• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II: ÖRGÜTSEL BELLEKLERİN ÖZ OLUŞUMU

2.3. Toplum Bilimlerinde Öz Oluşum

Doğa bilimlerinde bu gelişmeler olurken sosyal bilimlerin ekonomi-politik alanlarındaki tartışmalarda da öz örgütlenme ve öz oluşum sıklıkla tartışılmaya devam etmiştir. Johnson (2001) Öz oluşum adlı kitabında şehirlerin tepeden inme yönetimlere bağlı olmadan zaman içerisinde planlı bir şekilde nasıl gelişebileceğinin örneğini Manchester şehri üzerinden anlatmaktadır. Öz örgütlenmenin ekonomik karşılığını kavramsallaştıran Nobel ödüllü Elinor Ostrom (2010) ise ekonomik öz yönetişim (self governance) kavramını geliştirmiştir. Bu kavram insan kümelerinin çeşitli etkinlik alanlarında kendilerini örgütleme yeteneklerinden bahsetmektedir. Buradan hareketle merkezi örgütlenmenin her zaman gerekli olmadığını çıkarımı yapılmaktadır. Benzer şekilde McKelvey‟in öncülüğünde stratejik yönetim alanında öz örgütlenme ile ilgili hem uygulamaya dönük (Ul-Bien vd. 2007) hem de metodolojik eleştiri bağlamında (McKelvey ve Andriani, 2005) pek çok çıkarım yapılmaktadır.

Sawyer (2005:189) toplumsal olanın incelenmesinin aslında bir öz oluşum incelemesi olduğunu belirtmektedir. Yazara göre öz oluşum paradigması, sosyal bilimlerdeki yapısalcı ve etkileşimci paradigmalardan ayrılaran bir üçüncü anlayış getirmekte ve böylece diğer iki paradigmanın çeşitli eksik yönlerini eleştirerek, yeni açıklamalar getirmektedir. Aşağıdaki tabloda her üç paradigma da birbirleriyle karşılaştırılmaktadır.

45

Tablo 6: Toplumbilim kuramının tarihçesi (Sawyer, 2005:191)

Yapısalcı Paradigma (1950- 1960) Etkileşimci Paradigma (1950-1990) Öz OluşumParadigması (1990 Sonrası) Toplumbilimsel Kuramı Yapısal İşlevselcilik, Yapısal Sosyoloji, Mikro Makro kuramı

Etnometodoloji, yorumsamacılık, yapılanma (Structurtation) kuramı Sosyal öz oluşum Kuramın Vurguladığı Yukarıdan aşağıya nedensellik; Soyut, Şahıslardan bağımsız ortaklaşa mevcudiyet Aşağıdan yukarıya nedensellik ya da öz oluşum; yaratım aktörleri

olan şahıslar Öz oluşma (meydana gelme) söylemi ve sosyal nedensellik; Geçici ya da sabit öz oluşumların aracılığı

Tablo 6‟da da görüldüğü üzere ilk üzerinde anlaşılan yapısalcı paradigma ortaya çıktığı 1950‟li yıllardan itibaren çevrenin belirlenimciliğine vurgu yaparak mikro ve makro alanlar arasında bir ayrıma gidilmesini önermiştir. Çeşitli yazarlara göre (Rawls, 1987; Wiley, 1988; Gindoff 1992), yapısalcı paradigmanın büyük bir eksikliği bireyler arası etkileşimlere odaklanmamasıdır (Aktaran Sawyer, 2005:197). Tablo 1‟de ikinci sırada ortaya çıktığı görülen etkileşimci paradigma ise bu eksiklikler dolaysıyla oluşan itirazlar sonucu ayrı bir anlayış getirmiştir. Bu paradigmaya göre bireylerin etkileşimleri dolayısıyla değişebilen çevrelerin yine bireyleri etkileyerek değişmesi mümkün olduğundan sürekli bir yapılanma ve değişim olduğu kabul edilmektedir.

