• Sonuç bulunamadı

B. Toplumsal Bağların Katmanları

2. İcat 134 ve Mucit

Tarde toplumsal fenomenin göstergesi olan taklit ile toplumsal olmayan icat arasında keskin bir ayrım çizer. İcat olgusal bakımdan toplumu ve toplumsal olanı belirleyen tüm nosyonların büyük ölçüde dışındadır.135 Öncelikle icat, basitçe bir taklit değildir. Bir icat, belirli sayıdaki öncülünün ve hatta ondan esinlenecek ya da belirli bir oranda ona eklenecek ardılının soyağacında spesifik bir konuma oturtulabilir olsa da, bir

134 Tarde’ın icat (bir üretim aygıtının icadı), buluş (evrim gibi bilimsel bir teorinin icadı), keşif (coğrafi bir keşif) ve yenilik (taklit dizgesi içinde yer almayan bir eyleme ya da eylememe tarzı) arasında kategorik bir ayrıma gitmediğini belirtmek gerekiyor. Bu anlamda icat ve mucit kavramları aynı zamanda anonim icatları, isimsiz ve sahipsiz yenilikleri de kapsayarak (bkz. G.

Tarde, 1903, s. 2) J. A. Schumpeter'in girişimcilik kavrayışından ayrılır. Schumpeter’in girişimcilik kavrayışı üzerine, bkz. E. Kızılkaya, “Joseph A. Schumpeter’in Girişimcilik Fikrine Dair bir Not”, Akdeniz İ.İ.B.F. Dergisi, Sayı: 10, 2005, ss. 26-45.

135 C. Borch, 2008, s. 115.

icat hiçbir zaman diğer icatların öncüllerinin zorunlu sonucu olarak ortaya çıkmaz ya da kendi ardıllarının zamansal dizisinde niçin kendi özel bağlamında icat edildiğine dair olumsal mevcudiyeti belirlenmiş olmaz.136 Bir icadın başka bir icadın taklidi oluşunun en güçlü biçimde öne sürüldüğü koşullarda dahi icatla billurlaşmış arzu ve isteklerin formları daima başka toplumsal bağlamlar içine yerleşir. Diğer yandan ise belirli bir taklidin kendi maksimumuna erişeceği varyasyonları, farklılaşmaları, kısaca benzer arzu ve inanç eğimlerinin farklı ifade biçimleri altında tekrarlaması o kadar çeşitlidir ki bir taklit dizisi içerisinden “yeni” olarak görünen şeyler esasında yalnızca toplumsal çevrimlere bağlı yer değiştirmelerden ibarettir; yani icat değildir.

İkinci olarak ise bir icat, ortaya çıkış koşulları açısından uyumla da nitelenemez.

Tarde, toplumsal bağın insanların birbirlerini yalnızca taklit etmeleriyle değil, aynı zamanda bu taklitle söz konusu olabilen zihinler-arası bir uyum ile bağlantılı olduğunu belirtmekteyken, uyumun ardıl, belirli bir ilişkinin niteliksel bağıntısına ve sürekliliğine vurgu yapmış olur. İcat ise verili bir bağa dayanan belirli bir biçimdeki ilişkinin potansiyel olarak dağılması, bir icadın “başarılı” olması durumunda yeni bir ilişki tarzının mevcut ilişkinin yerine geçmesi sonucunu doğurur. Bu anlamda bir icat, ilişkisel olarak edimleşen bir uyumun tekrarlanışı değil, farklı frekanstaki bir uyumu kurma potansiyeli ile tanımlanır.

136 G. Tarde, 2004a, s 41.

Son olarak ise bir icat, görece sabit benzerlik dizileri içerisinde de yer almayan, oradaki eğimlere ve eğilimlere uygun olmayan bir yeniliktir. Taklidin sonucu olarak meydana gelen benzerlikler kendi başına tarihsel bir ilerleme sonucunu doğuramazlar;

