• Sonuç bulunamadı

IV. Ali Kemal’in İlm-i Ahlak Adlı Eseri

IV.III. Eserin Önemi

1.2. Vazife ve Özellikleri

1.3.5. İrade-i Cüz’iyeye İlişkin Vazifeler

Ali Kemal’e göre şecaat nefsin öfke duygusunun akla itaat etmesiyle kazandığı bir erdemdir, diğer ismiyle cesarettir. Kalpte olan bir kuvvet, iradede olan bir sebattır. Şecaatin zıddı korkaklıktır. Düşünürümüze göre akıl kuvvesinin erdemi hikmet, öfke kuvvesinin erdemi şecaat ve şehvet kuvvesinin erdemi ise iffettir. Ayrıca bu güçlerin uyumlu hareket etmelerinden dördüncü erdem olan adâlet erdemi ortaya çıkar.295

Düşünürümüz sabırsızlığı çocuk karakterinden saymış, sabırlı olmayı liderlik özeliklerinden saymıştır.296 Bu tezini şu ayet ve hadisle temellendirmiştir:

“Sabrettiklerinde onlardan, bizim emrimizle doğruya ileten önderler kıldık (çıkardık). Onlar ayetlerimize de kesin olarak inanıyorlardı.”297 “Hiç kimseye sabırdan daha

hayırlı ve iyi bir özellik verilmemiştir.”298 Ali Kemal, başlatılan bir işi tamamlamak için

ortaya konulan metanete sebat demiştir.299

Ali Kemal'e göre, gerçekten yiğitlik erdemine ulaşmayı gaye edinmeksizin, mal ve mevki elde etmek uğruna savaşlara katılmak, korkunç işlere girişmek veya üne kavuşmayı gaye edinerek yiğitliğe benzeyen fiil ve davranışlar sergilemek asla şecaatin bir ifadesi olamaz.300

1.3.5.2. Sıdk

İslami kaynaklarda doğruluk ve dürüstlük çok çeşitli kelimelerle ifade edilmekte olup bunların başında sıdk ve istikamet kavramları gelir. “İnsanın, söz ve davranışlarıyla niyet ve inancında doğru, dürüst ve iyilikten yana olması” şeklinde tanımlanabilecek olan sıdk erdemi genellikle yalanın zıddı olarak kullanılır. İstikamet de, “Allah’ın buyruğuna uygun şekilde doğru, dürüst ve temiz kalpli olma” demektir. Doğruluk ve dürüstlük erdemine sahip olan kişiye sıddık denir.301

294 İ. Gazali, a.g.e., s. 205.

295 Ali Kemal, a.g.e., s. 152; N. Tûsî, a.g.e., s. 108-109; M. Çağrıcı, a.g.e., s. 205-206. 296 Ali Kemal, a.g.e., s. 153.

297 K. Kerim, Secde 24. 298 Buhari, Zekât 50. 299 Ali Kemal, a.g.e., s. 154. 300 Ali Kemal, a.g.e., s. 153.

Doğru söylemek vicdani vazifede oldukça önemlidir. Yalan, kanun-i tabiata muhalefettir. Yalan toplumun yıkımıdır. Doğru sözlülük, yalandan kaçınmadır. Doğruluk; söz, fiil ve kalbin birbirine uyumudur.302

1.3.5.3. Taahhüd

Taahhüd etmek, bir işi kendi hür iraden ile yapmaya söz vermek demektir. Birine karşı bir şey taahhüd etmek söz verilen şeyin olması için o şahsa bir çeşit hak vermektir. Kendine karşı taahhüd etmek, bir şeye azm ve niyet etmekle aynıdır. Allah’a karşı ahd eylemek ise nezirde bulunmak demektir.303

1.3.5.4. Antlaşma

Ali Kemal’e göre ahitlerin bazıları yazı ve hukuksal olarak kanun teminatına alınmış, bazıları da şifahi konumundadır. İkisini de yerine getirmekten insan sorumludur. “ahde vefa” yani, verilen sözün mutlaka yerine getirilmesi ilkesidir. Kur’an, ahde vefayı bütün hayatın esası kabul eder: “Ey iman edenler, (yaptığınız)

akitleri yerine getirin...”304 Ahde vefa ilkesi; herhangi bir fert, toplum ve devletin geçici

çıkarları için asla ihlal edilemez. İnsanın faydalı zannettiği şeye aykırı bile görünse, her durumda ahde vefa göstermek maslahatın bizzat kendisidir. Verilen her söz ve taahhüt sorumluluk gerektirmektedir.305

