• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ BÖLÜM: ŞİDDET ÜZERİNE

C. İçin İçin Kaynayan/Patlayan Şiddet

Baudrillard da Bourdieu gibi simgesel şiddet ile "gerçek" bir şiddetin, karşı-şiddetin, fizik, çıplak ya da kaba şiddetin birbirlerinden farklı düzlemlere sahip olduğunu düşünür. Fakat Bourdieu'ya ek olarak Baudrillard, şiddetin yine ancak başka bir şiddet vasıtasıyla bastırılabileceği düşüncesinin, simgesel şiddet ile fizik şiddet arasındaki ayrımda kesinlikle işlemeyeceğini ileri sürer.235 Bu ikisi başka mekanizmaları seferber edip, birbirlerinden tamamen ayrı düzlemler içinde işler.

Simgesel şiddet ile kaba güç ya da fizik şiddet arasındaki ayrım toplumsal güç ilişkilerinin kaçınılmaz etkisi ve çeşitli biçimlerdeki belirleyiciliğini, şiddetin yalnızca beden üzerindeki görünür zarar ya da yasadışı eylem olarak gerçekleşmediğini, hatta bu anlamda simgesel şiddet biçimlerinin fizik şiddetten çok daha yaygın, etkili ve aynı zamanda kabul edilebilir olarak görülerek nasıl bir tür toplumsal yatkınlık mekanizması içerisinde hissedilmeksizin işleyebildiğini göstermesi bakımından son derece önemlidir.

Ancak iktidar ilişkileri bağlamında şiddetin simgesel formunun, fizik şiddet dışındaki tüm şiddet biçimlerini kapsayabildiği de kuşkuludur. Çünkü simgesel şiddet nosyonu en nihayetinde şiddetin öznesi ve nesnesi arasında yapılan ayrım ölçüsünde -Bourdieu için bu ayrım her ne kadar birbiri içine geçebilen ve yer değiştirebilen bir ayrım olsa da- şiddet eyleminin bir dayatanı, dayatılanı ve dayatılan belirli bir şeyin olduğu, diğer

235 J. Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, çev. Oğuz Adanır, 3. basım, İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2011, s. 72.

deyişle spesifik konumunun belirlenebildiği bir gösterge rejimi içerisinde işleyen bir şiddet biçimini konusu olarak alır. Simgesel şiddetin tüm gizleme ve yanılsama mekanizmaları içerisinde de olsa bir faili, kurbanı ve adına işlediği bir iktidar düzeni vardır. Ancak şiddetin ilk bakışta kolaylıkla seçilemeyen ve bu anlamda kendini açık bir şiddet olarak sunmayan fakat özellikle günümüz için sonucu ve dolaylı etkisi itibariyle total bir dayatma ve sistemin tümüne dağılan bir tür baskısı bulunan -ve aynı zamanda bu baskıya karşı kendi özgül şiddet biçimlerini de yaratan- şiddet türleri de vardır.

Baudrillard'ın "için için kaynayan/patlayan şiddet" olarak adlandırdığı ve belirli bir öznesi, rakibi ya da stratejisi olmayan, bir anlamda "nötralize olmuş" şiddet biçimleri bunlara örnek olarak gösterilebilir. 236

Baudrillard'a göre için için kaynayan/patlayan şiddetin temelinde stoklama (istifleme) vardır. Her türlü stoklama, stoklanan şeyin çekim gücü ve aynı zamanda atıllığının giderek yoğunlaşmasına bağlı olarak özgün bir şiddetle yüklü hale gelir.

Baudrillard stokun kendisinin bu kendiliğinden şiddetine örnek olarak kitleyi gösterir:

"Bir atalet odağı olan kitle aynı zamanda yepyeni, açıklanması olanaksız ve dışa dönük şiddetten farklı bir şiddet biçiminin de kaynağıdır."237 Ancak kitle, stok şiddetinin tek örneği değildir; genelleşmiş bir için için kaynayan şiddet yükünün görünümlerinden yalnızca biridir. Bir diğer dışa dönük ol(a)mayan, stoklamanın için için kaynama/patlama'nın nedenini oluşturduğu şiddet türü caydırma şiddeti, özellikle nükleer silahların caydırıcılığı ile kurulan bütünsel bir eylemsizliğin ve aynı zamanda bu

236 J. Baudrillard, 2016, s. 58.

237 J. Baudrillard, 2016, s. 101 (vurgu aslında).

eylemsizliğin stoklanışının simgesel karşılığı olan eylem patlamalarının şiddetidir.