benzeşim dalgasının tek sonucu yayılarak güçlenmenin neden olduğu istikrarsızlık titreşimlerinin frekans aralığının büyümesidir. Diğer deyişle benzeşim yalnızca tarihsel gerilimi arttırır, onu ilerletmez. Tarihsel çağları üreten ise son derece özgün bir tarzda birbirine bağlanmış çok çeşitli icatların ve onların sonucu olan istek ve fikirlerin belirli bir uyumu oluşturan, kendi taklit formlarını kışkırtan kurucu gücüdür.137 Bu anlamda tarihsel ilerlemenin sağlandığı farklı dönemlerin katmanlaşması ancak icadın yarattığı kopuşlar ve arzu ile inançlar üzerinde tertiplediği yeni akışlar ile mümkündür. Çeşitli taklit dalgaları ise birbirlerine karşıt ve çelişik çevrimler oluşturarak birbirinin yerine geçse ve hatta biri diğerini yavaş yavaş gözlerden silebilse dahi, taklitler arasındaki ilişkiler kendiliğinden bir kopuşu ve tarihsel ilerlemeyi sağlamaz. Bir taklit dalgasının ortadan kaybolması düzlemsel bir çevrimden ibarettir. Yalnızca icatlar, onu icat edenlerin beyinlerindeki belirli sayıdaki icadın etkisi ile özgül bir maddi bağıntının kurularak, bir başka icadın üzerine eklenir ya da başka bir potansiyel icat alanı açarak düşüncelerin ve eylemlerin üst üste bindiği kaynakları üretir.

Yine de icat ile taklit arasındaki bağ tamamen kopuk değildir, fakat aralarında çok daha mahrem bir bağ vardır. Bir icat her hâlükârda çeşitli taklit bağları içinde meydana gelir, fakat bu onun tamamen bireysel (bir beyine bağlı) ve olumsal (bir derecede daima rastlantısal) mahiyetini kuşatamaz. Bu anlamda bir icat, toplumsal olanın göbeğindeki

137 G. Tarde, 1903, s. 68.

toplum-olmayandır, ancak aynı zamanda tüm toplumsallıkların da kaynağıdır. Dahası, icadın mucidiyle de oldukça mahrem bir bağıntısı vardır çünkü bir icat, onu gerçekleştiren beynin özerk kendiliğine, taklit içerisindeki benliğine dışsal, büyük ölçüde karşıt bir bağıntıya denk gelir. Ancak, yine de yalnızca bir beyin, kendisi de belirli sayıda bireylerden oluşmuş bir toplum olan beyin, bu bireylerin (monadların, sonsuz-küçüklerin) yeni bir oranlanma ilişkisine girişi ile bir icadın mucidi olabilir. Zira bir icadı taklidin konusu haline gelerek toplumsal formlara dönüştüren de yine bu “bireydeki toplumlar”dır.

Öyleyse Tarde’ın kendine yönelttiği temel soruyu burada bir kez daha tekrarlayabiliriz: “Toplum nedir? Bizim bakış açımızdan bunu tanımlayabiliriz: Son derece değişik biçimlerde herkesin tek tek ve karşılıklı olarak birbirine sahip olması.”138 Tarde için var olmak, sahip olmakla (to have) aynı şeydir.139 Olmak (be) fiilinden ziyade sahip olmak fiilinin ontolojik bakımdan birincil konuma getirilişi, varlıkların birbirleriyle ilişkisini çeşitli düzeylerdeki aidiyetler olarak okunuşuna fırsat tanır. Varlıkların sahip oldukları şeyler biçimleri ve dereceleri açısından birbirlerinden ayrılır.140 Sahiplik biçimlerini belirli aidiyetler, iyelikler formu olarak kuran şey sahipliğin tek yönlü ve çift yönlü olan tarzlarıdır. İnsanlar arasındaki ilişkileri toplumsal ilişkileri niteleyen sahiplik biçimi, sahipliğin çift yönlü oluşudur. Tarde toplumsal bağın niteliği olan taklit ediminin derecesini belirmek üzere uyum kavramını bu noktada seferber eder. Uyum, varlıkların

138 G. Tarde, 2004b, s. 88.

139 A.g.e, s. 90.

140 A.g.e, s. 84.

iyeliklerinin karşılıklı, çift yönlü bir şekilde benzeşmesi; varlıklarının iyeliklerinin arzu ve inanç akışları ile ortaklaştırılmasıdır. Bu anlamda iyeliklerin dereceleri yoğun ya da gevşek, görünür ya da görünmez olabilir. Ancak her halükârda sahip olunanlar monadlardır ve arzu ve inançlar, bu monadların sosyal görünümleridir. Bir mucidin sahip olduğu şey, onun beynindeki “binlerce isimsiz işçi”nin, her biri kaynağını bir icatta bulmuş çeşitli sayıdaki taklit dalgasıyla beyne taşınan arzu ve inançların çok özgül, toplum-dışı bir biçim ve derece oluşturmasıdır. Böylece bu beyin içinde arzu ve inancın yeni bir bağıntısı ortaya çıkmış olur. Ancak bu beliriş, hiçbir zaman “durduk yere” olmaz;

bir icadın ortaya çıkışı daima iki ayrı akıntının, iki farklı taklit dizisinin, iki ayrı düşüncenin karşılaşması ile mümkün hale gelir.

