• Sonuç bulunamadı

B. Taklit ve Toplumsal Olgu

2. Metot: Topografik Ritim

Toplumsal bağların Tardecı taklit nosyonu aracılığıyla bir topografyasını çıkarmaktaki amacımız, toplumsal düzenliliklerin, benzerlik hatlarının ve tekrar dizilerinin haritalandırılışının yanı sıra, taklidin gayri-toplumsal yönü olan icadın ve yenliklerin de, toplum içinde muhtemel olarak tutunacağı beklenti ağlarını dahil ederek, tekrarlamaların ve tekrardaki kırılmaların toplumsal mekanizmalardaki ara terimlerini aynı anda tespit edebilmektir. Bu anlamda topografya, yalnızca durumları değil, aynı zamanda eğilim ve hareketleri de aynı düzlem içinde işaretleyebilmeyi amaçlar. Tarde

için toplumsal olgu, birey ya da kolektif bilinç değil, farkın üretildiği ilişki biçimleridir.65 Bu ilişki biçimlerinin haritalandırılması taklit dizilerinin ve onun sonucu olan benzerlik hatlarının yayılım süreçlerini içermekle sınırlı iken, topografik çözümleme, farklılaşarak yayılan bu akışların kesişiminde ortaya çıkan farklılaşma derecelerindeki niteliksel farklılaşmanın kavramsal izlerini sürer. Diğer deyişle topografya, iki boyutlu bir harita üzerinde toplumsal bağların düzlemsel boyutunun yanı sıra, taklit dalgalarının kesişerek üst üste bindiği, kırılmalarla tortular bıraktığı ve farklı katmanları oluşturduğu tarihsel derinliği hesaba katmayı amaçlar. Topografik derinliğin harita düzlemine eklediği şey, ya da tersinden bağların haritasının dışarda bıraktığı şey, taklit dalgalarının başkalaşma noktaları ve bu noktaların ancak bir icatla kavranabilir düzeyde bir hat oluşturabildiği eğilim hatlarıdır. Bu şekilde hem toplumsal olan hem de gayri-toplumsal olanın yeri, toplumsal olgunun içi ve dışının kesişim çizgileri kavramsal süreçleri itibariyle çözümlenebilecektir.

Tardecı sosyoloji açısından bir toplumun içi, sınırları dahlindeki alanı, dil, kültürel kodlar, gelenek kalıpları, endüstri rejimleri gibi çeşitli taklit dalgalarının ortaklaştığı alan olarak görülebilir. Bir topluluğun uzamsal sınırları, benzer şeylerin kendilerini taklit yoluyla yayabildiği alana denk düşer. Tarde, istek ve inançların spesifik bir bedenleşmesi, bireyselleşmesi olarak toplumsal bir entitenin varlığını sürdürebilmesinin öncelikli koşulu olarak onun büyümesini, yayılmasını gösterir ve bu doğal eğilimin toplumsal olgu bakımından daima çift taraflı bir sonucu olduğunu belirtir;

65 A. Barry, N. Thrift, “Gabriel Tarde: Taklit, İcat ve Ekonomi, çev. Emre Koyuncu vd., Tesmeralsekdiz: Toplumsal Araştırmalar ve Sanat Şebekesi, Yıl: 2, Sayı: 3, Yaz 2008, s. 52.

Eğer, ardı ardına gelen dönemlerde, örneğin XII. yüzyıldan günümüze, Avrupa’nın dil haritasının ya da aynı şekilde dini, politik, hukuki ve ekonomik haritalarının uğradığı değişimleri karşılaştırırsak, dillerin, inançların, politik şekillerin, geleneklerin, yan yana ve birlikte var olan endüstri rejimlerinin sayısının küçük düşüşleriyle, tümü sadeleşen türden olan bu haritalar arasında bu benzerliği fark ederiz. Bu da, yaşamayı başaran dillerin, inançların, ayakta olan endüstrilerin durmaksızın büyüyenler olduğunun bir göstergesidir. Haritaların bize gösteremeyeceği şey ise, bu olgunun gözden kaçmış olan diğer yüzüdür, yani, bireysel orijinalitenin gelişmesi, yayılması ve de bu yayılma sayesinde, yükselen sıradanlıkların, bayağılıkların gelişmesi ve yayılması.66