Uluslararası İlişkiler literatüründe Dehşet Dengesi238 olarak adlandırılan nükleer silahların az sayıda da olsa çeşitli devletlerde var olması ve özellikle Soğuk Savaş sırasınca A.B.D. ve S.S.C.B. tarafından istiflenircesine üretimi, tek bir mantıksal ve aynı zamanda olgusal sonuca yol açmıştır denilebilir: İstiflenen tek bir nükleer silahın dahi hiçbir koşulda savaş için kullanılamaması. Bir yönüyle, devletler arasındaki nükleer bir savaşın olasılığı olgusal olarak dahi mümkün değildir, çünkü nükleer savaşın olası tek bir sonucu vardır: Yeryüzündeki bildiğimiz yaşamın tümüyle sonu. Tam da bu son nedeniyle nükleer bir savaşın varlığından bahsedilememektedir, çünkü nükleer bir savaşın sonucunu ölçebilecek yaşamsal ya da toplumsal bir dayanak yoktur. Diğer deyişle nükleer silahların istiflenişi, görünürde nükleer silahların kullanılamayacak oluşuna dair kuralın etkisini güçlendirmekten başka bir şeye yaramaz. Uluslararası ilişkiler literatüründe bu durumun olgusal anlamsızlığı çift-kutuplu dünyada karşılıklı nükleer caydırıcılık olarak reel-politik düzlemde açıklanmaya çalışılsa da, belirleyici aktörler olarak devletlerin tanımlandığı ölçüde caydırıcılığın genelleşmiş mekanizmasını kavrama çabaları genellikle başarısızlıkla sonuçlanır. Çünkü nükleer silahların karşılıklı istiflenişi ile beraber caydırıcılık artık yalnızca devletlerin yürüttüğü jeo-stratejik bir politika olarak nükleer üstünlükle açıklanamaz duruma gelir; nükleer silahların istiflenişi, devletlerin de dahil olduğu küresel bir caydırma oyununun içine düşme, onun kurallarına tâbi olma ile ancak açıklanabilir.239 Ancak nükleer silahların devletler açısından savaşta kullanılmasının

238 Krş. M. Gönlübol, Uluslararası Politika: İlkeler, Kavramlar, Kurumlar, 5. basım, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2000, s. 444- 447.

239 Burada Baudrillard'ın yasa ile kural arasında koyduğu ayrıma kısaca değinmek faydalı olabilir.

Baudrillard için yasa, gerçeğin bir yanılsaması olarak gerçekliğe inanılmasını şart koşar. Oyunun

imkânsızlığı, nükleer silah istifçiliğinin herhangi bir sonuç doğurmayacağı anlamına gelmediği açıktır. Nükleer istifçiliğin sonucu, nükleer tehlikenin askıya alınması, paranteze alınarak bir caydırma şiddetinin daimî bir yörüngeye oturmasıdır. Böylece nükleer caydırma unsuru, oyunun kuralı haline gelerek yörüngesel bir sürekli tehdit unsuruna, medyanın pompaladığı ve nükleer tehlikenin sürekli olarak için için kaynadığı, aktörsüz, öznesiz ve nesnesiz bir şiddet haline gelmiş olur.240 Caydırmayı için için

