• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM V. SONUÇ VE TARTIŞMA

5.2. Tartışma

5.2.1. Kavramsal Çıkarımlar

Örgütlerin antropomorfize edilerek yani insan vücuduna benzetilerek anlaşılmaya çalışılması fikri uzun zamandır çeşitli örgüt kuramcıları tarafından kullanılmaktadır (Walsh ve Ungson, 1991). Bu yaşayan bir organizmanın açık bir sistem olduğu fikrine dayanmaktadır (Çetin ve Şeşen, 2012: 76). Çeşitli organlar ve bunları oluşturan sistemlerin bu bağlamda çeşitli işletme fonksiyonları ile özdeşleştrilerek açıklandığı görülmektedir (Morgan, 1988). Bu bağlamda örgütlerin bilgi ağları da canlıların sinir sisteminin ağ yapısına benzetililebilmektedir (Çetin ve Şeşen, 2012: 76).

Örgütlerin açık sistemler olarak ele alınması örgütleri anlamakta önemli katkılar sağlamakla beraber örgütlerin antropomorfize edilerek anlaşılmasında yanlızca biyolojik organizmanın evrimine odaklanılması her zaman yeterli olmayabilmektedir. Bu bakış açısı örgütün hayatta kalabilmesine odaklanmayı ve örgütleri yaşayan ve ölen canlılara benzeterek açıklamayı ön plana almaktadır. Bu sebeple sadece örgütlerin çeşitlenmelerine ve başarılarına önem veren araştırmaların ön plana çıkmasına, örgütlerin içlerinde olup biten daha karmaşık yapılarla ise ilgilenilmemesine sebep olmaktadır.

Sistemleri yalnız açık ya da kapalı yapıda değil, küçük bir uyarım ile karmaşık ve tahmin edilemez değişimlerin gerçekleşebileceği karmaşık yapılar olarak tanımlayan kargaşa yaklaşımı (Smither vd., 1996) ve örgütün sürekli bir dengeye çekilmek yerine farklı yapılar arasında dengeden uzak bir pozisyonda faaliyetlerini sürdürebileceğini savunan karmaşıklık yaklaşımı bu konuya alternatif bir açıklama getirmektedir (Çetin ve Şeşen 2012: 83). Örgütsel belleklerin, görevlerin etkileşiminden doğan karmaşa sayesinde

93

farklı bilgileri depolayacak biçimde öz oluşumunun gösterildiği bu çalışma bu kavramsal yaklaşımları desteklemektedir.

Bu çalışma örgütleri biyolojik yapılara benzeretek açıklamaya çalışan anlayışı bir düşünce deneyi ile yanlışlayıcı olarak sınamaya çalışmış, sinirbilimsel bir karmaşıklık modelinin basitleştirilmiş bir yansımasının örgütlerde benzer şekilde işleyebildiğini göstermiştir. Dolayısıyla çalışma bu bağlamda klasik ve neo-klasik olarak sınıflandırılabilecek örgüt kuramlarından ayrılarak karar verme süreçlerinde örgütsel bilginin kullanımı ile ilgili yeni bir kavramsal katkı yapmaktadır. Buna göre örgütsel bilgi hem örgütsel düzeyde bulunan çevresel etkiler ile bireylerden bağımsız olarak gelişebilen bir yapıya sahiptir, hem de örgüt içerisindeki aktörlerin sistemi denge durumundan uzaklaştıracak davranışları sonucu değişikliğe uğrayabilmektedir. Örgütsel bellekler, bu karmaşık yapı içerisinde örgüt içerisinde sürekli olarak yeniden inşa edilmek suretiyle varlıklarını sürdürmekte, unutulmaya ya da silinmeye sürekli açık olmaktadırlar.

5.2.1.1. Örgüt Kuramları ile İlgili Çıkarımlar

Örgütlerin yapısının çevreye uyum sağlayabilmek için tasarlanabileceği örgüt kuramlarında koşul bağımlılık yaklaşımının temel araştırma alanlarından birini oluşturmaktadır. Çevresel baskılar altında başarıya ulaştırabilecek örgütsel tasarıma ulaşabilmek, örgüt içerisindeki görev dağılımını da düzenlemekten geçmektedir. Örgüt kuramları alan yazınında görevler ile ilgili araştırmalar genelde bu düzlemde yürütülmüş görevler arasındaki karmaşıklığın örgüte olan etkisi fazla dikkate alınmamıştır.

Görevlere göre örgütün çeşitli birimlerinin birbirlerine bağlanarak koordinasyonun sağlanması ile ilgili en önemli çalışma Thompson‟undur (1967). Yazar örgüt içi faaliyetlerde kullanılan teknolojinin biçimine göre farklı koordinasyon mekanizmaları tanımları oluşturmuştur. Bu tanımlar görevlerin birbirlerine olan bağımlılık ihtiyaçlarının farklılaşmasını ifade eder.

