştir. Kur'an-ı Kerim’in insanı “Ey İnsanlar” diye muhatap alması ve kâinattaki her şeyin onun emrine verilmesinden bahsetmesi, insana verilen değerin önemini belirtmektedir. O halde insan kendisine verilen bu değerin karşılığını, Allah’a ve yarattıklarına karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmekle verebilir. Müslümanın bu görevlerini en güzel şekilde yapabilmesi; yetkililer tarafından can güvenliğinin sağlanmasına, kendisine değer verilmesine, kişilerin hak ve hürriyetine riayet edilmesine bağlıdır. İslam’da insan hayatına büyük önem ve değer verilmiştir. Kur'an-ı Kerim’de Yüce Allah; “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya

yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarma (gibi bir sebep) olmaksızın öldürürse, o bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa bütün insanları yaşatmış gibi olur…”333 buyurmaktadır. Tarihte haksız olarak çıkarılan

savaşlar, kin, haset ve kavgalar sebebiyle nice canlara kıyılmış, ocaklar söndürülmüştür. Yüce Allah, bir müminin asla bir mümini öldüremeyeceğini bildirmektedir. Günümüzde ortadoğuda yaşanan dramatik olaylara baktığımızda bu dini ve ahlaki kuralın insanlar için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.334

330 M. Çağrıcı, a.g.e., s. 208-209; A. Rıfat, a.g.e., s. 21-22; Komisyon, a.g.e., s. 3-4. 331 Ali Kemal, a.g.e., s. 191.

332 K. Kerim, Tin Suresi 4. 333 K. Kerim, Maide Suresi 32.

334 E. Güngör, a.g.e., s. 70-74; H. Erdem, a.g.e., s. 113-115; İ. A. Çubukçu, a.g.e., s. 62-64; M. Çağrıcı, a.g.e., s. 197-198.

1.4.4. Mudafa-i Nefsin Meşruiyeti

Ali Kemal’e göre, fiilen kişiye pusu kurulmuş, kendisine silah çekilmişken erken davranıp haydudu etkisiz hale getirmek nefs mudafaasıdır.335 Nefsi müdafaa, bir

kimsenin, kendisinin herhangi bir hakkına (can, mal, ırz) yönelen bir saldırıyı ortadan kaldırmak amacıyla, saldırıyı def etmek amacıyla, saldırı ile orantılı biçimde, saldırı sürerken, saldırıya verdiği karşılıktır.336

1.4.5. İdam Cezası

Düşünürümüze göre toplumun genel emniyetini ihlal edenlerin idam edilebilmeleri için özel hukuk adı altında yargılanması gerekir. Fakat bu cezanın çok ağır oluşundan birçok mahzuru vardır. Bu cezanın birçok kere vicdani umumiyeyi çok rahatsız edecek şekilde uygulandığı görülmüştür.337

Ali Kemal, tüm olumsuzluklara rağmen idam cezasına Kur’an perspektifinden bakar ve onu Kur’an ile temellendirir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de bu konu şöyle ifade edilir: Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür hür ile köle

köle ile kadın kadın ile kısâs olunur. Öldürülenin velisi tarafından, öldüren lehine bir şey affolunursa (diyet için) yapılacak uygulama örfe göre normal olmalı ve en iyi bir şekilde ona ödenmelidir. Bu size Rabbinizden bir kolaylık ve rahmettir. Artık bu hükümden sonra kim haddi aşarsa ona acı bir azap vardır. Sizin için kısasta hayat vardır, ey tam akıllı insanlar"338

"Her kim haksız olarak öldürülürse onun velisine yetki verdik. O da öldürmede haddi aşmasın. Çünkü ona yeterince yardım olunmuştur"339

"Biz Tevrat'ta onlara şu hükümleri farz kılmıştık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ile kısas yapılır. Yaralarda da kısas vardır. Fakat kim hakkından vazgeçerse, bu onun günahlarının affına bir sebeptir. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar, zâlimlerin ta kendileridir"340 Ayetlerini kanıt olarak

kullanarak idam cezasını savunur. Diğer yandan ise medeni toplumda idam cezasının hafifletilmesinden yanadır.341

335 Ali Kemal, a.g.e., s. 193. 336 A. Şeref, a.g.e., s. 113. 337 Ali Kemal, a.g.e., s. 196. 338 K. Kerim, Bakara 178-179. 339 K. Kerim, İsra, 33.