bir unsuru olarak kural ise yanılsamasını bizzat oyun olarak sunar. Gerçek'ten farklı olarak oyun, oyunun kendisine inanılmasını talep etmez. Oyuncular tam da "yaptıklarına inanmadıkları için, oyunun kuralları ile ilişkileri daha da zorunlu bir nitelik alır. Bu, yasalarla olan bağlantıya kesinlikle benzemeyen simgesel bir sözleşme bağıntısıdır. Yasa gerekli, kural kaçınılmazdır. Kuralda anlaşılması gereken bir şey yoktur. Tarafların birbirlerini anlamaları gerekmez. Birbirleri için gerçek değillerdir, yalnızca paylaşılabilen, bu bakımdan da, tek başlarına egemen olduklarını öne süren gerçek ve yasadan daha üstün olan aynı yanılsamanın işbirlikçisidirler" (J. Baudrillard, Kusursuz Cinayet, çev. Necmettin Sevil, 3. basım, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2012, s. 116). Demek oluyor ki kuralın bağlayıcılığı ve tâbiiyet etkisi, yasanın hükmünden çok daha bağlayıcıdır, çünkü yasa, dışsal olarak kurgulanan gerçekliği dayatmaya çalışırken, kural belirli bir gerçeklik kurgusuna karşılıklı olarak tâbi olma iradesine, simgesel bir tâbi olma jestine dayanır. Ancak tam da bu nedenle yasa, dayattığı gerçekliğin inandırıcılığı ölçüsünde katı ve sürekli olabilirken, oyun simgesel karşılıklılığın iradi bağlaşıklığı ölçüsünde kırılgandır.

240 Rusya Federasyonu'nun gerçekleştirdiğini ilan ettiği, neredeyse sınırsız menzile sahip balistik füze, yörüngesel bir caydırma şiddetinin hem teknik olarak en uç hem de mantıksal olarak tipik bir geliştirilmesi olarak görülebilir. Sınırsız menzile sahip olan bu balistik füze, bir kez havalanması ile birlikte istenildiği müddetçe herhangi bir hedefe yönelmeksizin havada hareket edebilmekte, radar ve füze savunma sistemlerinin çevresinden dolaşabilmekte ve istenildiği anda belirlenen hedefi vurabilmektedir. Nükleer enerji ile çalışan sınırsız menzile sahip bir

kaynayan bir şiddet haline getiren şey onun devletler arasındaki nükleer savaş ihtimalini ortadan kaldırması, bunun yerine yörüngeye oturmuş bir tehdidi yerleştirerek "gerçek"

şiddeti belirli bir anlamda devre dışı bırakmasıdır. Bu nötralize olmuş fakat etkisizleşmemiş aksine, vurucu etkisini sürekli hatırlatarak diğer her şeyi etkisizleştirmeye yönelen bir şiddettir.

Ancak için için kaynayan şiddet yalnızca nükleer caydırmanın devletler nezdindeki yörüngesel ve daimî olan şiddet rejimi ile sınırlı kalmaz. Diğer tabirle bu, şiddet rejimine bağlı olarak birçok başka görünümlerini de üretir. Nükleer istifçiliğin devletler arasındaki yörüngesel şiddetinin görünümü nükleer caydırma şiddeti iken, devletlerin kendi

nükleer füzenin icat edilmesinde şaşılacak pek bir şey olduğu söylenemez, ancak bu teknolojinin olası sonuçları veya ‘simgesel geri dönüşü’ gerçekten de şok edici olabilir. İlkin, artık belirli bir hedefi olmayan, daha doğrusu ateşlenmesi belirli bir hedefin belirlenmesine bağlı olmayan balistik füzelerin varlığı, yeryüzünü nereden geldiği belirsiz patlamaların mekânı haline getirmekten çok -bu zaten bir süredir yapılabiliyordu-, gökyüzünü uçuşan balistik füzelerin korkunç şenliği haline getirmesi daha muhtemeldir. Bu füzelerin caydırıcılığı belirli bir hedef üzerindeki korkunç etkisinden ziyade, hedefe gereksinim duymaksızın yolculuğuna başlaması, kendisiyle beraber tüm yeryüzünü de hedef olabilirliğin yörüngesine oturtmasıdır. Demek oluyor ki artık bizi vuracak olan füze ansızın ve görünmeksizin gelmekle sınırlı kalmaksızın, bir tur öncesinde kendini gökyüzünde gösterebilecek, daha önce hiç yaşatmadığı şekilde, bir füze teknolojisi hedeflerine, hedef olabilmenin hissini canlı bir şekilde yaşatabilecektir. Haber için bkz.

