• Sonuç bulunamadı

Tarde toplumsal bağların oluşturduğu ve içerisinde işlediği hatları iki temel dereceye ayırır. Birincisi, birbirlerini etkileyen ve birbirlerinden etkilenen öznelerin bir diğeri üzerindeki birebir hareketidir. Bir benliğin bir diğeri üzerindeki zihinsel etkisi sonucu oluşan, belirli bir derecedeki benzeşme sonucunu doğuran ve daima tek yanlı olarak ortaya çıkan, fakat her zaman çift-taraflı, karşılıklı olmaya meyleden bu “en güçlü bağ” birebir ilişkinin üretildiği bağdır. “Bu, ebeveynleri çocuğa, öğretmeni öğrenciye, kılavuzu kılavuzluk ettiği kişiye, konuşmacıyı dinleyiciye bağlayan ve genel olarak, birbirlerini tanıyan tüm insanların konuşmaya ve birlikte çalışmaya sevk eden noktadır.”

Benin bir başka ben ile yüz yüze mesafesi, birebir iletişimi, zihinlerin tek yönlü olarak başlayan fakat potansiyel olarak birbirlerini sıralı biçimde etkiledikleri benlik yansımalarının ilişkisi toplumsal bağın bu birincil ve en güçlü derecesinde gerçekleşir.

Toplumsal bağın ikinci temel derecesi ise daha zayıf, dağınık fakat çok daha sürekli bir bağı ifade eder: Birbirlerine direkt etkileri bulunmayan, birbirlerini değiştirmeyen fakat

“maruz kaldıkları etkiyle her birinde meydana gelen benzerliğin sonucu olarak ortaya çıkan” toplumsal bağ. “Bu son kategori aynı sosyal çevreye sahip olan insanların çoğunluğunu içerir. Bu insanlar birbirlerini tanımaksızın çok sayıda görünmez bağla ve eski veya yeni, bilinen veya anonim olan aynı duayenler, aynı mucitler, aynı kaşifler ve

aynı öncüllerden geldikleri için kendilerine ortak olan sayısız konuşma, düşünme hissetme ve davranış şekliyle birbirlerine güçlü bir şekilde bağlanır.”90 Birbirlerini tanıyan insanlar arasındaki toplumsal bağın ilk derecesi her ne kadar birebir ilişkinin iletişimsel boyutu içinde kavranılıp görünür olsa da, kurulu toplumsal bağların biçimlendirdiği konumlardan, hiyerarşik dağılımlarından, etkileme kapasitesinin kurumsal düzeneklerinden bağımsız değildir. Bu düzlemi niteleyen esas fark, taklidin görünür seviyede kurulması, benliklerin karşılıklı kavrayış içinde yansıtılmasıdır.

Birbirlerini tanımayan insanların belirli kaynaklardan beslenerek birbirlerini değiştirmeksizin birbirlerine benzedikleri toplumsal bağların görünmez düzeni ise kalabalıkların, bir-arada-dağınık varoluşların toplumsal düzlemidir. Bu düzlemi niteleyen ayırıcı fark, benliklerin benzer düzeydeki birbirlerine karşılıklı yansıması değil, ayrı düzeylerdeki pek çok yansıyan benliğin genelleşmiş bir nicelik, belirli bir benlik oranlaşması üreterek özneleri biçimlendirmesidir. Görünmez bağların karşılıklılığı benliklerin birebir ilişkisinde değil, ortaklaşılan kaynakların dolaylı sonuçları olarak, hislerin, davranışların, fikirlerin genelleşmiş benzerliğinde kurulur. Birbirlerinden derece olarak ayrılan bu iki bağ türü daima birbirinin içine geçer ve birbirini etkiler. Fakat ilki, görünür bağların işleyişi, toplumsal rollerin statülere bağlı hiyerarşik düzeninin ifadeleri

90 G. Tarde, 2004a, s. 10. Bu aşamada dolaylı bağ olarak adlandırabileceğimiz toplumsal bağın bu ikinci derecesinin insanlar arasında görünmez olan “güçlü bağlar” üretmesi, bu bağın ilk kategorideki toplumsal bağlara nazaran daha güçsüz oluşu ile bir çelişki arz etmez. Çünkü

“insanların çoğunluğunu kapsayan bu görünmez bağlar” hem çok çeşitli hem de çeşitlilikleri ölçüsünde niceliksel benzerliklerinin katmanlaştığı, sürekli tekrarlar boyunca olabildiğince katî hale geldiği toplumsal sürekliliği ve onun kurumsallaşmış ifadelerini oluştururlar.

iken; ikincisi, görünür olmayan bağların işleyişi, toplumsal uzamın büyük ölçüde mekânsal olan eşdeğerleştici düzeninin ifadeleridir.