Bir taklit dalgasının yayıldığı düzlem, bir yanda belirli tekrar biçiminin kendisini güçlendirerek yeniden ürettiği, fakat aynı zamanda onu taklit edenlerin, içerdekilerin birbirlerine benzeşmeleri ölçüsünde aynılaşması, sıradanlaşması, taklidi gerçekleştirenlerin olabildiğince anonimleşerek “uyurgezer” hale gelmeleridir. Bir taklit dalgasının gücü, onu oluşturan istek ve inançların bileşiminin sıradanlaşmasından, onu taklit ederek yayanların bir anlamda güçsüzleşmesinden, tekrarın bireyler düzeyinde alışkanlıklar halinde otomatik düzeyde gerçekleşmesinden kaynaklanır. Bir türden

‘bireyselleşme’nin yayılması, bir toplumsal olgunun nicel gücü, onu taşıyan bireylerin nitel güçlerinin benzeşerek asgari düzeye inmesi ile gerçekleşir. Taklit yoluyla yayılma birikimci bir süreçtir, fakat aynı anda olağanca nitel farksızlaşma, sıradanlaşma sonucunu

66 G. Tarde, 2004a, s. 18, 19.

doğurur. Tarde, taklidin yayılma ve aynı zamanda yükselen bayağılaşmalar üretme olgusunu betimlemek için yayla (plateaux) kavramını kullanır.67

67 Akay, Tarde’ın yayla kavramını kullanışını Deleuze ve Guattari’nin A Thousand Plateaus (G.

Deleuze, F. Guattari. A Thousand Plateaus: Capitalism and Schizophrenia, London, Continuum, 2004) eserindeki yayla kavramsallaştırması ile ilişkilendirerek şu yorumda bulunur: “Asıl ilginç olan beyinlerarası mübadele ve geçişliliktir. Yeni bir fikir, küçücük bir yenilik yavaş yavaş bu süre içinde gelişmeye ve yeşermeye başlamaktadır. Ortaya atılan bir fikri takip etmek onun

‘geometrik eğrisi’ni’ izlemek demektir. Burada ‘grafik eğriler’ ortaya çıkar. Bunlar bir çeşit diyagramlardır. Çoğalırlar ve kesişerek dağılırlar tekrar çoğalır ve çoğullaşırlar. Burada en ilginç kavramlardan birisi de Tarde’ın kullandığı ‘yayla’ kavramıdır ve hemen Deleuze ve Guattari’ye doğru bizi çekmektedir. Yaylalar (platolar) her zaman ‘sabit olmayan dengeleri’ oluşturmaktadır.

Eğilimlerin arzularını ve inançların eğilimlerini oluşturmaktadırlar. Yükselen seriler ve alçalan seriler arasındaki sabit olmayan dengenin diyagramı istatistik bakımından ilginç bir yere doğru gelir ve güncel sanatlardaki haritacılık fikriyle birlikte birleşmeye başlar. İklimler, bitki örtüsü ve rüzgârların diyagramları enlem ve boylamların diyagramları istatistiği bizi bugüne getiren çizginin oluşumunda büyük bir katkı sağlamaktadır. Bu ‘istatistiksel’ diyagramlar bizim sınırımızın görünmeyen yanlarını görünür kılmaya başlayarak, ulus-devlet veya vatandaşlık üzerine kurulu bir tarih düşüncesinden bizi coğrafya reaksiyonuna doğru götürür ve de bu diyagramatik çizgiler bizim bireyselleşmemizi kurmaya başlamakta ve de kolektif kesişimlerimizi sağlamaktadır” (A.

Akay, “Ali Akay’la Tarde Üzerine Söyleşi”, Tesmeralsekdiz: Toplumsal Araştırmalar ve Sanat Şebekesi, Yıl: 2, Sayı: 3, Yaz 2008, s. 113). Akay’ın bu istikrarsızlık hatları boyunca, çeşitli taklit dalgalarının kesiştiği diyagramlar içinde “bireyselleşme”lerimizi ve “kolektif kesişimlerimizi”

bulması haksız değildir, ancak tüm bu ritmik hat boyunca söz konusu olan yalnızca bireyselleşmeler değil, aynı zamanda genelleşmiş kiplikler, kurumsal sıradanlıklar, bayağı kalıplar; kısacası görünür ya da görünmez olan tüm bir toplumsal katmanlar düzenidir. Deleuze