https://www.dw.com/tr/putin-s%C4%B1n%C4%B1rs%C4%B1z-menzile-sahip-f%C3%BCze-geli%C5%9Ftirdik/a-42788584 (10.10.2018).

içindeki karşılığı güvenliktir. Baudrillard, Foucault'nun Hapishane'nin Doğuşu241 eserinde tespit ettiği cezalandırma rejimindeki liberal dönüşümün disiplinci etkisine benzer bir saptamada bulunarak, 1830'lar İngiltere’sinde, devletin güvenlik şiddetinin ilk dönemecini yakalar. Bu dönemle birlikte cezai hükmün genellikle kanlı ve törensel bir uygulayıcısı olan cellattan, suç kodunun kendisini ve hükmünü aynı idari işlem ile belirleyebilen -Benjamin'in devletin hayaleti olarak adlandırdığı242- kolluk gücüne doğru siyasal bir kayma gerçekleşmektedir. Bu dönüşümle beraber celladın kanlı ve törensel niteliğiyle simgelenen "açık ve hedefi belli olan" şiddeti "genel bir önleme benzeyen şiddete dönüşmüştür."243 Baudrillard bu genelleşen ve niteliği suç edimini önceleyen önleme düzenekleri ile belirsizleşerek hayatın her alanına yayılabilen şiddet türüne karşı, halkın, celladı düzenli polise yeğlediğini belirtir. Çünkü bir hayalet gibi hem idari hem de cezai alanın tümüne sirayet eden kolluk kuvvetinin "vatandaşa karşı girişilen şiddete dayalı, suç işleme nöbetini devralmaktan başka bir şey yapmadığı görülmektedir.” Öyle ki, “zaman içinde polis, vatandaş açısından suçtan çok daha baskıcı ve tehlikeli bir şeye dönüşmüştür."244 Zamanla güvenlik rejimi, tüm toplumsal uzamı kuşatan siyasal-dışı bir alana tahvil edilerek iyiden iyiye görünmez hale gelmiş ve Baudrillard için terörist bir düzene dönüşür.245 Dahası, devlet içinde siyasal uzamı tümden kuşatan bu görünmez

241 M. Foucault, Hapishanenin Doğuşu: Gözetim Altında Bulunmak ve Cezalandırılmak, çev. M.

A. Kılıçbay, 4. basım, Ankara, İmge Kitabevi, 2013.

242 W. Benjamin, “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”, (der) Aykut Çelebi, Şiddetin Eleştirisi Üzerine, İstanbul, Metis Yayınları, 2010, s. 28.

243 J. Baudrillard, 2011, 305.

244 J. Baudrillard, a.g.e.

245 J. Baudrillard, 2016, s. 86.

güvenlik şiddetine karşı cevap olarak "gerçek, elle tutulabilen somut bir şiddetle karşılık"

veren terör eylemlerinin ortaya çıkması kaçınılmaz olur. Diğer deyişle, insanların içine kapatıldıkları ve bir anlamda için için kaynatıldıkları güvenlik terörü düzenine karşıt ve aynı zamanda mantıksal uzantısı olarak düzensiz, öngörülemez ve anlamlandırılamaz

‘terörist terör’ün somut, elle tutulabilen ve "patlayan" şiddeti bir tür simgesel karşılık olarak belirir. Güvenlik terörünün görünmez şiddetine karşılık olarak terörist şiddet patlamaları, sayısız biçim altında her an ve hiçbir belirti göstermeden ortaya çıkabilmektedir. Seri katillerden savaş dışı toplu kıyımlara, holiganlıktan radikal terör örgütlerine değin birçok biçim altında karşımıza çıkabilen bu radikal şiddet ve kıyım eylemleri, için için kaynayan güvenlik şiddetinin için için patlayan tersine çevrilmiş biçimi olarak, şiddetinin nedenini soruşturan her türlü hukuksal, psikanalitik ve kriminal açıklamayı da boşa çıkaracak şekilde temelsiz ve anlaşılamaz bir şiddet olarak belirirler.