Etkileşimci paradigma pozitivist anlayışla yukarıdan aşağıya bir belirlenimcilik yerine aşağıdan yukarı dolayısıyla sosyal olarak inşa edilebilen bir sosyal gerçekliği kabul etmektedir. Dolayısıyla aşağıdan yukarıya bir öz oluşumdan bahsetmek bu paradigma içerisinde mümkündür. Örgüt kuramları içerisinde önemli bir yere sahip olan yeni kurumsal yaklaşımda pek çok yazar öz oluşum “emergence” ibaresini çeşitli bağlamlarda kullanmıştır. Ancak bu kullanım öz oluşumu açıklamak için yerli olamamaktadır, çünkü arkasındaki mekanizmalara dair herhangi bir açıklama ile ilgilenilmemektedir. Sawyer‟ın (2005: 206) ifade ettiği şekliyle: etkileşimlerin sosyal bir öz oluşuma nasıl dönüştüğü ile ilgili sağlam temellendirilmiş sebepler ortaya konulmadıkça, etkileşimci bilim insanlarının diğer sosyologları iletişimin toplumbilimsel kuramın ana bileşenlerinden olduğuna ikna etmeleri zor olmaktadır. Bu sebeple hem yapının hem de bireylerin etkileşimler ile

46

aralarındaki nedensellik içeren mekanizmaların açıklandığı ayrı bir paradigma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır (Sawyer 2005) .

1990‟lardan itibaren sosyal bilimlerde karmaşıklık kuramı ile geliştirilen açıklamaların yeni bir paradigmaya doğru evrilmesi gerektiğini düşünen Sawyer (2005) bu yaklaşımları etkileşim paradigmasının anlayışıyla da sentezleyerek sosyal öz oluşum paradigması adı altında yeni bir yaklaşım getirmektedir. Bu yaklaşımdaki temel vurgu ise daha önceki yaklaşımlarda atlanan sosyal olanın nedenselliğini açıklama ihtiyacına cevap verebilmektir. Bunu ise geçici ya da sabit öz oluşumların aracılığına dayandırarak yapmaktadır. Aşağıdaki Şekil 4‟de bu yeni paradigmanın bir modeli özetlenmiştir.

Şekil 4: Sosyal Öz Oluşum Paradigması

Sosyal Yapı (E seviyesi)

Yazılı metinler (Prosedürler, kanunlar, yönetmelikler); somut altyapılar ve sistemler (mimari, şehir planlma, iletişim ve ulaşım ağları

İstikrarlı öz oluşumlar ( D seviyesi)

Grupların alt kültürleri, gruplara ait argo ve sloganlar, münzara rutinleri, ortaklaşa sosyal faaliyetler, ortaklaşa bellek)

Geçici öz oluşumlar (C seviyesi)

Konu, bağlam, etkileşimsel çerçeveler, katılım yapıları, ilişkisel rol ve konumlar, görevlendirmeler

Etkileşim (B seviyesi)

Söylem izlekleri, sembolik etkileşimler, işbirliği, arabuluculuk

Birey (A seviyesi)

Dikkat verme, temsiliyet, bellek, kişilik, bilişsel süreçler

Kaynak: Sawyer (2005:220)

Şekil 4‟de daire içinde kalan alan sosyal öz oluşumun gerçekleştiği alanı temsil etmektedir. Çemberin içinde daha çok kalan alanlar öz oluşuma daha çok konu olmalı ve bu

47

seviyeler arası nedenselliklerin açıklığa kavuşması gerekmektedir. Her bir seviye arasında karmaşık mekanizmalar nedensellik ilişkilerini yaratmaktadır. A seviyesi diğer paradigmalarda psikolojinin çalışma alanına denk düşmektedir. Bu seviyede bireylerde gözlenen bellek kişilik ve benzeri süreçlerde indirgenerek açıklanamayan sonuçlar bulunabilmektedir. Sosyal öz oluşumcu modelde, öz oluşumun gözlemlendiği seviye olmamasına karşın yapısı itibariyle karmaşıklık yaklaşımı ile ele alınması gerekmektedir (Sawyer 2005).