Thompson‟a (1967) göre üniversitelerin fakülteleri gibi bir birimin katettiği ilerlemenin bir diğer birimi ilgilendirmediği örgütsel yapılarda standart kural ve prosedürlerin düzenlenmesi yeterli olmakta koordinasyon ihtiyacı düşük olmaktadır. Montaj hattı gibi ardışık görevlerin birbirlerini izlediği görevlerde ise koordinasyona daha

94

çok ihtiyaç duyulmaktadır. Üçüncü olarak bir görevin tek bir birim içerisinde yapılmadığı birden fazla birime ihtiyaç duyulduğu durumlarda karşılıklı uyum ve koordinasyonun çok daha üst düzeyde sağlanması gereği vardır (Detaylı bir açıklama için Aktaş ve Şener 2012: 106-107).

Bu çalışma iki yönüyle Thompson‟un (1967) sınıflandırmasını eleştirmektedir. İlk olarak fakülte gibi birimlerde bile bazı görevlerin öneğin üniversitenin idari işleri gibi birimlerle ya da diğer fakülte üyeleri ile koordinasyon içerisinde yürütülmesi gerekliliği hatta örgüt dışı başka birimlerle de koordinasyon sağlanması gerektiğinden bahsedilebilir. Bu anlamda görev karmaşıklığının daima yüksek olduğundan bahsedilebilir. Üstelik görevlerin birbirleriyle olan etkileşimlerinin koordinasyonu, görevlerin içeriğindeki bilgi depolarının yani örgütsel belleklerin içeriklerinden bağımsız düşünülmemelidir.

İkinci olarak ise yazarın kavramsallaştırmalarında örgütsel öğrenmenin eksikliğinden bahsedilebilmektedir. Koşul bağımlılığı yaklaşımı yöneticilere yol göstermeye yönelik olduğundan, örgütlerin kendiliğinden (öz örgütlenme mekanizmalarıya) örgütsel düzeyde bir öğrenme gerçekleştirebilecekleri fikri ile ilgilenmemektedir. Ancak bu çalışmada da görüldüğü üzere görevlerin birbirleriyle olan koordinasyonu görevlerin bütün örgütün içersindeki birbirleriyle olan ağ ilişkilerindeki merkezilik düzeylerinden etkilenebilmektedir. Yazarın gerekli gördüğü görevler arası koordinasyon için sağlanması önemli olduğu önerilen semantik bellek kullanımındaki artış, örgüt içersindeki birincil görevler arası ağ ilişkilerinin düzenlenmesi ile sağlanabilmektedir. Bu bağlamda örgütleri karmaşık sistemler olarak görerek çevreye uyumunun, sadece yöneticilerin örgütsel tasarımları ile gerçekleşemeyebileceğini söyleyebiliriz.

5.2.1.2. Örgütsel Öğrenme ile İlgili Çıkarımlar

Örgütsel öğrenmenin neo-klasik yaklaşımlar altında değerlendirilmesi ile önceleri Carnegie Okulu çalışmaları ile özdeşleşen yöneticilere ve karar verebilmeye yönelik bir anlayış hâkimken güncel çalışmalar örgütlerin bireylerden bağımsız öğrenebildiklerine oldaklanmaya başlamıştır. Öte yandan örgütsel öğrenme, öğrenen örgütler ve bilgi yönetimi gibi yönetim okullarından ayrılarak daha çok örgütleri anlayıcı bir bilim

95

anlayışına oturmuştur. Ancak öğrenmeyi bilginin kalıcılaşması olarak düşündüğümüzde örgütlerin bilgi ile ilişkilerine odaklanmak kaçınılmaz olmaktadır.

Yönetimsel yaklaşımlardan bağımsız bir şekilde performans ya da benzer bir sonuça verdiği katkıdan bağımsız olarak bilgiyi ve örgüt içerisinde nerede saklandığını anlamaya yönelik çalışmalar alan yazında nadir görülmektedir. Alan yazında yapılan incelemelerde bu çalışmaya benzer olarak örgütsel belleklerin görgül araştırmaya katıldığı başka bir çalışmaya da rastlanmamıştır. Örgütsel bellekleri görgül olarak incelemek, örgütsel bilgi kullanımını fotoğrafını çekebilme çabası olarak adlandırılabilir. Ayrıca bu çalışmada da olduğu gibi örgütsel belleklerin örgüt içi görevler arası koordinasyona olan etkilerinin gösterilmesi örgütsel öğrenmenin örgüt düzeyinde anlaşılabilmesi açısından önem taşımaktadır.

Bu çalışmada örgütsel öğrenmenin sürekli kendini yenileyen bir süreç olduğu üzerinde durulmaktadır. Örgüt düzeyinde örgütsel öğrenmenin anlaşılabilmesi için bireylerden bağımsız olarak örgüt içerisi işleyişlerdeki depolanan bilgilerden oluşan örgütsel belleklere odaklanılması gerektiği önerilmektedir. Bu bilgi depoları kalıcılıklarını, kullanılma derecelerine borçludurlar. Dolayısıyla örgütsel öğrenme, örgütsel öğrenmeme ya da örgütsel unutma gibi durumların yaşanması belleklerin ne derece kullanıdıkları, hangi türlerinin daha yoğun olarak kullanıldığı ile bağlantılıdır. Örgütsel öğrenme ve karar verme gibi süreçlerde değişiklik hem yöneticilerin örgüt içi bilgi ağlarını manipüle etlmeleri hem de işlerin yapılma sürecinde çevresel kısıtların etkisiyle kendiliğinden sürekli olarak öz oluşuma maruz kalmaktadır.