Çeşitli taklit dalgalarının yayılışının oluşturduğu düzenlilik, yayılmanın çift anlamlı gelişiminin bir sonucu olarak yükselen bir durgunluk, yukarıdaki bir sıradanlık anlamına gelir. Toplumun sınırlarını meydana getiren bu yaylalar, toplumsal güçlerin çelişkili yapısını, esasında kararsız, istikrarsız olan dengesini oluşturur. Yayılmaların oluşturduğu yaylalar, gücün toparlanıp büyüdüğü ölçüde onu oluşturan tekil güçlerin azalışındaki kararsızlaşan bütünleşmede belirir. Ancak bu durum basitçe genelleşen gücün özel, tekil güçler aleyhine gelişmesi anlamına gelmez. Söz konusu olan yayılma ve sıradanlaşma serilerinin farklılaşması, yaylayı oluşturan iki farklı düzlemin, yüksekliğin ve alçaklığın git gide artan ritmik ayrışmasıdır. Yaylaları istikrarsız dengeler yapan, onu oluşturan genelleşmiş taklit dalgaları ile onu taşıyan taklitçiler arasındaki bu dizisel ayrılığa dayalı güç farklılaşmasıdır.68 Toplumsal düzenliliğin denge düzlemi olarak yaylalar, gücün nicel yayılımı ile nitel durağanlaşması arasındaki farklılaşma serisi boyunca ritmik bir istikrarsızlık arz ederler.

Tarde sosyolojisinde toplumsal olgunun perspektifi birey ya da gruplar değil, bunları sınıflandıran, belirli ilişkilere sokan ve toplumsal olarak bağlayan ürünler, eylemler ve fikirlerdir.69 Bu anlamda Tarde’ın enter-psikolojisi, beyinler-arası ilişkiyi, özünde taklitçi olan ilişkiyi merkezine alır ve psikolojinin bireyselci çözümlenişine prim

ve Guattari’nin toplumsal güçler olarak Tardecı arzu ve inanç kavramlarını arzu akışları mefhumu içinden yeniden okumaları için, bkz. G. Deleuze, F. Guattari, 2004, s. 218-219.

68 Tarde, 1903, s. 116.

69 P. Mardsen, 2000.

vermez.70 Zira toplumun çeşitli tarihsel katmanlarının üst üste bindiği ve ritmik bir düzensizlik ile istikrarsız bir denge oluşturduğu yaylada bir insan, toplumsal olgunun belirleyicisi değil, onun özgül bir varyasyonu, spesifik bir titreşimidir. Öyleyse Tardecı sosyoloji içerisinden toplumsal bağların bir topografyasını çıkarma çabamızda birincil nesnemiz, bilinci ya da özerk varlığı ile öznelliğe kendiliğinden muktedir insan-özne olmayacaktır. Dahası, her şeyin bir toplum, her fenomenin toplumsal bir olgu olduğunu öne süren Tarde için insan toplumlarının özgüllüğü de mutlak bir nitelikten değil, yalnızca içerisinde yer alıyor oluşumuzdan kaynaklanır. Latour’un belirttiği gibi, “insan toplumlarının özgüllüğü, sembolik olmalarından, bireylerden oluşmalarından ya da mevcut makro örgütlenmelerinden ileri gelmez. Bize özgül gibi görünmelerinin, onları içeriden görmemiz ve dışarıdan anladığımız diğer toplumlara nazaran daha az unsur içeriyor olmaları dışında bir nedeni yoktur.”71

İnsan toplumlarına yöneltebildiğimiz içerden bakış, içeriye dair bilginin hem olanağını hem de sınırını aynı anda gerçekleştirir: “Mesele insan toplumları olduğunda, (…) kendimizi evimizde hissederiz; şehir ya da devlet, alay ya da cemaat adı verilen bu

70 A. Barry, N. Thrift, 2008.

71 B. Latour, 2008, s. 37. Tarde’ın saf sosyolojiye duyduğu ilginin ve ihtiyacın başlıca nedenlerinden biri de bu olgu; insan toplumlarının fizik ve organik diğer toplumlar arasında bir toplum olması, tek farkının tekrar dizilerini özgül olarak beyinden beyine taklit yolu ile gerçekleştirmesi olgusu yatar. Saf sosyoloji, bir tür soyutlama olarak, insan toplumlarının yalnızca kendisiyle baş başa kaldığı, fizik ya da organik dünyaların etkilerinin en aza indirgendiğinde insanlar arasındaki olabildiğince salt taklit yoluyla gerçekleşen ilişkinin nasıl bir mahiyete bürünebileceğine dair bir metodu ve bir yanıyla da bir tür ütopyayı ifade eder.

tutarlı insan sistemlerinin gerçek birer parçasıyızdır. İçeride olan her şeyi biliriz.”72 Bilgi ile spesifik bir bağlamdaki toplumun sınırları birbirlerine tam olarak örtüşür, hatta bir yönüyle bunlar birbirine tam olarak özdeştir. Tersten söyleyecek olursak, bildiğimiz her şey, somut ve özgül bir bireyselleşmenin toplumsal bağı olarak içerdedir. İnsan toplumlarının özgül yanı, içeriden bir bakışla kendilerini diğer toplumlardan ayırma yetilerinden başka bir değildir ve bu yetinin, içsel bir yeti olsa da orijinal veya insan topluluklarına özgü olup olmadığı ya en nihayetinde belirsiz ya da zorunlu olarak varsayımsaldır.