Keşifler veya buluşlar ne kadar benzemez, ne kadar değişik olursa olsunlar, belli bir ana kadar yabancı ve birbirine faydasız olarak bakılan, oldukça donanımlı ve hazır bir zihinde kesişerek kendilerini birbirlerine kökenden sonuca bir bağla olsun, araçtan amaca bir bağ ile veya sonuçtan nedene bir bağ ile olsun sıkı bir şekilde bağlı olarak gösteren iki düşüncenin zihinsel karşılaşmasına dayanma ortak özelliğine sahiptir hepsi temelde. Bu karşılaşma, bu verimli birleşme, işte başlangıçta çoğunlukla gözden kaçan, bir sanayiinin büyük değişikliklerinin, gezegenin ekonomik dönüşümünün bağlı olduğu bir beynin derinliklerinde gizli olan olay.141

141 G. Tarde, 2004a, s. 156. W. Benjamin de icatların kurucu gücüne dair benzer bir temayı paylaşacaktır; “(…) çünkü önünde kültür varlıkları diye gördüklerinin hepsi, insanın tüyleri ürpertmeksizin düşünemeyeceği bir kaynaktan gelmektedir. Bunlar varlıklarını yalnızca onları yaratan dehalara değil, ama aynı zamanda o dehaların çağdaşlarının adı anılmayan angaryalarına borçludur” (W. Benjamin, Pasajlar, çev. Ahmet Cemal, 11. basım, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2014, s. 41).

İcat, toplumun dışarısında yer alan fakat mahalli tam da toplumsal bağların kesişiminde yer alan spesifik bir eğilimin içsel bir kıvrılışında, bir tür burgaç oluşturmasında ortaya çıkar. Bu anlamda toplumsalın dışında fakat onun tam merkezinde ya da çeşitli düzeylerdeki merkezlerindedir. Diğer deyişle icat, dışarda olan bir içselliği, arzu ve inançların yeni bir formunu içeriye tevil eder; dışta olanı içe kıvırarak içeriye dahil eder. Bu anlamda toplumsal olanın toplumsal-olmayanla kurduğu Tardecı taklit ve icat ilişkisi, toplumsal olgunun tüm düzeylerinde her yönüyle tekrar tekrar ortaya çıkar. İcat, toplumsal tüm olgular ile kurduğu kurucu bağa koşut olarak, toplumsal tüm değerlerin de kurucu kaynağıdır. Böylece herhangi bir değer dizisi, ister bir meta, mülk, norm ya da kural olsun tüm değer biçimleri, kaynak buldukları icadın ortaya çıkış anı itibariyle tamamen belirlenmiş olur.142 İcadın toplumsallaşarak taklit edilmesi ile birlikte gerçekleşen yalnızca bu ilksel değerin yeniden-üretilmesinden ibarettir. Dahası, arzu ve inanç bileşkelerinin çeşitli derece ve biçimleri olarak ihtiyaçlar, tutkular, gereksinimler ve hatta zorunluluklar ve lüksler dahi bizatihi icadın ürettiği arzu ve inançların nehir yataklarının çeşitlenişinden başka bir şey değildir. Bu anlamda icat, basitçe ihtiyaçların tatminine yönelik inovasyonlar anlamına gelmez; aksine, bu ihtiyaçları ve arzuları üreten şey bizatihi öncül bir icadın kendisidir.143 Tüm sosyal

142 A. M. Aytaç, 2008, 80.

143 G. Tarde, 1903, s. 93. W. Benjamin, gereksinimler ile tatminlerin “zamansız” ortaya çıkışlarına dair ironik bağıntıdan sanat yapıtı dahlinde bahsetmiştir: “Henüz tatmin olma zamanı gelmemiş bir gereksinim yaratmak, her zaman sanatın öncelikli görevlerinden biri olmuştur.” (W.

Benjamin, Teknik Olarak Yeniden-Üretilebilirlik Çağında Sanat Yapıtı, çev. Gökhan Sarı, Zeplin Kitap, İstanbul, 2015, s. 51).

gereksinimler, icadın toplumsala doğru fışkırmasının bir sonucudur. Bir gereklilik veya ihtiyaç daima kendinden önceki icadının sonucu olarak meydana gelmiştir.144