1.3.5.5. İnsanın Şerefi

İnsan kendi hâkimi ve koruyucusudur. Kendi kendini göreve ve intizama pek güzel sevk edebilir. Şimdiye kadar ifade ettiğimiz şahsi faziletler sosyal hayat için oldukça önemlidir. Fakat öncelikle bunları asıl ve hakikatlarıyla, yani şahsi vazifeler gibi kendi kendimize karşı, bir mecburiyet olarak bilmek gerekir. İnsan evvela kendi şerefinin değerini bilmelidir. Hatta dünyaya yalnız bile gelmiş olsa yine ona mecbur imiş gibi şahsi olgunlaşmayı bir dakika dahi gözden ayırmamalıdır.306 Her işte insan

öncelikle kendi şerefini düşünmeli ve noksanlıktan uzaklaşıp yüce faziletlerin kendisine layık olduğu yönüyle şahsını ıslah ve ikmal etmeye çalışmalıdır.307

302 M. Çağrıcı, a.g.e., s. 213-216; Ali Kemal, a.g.e., s. 154. 303 Ali Kemal, a.g.e., s. 156-157.

304 K. Kerim, Mâide 1.

305 Komisyon, a.g.e., s. 11; H. Erdem, a.g.e., s. 186-188; Ali Kemal, a.g.e., s. 158. 306 Ali Kemal, a.g.e., s. 161; A. Rıfat, a.g.e., s. 166-168.

1.3.5.6. Hayat

Düşünürümüze göre ruh, beden ve fiziki güç arasında mükemmel bir bağ vardır. Ahlaken mükellef olduğumuz dereceye ulaşmak istiyorsak beden gücümünüzü lüzumu derecesinde düzenleyip kullanmamız gerekir. Herkes vücudunun sıhhat ve selametini muhafaza etmeye, bedenini takviye ve güçlendirmeye mecburdur. Elden geldiği kadar beden sağlığımızı korumaya çalışmak bizim için bir vazife-i hakikiyedir.308

1.3.5.7. Çalışmak

“İnsan için ancak çalıştığı vardır.”309 İşte Kur’an’ın bu ifadesi bütün şahsi

vazifeleri özetlemektedir. Boşboş durmak ölümdür. Düşünürümüze göre çalışmak toplumsal hayatın yaşam damarıdır.310

1.3.5.8. Savurganlık

En aşağı, en zelil, rezâletlerden biridir. Servet tasarrufu eğer akıllıca yapılırsa bununla çok güzel sonuçlar ortaya çıkar.311 Ali Kemal’e göre insani şahsiyet ve ahlaki

mertebeler yaşamın refah seviyesine bağlıdır. Servet ve refahın insani şahsiyet ve ahlaki meziyetlerde büyük etkisi vardır. Servet hemcinsine karşı insanın istiklalini ve şerefini korur. Bunu öğrenmek ve görmek isteyen gidip para borç istesin. Uğramadığı hakaret, görmediği kötü muamele kalmaz. Öyleyse tedbirli ve çalışkan olmak gerekir.312

Düşünürümüze göre çalışmanın karşıtı oyundur. Oyunun altında bir hedef ve sahih gaye olmadığından menfi ve haramdır. Oyun bir meşgale ve meslek haline getirilirse bu zararlı ve bozucu olur. Böyle bir oyun vaktin boşa harcanması olur. Kumar oyununda insanın tesadüfen kazandığı para insanı savurganlık ve sefahate sürükler. Kumarda birinin karı, diğerinin kaybı vardır. Ali Kemal, böylece helal kazanç ve haram yoldan elde edilen paranın durumu hakkında açıkça beyanda bulunur.313

308 E. Güngör, a.g.e., s. 70-74; Ali Kemal, a.g.e., s. 162. 309 K. Kerim, Necm 39.

310 Komisyon, a.g.e., s. 566; A. Rıfat, a.g.e., s. 274-275; Ali Kemal, a.g.e., s. 165. 311 Ali Kemal, a.g.e., s. 171.

312 Ali Kemal, a.g.e., s. 171; Hüseyin Karaman, Ebu Bekir Razi’nin Ahlak Felsefesi, İstanbul 2004, s.

172-175.

313 İ. Agah Çubukçu, a.g.e., s. 70-71; Ali Kemal, a.g.e., s. 171-172; Lütfi Şentürk-Seyfettin Yazıcı, İslam İlmihali, Ankara 2009, s. 362-363.