Toplumsal bağların yoğunluk derecelerine göre ayrılmış olan hatlarının oluşturduğu toplanma, eklemlenme, kıvrılma ve birikme tarzlarına katmanlar diyoruz.

Toplumsal bağların hatlar boyunca taklidin derecelerine göre katmanlaşması ve bu katmanların birbirleri ile uzamsal ilişkisi, toplumsal düzenin tümünü oluşturan en geniş düzlemdir. Ancak rollerin ve mekânların katmanları, birbirinin içine girebilen, yer değiştirebilen, mekanizmalarını birbirlerinden devşirebilen çeşitli bağlar oluşturur. Bunu açıklamak üzere Tarde’ın Ortaçağ’dan modern çağa geçişle beraber taklit edilecek modelin mahiyetinde tespit ettiği (devrimsel) bir dönüşümü örnek verebiliriz.91 Ortaçağın aristokratik düzeni içerisinde taklit daima üsten alta, soyluluğun hiyerarşik yapısı içerisinde üst soylardan alt soylara ve toplumsal yapının elverdiği ölçüde soylulardan serflere doğru yayılmaktaydı. Diğer deyişle rollerin hiyerarşisi büyük ölçüde soy kurumunun bireylere tanıdığı ayrıcalıklar üzerinden taklidin yayılacağı üst ve astın düzenini kurmaktaydı. Ancak moderniteyle birlikte soyluluğun kana bağlı olan klasik konumu yıkılmaya başlar. Bu sürecin ortaya çıkardığı sonuç ise soyluluğun bir kategori olarak tümden ortadan kalkışı değil; taklit edilecek odak olarak üstlük konumundaki, statü hiyerarşisindeki bir tür metastaz, soyluluğun statüsünün kandan yere doğru değiştiği katmanlar arası bir bükülmedir. Moderniteyle birlikte taklidin üstten asta yayılımının hattı soydan kente, rolden yere, kandan mekâna doğru kayar. Yine de bu durum basitçe bir yer-değiştirme değil, katmanların yeni bir katmanlaşma tarzı üretmesi,

91 G. Tarde, 1903, s. 224, 225.

toplumsal bağların hatlarında yeni bir aristokrasi rejimi kurması anlamına gelir. Kent, soyluluğun yeni statüsü haline gelerek Ortaçağ’ın mekân ile toplumsal roller arasında kurduğu klasik dizgeyi tersine çevirir: Soyluluğun toplumsal roldeki statüsü gruplardan ve bireylerden alınarak yer’e devredilir. “Dolayısıyla modern çağda kent, ‘yerin bu aristokrasisi’ bugüne kadar klasik soyluluğun üstlenmiş olduğu işlevselliği devralmıştır.”92 Demek oluyor ki toplumsal katmanlarda rollere ve mekânlara göre özgülenen bağların rejimleri bağlamsal olarak katî değildir ve bunların edimleşmesi esasında bu katmanların birbiri üzerine büküldüğü, öğelerinin yer değiştirdiği ve birbirlerinden nicelikler devşirdiği ve istisnai olarak tersine çevrildikleri oranda söz konusudur. Katmanların öğeleri olan yoğunlukların, örneğin toplumsal roller olarak meslek, sınıf ve statülerin ya da toplumsal mekânlar olarak şehirlerin, tapınakların, sokakların, binaların vs. birbirleri ile özgül bağlanma tarzlarına eğimler, bunların kesişiminde beliren öznelliklere ise eğilimler adını veriyoruz.

Katmanların özgül bağıntısını oluşturan eğimler toplumsalın içini diyagramatik bir şekilde kurar. Tarde bir buluşun taklit edilmesinin, taklitçi yayılışının geometrik bir diziyi,

“her taklitçiyi bir dizi aracılığıyla başlangıç noktasına bağlayan sonsuz bir biçimde yayılmış bir yelpaze şeklinde” diziyi oluşturarak genel bir eğilimi gerçekleştirdiğini belirtir.93 Topografik düzlemde ise yayılım dizilerinin eşitsiz uzayışları, eğrileri ve bükülmeleri, kısacası bir diyagram oluşturacak şekilde gerçekleşmeleri katmansal yoğunlaşmaların bu özgül ilişkilenişlerinin, edimlerin yer alığı tarihsel oyukların ve

92 C., Borch, 2008, s. 121.

93 G. Tarde, 2004a, s. 12.

birikimlerin sonucudur. Eğimler, katmanlar arasındaki biçimlenişlerinin sonucu olarak farklı taklit biçimleri üretirler. Birçok farklı taklit tarzı ya da taklit güdülenişinin yanı sıra, Tarde’ın toplumsal katmanlar nezdinde en çok bahsettiği iki taklit eğilimi gelenek-taklit ve moda-taklittir.94 Her taklit biçimi bir ya da birden fazla eğimin spesifik eğilimi, öznel bir yönelimidir. Bu nedenle her taklit biçiminin kendine özgü bir bulaşma/tesir “çevresi”

ve yayılma alanı vardır.95 Ancak taklit dalgaları bir eğimden diğerine, bir çehreden öbürüne geçerken daima belli düzeylerde kırılmalara, uyum ve modifikasyonlara uğrar.