Psikoloji alanında çalışılan sinir bilimsel (sinir sistemi üzerinde bilimsel yöntem ile çalışılması) yeni gelişmeler ışığında biyolojik olarak indirgenemeyen öz oluşumsal davranışların açıklanması gereğini doğurmuştur (Detaylı bir inceleme için: Franks, 2012). Dolayısıyla indirgenerek açıklanamayan davranış fenomenlerinin sosyal öz oluşum ile açıklanması mümkün olmaktadır. Bu çalışmada da karmaşık sistemler yaklaşımı ile örgüt düzeyinde bir öz oluşumun nasıl gerçekleştiği araştırılmaktadır. Dolayısıyla bireylerin sinir sistemlerinin karmaşıklığı sonucu gözlemlenen öz oluşumlara ait bazı metaforik anlatımlar, benzer şekilde örgüt düzeyinde ele alınmıştır. İleriki bölümlerde kullanılan söz konusu metaforik kuramların detaylı açıklamaları yapılmıştır.

Bireylerin davranışsal niteliklerinin karmaşık yapısı birbirleri ile etkileşime girdiklerinde bir etkileşim karmaşıklığına sebebiyet vermektedir. Doğrusal olmayan bir nedensellik ilişkileri ağı içerisinde tüm bu etkileşimler sonucu bireylerin teker teker farklı davranışsal özelliklerine indirgenemeyen söylem izlekleri, simgesel etkileşim türleri ile işbirlikleri ve arabuluculuk yöntemleri öz oluşumlarına sebebiyet vermektedir. Sosyal öz oluşum bu seviyeden itibaren önem kazanmaktadır. Yaklaşıma göre bu etkileşimler öncelikle geçici kalıtımsal sosyal yapılar ve bağlamlar üretmektedir. Bu sayede sosyal çevrede bireylerin etkileşimlerinin gerçekleşmesi sonucu konum farklılıkları, farklı roller üstlenme ve görevlendirilmeler gerçekleşmektedir. Benzer şekilde bunlar da teker teker etkileşimlere indirgenerek açıklanamayan karmaşıklığın getirdiği sonuçlar olmaktadır (Sawyer 2005).

Seviye C‟deki bu fenomenler zaman içerisinde bir yerleşiklik kazanımına sebebiyet vererek kendi aralarındaki karmaşık etkileşimler ile istikrarlı faaliyet ve rutinlerin öz

48

oluşumunu gerçekleştirmektedirler. Dolayısıyla Seviye D‟deki bu faaliyet ve rutinler sosyal bilimlerde örgütlerin incelendiği alana denk düşmektedir. Burada ortaklaşa bir bellek ile rutin ve faaliyetlerin uzun ömürlü birer düzenlenmesi ve etkileşimlerin çerçevelerinin çizilmesi söz konusu olmaktadır. Bu ortaklaşa bellek daha sonra ne yapıyoruz ve nasıl yapıyoruz sorularının cevaplanabildiği örgütsel belleğe dönüşmektedir. Dolayısıyla bu tezde konu edilen örgütsel belleklerin öz oluşumu konusu Sawyer‟in sosyal öz oluşum paradigmasındaki seviye B içerisine denk düşmektedir.

Seviye E ise sosyal yapıyı göstermektedir. Bu seviye yeni kurumsal kuramın inceleme alanındadır. Çevrede kurumsallaşma bu bağlamda örgütsel karmaşık etkileşimlerin sistemli bir halde yerleşmesi ile toplumda belli kanun, düzenleme, teknoloji ve altyapılara dönüşebilmektedir. Bu tez çalışmasının konusu ise örgüt içi etkileşimlerle sınırlı kalacağından bu etkileşimleri seviye C ve D arasındaki karmaşık mekanizmaları anlamakla sınırlandıracaktır, dolayısıyla konum ve görevlendirme karmaşasından oluşan rutinlerdeki belleklerin anlaşılmasına odaklanacaktır.