1.3.5.9. İnsan ve Tabiat

Tabiat, Allah'ın Zatında bulunan sonsuz güzelliği ve nihayetsiz kemalâtı gösteren bir aynadır. Kâinattaki varlıkların yapısında görülen güzellikler ve sanatlar Allah'ın Rahman, Rahim, Kadir, Âlim, Hakîm gibi pek çok isimlerinin tecellisiyle vücuda gelmiştir. İnsan tabiat içerisinde yaşar; kuvve-i iradesiyle tabiata hâkim olur. Allah insanı tabiat üzerinde insanı kendine vekil, halife, tabiatı tanımak ve kâinat muhabbeti için yaratmıştır. Allah'ı tanımak ve Allah'ı sevmek insanın en büyük vazifesi ve en şerefli makamıdır. Yani insan, kendi vücudunda ve kâinattaki diğer bütün varlıklarda tecelli eden İlahi isimleri görüp, o isimlerle Allah'ı tanıyacaktır. O isimlerin güzelliğiyle Allah'ı sevecek ve o nispette Allah'a olan sevgisi artacaktır. Kâinat “Âlem-i Ekber” yani büyük âlem, insan ise, “Âlem-i Asgar” yani, kâinatın özeti ve küçültülmüş halidir. İkisinde de aynı kanunlar cereyan etmektedir. Cenab-ı Hak kâinatta olan her şeyi insanın istifadesine göre terbiye ve tanzim etmiştir. İnsan tabiatta en güçlü de değildir. İnsan tabiatı temaşa ederken ömrünün bir ağaç ömrü kadar olmadığını görür; böylece sübhanallah der ve gurur etmez.314 Cenab-ı Hak, insan mahiyetinin ihtiyaçlarını

yaratmıştır. Mesela, havayı insanın ciğerlerine, güneşi gözüne, bütün gıdaları midesine, tatları diline ve kokuları burnuna göre terbiye etmiştir. Tâ ki, insan bunlardan istifade edebilsin ve kendisine verilen bu duygu ve hisler ile Cenab-ı Hakk'ın varlığını ve birliğini, kudret ve azametini tefekkür etsin. Zira insan, kâinatın yaratılış sebebi, en son ve en mükemmel meyvesidir. Evet, ağaca yapılan bütün hizmet meyvesi içindir. Kâinat büyük bir kitaptır, yalnız insan onu okuyacak bir istidatta yaratılmıştır.315

İnsan, ruh-beden ilişkisini dengede tutmak ve ruhu diğer bir tabirle, batınını ön plana çıkararak gayesi olan Allah'ı bilmek ve tanımak fikri ile çabalamalıdır. Bunu da kendisini diğer yaratılanlardan ayıran "akıl" ile yapabilir. Kâinatın yaratılışındaki sistemi, düzeni gören insan varlığını kabul ettiği "Allah"ı arama ve bulma çabasıyla sonunda ma'rifetu'llâha ulaşır.316

Ali Kemal, yaratılışın sebebi olarak gösterilen ve "Allah'ın yeryüzündeki halifesi" şeklinde tanımlanan insanla dünya ve hatta daha geniş manada kâinat arasında münasebetler kurmuş ve insan vücuduyla evreni mukayese etmiştir.317

314 Ali Kemal, a.g.e., s. 172-173; İ. Agah Çubukçu, a.g.e., s. 8-10.

315 N. Tûsî, a.g.e., s. 38-44; Ali Kemal, a.g.e., s. 173-174; R. Kılıç, a.g.e., s. 122-125. 316 İ. Agah Çubukçu, a.g.e., s. 8-10,96-98.

1.3.5.10. Ruh Sahibi; Bitki ve Hayvanlara Karşı İyilik Vazifesi

Cansızlardan canlılara geçerken, insan ile diğer canlılar arasında büyük bir uyum olduğu görülür. Düşünürümüz, insanın hayvanlara ve bitkilere karşı davranışından dolayı sitem ederek onu hayvan ve ahmak oluşuyla eleştirmektedir.318 Ali Kemal,

insanın hayvanlara karşı insafsız davrandığını beyan eder. İnsanın hayvanlardan yararlanma hak ve yetkisi ihtiyaç oranına göredir. İhtiyaç dışı hayvana ilişmek gayri meşrudur.319

Düşünürümüz, hayvanları üçe ayırmaktadır: Evcil hayvanlar, yararlı hayvanlar ve zararlı hayvanlar. Ali Kemal, evcil ve zararsız hayvanların yaşamları için bu hayvanlara zarar veren yırtıcı ve saldırgan hayvanların yok edilebileceğini ifade eder.320

Benzer Belgeler