340 K. Kerim, Maide 4.

1.4.6. Akla Hürmet

Ali Kemal, hemcinslerinin maneviyatına ve aklına saygılı olmanın toplumsal adaletin gereği olduğunu söylemektedir. Ona göre, hiç kimseye zorla bir şey kabul ettirilmemelidir.342

1.4.7. Yalan ve Riya

Ali Kemal sırasıyla şu ahlaki eksikliklerin ruhsal tedavisini ele alır: Öfke, kibir, kendini beğenmişlik, çekişme, kıskançlık, korkaklık, cimrilik, sahtekârlık, gösterişçilik (riya) ve yalancılık. Düşünürümüz, bunların tedavisinde öncelikle akıl ve iradenin olması gerektiğini ifade eder.343

Düşünüre göre yalan, bir ahlaki düşüklük belirtisidir. Bu dedikoduyla birlikte ortaya çıkar ve bütün kötülüklerin anasıdır. Oraya hakikat tohumu atılır, oradan iftira çiçeği alınır. Yalan, tabiata isyan etmek, toplumun binasını tahrip eden ve birliğini bozan fiili bir durumdur.344

Görüldüğü gibi Ali Kemal, yalanı bütün kötülüklerin merkezine koymaktadır. Fakat daha da önemlisi yalanı organizma ile toplum çatışmasının bir eseri olarak görmesidir. Ona göre yalan, sahte hayatın ve ahlaksızlığın doğuşudur. Fakat bununla birlikte düşünürümüze göre yalanın söylenebileceği ve gerekli olduğu yerler de vardır. Mesela, bir hastanın ince hastalığa yakalandığını teşhis eden doktorun bunu hasta ve hasta yakınlarına ifade edeceği sırada biraz hafifleterek söylemesi gibi.345

1.4.8. Düşünceye Saygı

Ali Kemal’e göre insan düşüncesine saygı, onu endişelendirmemek, düşüncesine saldırmamak ve güven vermektir. Bireyler toplum içinde yaşarlar. Toplum içinde yaşamanın gereklerinden biri de ''saygı'' dır. İnsanlar duygu ve düşüncelerini söyleme hakkına sahiptirler. Diğer insanlarda başkalarının duygu ve düşüncelerine saygı göstermelidirler. Toplumdaki tüm insanlar aynı duyguyu yaşayıp aynı düşüncede

342 İ. A. Çubukçu, a.g.e., s. 96-97; Ali Kemal, a.g.e., s. 204.

343 İbn Hazm, Ahlak ve Davranış Tarzları Nefislerdeki Ahlaki Hastalıkların Tedavisi, Çev. M. Çağrıcı,

Ankara 2012, s. 189-191; Ali Kemal, a.g.e., s. 204-205; Ali Zakheri, İbn Miskeveyh’in Ahlak

Felsefesi, İstanbul 1997, s. 97-99. 344 Ali Kemal, a.g.e., s. 205.

345 Ali Kemal, a.g.e., s. 207-209; R. Kılıç, a.g.e., s. 126-128; A. Şeref, a.g.e., s. 120-121; M. Çağrıcı, a.g.e., s. 235-236.

olmayabilirler. Duygu ve düşüncelerdeki bu farklılıkları kabullenmek saygı duymaktır. Kötü zan ve su-i muamelede bulunmamaktır.346

Nezaket: İslam kültüründe ahlak mertebelerinin ve nezaket kurallarının tümünü

ifade etmek üzere “âdâb” terimi kullanılır. Muaşeret, âdâb ve nezaket kuralları, toplumdan topluma değiştiği gibi, aynı toplumda, zamana göre de değişebilir.347

Düşünürümüze göre nezaket, beraber yaşadığımız insanlara yüksek bir titizlikle haklarına riayet ve saygıdır. İnsanın diğer insanlarla davranış biçimi nezaket ekseninde olmalı, kabalık ve zorlama ekseninde olmamalıdır.348

1.4.9. İnsan Onuruna ve Şerefine Saygı

Şeref ve onur insanın insan olma özelliklerinden biridir. Şeref ve onurunu kaybeden bir insan her şeyini kaybetmiştir. Onurlu bir insan bu dünyada şerefiyle yaşayan insandır. Onun için herkes kendi şerefini korumaya gayret eder.349