Tarde bilginin imkânı ile sınırlarını toplumsal olanın perspektif ilkesi dahilinde toplumun belirli bir bireyselleşme kipliğine, bedenleşmesine özgüleyerek bir yandan bilgiyi belirli bir toplumsal bağ olarak topografik bağlama yerleştirirken diğer yandan da toplumsal olana dair bilginin metodolojik yönünü oluşturmuş olur. Özellikle J.S. Mill’in formüle ettiği haliyle, bundan böyle sorun sosyal bilimlerin ihtiyacı olan yasaların çıkarsamasında doğa bilimlerine nazaran “karmaşıklık”73 problemini çözmek değil, bilgiyi mümkün kılan benzerliklerin, farklı katmanlardaki çeşitli benzeşmelerin işleyişini kavramaktır. Böylece toplumsal olgunun sınırları da Durkheimcı kolektif temsiller düzeyinden,74 beyinler arasındaki yersel edimleşmelere; bilinçaltının bireysel

72 A.g.e.

73 Doğa bilimlerinin metotlarının sosyal bilimlere aktarılışında J.S. Mill’in formüle ettiği

‘karmaşıklık’ problemi için, bkz. P. Winch, Sosyal Bilim Düşüncesi ve Felsefe, çev. Ömer Demir, 2. basım, Ankara, Vadi Yayınları, 2007.

74 Krş. É. Durkheim, Sosyolojik Yöntemin Kuralları, çev. Cenk Saraçoğlu, İstanbul, Bordo Siyah Klasik Yayınlar, 2004.

koşullanışlarından, arzu ve inançların kolektif yer-altı akıntılarına; paylaşılan ortaklıklardan, bulaşan benzeşimlere; bireyselliklerin birliğinden, birelliklerin yayılımı ve örneklerin çoklulaşması nosyonlarına kaymış olur.75

Toplumsal bağların topografik analizi toplumsal olgunun taklide dayalı yayılışının oluşturduğu istikrarsız dengenin ritmini öznelliğin bilincinde ya da iradi koşullanışlarında değil, bunların da birer nokta olarak belirginleştiği, toplumsal taklit dizilerinin eğilimlerine, bireyselleştirici çakışmalarında, tekrarlamalarla belirginleşmiş eyleme biçimlerinin patikalarında, benzerliklerin farklı oranlarda yoğunlaştıkları heterojen dağılımlarda göstermeye çalışır. Böylece toplumsal biçimleri oluşturan ardışıklıkları sayılandırmanın ve eğilimleri derecelendirmenin önü açılmış olur.76 Bir taklidin yayılma hızı, kesintileri, dağılım hatları ve aynı zamanda bir diğeri ile kesiştiği yerdeki istikrarsızlık mahalleri, belirli bir olgunun yoğunlaştığı oyuklar ve onun tarihsel kıvrımlarını işaretleyebilecek kavramsal düzlemi inşa etmek, toplumun topografik çözümlemesinin amacı olarak belirir. Söz konusu olan toplumsal bağın taklit yoluyla edimsellenişinde ifadesini bulan “yüksekteki alçaklıkların” ya da kararsız/istikrarsız dengenin öğelerini belirlemek ve tüm bunların birbirine belirli bir biçimde bağlandığı ritmi keşfetmektir:

İstek ve inançların bedenler üzerindeki ve onlar aracılığıyla gerçekleştirdiği yayılmalar;

75 A. Toscano, “Uzlaşmanın Güçleri: Gabriel Tarde’da Devlet ve İmparatorluk”, çev. P. Burcu Yalım, Tesmeralsekdiz: Toplumsal Araştırmalar ve Sanat Şebekesi, Yıl: 2, S. 3, Yaz 2008, s. 96-97.

76 G. Tarde, 1903, s. 6.

tarihsel tekrarlamalarla oluşan birikmeler, tortular ve katmanlaşmalar; kesişimler üzerinde beliren sapmalar, kırılmalar ve tersine çevrilmeler.