Dahası, farklı taklit dalgalarının beyinden beyine, bir bireyden diğerine geçişi bir bireyin kendi benliğinden başlayarak tüm topluma kadar yayılabilecek uyum ve modifikasyonlara olduğu kadar, zıtlık, rekabet ve çatışmalara da sebebiyet verebilir.

Eğimlerin aynı toplumsal düzen içerisinde çeşitli biçimlerde gerçekleştirebildiği bu konumlanışlar, öznelliğin alanını, daha spesifik olarak söyleyecek olursak, iki temel güç olarak arzu ve inancın belirli bir formu olarak duyguların paylaşılan alanını oluşturur.96 Bir özne, çeşitli taklit eğimlerinin sapağında beliren özgül bir istek ve inanç bileşimidir.

Her taklit dalgası, öznelliklerin bu bileşimine uygunluğu oranında beyinden beyine aktarılır, çeşitlenir ya da reddedilir. Eğimlerin eğilimlerle, taklit dalgalarının öznelliklerle, kesişimlerin oranlarla kurduğu ilişkinin edimi duygulardır ve her taklit duyguları manipüle ederek, onlardan istifade ederek, onları kışkırtarak ya da düzene sokarak

94 Tarde, 1903, s. 14. Taklit tarzları sonsuzca biçimde olabilir. Tarde’ın Taklidin Yasaları’nda bahsettiği diğer taklit biçimlerinden bazıları şunlardır: Sempati-taklit, sadakat-taklit, öğreti-taklit ya da eğitsel-taklit, naif-taklit, kasti/maksatlı-taklit vb. Dikkat edilebilir ki tüm taklit formları bir duygu durumuna işaret etmekte ve onları gerçekleştirmektedir.

95 A.g.e, s. 17.

96 A.g.e, 24.

yayılır. Bu anlamda her taklit, istek ve inancın belirli bir bedenleşmesi olarak bir duygunun ifadesidir ve her duygu belirli bir taklit eğiminde yer teşkil eder.97

Tonkonof toplumsal düzenin Tardecı sosyoloji içinden analizini “kartografik bir etkinlik” olarak tanımlayarak bizim toplumsal hatların katmanlaşması olarak adlandırdığımız kurulu toplumsal ilişkiler düzleminin bileşenlerini ve çözümleme araçlarını şu şekilde açıklar:

Tarde’ın yöntemine göre herhangi bir toplumsal düzeni tanımlamak için öğelerin eklemlendiği ya da birbirine meylettiği özgül tarzın betimlenmesi gerekir. Ayrıca her eğilimin uyuşma derecesinin ve farklı parçaları birbirine bağlayan birleşimlerin derecelerinin ölçülmesi gerekir. Ayrıca bunların iç morfolojisinin, akış yönlerinin, yoğunlaşma derecelerinin (yükseliş ve düşüşlerinin), cereyanların pozitif ve negatif yüklü doğalarının yanı sıra, ekonomiyi besleyen düzenli ya da düzensiz girdi ve çıktılarının ve başka topluluklarla ilişkilerinin betimlenmesi gerekir. Tüm bunların, çalışılan her toplumsal birleşmede kültürel, tarihsel ve mekânsal olarak gömülü olmalarından dolayı her seferinde yeniden gerçekleştirilmesi gerekir.98

Toplumsal bağların kartografik hatları, bağların topografik düzeninin kurucu ve belirli ölçülerdeki verili öğeleridir ve bu bileşkelerin yoğunlaşma tarzları olarak

97 A.g.e, 25.

98 S. Tonkonoff, “A New Social Physic: The Sociology of Gabriel Tarde and its Legacy, Current Sociology, Cilt: 61, Sayı: 3, 2013, s. 275.

katmanlar, yoğunlaşma biçiminin akıntı yatakları olarak ekonomi ve katmanların birbirleriyle girdiği özgül, olumsal ilişki olarak eğim ve eğilimlerin çevrimlerini oluşturur.