İftira: Ali Kemal’e göre bir insanın toplumdaki saygınlığını yok etmek için

gerçek dışı her türlü saldırı iftiradır. Bu kinli bir insanın başkasına zarar vermek amacıyla ortaya koyduğu davranışlardır. Olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatır veya nakleder. Hayatta insanoğlunun çeşitli arzu ve beklentileri vardır. Bu beklentilerine bazen erişemeyebilir. Böyle bir durumda, bazıları kendi kaderine razı olurken; bir kısım insanlar da arzu ettiklerini zorla elde etmeye çalışırlar. Bu bakımdan iftira, bir kimseyi veya bir şeyi elde etmek veya o şeyi başkalarından kıskanıp, zarar verme düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Her halükârda, dünya için önemli olan bir nesneye karşı olan zaafın neticesinde iftira yapılır.350

İftira son derece kötü ve tahrip edici bir hâdisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir tutumdur. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. İnsanlar birbirine güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etki yapar. İftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibidir.351

346 Ali Kemal, a.g.e., s. 212; A. Hamdi Akseki, a.g.e., s. 334-335.

347 Komisyon, a.g.e., s. 5; Enver Ören ve Heyeti, a.g.e., C. 1, s. 6,94; O. Hançerlioğlu, a.g.e., C. 6, s. 381-

382.

348 Ali Kemal, a.g.e., s. 213. 349 A. Şeref, a.g.e., s. 39.

350 Ali Kemal, a.g.e., s. 218-219; Komisyon, a.g.e., s. 298; A. H. Akseki, İslam Dini, Ankara 1977, s.

246; R. Kılıç, a.g.e., s. 129.

1.4.10. Başkasının Mal ve Mülküne Saygı

İnsanların hayatı, maneviyatı, şeref ve haysiyeti saldırıya karşı koruma altına alınmıştır. Kişinin meşru’ dairede kazandığı her şeye mülk adı verilir.352 Düşünüre göre

mülk edinme yolları ilk dönemden beri boş olan bir yeri ekme, ağaçlandırma, miras, hibe, bağış ve mehir gibi…. yollarla olmaktadır.353

Mal-mülk vs. gibi dünyevî şeyler, Ali Kemal’e göre ahlâkî yaşantıda gerçekten iyiliği ve kâmil insan olmayı amaçlayan kimseler için herhangi bir sakınca oluşturmaz.354 Nefsin sağlıklı olmasını ve insani şerefin korunmasını sağlayan

erdemlerin korunması bir diğer taraftan kişinin sahip olduğu malları doğru bir şekilde harcamasında yatar. Bu bağlamda insanın mal mülk sahibi olmak için çaba harcaması önerilmekte, dünya nimetlerinden tamamen yüz çevirmenin doğru olmadığına işaret edilmektedir. Fakat kişinin söz konusu nimetleri elde ederken ahlaki açıdan gereken ölçüyü dikkate alması gerekir.355

Hırsızlık: Mademki mülkiyet haktır öyleyse hırsızlık bir cinayet ve yeri

geldiğinde büyük bir günahtır.356 Ayet ve hadiste hırsızlığın cezası belirtilmiştir. Ayeti

kerimede şöyle ifade edilir: "Hırsızlık yapan erkek ve kadının ellerini kesiniz."357

Düşünürümüz hırsızlık tanımını var olan algının biraz dışına taşıyarak şöyle ifade eder: Bir satıcı sattığı malı tam tartmıyorsa hırsızdır; bir malını satarken azda olsa müşterisini aldatan hırsızdır; yeme içmeye hile katan hırsızdır; çalıştıran kişi olmadığında çalışmayan hırsızdır; adalete riayet etmeyen hırsızdır.358 Buna göre Ali

Kemal, hırsızlık tanımını kısaca şöyle yapmaktadır: Başkasının malına (izinsiz) el uzatmak hırsızlıktır.359

352 Ali Kemal, a.g.e., s. 225. 353 Ali Kemal, a.g.e., s. 227-230.

354 A. Şeref, a.g.e., s. 81-84; Ali Kemal, a.g.e., s. 225.

355 M. Çağrıcı, a.g.e., s. 276-277; Ali Kemal, a.g.e., s. 225-226; İ. Gazali, İhyau Ulumi’d-Din, Ter.

Mehmed A. Müftüoğlu, İstanbul 1993, C. 3, s. 507-509; Ebu Talib El-Mekki, Kutu’l Kulub, Ter., Dilaver Selvi-Ali Kaya, C. 4, İstanbul 2011, s. 602-606.

356 Komisyon, a.g.e., s. 255; Ali Kemal, a.g.e., s. 232; H. Erdem, a.g.e., s. 183-184. 357 K. Kerim, Maide 38.

358 A. H. Akseki, a.g.e., s. 341-342; Ali Kemal, a.g.e., s. 233. 359 Ali Kemal, a.g.e., s. 233.

1.4.11. Sözleşmeler ve Sözleşmenin Önemi

Ali Kemal ahde vefayı şu şekilde tanımlıyor: Verilen sözü yerine getirmek, yapılan antlaşmaya tamı tamına uymak, harfi harfine icra etmektir.360 Verilen her söz

ahit olup kutsal bir değer kazanmış olur.361

Kur’an-ı Kerîm; ahde vefayı, insanın bireysel ve toplumsal hayatının önemli ve uyulması zorunlu unsurlardan biri olarak kabul etmektedir. Ahdine sadık kalmayan insanları da, fasıklıkla, zalimlikle ve bozgunculukla nitelendirmektedir. Ahde vefa göstermek, hem insan-Allah ilişkilerinin hem de insanlar arası ilişkilerin temel unsurlarındandır. Kur’ân-ı Kerîm’e göre, ahid konusunda, insani ilişkilerde takip edilmesi gereken yöntem, muhataplara göre üçe ayrılır: Müslümanlar, sözleşmeliler ve antlaşma yapılmayanlar. Müslümanların arasında ırk, renk ve coğrafya farkı gözetilmeden tam bir kardeşlik ve dostluk hâkim olmalıdır. Sözleşmelilerle olan ilişkiler, sözleşmedeki şartlara uygun olarak cereyan etmelidir. Antlaşma yapılmayanlara karşı izlenecek tutum ise, karşı taraftan düşmanca bir tutum görülmedikçe dostluk üzere cereyan etmelidir. Hiçbir sebep yokken onlara karşı saldırıda bulunmak, Kur’an’ın ilkelerine uymayacağı için ahlaki değildir. Verdiği sözü yerine getirmek, müslümanın şahsi görevidir. Kur’an ve hadislerde verilen sözde durmaya da çok önem verildiğini görmekteyiz. İster Allah'a ister insanlara olsun verilen sözler insanı bağlar ve sorumlu kılar. Verilen sözde durma, başka bir deyişle ahde vefa olgun müminin nitelikleri arasındadır. Ayrıca Kur’an'da Müslüman olmayanlara karşı dahi verilen sözlerde durulması tavsiye edilmektedir. Düşünürümüz ahde muhalefeti nifaktan saymıştır. Kişinin yapmayacağı, yapamayacağı ve yapmadığını söylemesi Ali Kemal’e göre yalan ve nifak özelliklerindendir.362

Muahede üç çeşittir:

Yazılı: Yazılı antlaşmalar hakiki muahededir. Kanun teminatındadır.

Sözlü: Sözlü antlaşmalar, çoğu kez yerine getirilmeyen ahitlerdir. Düşünür bunu

ifade etmek için Fransızların şu atasözünü aktarmaktadır: “Yazı kalır, söz uçar gider.” Sözlü antlaşmalar genellikle önem verilmemekle bilinir. Salih bir insanın sözü mukaveleden daha büyüktür.

360 Ali Kemal, a.g.e., s. 234. 361 H. Erdem, a.g.e., s. 186-188.

362 Ali Kemal, a.g.e., s. 236; K. Kerim, Mü’minun 8-Mearic 32; Komisyon, a.g.e., s. 11; A. H. Akseki, a.g.e., s. 345-348.

Zımniye: Bazı eylemlerde zımnen(kapalı, örtülü) verilen sözlerdir.363

Vaad: Ali Kemal, vaad hakkında görüşünü şöyle dile getiriyor: Söz verme, söz

verdinse yerine getir. Bazı insanlar çabuk hemen söz verirler çabuk unuturlar. Bu durum karşısındaki insana saygısızlık ve insanın konumunu alçaltan bir durumdur.364

1.5. Faziletler ve Reziletler

Benzer Belgeler